LÜBÂBÜ’l-UKŪL - TDV İslâm Ansiklopedisi

LÜBÂBÜ’l-UKŪL

لباب العقول
Müellif:
LÜBÂBÜ’l-UKŪL
Müellif: MUHAMMED ARUÇİ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2003
Erişim Tarihi: 26.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/lubabul-ukul
MUHAMMED ARUÇİ, "LÜBÂBÜ’l-UKŪL", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/lubabul-ukul (26.04.2024).
Kopyalama metni

Miklâtî hakkında yeterli bilgi yoktur. İbn Abdülmelik el-Merrâküşî’nin eẕ-Ẕeyl ve’t-tekmile adlı eseri müellif hakkında bilgi veren tek kaynak durumundadır. Müellifin tam adı Ebü’l-Haccâc Yûsuf b. Muhammed b. Muiz el-Ahdeb el-Miklâtî el-Fâsî’dir. Nisbelerinden hareketle Fas ve Sicilmâse arasındaki bölgede yaşayan Miklâte kabilesinden olduğu ve Fas şehrinde doğduğu tahmin edilmektedir. Muvahhidler Hükümdarı Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr’un (1184-1199) meclisinde bulunduğu göz önüne alınırsa VI. (XII.) yüzyılın ortalarında doğduğu söylenebilir. Bazı hoca ve talebelerinin adını kaydeden İbn Abdülmelik, onunla İbnü’l-Kattân el-Mağribî arasında anlaşmazlığa rağmen nübüvvetin kesbi konusundaki görüşü sebebiyle İbnü’l-Kattân aleyhine kendisinden fetva almak isteyenlere karşı çıktığını belirtir. Yine onun verdiği bilgilerden 591 (1195) yılında Ebû Yûsuf el-Mansûr’la, 607’de (1210) oğlu Muhammed en-Nâsır’la beraber Endülüs’e yapılan seferlere katıldığı ve her iki sefer esnasında Endülüs’te verdiği derslere büyük rağbet gösterildiği öğrenilmektedir. Nâsır’dan sonra oğlu Yûsuf el-Müstansır tarafından Neffîs’e kadı tayin edildi. Ardından gelen hükümdarlar zamanında da bu görevini sürdürdü ve 21 Zilkade 626 (11 Ekim 1229) tarihinde Merakeş’te vefat etti. Lübâbü’l-ʿuḳūl’den başka Fî Uṣûli’l-fıḳh, el-Burhân ve el-Maḳūlât adlı kitaplarının olduğu kaydedilmektedir (Lübâbü’l-ʿuḳūl, s. 81, 359).

eẕ-Ẕeyl ve’t-tekmile’de Miklâtî’nin kelâm ve fıkıh usulü alanlarında mâhir bir âlim olduğu ve Lübâbü’l-maʿḳūl fî ʿilmi’l-uṣûl adıyla bir eser yazdığı belirtilmektedir. Kitabın yazma nüshasının kapağında adı Lübâbü’l-maʿḳūl fi’r-red ʿale’l-felâsife fî ʿilmi’l-uṣûl şeklinde kaydedilmekte, müellif ise önsözde kitabına Lübâbü’l-ʿuḳūl fi’r-red ʿale’l-felâsife fî ʿilmi’l-uṣûl adını koyduğunu bildirmektedir. Lübâbü’l-ʿuḳūl bir mukaddime ile on yedi bölümden (bab) meydana gelmektedir. Müellif mukaddimede, görüşlerinin sakatlığı esasen ortaya çıkmış bulunan Revâkīler’i değil Aristo ve Meşşâî filozoflarını hedef aldığını belirtir.

Eserin üçte ikisini oluşturan ilâhiyyât kısmının birinci babında küllî bir ilim olan kelâm disiplininin hedefi “dinî akîdelerin doğruluğunu kesin delillerle kanıtlama” şeklinde açıklanmıştır. Bu sebeple sözü edilen disiplinin duruma göre hem tabii hem ilâhî ilme yöneldiği belirtildikten sonra ilâhiyyât alanında kelâmcılar ve filozoflarca kullanılan bazı terimler izah edilmiştir. Bunlar mevcûd, şey, zât, cevher, araz, vâhid, hüve hüve, zıd, kuvve, akıl vb. kavramlardır (s. 7-60). Ardından âlemin hudûsü önce imkân, sonra da tabiatın değişken oluşu (tegayyür) yöntemleriyle ispata çalışılır ve hâdislerin nihayetsiz devam edemeyeceği konusu işlenir. Ondan sonra filozoflarca âlemin kıdemi hakkında ileri sürülen delillere ve bunların eleştirisine geçilir. İlâhiyyât kısmının ikinci babı âlemin fâni oluşuna ayrılmış ve bu görüşü benimsemeyen filozofların delilleri çürütülmüş, sonraki bölümde filozofların ruhun (nefis) ezelî ve ebedî olduğu yolundaki iddiası reddedilmiştir. Lübâbü’l-ʿuḳūl’ün dördüncü bölümü imkân delili çerçevesinde Allah’ın varlığının ispatına ayrılmıştır. Müellif burada Allah’ın âlemi yaratması konusunda filozofların benimsediği feyiz ve sudûr telakkisine tenkitler yöneltmiştir (s. 71-172).

