https://islamansiklopedisi.org.tr/masavva
Kızıldeniz’in batı kıyısında Dehlek takımadalarının karşısında yer alan, birbirine mendireklerle bağlanmış Tevlud ve Masavva‘ (Musavva‘) adalarıyla Cerar ve Abdülkādir yarımadaları üzerine kurulmuştur. Masavva‘ adasından gelen adı Batı kaynaklarında ve modern atlaslarda Massawa (Massaoua) veya Mitsiwa şeklinde geçer; şehrin klasik Arap kaynakları ve halk arasındaki diğer bir adı da Bâdi‘dir (Bâsi‘). 1000 × 250 m. boyutlarındaki Masavva‘ adası 1500 m. uzunluğunda rıhtım görevi yapan ve üzerinden kara ve demir yolları geçen bir mendirekle karaya bağlanmıştır. Başşehir Asmara’ya kara, demir ve hava yollarıyla bağlıdır.
Milâttan önce III. binyıldan itibaren Mısır’dan Kızıldeniz’e giden gemilerin Masavva‘ adasına uğradığı ve bazı tâcir ve seyyahların bölgeyi ziyaret ettiği bilinmektedir. İslâmiyet’in başlarında Masavva‘ın bir sürgün yeri olduğu anlaşılmakta ve meselâ içki müptelâsı şair Ebû Mihcen es-Sekafî’nin Hz. Ömer tarafından bu adaya sürgünle cezalandırıldığı nakledilmektedir (Taberî, IV, 38). Mes‘ûdî, son Emevî halifesi II. Mervân’ın öldürülmesinden sonra oğlu Abdullah’ın Cidde’ye kaçtığını ve oradan Bâdi‘e ulaştığını kaydeder (et-Tenbîh, s. 330). 132 (750) yılında Bece kabilelerinin eline geçen Masavva‘, X. yüzyılda Kızıldeniz sahilleriyle birlikte Habeşistan’a bağlıydı ve zengin maden yataklarıyla, büyük önem taşıyan limanıyla altın ticaretinde aktif rol oynamaktaydı.
XII-XIV. yüzyıllarda Masavva‘ kendilerine sultan diyen Dehlek emîrlerinin hâkimiyetinde bulunmakta ve yerli bir nâib tarafından yönetilmekteydi. Ancak XIII. yüzyılda Yâkūt el-Hamevî buranın harap bir vaziyette olduğunu kaydeder (Muʿcemü’l-büldân, I, 385). Adanın XIV. yüzyılın sonunda yine Habeş topraklarına katıldığı, XVI. yüzyılda ise tekrar Dehlek’in himaye ve kontrolüne girdiği anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılın başlarında Gucerât dahil çeşitli bölgelerden gelen ticaret gemilerinin limana uğradığından söz edilir. Aynı yüzyılda Masavva‘, Ümitburnu’nun keşfedilmesinden ve Portekizliler’in bölge ticaretini ele geçirme mücadelelerinden olumsuz yönde etkilenmişse de Etiyopya’nın başlıca limanlarından biri olarak önemini sürdürmüştür.
1520 yılında Masavva‘a gelen Portekizliler, Etiyopya Kralı Lebna Dengel’le (II. David), yaptıkları anlaşma sonucunda halkının tamamı müslüman olan limanı teslim aldılar ve camisini kiliseye çevirdiler. XVI. yüzyılın ortalarında Batılı misyoner ve seyyahların Etiyopya’ya giriş kapısı konumunu alan Masavva‘, 2 Cemâziyelâhir 964’te (2 Nisan 1557) Özdemir Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katıldı; ardından da Habeş eyaletine bağlı bir sancak merkezi haline getirildi. 986 (1578) yılında Osmanlı-yerli kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda Habeşler galip geldilerse de Masavva‘ Türkler’in elinde kalmaya devam etti. Ertesi yıl Habeş Beylerbeyi Hızır Paşa burayı civarıyla birlikte Habeş kuvvetlerinden temizledi ve beylerbeyilik merkezi yaptı. Ancak pratikte yönetim yerli Bece kabilesine mensup bir nâibin elindeydi; beylerbeyi Sevâkin’de oturmaktaydı. XVII. yüzyılın ikinci çeyreğinde Etiyopya’da Katolikliği seçen kralın halkı putperest sayarak yeniden vaftiz ettirmek istemesi üzerine çıkan isyandan sonra yeni kral Fasilidas (1632-1667) Katolik misyonerleri ülkesinden çıkardı ve Roma’dan gönderilecek yeni misyonerlerin Masavva‘ Limanı’ndan karaya çıkıp Etiyopya’ya girmelerinin engellenmesi için Habeş eyaleti beylerbeyi ile bir anlaşma yaptı (DİA, XI, 494).
