https://islamansiklopedisi.org.tr/mahremi
Asıl adı Ahmed, mahlası Mahremî’dir. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte o devirde Galata’nın köylerinden olan Tatavla’da (bugünkü Kurtuluş) doğduğu kaydedilmektedir. Babasının II. Bayezid’in musâhiplerinden Tatavlalı Mehmed Ali Bey olduğu Şehnâme’sinde yer alan bilgilerden ve Mecmau’l-letâyif’te müellif adı olarak Ahmed b. Mehmed b. Tatavul Ali yazılmasından belli olmaktadır. Esrar Dede’nin tezkiresinde zikrettiği, 950’de (1543) Konya’da ölen Mevlevî Mahremî Dede’nin Tatavlalı Mahremî ile alâkasının bulunmadığı, ancak tezkirede verilen gazel örneğinin Tatavlalı’ya ait olduğu anlaşılmaktadır.
Medrese eğitiminden sonra Galata’da yirmi yıl kadar kâtiplik ve nâiblik görevinde bulunan Mahremî, Pîrî Paşazâde Mehmed Çelebi ile Aşçızâde Hasan Çelebi’nin Paskalya törenini izlemek için kıyafet değiştirip Galata’da kiliseye gitmeleri üzerine, “Galata’ya sanem seyrine gelmiş / Sitanbul’dan bir iki din ulusu” beytini söylemesi yüzünden vazifesinden azledildiyse de adı geçenlerden özür diledikten sonra görevine iade edildi. Galata Kadısı Beyşehirli Hasan Çelebi Selânik kadılığına tayin edilince onunla birlikte Selânik’e gitti. Ardından İstanbul’a dönerken bindiği gemi düşman eline geçince eşi ve çocuklarıyla birlikte esir düştü. Âşık Çelebi’nin anlattıklarına göre bu olay 940’ta (1533) meydana gelmiştir.
Mahremî, fidye için gerekli parayı bulmak üzere eşini ve çocuklarını rehin bırakıp İstanbul’a doğru yola çıktı. Bindiği gemi Eğriboz’da Kızılhisar Kalesi’ne uğradığında arkadaşı şair Esîrî’den, yakın dostlarından Kâtibî mahlaslı Seydi Ali Çelebi (Reis) ve Nigârî mahlaslı Nakkaş Haydar’ın Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanmasıyla Tunus’a gittiklerini öğrenince üzüldü (Âşık Çelebi, vr. 118a). Fakat Nakkaş Haydar ve Seydi Ali’nin içinde bulunduğu gemi rüzgârın ters yönde esmesi üzerine Kızılhisar Kalesi’ne gelince eski dostlar buluşarak İstanbul’a beraber gittiler. Mahremî gerekli parayı topladığı sırada 942 Muharrem’inde (Temmuz 1535) vefat etti. Kafzâde Fâizî ölümüne şu tarihi düşürmüştür: “Âh rihlet-i Mahremî” (942 [1535]; Zübdetü’l-eş‘âr, vr. 86b). Ölüm tarihi bazı kaynaklarda farklı kaydedilmektedir. Nakkaş Haydar toplanan 1700 filoriyi ailesini kurtarmak için gönderir. Fakat Mahremî’nin oğullarından biri ölmüştür; eşi, iki kızı ve bir oğlu İstanbul’a döner. Hammer ve Babinger’e göre fidye parasını Barbaros Hayreddin Paşa vermiştir (GOD, II, 521; [Üçok], s. 72). Ancak Türkçe kaynaklarda bu bilgi teyit edilmemektedir.
Mahremî’nin ilk olarak tanınmasını sağlayan M. Fuad Köprülü’dür. Onun Millî Edebiyatın İlk Mübeşşirleri başlığıyla 1920’li yıllardan itibaren yayımladığı kitap ve makalelerinde Türkî-i Basît akımının öncüsü ve temsilcisi olarak söz ettiği iki şairden biri Mahremî’dir. Köprülü’ye göre XVI. yüzyılda Türk şiiri üzerinde İran şiirinin etkisi gittikçe artmış, Türkçe kelimelerin yerini Arapça ve Farsça kelimeler almış, bunlarla yapılan terkipler Türk şiirini kaplamıştı. Bu sırada ortaya çıkan Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî aruz vezniyle, fakat sade bir Türkçe ile, yabancı kelimelerden imkân nisbetinde arındırılmış bir dille şiirler yazmaya başlamışlar, buna da Türkî-i Basît adını vermişlerdir. Fuad Köprülü’nün bu görüşü uzun süre kabul görmüşse de son yıllarda gerek Mahremî gerekse Edirneli Nazmî hakkında yapılan çalışmalar bunun geçerliliğini tartışmaya açmıştır (bk. bibl. Aynur; Avşar; Köksal).
Eserleri. 1. Şehnâme. 12.280 beyit olan eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm (beyit 1-2263) ayrı bir cilt olup II. Bayezid’in seferlerinden söz eder. Bilinen tek nüshası Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde bulunan yazmanın (nr. Y-I/1) başı ve sonu eksiktir. İkinci bölüm (beyit 2264-8944) Yavuz Sultan Selim dönemine ve özellikle İran ve Mısır seferlerine dairdir. Üçüncü bölüm (beyit 8945-12280) Kanûnî Sultan Süleyman’ın saltanatının ilk iki yılındaki olayları, Belgrad ve Rodos’un fethini anlatır. İkinci ve üçüncü bölümü içeren yazmanın yegâne nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Revan Köşkü, nr. 1287). Şehnâme’nin ikinci bölümü üzerinde bir doktora çalışması yapılmıştır (bk. bibl.).
2. Şütürnâme. Kaynaklarda adı geçmeyen risâlenin tek nüshası Berlin Devlet Kütüphanesi’nde bir mecmua içindedir (nr. 282, vr. 367a-374a). Mensur-manzum karışık bir ahlâk kitabı mahiyetindeki eserde bir devenin başından geçen olaylar latifeler halinde anlatılır. Şener Demirel’in eser üzerinde yayımlanmamış bir çalışması vardır (16. Yüzyıl Divan Şairlerinden Tatavlalı Mahremi ve Şütürnâme’si).
3. Mecmau’l-letâyif. Yine kaynaklarda zikredilmeyen bu eserin bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Esad Efendi, nr. 1755/11, vr. 85a-101a). Mensur-manzum karışık olan eserde Mahremî dost meclislerinde okunması için Acem büyüklerinin latifelerini topladığını belirtir (vr. 85b). İkisi Türkçe, diğerleri Farsça olan seksen dokuz latife başta Sultan Ya‘kūb, Hâfız, Mevlânâ Selmân, Sultan Hüseyin Baykara, Kâtibî, Câmî, Mevlânâ Tûsî, Şah Mahmûd olmak üzere çeşitli kişiler hakkındadır.
4. Tarabü’l-mecâlis. Kaynaklarda rastlanmayan eserin İran’daki bir kütüphanede bulunan yazma nüshasının fotokopisi Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcuttur (fotokopi, nr. 357). Mensur-manzum karışık olan eser, Hüseyin b. Hasan el-Hüseynî’nin (ö. 718/1318) Ṭarabü’l-mecâlis adlı öğüt kitabının çevirisidir. Kitapta kuşlar ve vahşi hayvanların başından geçenler anlatılır.
5. Basîtnâme. Henüz ele geçmeyen bu eser hakkında Âşık Çelebi ve Âlî Mustafa Efendi’nin tezkirelerinde yer alan bilgilerden yola çıkan M. Fuad Köprülü, Mahremî’yi Türkî-i Basît akımının temsilcilerinden biri olarak görmüştür. Eserin konusu ve nazım şekli bilinmemekte, ancak Âşık Çelebi ve Âlî’nin ifadelerinden mesnevi tarzında olduğu tahmin edilmektedir.
Mahremî’nin divanı olduğuna dair kaynaklarda bir bilgi yoksa da çeşitli mecmualarda gazelleri bulunmaktadır. Âşık Çelebi, Âlî Mustafa Efendi, Kınalızâde, Beyânî, Esrar Dede tezkirelerinde birer gazeli, Mecmûa-i Eş‘âr’da bir (Süleymaniye Ktp., Ali Nihad Tarlan, nr. 62/1), Edirneli Nazmî’nin Mecmau’n-nezâir’inde beş (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4222), Nazîre Mecmûası’nda bir (İÜ Ktp., nr. 445), diğer bir Nazîre Mecmûası’nda bir (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 674), Rieu Katalogu’nda iki, Blochet Katalogu’nda iki, Pervâne Bey Mecmûası’nda yedi gazeli (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 406), Kasâid-i Türkiyye’de tevhid, na‘t, münâcât, mersiye, muhammes ve kaside olmak üzere otuz yedi şiiri (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3418) tesbit edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Mahremî ve Şeh-nâme’si: I. Kısım Yavuz Sultan Selim Dönemi, İnceleme-Metin Sözlük-Dizin (haz. Hatice Aynur, doktora tezi, 1993), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 117b-118b.
Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 493-494.
Beyânî, Tezkiretü’ş-şuarâ (nşr. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 251.
Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 271-272.
Kınalızâde, Tezkire, II, 856-857.
Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-eş‘âr, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1877, vr. 86b-87a.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1026.
Esrar Dede, Tezkire, Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 756, s. 357-358.
Hammer, GOD, II, 521.
Rieu, Catalogue, s. 210.
Sicill-i Osmânî, IV, 98.
Blochet, Catalogue, II, 328, nr. 366.
M. Fuad Köprülü, Bugünkü Edebiyat, İstanbul 1924, s. 77-81.
a.mlf., Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Dîvân-ı Türkî-i Basît.
XVI. Asır Şairlerinden Edirneli Nazmî’nin Eseri, İstanbul 1928, s. 18-24.
(aynı yazı: Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I, s. 281-288).
a.mlf., “Millî Lisan ve Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirlerinden Şair Mahremî”, HM, sy. 106 (1928), s. 2-3.
[Nihal] Atsız, XVinci Asır Şairlerinden Edirneli Nazmî’nin Eseri ve Bu Eserin Türk Dili ve Kültürü Bakımından Önemi, İstanbul 1934.
Münzevî, Fihrist, II/2, s. 1275-1276.
Levend, Gazavatnâmeler, s. 176.
Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, İstanbul 1983, I, 622.
Babinger (Üçok), s. 72.
H. Sohrweide, Türkische Handschriften, Wiesbaden 1981, s. 262-263, nr. 282.
Abdülkadir Özcan, “Historiography in the Reign of Süleyman the Magnificent”, The Ottoman Empire in the Reign of Süleyman the Magnificent (ed. Tülay Duran), İstanbul 1988, II, 190-191.
Ziya Avşar, “Türkî-i Basîti Yeniden Tartışmak”, Bilig, sy. 18, Ankara 2001, s. 127-143.
Fatih Köksal, “Orjinal Bir Şair: Edirneli Nazmî ve Dîvân’ına Yeni Bakışlar”, Bilig, sy. 20 (2002), s. 101-123.
Mustafa Kutlu, “Mahremî”, TDEA, VI, 118.