https://islamansiklopedisi.org.tr/kitabet--hadis
Sözlükte “yazmak, yazı ile tesbit etmek” mânasında masdar olup kitâbetü’l-hadîs, takyîdü’l-hadîs, takyîdü’l-ilm şekillerinde de kullanılır. Hz. Peygamber’in hadisleri Kur’ân-ı Kerîm gibi yazdırmaması, onun kendi sözlerini hiçbir şekilde yazdırmadığı veya yazılmasına izin vermediği anlamına gelmemekte, hadislerin yazılmasını hem yasaklayan hem buna izin veren hadisler nakledilmektedir. Resûl-i Ekrem’in bazı devlet başkanlarına mektup göndererek onları İslâm’a davet etmesi, yöneticileriyle resmî yazışmalarda bulunması, Abdullah b. Amr b. Âs ve Ebû Şah gibi hadisleri yazmak isteyen sahâbîlere müsaade etmesi, son hastalığında vasiyetnâme yazdırmak istemesi ve bazı sahâbîlerin hadisleri yazdığını ifade etmesi onun hadislerin yazılmasına izin verdiğini göstermektedir. Öte yandan hadisleri yazmak isteyen sahâbîlere izin vermediği ve Kur’an dışında yazılan şeylerin imha edilmesini emrettiği bildirilmiş olup bu konudaki haberlerin bir kısmının sahih olmadığı belirlenmiş, ancak Ebû Saîd el-Hudrî’nin naklettiği, “Benden Kur’an’dan başka hiçbir şey yazmayınız. Eğer Kur’an’dan başka bir şey yazan varsa onu imha etsin” meâlindeki hadisin (Müsned, III, 12, 21, 39, 56; Müslim, “Zühd”, 72) sahih olduğu kabul edilmiştir.
İslâm âlimleri, hadislerin yazılması hususunda Hz. Peygamber’in tutumunu belirlemek için söz konusu hadisler arasındaki çelişkiyi gidermeye çalışırken farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hadislerin yazılmasını yasaklayan veya buna izin veren rivayetlerin söyleniş tarihlerini kesin olarak belirlemek mümkün değilse de İslâm’ın ilk döneminde yazı bilenlerin az olması, Resûl-i Ekrem’in Ebû Şah ile 8 (629) yılında görüşmesi, ayrıca sözü edilen vasiyetnâmeyi vefatından bir süre önce yazdırmak istemesi, hadislerin yazılmasına izin veren rivayetlerden bir kısmının İslâm’ın sonraki yıllarına ait olduğunu göstermektedir. Hadislerin yazılmasını yasaklayan rivayetin râvisi Ebû Saîd el-Hudrî’nin erken dönemlerde, buna izin veren hadisin râvisi Ebû Hüreyre’nin 7 (628) yılında ve sahâbe arasında hadis yazmasıyla tanınan Abdullah b. Amr’ın Mekke’nin fethinden önce müslüman olması da bunu teyit etmektedir. Bu durum bazı âlimlerin, hadislerin yazılmasına izin veren rivayetlerin yazmayı yasaklayan hadisi neshettiği görüşünü benimsemesine sebep olmuştur. İbn Kuteybe, Râmhürmüzî, Hattâbî, Ferrâ el-Begavî, Abdürrahîm b. Abdülkerîm es-Sem‘ânî, İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Hacer el-Askalânî gibi âlimlere göre Hz. Peygamber bazı yetersizlikler yüzünden hadislerin yazılmasını geçici bir tedbir olarak yasaklamış, daha sonra bu yasağı kaldırmıştır. Bu görüşe karşı çıkanlar, Resûl-i Ekrem devrinde yazı malzemesinin ve yazı bilenlerin hiç de az olmadığını, ayrıca Resûl-i Ekrem’in sahâbenin okuma yazma öğrenmesine büyük önem verdiğini söylemişlerdir. Resûlullah’tan sonra da sahâbe arasında hadislerin yazılmasına karşı çıkanların bulunması nesih görüşünün isabetli olmadığını ortaya koymaktadır. M. Reşîd Rızâ, genel görüşün aksine hadislerin yazılmasını yasaklayan hadisin buna izin veren hadisleri neshettiğini ileri sürmüş, Hz. Peygamber’in vefatından sonra bazı sahâbîlerin hadislerin yazılmasına karşı çıkmasını ve ashabın hadisleri tedvin etmemesini buna delil olarak göstermiştir.
Diğer taraftan Zeyd b. Sâbit’in, “Resûlullah bize hadislerini yazmamayı emretti” (Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 3) demesine bakarak hadis yazma yasağının kâtiplik yaptıkları sürece vahiy kâtipleriyle sınırlı olabileceği ileri sürülmüşse de isnadındaki kopukluk bu rivayetin delil olamayacağını ortaya koymaktadır. Muhammed Hamîdullah da hadisleri yazma yasağının yaşlarının küçüklüğü sebebiyle bu konudaki hadisi rivayet eden Ebû Saîd el-Hudrî, Zeyd b. Sâbit ve İbn Abbas ile ilgili olabileceğini ve çocukluktan çıkınca onların da hadis yazdıklarını söylemişse de Ebû Hüreyre, Zeyd b. Sâbit ve İbn Abbas’ın yazma yasağına dair rivayetlerinin zayıf olması (Yücel, sy. 16-17 [1999], s. 94-95), Ebû Saîd el-Hudrî’nin sonraki yıllarda da hadislerin yazılmasına karşı çıkması bu görüşün isabet şansını zayıflatmaktadır.
Hadislerin yazılmasını yasaklayan, öte yandan buna izin veren rivayetler arasındaki ihtilâfı çözmek için önerilen hemen her görüş eleştirilmekle beraber Hz. Peygamber’in hadislerin yazılmasını belirli sebeplerle yasakladığı, bu sebeplerin bulunmadığı durumlarda hadislerin yazılmasına izin verdiği hususunda ihtilâf yoktur. Bizzat Resûl-i Ekrem’in bazı hadisleri yazdırması ve onun hayatında hadis yazan sahâbîlerin bulunması yasağın Kur’an’la hadisin karıştırılmasını önlemeyi amaçladığı ve özellikle hadislerin Kur’an’la aynı sayfaya yazılmasına yönelik olduğu görüşü kuvvet kazanmaktadır.
Hadisleri tedvin etmeyi düşünen Hz. Ömer’in ashapla istişare edip onlardan olumlu cevap aldığına, fakat Allah’ın kitabına verilen önemi azaltacağı endişesiyle bu teşebbüsünden vazgeçtiğine dair rivayet isnadındaki kopukluk sebebiyle zayıf kabul edilmiştir. Emevîler’in Mısır valisi Abdülazîz b. Mervân’ın da Bedir Gazvesi’ne katılan yetmiş sahâbî ile görüştüğü söylenen Kesîr b. Mürre el-Hadramî’ye mektup yazarak sahâbîlerden duyduğu hadisleri yazıp kendisine göndermesini istediği ifade edilmekte, ancak bu mektubun sonucu hakkında bilgi bulunmamaktadır.
Sahâbeden hadislerin yazılmasına karşı çıkanlar olduğu gibi bir kısmının bazı sahîfeler kaleme aldığı, Muhammed Mustafa el-A‘zamî’nin tesbitine göre (Dirâsât fi’l-ḥadîs̱i’n-nebevî, I, 92-167) elli iki sahâbenin ve elli üç büyük tâbiînin hadis yazdığı veya yazdırdığı, bu dönemin ilk yazılı belgeleri kabul edilen bu sahîfelerin en önemlilerinin Abdullah b. Amr (Dârimî, “Muḳaddime”, 42), Sa‘d b. Ubâde (Tirmizî, “Aḥkâm”, 13), Muâz b. Cebel (Müsned, V, 228), Amr b. Hazm el-Ensârî (Nesâî, “Ḳasâme”, 44-47), Semüre b. Cündeb (İbn Hacer, IV, 236-237), Abdullah b. Abbas (Hatîb el-Bağdâdî, s. 92, 102), Câbir b. Abdullah (Tirmizî, “Büyûʿ”, 72), Abdullah b. Ebû Evfâ (Buhârî, “Cihâd”, 32) ve Enes b. Mâlik’e (Hatîb el-Bağdâdî, s. 95-96) ait olduğu bilinmektedir. Bunlardan Ebû Hüreyre’nin, talebesi Hemmâm b. Münebbih’e yazdırdığı eṣ-Ṣaḥîfetü’ṣ-ṣaḥîḥa günümüze ulaşmış olup Muhammed Hamîdullah (Haydarâbâd 1955, 1956, 1961, 1967, 1979; Paris 1979), Rif‘at Fevzî Abdülmuttalib (Kahire 1406/1985) ve Ali Hasan Ali Abdülhamîd (Beyrut 1407) tarafından yayımlanmıştır. Hadislerin yazılmasına karşı olan sahâbîlerin yazmayı yasaklayan hadisi görüşlerinin delili olarak zikretmemeleri hadislerin yazılmasına başka sebeplerle karşı çıktıklarını göstermektedir. Bu sebepler, hadislerin yazılmasının Allah’ın kitabına verilen önemi azaltacağı ve yazılması durumunda bunların daha sonra tahrif edileceğinden endişe duyulması şeklinde özetlenebilir. Hadislerin yazılmasına karşı tavır alınmasında söz konusu sebeplerin yanında ilk iki neslin sözlü kültür geleneğinden gelmesinin önemli etkisi vardır. Hitabet ve kılıçla övünüp kitâbeti alt tabakanın yapacağı bir iş olarak gören Araplar, öteden beri şiiri ezber yoluyla muhafaza edip naklettikleri gibi hadisi de aynı şekilde rivayet etmişler, yazının hâfızayı zayıflattığını, hatta yok olmasına sebep olduğunu kabul etmişlerdir. Kur’an’da ve hadiste yazının teşvik edilmesine rağmen şifahî kültür geleneğinin terkedilebilmesi yaklaşık bir buçuk asır sürmüş, Havâric ve Gāliyye gibi siyasî fırkaların, I. (VII.) yüzyılın sonlarından itibaren Kaderiyye ve Mürcie, bir müddet sonra da Cehmiyye ve Müşebbihe gibi itikadî mezheplerin ortaya çıkması ve işlerine gelmeyen hadisleri inkâr edip görüşlerini takviye maksadıyla hadis uydurmaları muhaddislerin bu konudaki yaklaşımlarını değiştirmiştir. Halife Ömer b. Abdülazîz, ileri gelen âlimlerin hadislerin yazılmasına artık karşı çıkmayacağını anlayınca sahih hadisleri kaybolmaktan kurtarmak için tedvin işini resmen başlatmaya karar vermiş; valilere, Medine halkına, tanınmış âlimlere gönderdiği yazıda zamanla hadislerin yok olup gitmesinden endişe duyduğunu, bu sebeple Hz. Peygamber’in hadislerinin araştırılıp yazılmasını istediğini belirtmiştir (Dârimî, “Muḳaddime”, 43; Buhârî, “ʿİlim”, 34; Hatîb el-Bağdâdî, s. 106). İbn Şihâb ez-Zührî, ulaşabildiği hadisleri derleyerek halifeye gönderen ve onun emrini ilk uygulayan muhaddistir. Ömer b. Abdülazîz’in bu faaliyeti hadislerin yazılmasına karşı olan tavrı önemli ölçüde kırmış ve yaklaşık II. (VIII.) yüzyılın başlarından itibaren hadislerin naklinde yazılı rivayet hâkim olmuştur.
Kitâbet döneminde hadisler genellikle yazılı bir metin bırakmak için değil onları kolayca ezberlemek veya unutulduğunda hatırlamak için yazılmıştır. Sahâbeden Abdullah b. Amr bunu açıkça ifade etmiş (Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 3), İmam Mâlik hadis yazanların ezberlemek için yazdıklarını, ezberleyince onu imha ettiklerini söylemiştir. Nitekim Mesrûk b. Ecda‘, Ubeyde b. Amr, Urve b. Zübeyr b. Avvâm gibi âlimler yazdıkları metinleri ölmeden önce yakmışlar veya ölümlerinden sonra bunların yakılmasını istemişlerdir.
Nabia Abbott gibi, hadislerin çok az kimse tarafından da olsa Hz. Peygamber’in sağlığında yazıldığını kabul edenler bulunmakla birlikte genellikle şarkiyatçılarla bazı müslüman araştırmacılar, başlangıçta hadislerin yazılmadığını ileri sürerek geç bir dönemde tedvin edilen hadis kitaplarına güvenilemeyeceğini iddia etmişlerdir. Reinhard Dozy hadislerin II. (VIII.) yüzyılda, Duncan Black Macdonald II. (VIII.) yüzyılın ortalarında, Regis Blachère II. yüzyılın sonunda, Alfred Guillaume Emevîler zamanında ve daha sonraki dönemde, Ignaz Goldziher III. (IX.) yüzyılın ilk yarısında yazılmaya başladığını söylemişlerdir. Ebû Reyye, hadislerin sahâbe ve tâbiîn döneminin büyük bir devresinde sözlü nakledildiğini, Ömer b. Abdülazîz’in emrinden önce tedvin edilmediğini, Tâhâ Hüseyin ise başlangıçta hadislerin yazılmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu görüşün, Resûl-i Ekrem’in sağlığında ve daha sonra hadislerin yazıldığını ifade eden rivayetleri dikkate almadan sadece hadisleri yazmayı yasaklayan rivayetin esas alınması ve ilk dönemlerde kullanılan “haddesenâ, ahberenâ” gibi rivayet lafızlarının şifahî rivayet kalıpları olarak anlaşılmasından kaynaklandığı görülmektedir.
Ömer b. Abdülazîz’in resmî tedvini başlatması ile yazılı hadis metinlerinin çoğalması üzerine ehil olmayanlar da doğrudan bu metinlerden rivayet etmeye başladılar. Arap yazısının henüz ancak hâfızaya yardımcı olabilecek bir seviyede bulunduğu bu dönemde doğrudan yazılı metinden yapılan nakiller hadislerin hatalı intikali sonucunu doğurmaktaydı. Bu durum karşısında muhaddisler, yazılı metinlerden rivayetin geçerliliğini ehlinden dinlenmesi (semâ‘) veya ehline arzedilmesi (kıraat) prensiplerine bağlama gereğini duymuşlardır. Bu iki yolla hadis alma imkânı bulunmadığında ise icâzet, münâvele ve mükâtebe metotlarıyla da alınabileceği genel kabul görmüştür. Bunlardan, hocanın bizzat yazması veya yazdırıp talebeye göndermesi şeklindeki hadis nakletme metoduna da “kitâbet” veya “mükâtebe” denilmekteydi.
Hadislerin yazılması erken devirlerden itibaren müstakil araştırmalara konu olmuş, Hatîb el-Bağdâdî Taḳyîdü’l-ʿilm, Muhammed Acâc el-Hatîb es-Sünne ḳable’t-tedvîn, Muhammed Mustafa el-A‘zamî Dirâsât fi’l-ḥadîs̱i’n-nebevî ve târîḫu tedvînih, Ahmed Abdurrahman es-Seviyyân Ṣaḥâʾifü’ṣ-ṣaḥâbe ve tedvînü’s-sünneti’n-nebeviyyeti’ş-şerîfe, İmtiyâz Ahmed Delâʾilü’t-tevs̱îḳı’l-mübekkir li’s-sünneti ve’l-ḥadîs̱ (bu eserler için bk. bibl.), Muhammed Rızâ el-Hüseynî el-Celâlî Tedvînü’s-sünneti’ş-şerîfe (Kum 1413) adlı eserlerini kaleme almıştır. Talat Koçyiğit, Hadislerin Toplanması ve Yazı ile Tesbiti adıyla bir doktora çalışması yapmıştır (Ankara 1957).
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, I, 324-325, 336; II, 162, 192, 196, 207, 215, 238, 248, 249, 403; III, 12, 13, 21, 39, 56; V, 228.
Dârimî, “Muḳaddime”, 42, 43.
Buhârî, “ʿİlim”, 34, 39, “Merḍâ”, 17, “İʿtiṣâm”, 26, “Luḳaṭa”, 7, “Cihâd”, 32.
Müslim, “Zühd”, 72, “Veṣâyâ”, 20, “Ḥac”, 447.
Tirmizî, “ʿİlim”, 11, 12, “Menâḳıb”, 46, “Aḥkâm”, 13, “Büyûʿ”, 72.
Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 3, “Menâsik”, 90, “Diyât”, 4.
Nesâî, “Ḳasâme”, 44-47.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VII, 448.
Râmhürmüzî, el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl (nşr. M. Acâc el-Hatîb), Beyrut 1404/1984, s. 363-402.
Hâkim, el-Müstedrek, I, 104-106, 127.
Hatîb el-Bağdâdî, Taḳyîdü’l-ʿilm (nşr. Yûsuf el-Iş), Dımaşk 1974, s. 20-22, 29, 32-37, 49-53, 57, 92, 95-96, 102, 106.
İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 181-183.
İbn Teymiyye, Mecmûʿu fetâvâ, XX, 322.
İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IV, 236-237; VIII, 429.
R. Dozy, Târîh-i İslâmiyyet (trc. Abdullah Cevdet), İstanbul 1908, I, 161-162.
A. Guillaume, The Traditions of Islam an Introduction to the Study of the Hadith Literature, Oxford 1924, s. 15-19.
a.mlf., Islam, New York 1969, s. 89.
Fuat Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar, İstanbul 1956, s. 11-15, 50-51.
a.mlf., GAS (Ar.), I, 87-88.
M. Muhammed Ebû Zehv, el-Ḥadîs̱ ve’l-muḥaddis̱ûn, Kahire 1958, s. 122-129, 226-242.
M. Acâc el-Hatîb, es-Sünne ḳable’t-tedvîn, Kahire 1963, s. 303-381.
Nabia Abbott, Studies in Arabic Literary Papyri, Chicago 1967, II, 6-7.
Muhammed Hamîdullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahifa-i Hemmam İbn Münebbih (trc. Kemal Kuşçu), İstanbul 1967, s. 76, 78, 79.
I. Goldziher, Muslim Studies, London 1970, II, 181-186, 195-196.
M. Mustafa el-A‘zamî, Dirâsât fi’l-ḥadîs̱i’n-nebevî ve târîḫu tedvînih, Riyad 1401/1981, I, 71-83, 90, 92-167; II, 587-588.
Abdurrahman b. Yahyâ el-Muallimî, el-Envârü’l-kâşife, Beyrut 1403/1983, s. 36-38, 43.
D. B. Macdonald, Development of Muslim Theology, Jurisprudence and Constitutional Theory, London 1985, s. 76-77.
İmtiyâz Ahmed, Delâʾilü’t-tevs̱îḳı’l-mübekkir li’s-sünne ve’l-ḥadîs̱ (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), Kahire 1410/1990, s. 211-246, 279.
Ahmed Abdurrahman es-Seviyyân, Ṣaḥâʾifü’ṣ-ṣaḥâbe ve tedvînü’s-sünneti’n-nebeviyyeti’ş-şerîfe, [baskı yeri yok] 1410/1990, s. 59-215.
Mahmûd Ebû Reyye, Eḍvâʾ ʿale’s-sünneti’l-Muḥammediyye, Kum 1416/1995, s. 49-54, 117, 269-275.
Ahmet Yücel, Hadîs Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1996, s. 53-54, 67-69.
a.mlf., “Hadislerin Yazılmasıyla İlgili Rivayetlerin Tenkit ve Değerlendirilmesi”, MÜİFD, sy. 16-17 (1999), s. 91-118.
Reşîd Rızâ, “el-Kitâbe ve’t-tedvîn fi’l-İslâm”, el-Menâr, X, Kahire 1908, s. 767.