Miklâtî eserinin daha sonraki altı bölümünde sıfatlar konusunu işlemiştir. Önce sıfât-ı selbiyye çerçevesinde zât-ı ilâhiyyeye yön ve mekân, dolayısıyla cismiyyet izâfe edilemeyeceği üzerinde durmuş, ardından Allah’ın birliğini, bu arada filozoflara ait vahdâniyyet delilinin eleştirisini konu edinmiştir. Bundan sonra sübûtî sıfatları ele almış, bunları özellikle Mu‘tezile ile olan anlaşmazlıkları göz önünde bulundurarak incelemiş, sekizinci bölümde ona göre aklın delâlet ettiği hayat, ilim, kudret ve iradeden ibaret dört sıfat hakkında filozoflarla olan görüş farklılıklarına temas etmiştir. Ardından ilâhî ilmin cüz’iyyâta (şahsiyyât) taalluku hususunda filozoflara eleştiriler yöneltmiş, irade sıfatının hâdis olduğunu söyleyen Mu‘tezile’nin bu görüşünü reddetmiş ve Cehm b. Safvân ile Hişâm b. Hakem’in Allah’a hâdis ilim izâfe edişlerini tenkide tâbi tutmuştur. Onuncu bölümde kelâm sıfatı ele alınmış, bu konuda filozoflar, Sâbiîler ve nübüvveti inkâr eden gruplarla Mu‘tezile, Hâricîler, Zeydiyye ve İmâmiyye kelâmcıları eleştirilmiştir (s. 173-285). Kitabın on birinci bölümünde bir yönüyle kader konusunu ilgilendiren ilâhî iradenin hem hayra hem şerre taalluk edişi bahsi işlenmiş, on ikinci bölümde hüsün-kubuh ve salah-aslah, on üçüncü bölümde hidayet-dalâlet meselelerine yer verilmiştir (s. 286-329).

Eserde nübüvvet kısmı on dört ve on beşinci bölümlerde ele alınmaktadır. Miklâtî, İslâm filozoflarının nübüvvet konusunda olumlu veya olumsuz bir şey söylememekle birlikte sistemlerinin bunun inkârını gerektirdiğini belirttikten sonra mûcizenin şartları ve nübüvveti kanıtlama yönü üzerinde durmuş, ardından Hz. Peygamber’in mûcizelerine geçmiş, nesihten söz ettikten sonra Kur’an mûcizesini anlatmış ve peygamberlerin ismet sıfatına temas etmiştir. Bu kısmın sonunda rızık ve ecel konularına da kısaca yer vermiştir (s. 330-379). Lübâbü’l-ʿuḳūl’ün üçüncü kısmında âhiret konularına kısa bir bakış yapılmaktadır. On altıncı bölümü oluşturan bu kısımda kabir azabı, cismanî haşir vb. hususlar ele alınmış, on yedinci bölümde imanın tarifi verilmiş, günah-iman ilişkisine temas edilmiştir (s. 380-397).

Lübâbü’l-ʿuḳūl’deki atıflardan anlaşıldığına göre Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf ile Kâ‘bî gibi Mu‘tezile kelâmcıları, Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozoflar, ayrıca müellifin de mensubu bulunduğu Eş‘ariyye ekolünden Bâkıllânî, Cüveynî ve Gazzâlî’ye ait eserler kitabın kaynakları arasında yer alır. Eserin özellikle ilâhiyyât bölümünde bazı konuların işlenişi Gazzâlî’nin Tehâfütü’l-felâsife’si ile benzerlik arzetmekte ve bu husus metot açısından ondan faydalanıldığını düşündürmektedir. İslâm dünyasının batısında temel kaynaklardan birini teşkil ettiği muhtemel olan Lübâbü’l-ʿuḳūl’ün oldukça zengin bir felsefî ve kelâmî birikimin ürünü olduğunu söylemek gerekir. Eserin bilinen tek yazma nüshası Fas’taki Karaviyyîn Kütüphanesi’nde kayıtlı olup (nr. 1589) Fevkıyye Hüseyin Mahmûd tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1977).


BİBLİYOGRAFYA

Miklâtî, Lübâbü’l-ʿuḳūl (nşr. Fevkıyye Hüseyin Mahmûd), Kahire 1977; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 1-194.

İbn Abdülmelik, eẕ-Ẕeyl ve’t-tekmile li-kitâbey el-Mevṣûl ve’ṣ-Ṣıla (nşr. Muhammed b. Şerîfe), Rabat 1984, VIII/2, s. 432-434.

Lisânüddin İbnü’l-Hatîb, Miʿyârü’l-iḫtiyâr (nşr. M. Kemâl Şebâne), Rabat, ts., s. 165-179.

“Miklâte”, , mülhak I, 202.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 242-243 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER