https://islamansiklopedisi.org.tr/korfu
Yunanistan’da İyon adalarını teşkil eden yedi adadan biri olup Epir kıyıları açığında yer alır. En önemli şehri ve aynı zamanda limanı doğu kıyısındaki yarımada üzerinde bulunan Kerkira’dır. Korfu adı Grekçe “tepeler” anlamına gelen “koryphai”nin İtalyanca şekline dayanır. Adanın Yunanca adı Kerkira olup İtalyanca’da Corfu, Osmanlı kaynaklarında Körfös, Körfüz, Körfez ve Korfa şeklinde geçer.
Korfu’da ilk yerleşme yerinin tarihinin milâttan önce 730’lu yıllara indiği belirtilir. Bağımsız bir liman ve ticaret şehri konumundaki Korfu tarih boyunca Yunan, Roma, Bizans ve Venedik (1386-1797) hâkimiyetinde kaldı. 1122’de Haçlı seferleri için Venedik’ten yola çıkan büyük bir donanma Bizans hâkimiyetindeki Korfu’yu kuşattıysa da alamadı. Buna karşılık 1147’de Otranto’dan gelen bir Norman filosu adayı ele geçirdi. Nihayet Venedik’in yardımıyla Bizans Korfu’yu geri aldı. Bazan Epir, bazan Sicilya (1259), Napoli (1267) hâkimiyetine giren Korfu daha sonra Venedik’e bağlandı (1386). Venedik hâkimiyetinde iken Venedik’in kalbi olarak kabul edilen Korfu, Adriyatik’in girişini kontrol altında tutmaktaydı.
XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde burası hakkında bilgi veren Pîrî Reis eski sahibinin Kârkire adlı bir kadın olduğunu zikretmekte, dağlık, sulak ve güzel bir ada olarak tarif ettiği Korfu’da zeytinyağı üretimi yanında değerli balık dalyanları bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre adanın kuzey tarafında yer alan ve çevresi 2 mil olan müstahkem kalenin önündeki varoşta 18.000 ev mevcuttu. Osmanlılar’a haraç ödemek istemeyen halk birçok köyü bulunan bu adaya kaçmaktadır. İçine kadırgaların girebileceği bir limanı olan adanın kıyıya en yakın mesafesi 1,5 mildir. Gemilerden köprü yapmak suretiyle adaya asker çıkarılması mümkün olduğunu belirten Pîrî Reis, vaktiyle Kemal Reis’in bu adayı Venedik’in sağ gözü olarak tarif ettiğini ve onun tavsiyesiyle II. Bayezid’in adaya sefer düzenlediğini, ancak deniz mevsiminin geçmesi sebebiyle bundan vazgeçildiğini belirtmektedir (Kitab-ı Bahriye, II, vr. 165b-169a; Firdevsî, s. 55,75).
Arnavutluk sahillerini ele geçiren Osmanlılar’dan kaçan Arnavutlar’ın Korfu’ya göç etmesi II. Murad’ın isteği üzerine yasaklandı. Türk tüccarları Korfu pazarlarına girerek ticaret yapıyorlardı. Ayrıca burası XVI. yüzyılın başında İspanya’dan İtalya’ya gelen ve Osmanlı topraklarına geçmek isteyen yahudiler için bir ara istasyon vazifesi de görmüştü. Osmanlılar tarafından Korfu’ya yönelik ilk ciddi sefer 1537’de gerçekleşti. Kaynaklarda “sefer-i Pulya ve gazâ-yı Körfös” adıyla zikredilen kuşatma için donanma, Kaptanıderyâ Barbaros Hayreddin Paşa kumandasında ve üçüncü vezir Lutfi Paşa’nın serdarlığında Zilhicce 943’te (Mayıs 1537) denize açıldı. Bizzat Kanûnî Sultan Süleyman’ın emrindeki kara ordusu da İstanbul’dan yola çıktı. Osmanlı kara ve deniz ordusu Avlonya’da buluştuktan sonra donanma kuvvetleri 18 Rebîülevvel 944’te (25 Ağustos 1537) Korfu adasına asker ve top çıkardı. Kanûnî kara ordusuyla adanın karşı sahilinde karargâh kurdu ve Sadrazam Ayas Paşa’nın kumandasında adaya ikinci defa çıkarma harekâtına girişildi. Muhtemelen bu sırada asker ve mühimmatın taşınması için adanın kıyıya en yakın yerinde gemiler birbirine bağlanarak köprü yapıldı. Korfu’da kuşatmaya katılan Osmanlı ordusunun mevcudu 50.000 dolayındaydı, ayrıca elli civarında top bulunuyordu. Önce adanın tamamı ele geçirilip kale kuşatıldığı ve bazı gedikler açıldığı halde bir sonuç alınamadı. Hava şartlarının olumsuzluğu ve belki daha önemlisi siyasî sebeplerle kuşatma kaldırıldı (30 Rebîülevvel / 6 Eylül). Osmanlı kuvvetlerinin adadan çekilmesi dokuz gün sürdü (Pulya / Korfu Seferi Rûznâmesi, I, 600-601; Danişmend, II, 195-196). Bu kuşatmanın ardından Korfu Kalesi yeniden tahkim edildi. 1538’de Preveze’de Osmanlı donanmasının karşısına çıkan müttefik Haçlı donanması Korfu’yu üs olarak kullandı.