1058 (1648) yılında Yemen Zeydî İmamı Mütevekkil-Alellah tarafından Etiyopya Kralı Fasilidas’a gönderilen elçilik heyetinin başkanı Hasan b. Ahmed el-Hıyemî, Sevâkin’de oturan Türk paşası (Mehmed Paşa) ve Masavva‘daki nâibinin izni ve sağladıkları güvenlik tedbirleriyle sekiz gün kaldıkları liman üzerinden Yemen’e döndüklerini belirtir (Sîretü’l-Ḥabeşe, s. 162, 164, 167-168). 1083’te (1672) Habeş eyaletini gezen Evliya Çelebi eyalet merkezi Masavva‘ hakkında bilgi vermekte, limana Portekiz, İngiltere, Hindistan, Çin, Yemen ve civar bölgelerden gelen gemilerin uğradığını kaydetmektedir. Masavva‘da 1600 civarında ev bulunduğunu söyleyen Evliya Çelebi bu arada Özdemir Paşa ve Şeyh Cemâlî camilerinden de bahseder (Seyahatnâme, X, 942-946).
Masavva‘da görev yapan Osmanlı asker ve memurları yerli halktan kadınlarla evlenerek büyük nüfuz sahibi bir zümre haline geldiler. Masavva‘daki Türk varlığı ve özellikle Habeş eyaleti beylerbeyinin buradaki nâibleri Habeşler’le ilişkilerin zaman zaman gerginleşmesine sebep olmuştur. Etiyopya kralları genellikle Masavva‘ Limanı üzerinde hâkimiyet iddiasında bulunmuşlarsa da gerçek idare daima yerli nâiblerin elinde kalmaya devam etmiştir. XIX. yüzyılın başlarında nâib İdrîs, İngilizler’in Etiyopya ile ilişki kurmalarını engellemeye çalışmış, ancak başarılı olamamıştır.
1846 yılında Sultan Abdülmecid tarafından Mısır Hidivi Mehmed Ali Paşa’ya Sevâkin ile birlikte sâlyâne olarak verilen Masavva‘ bölgede nüfuz mücadelesi yapan Mısır, İngiltere, İtalya ve Habeşistan’ın politikalarında önemli bir unsur haline geldi. Mehmed Ali Paşa’nın ölümü (1849) üzerine Hicaz valisinin kontrolüne geçen ada, Hidiv İsmâil Paşa zamanında Dehlek ve Sevâkin ile birlikte Mısır emlâkine dahil edilerek kaymakamlık statüsünde teşkilâtlandırıldı (1865). Böylece Osmanlı hâkimiyeti fiilen sona eren Masavva‘ı daha sonra İsmâil Paşa, yeni kurduğu ve başına Fransa’nın eski Masavva‘ konsolosu S. Werner Münzinger’i vali tayin ettiği Doğu Sudan vilâyetine bağladı (1873). Münzinger bir dolgu yaptırarak burayı Tevlud adası ile, onu da ana karayla birleştirdi ve geçişleri ücrete tâbi tuttu. Masavva‘ bu dönemde de Osmanlı hâkimiyetinden beri uygulanan yöntemle yine yerli nâibler tarafından yönetilmeye devam etti. 1874’ten sonra İsmâil Paşa, Masavva‘ üzerinde hak iddia eden Etiyopya’ya karşı üç askerî sefer düzenledi. 1876’da Kral IV. Yohannes iddiasını sürdürmekle beraber anlaşma yoluna gitti ve çarpışmalar durdu. Osmanlı hükümetinin 1879’da Hidiv İsmâil Paşa’yı azletmesinin ardından Mısır’ın ve hâkimiyetinde bulunan Kızıldeniz limanlarının kontrolü gerçekte İngiltere’nin eline geçmişti. İngiltere, Masavva‘ Limanı’ndan Habeşistan’a gidecek veya buradan gelecek olan silâh ve mühimmat dahil bütün malların geçişini serbest bıraktı (1884 Adve Antlaşması). Kral IV. Yohannes, Mısır birliklerinin Masavva‘dan çekilmesi üzerine İngiltere Kraliçesi Victoria’ya mektup yazarak buranın kendisine verilmesini istediyse de olumlu cevap alamadı.