Kıbrıs’ın fethi üzerine Venedik ve müttefiklerinden oluşan donanmaya karşı Akdeniz’e açılan ve Adriyatik’e doğru ilerleyen Osmanlı donanması 4 Rebîülâhir 979’da (26 Ağustos 1571) Korfu’yu yağmaladı. İnebahtı Deniz Savaşı’nda Korfulu 1500 savaşçı Venedik ve müttefiklerinin yanında Osmanlılar’a karşı savaştı. 1572’de Korfu’ya gelen Fresne-Canaye, adanın muazzam bir kalesi olduğunu ve bu kaleye Arnavutluk kıyılarına kadar menzili olan 700 top yerleştirildiğini belirtmektedir. 1537’deki Osmanlı kuşatmasından önce 40.000 civarında olan ada nüfusunun 1588’de 19.000’e düştüğü tesbit edilmektedir.
Korfu adasına bizzat giden ve birkaç gün kalan Evliya Çelebi kalenin iki limanı olduğunu, birinin kalenin sağında, diğerinin solunda bulunduğunu, rüzgârdan korunmuş olan bu limanların her birine 500 geminin sığabildiğini, on bir tabyalı olan kalenin yalçın bir kaya üzerinde yer aldığını, 700 balyemez topunun olduğunu yazar. Ayrıca Venedik için çok önemli olan Korfu’nun Adriyatik’in girişinde bütün denizi kontrol eden bir kilit durumunda bulunduğunu, Girit’in fethi üzerine adadan çıkarılan bir kısım halkın buraya yerleştirildiğini belirtir (Seyahatnâme, VIII, 667-668).
Osmanlılar’ın ikinci Korfu kuşatması 1128’de (1716) Mora seferinin sonlarında meydana geldi. Mora seraskeri Kara Mustafa Paşa karadan, Kaptanıderyâ Canım Hoca Mehmed Paşa donanma ile denizden Korfu’ya gitti. Kaptan-ı deryâ adaya asker çıkardıktan sonra süratle kaleyi kuşattı. Kalenin müstahkem olması ve kuşatma gücünün yetersiz kalması yüzünden sonuç alınamadı. Venedik donanmasının takviye için adaya gelmesi, bu sırada bir başka cephede Avusturya karşısında Osmanlı ordusunun yenilgi haberlerinin ulaşması kuşatmanın kaldırılmasına yol açtı.
Venedik döneminin son yıllarında Fransa, Campo Formia Antlaşması ile Korfu’yu ele geçirdi (1797). Korfu ve civarındaki bazı adaları Fransızlar’dan geri almak için Osmanlı-Rus müttefik deniz kuvvetleri adayı kuşattı (Kasım 1798). Kuşatmaya katılan Osmanlı donanmasında altı kalyon, dokuz firkateyn, dört korvet ve birkaç küçük tekne bulunuyordu. Ayrıca Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa kuşatmaya takviye kuvvetleri gönderdi. Nihayet Korfu karşısındaki Vido adasının alınması üzerine Korfu adası teslim oldu (5 Mart 1799). Donanma müsteşarı sıfatıyla bu kuşatmaya katılan Mahmud Râif gönderdiği mektuplarda (Beydilli – Şahin, s. 24-25) ve kuşatmaya ait çizdiği plan ve resimde (Kurtoğlu, s. 37-41, Ek) ayrıntılı bilgiler vermektedir. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Zilkade 1214’te (3 Nisan 1800) imzalanan Korfu Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne tâbi, Cezâyir-i Seb‘a-i Müctemia Cumhuru adıyla kurulan yeni devletin merkezi oldu (BA, Düvel-i Ecnebiyye Defterleri, nr. 105, s. 2). 1807-1814 yılları arasında yeniden Fransa’nın kontrolüne geçen Korfu 1815’te İngiltere’nin himayesine girdi. 1864’te diğer adalarla birlikte Yunanistan’a bırakıldı ve bu durum 1865 yılında Osmanlı Devleti tarafından da kabul edildi (BA, A.DVN, Nâme-i Hümâyun, Dosya, nr. 16/16). 1917’de Korfu’da toplanan Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ ve Slovenya temsilcileri Yugoslavya Devleti’nin kuruluş belgesini burada imzaladılar. Korfu Eylül 1923’te İtalya’nın, 1941-1944 yılları arasında ise Almanya’nın işgalinde kaldı. Korfu’da II. Abdülhamid devrinde kurulan (1890) ve günümüze kadar varlığını sürdüren bir müslüman mezarlığı bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
BA, Düvel-i Ecnebiyye Defterleri, nr. 105, s. 2.
BA, Muahedenâme, nr. 158, 232.
BA, A.DVN, Nâme-i Hümâyun, Dosya nr. 16/16.
Pulya / Korfu Seferi Rûznâmesi (Feridun Bey, Münşeât içinde), I, 598-602.
Pîrî Reis, Kitab-ı Bahriye (nşr. Ertuğrul Zekâi Ökte), İstanbul 1988, II, vr. 165b-169a.
Uzun Firdevsî, Kutb-nâme (nşr. İbrahim Olgun – İsmet Parmaksızoğlu), Ankara 1980, s. 55, 75.
Lutfi Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osmân (nşr. Âlî Bey), İstanbul 1341, s. 361-362.
Celâlzâde, Tabakātü’l-memâlik, vr. 284b-289a.
Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 198.
Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-kibâr (haz. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1973, s. 73.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII, 667-668.
Râşid, Târih, IV, 186, 189, 246.
Fevzi Kurtoğlu, Türk Süel Alanında Harita ve Krokilere Verilen Değer ve Ali Macar Reis Atlası, İstanbul 1935, s. 37-41 ve ekler.
Danişmend, Kronoloji2, II, 195-196.
Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri I, İstanbul 1990, s. 294, 300, 340.
D. M. Nicol, Bizans ve Venedik (trc. Gül Çağalı Güven), İstanbul 2000, s. 75, 81-83, 310.
Kemal Beydilli – İlhan Şahin, Mahmud Râif Efendi ve Nizâm-ı Cedîd’e Dâir Eseri, Ankara 2001, s. 24-25, 111-117.