XIX. yüzyılın son çeyreğinde Fransızlar’ın Kızıldeniz’de yeni bir güç olarak ortaya çıkması karşısında İngiltere İtalya ile ittifak arayışlarına girmiş, bu arada 1881-1883 hesaplarına göre Masavva‘ın giderlerinin gelirini çok aşması sonucu limanı elde tutmanın Mısır için kârlı olmayacağı anlaşılmıştı. 1882’de güneydeki Assab’ı sömürgeleştiren İtalyanlar bu durumdan faydalanarak 5 Şubat 1885’te Masavva‘a girdiler ve kısa sürede çevrenin hâkimiyetini de ele geçirdiler; arkasından 1884’te Mısır, Etiyopya ve İngiltere arasında imzalanan Adve Antlaşması’na rağmen silâh ve mühimmatın Etiyopya’ya transit geçişine izin vermedikleri gibi Mısır’ın bölgedeki hâkimiyetini tanımadıklarını belli ettiler. Bu gelişmeler neticesinde 1887 yılında İtalya ile Etiyopya arasında çatışma çıktı ve İtalyan birlikleri yenilgiye uğradı. Fakat İtalyanlar, daha sonra öldürülen Kral IV. Yohannes’in yerine geçen II. Menelik ile yaptıkları Wichale (Uccialli) Antlaşması ile Kızıldeniz kıyısındaki bazı toprakları ele geçirdiler (2 Mayıs 1889). Antlaşmaya göre Masavva‘ İtalya’ya bırakılıyor, II. Menelik de bu limandan vergiden muaf bir şekilde silâh ithal etme hakkı kazanıyordu. İtalyanlar 1896 yılında yine yenilmelerine rağmen Eritre’yi ve İtalya-Etiyopya savaşında (1935-1936) önemli bir üs vazifesi gören Masavva‘ı elde tutmayı başardılar. 1941 yılında İngilizler’in eline geçen Masavva‘, 1952’de Etiyopya-Eritre Federasyonu’nun kurulmasına kadar onların yönetiminde kaldı. Bugün ise 1993 yılında bağımsızlığını ilân eden Eritre’nin önemli bir ticaret ve turizm merkezidir. Nüfusun (2003: 30.700) çoğunluğunun müslüman olduğu Masavva‘da Hanefî mezhebi yaygındır ve Kādirî tarikatı geniş ölçüde taraftar bulmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), IV, 38.
Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 330.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân (Cündî), I, 385.
Hasan b. Ahmed el-Hıyemî, Sîretü’l-Ḥabeşe (nşr. Murâd Kâmil), Beyrut 1412/1991, s. 143, 144, 162, 164, 167-168.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, X, 942-946.
J. S. Trimingham, Islam in Ethiopia, London 1952, s. 92, 98, 100, 104, 116, 120, 132, 137, 169, 221, 232, 249.
Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti: Habeş Eyaleti, İstanbul 1974, s. 20, 30, 43, 47, 91, 117, 134, 137, 146, 148, 150, 151, 160, 178.
a.mlf., “Habeş Eyaleti”, DİA, XIV, 363-367.
The Cambridge History of Africa (ed. J. E. Flint), Cambridge 1976, V, 31, 44, 51, 56, 68, 79, 89, 93, 98; a.e. (ed. R. Oliver – G. N. Sanderson), Cambridge 1985, VI, 36, 141, 645, 652, 656, 669.
E. van Donzel, Foreign Relations of Ethiopia: 1642-1700, Leiden 1979; s. 9, 57, 83, 143, 145, 218.
a.mlf., “Maṣawwaʿ”, EI2 (İng.), VI, 641-644.
Mahmûd Şâkir, İrtîriyâ ve’l-Ḥabeşe, Beyrut 1408/1988, s. 19, 34.
Gālî Avde, İrîtriyâ, Amman 1409/1989, s. 27, 29, 31, 37, 42.
Kāmûsü’l-a‘lâm, VI, 4312-4313.
Davut Dursun, “Eritre”, DİA, XI, 302-304.
Levent Öztürk, “Etiyopya”, a.e., XI, 491-496.