https://islamansiklopedisi.org.tr/mehasin-ve-mesavi
Sözlükte “güzel olmak, güzellik” anlamına gelen hüsn ile “çirkin olmak, çirkinlik” anlamındaki sû’ kelimelerinin çoğul kalıplarının birlikte kullanılmasından meydana gelen mehâsin ve mesâvî ifadesi edep ve ahlâk literatüründe bir duygu, davranış veya durumun iyi ve kötü yanları ile bu konuyu ele alan eserler için kullanılır. Kur’ân-ı Kerîm’de hüsn ve sû’ köklerinden türetilen fiil ve isim kalıbında birçok kelime yer almakla birlikte mehâsin ve mesâvî kullanımına rastlanmaz. Râgıb el-İsfahânî, genel olarak âyetlerde geçen hüsn kelimesinin akılla şeriat açısından ahlâkî ve estetik değeri olan şeyleri, sû’ kelimesinin ise bunun zıddı olan ve insanlar arasında hoş karşılanmayan, âhirette de kazanç sağlamayan fiilleri nitelediğini belirtir (el-Müfredât, “ḥsn”, “svʾe” md.leri). İbnü’l-Cevzî, Kur’an’da güzel olan ya da iyiliği kötülüğünden fazla bulunan şeylere “hasene”, bunların karşıtlarına da “seyyie” denildiğini ve bu iki tabirin genelde “tevhid-şirk, zafer-hezimet, bolluk-kıtlık, âfiyet-belâ, iyi söz-kötü söz, iyi iş-kötü iş” şeklinde altı mânada kullanıldığını kaydeder (Nüzhetü’l-aʿyün, s. 259-260). Hadislerde daha çok huy ve davranış güzelliğine işaret eder biçimde mehâsin ve bunun yanında mesâvî kelimeleri yer almaktadır (Buhârî, “Zekât”, 13, “Riḳāḳ”, 38; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 53; Tirmizî, “Cenâʾiz”, 34). Nitekim Hz. Peygamber ölenin arkasından hayatta iken yaptığı güzel işlerden bahsedilmesini, kötü fiillerinden ise söz edilmemesini öğütlediği hadisinde bu kelimeler geçmektedir (Müslim, “Mesâcid”, 57; ayrıca bk. HASENE; SEYYİE).
Bir konuyu iyi ve kötü yönleriyle ele alan edebî ve ahlâkî yazım geleneğine İslâm öncesinde özellikle eski İran’da rastlandığı ve müslümanların bu literatürden yararlandığı belirtilir. Zira iyilik ve kötülük kavramları, İran coğrafyasının kadim kültürlerinden olan Zerdüştîlik’in temel konusudur, Arap edebiyatı da bu literatürden faydalanmıştır. Daha sonra Mu‘tezile kelâmcıları, İslâm akîdesini savunmak amacıyla yaptıkları fikrî tartışmalarda mutlak hakikati izâfî olandan ayırmak için diyalektik metodu kullanırken Grek filozoflarından ve özellikle sofistlerden etkilenmiştir (EI2 [İng.], V, 1223). Münazaralarında diyalektik yöntemi kullanan ve bu doğrultuda eserler yazan ilk müslüman âlim Câhiz’dir. Câhiz, yabancı unsurların da etkisiyle ulûhiyyet hususunda düalist ve determinist kesimlere cevap vermek için varlıkların çift yönlü karakter özelliğine yer vermiştir. Konuyu Allah’ın iyi ve âdil olduğu tezi üzerine temellendiren Câhiz dünyada iyilik ve kötülüğün izâfî olduğunu, bunların insan için en uygun ortamı (aslah) oluşturmak amacıyla birlikte yaratıldığını düşünür; maymun, domuz, hadım edilmiş kişi, ateş vb. örnekler üzerinden meseleyi edebî ve ahlâkî bir şekilde ele alır (Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 106-107; IV, 35-36; V, 5; değerlendirme için bk. EI2 [İng.], V, 1225). Böylece Câhiz varlıkların, özünde Allah’ın fiili olmaları bakımından iyi olduklarını vurgulayarak Seneviyye’nin her şeyin değerinin göreceli olduğu tezini reddeder; mensubu bulunduğu Mu‘tezile mezhebinin adalet ve tevhid ilkelerini destekleyen açıklamalar yapar (Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 204-207; EI2 [İng.], V, 1224-1225). Câhiz, Kitâbü’l-Ḥayevân’da dolayısıyla yer verdiği bu yöntemi en etkili biçimde el-Meḥâsin ve’l-eżdâd adlı eserinde ele alır. Burada diline hâkim olma, sır saklama, istişare, teşekkür, doğruluk, af, sabır, sevgi, dostluk, arkadaşlık, iyimserlik, vefa, cömertlik, yiğitlik, vatan sevgisi, Allah’a güven, nasihat, zühd gibi ahlâkî faziletleri ve bunların zıtlarını inceler. Çift yönlü tabiatın varlığına dikkat çekmek için kötümserlik, kadınların entrikaları, kıskançlık ve sürüngenler gibi ilk bakışta kötü gibi algılanan varlık ve olguların da gerçekte iyi taraflarının bulunduğunu belirtir (meselâ bk. “Meḥâsinü’ṭ-ṭıyere” ve “Meḥâsinü mekri’n-nisâʾ”, s. 262-264, 330-332). Câhiz burada kadınlara ve evlilikle ilgili konulara genişçe yer verir; bu bağlamda ağıt yakan, arsızlık yapan, fazla konuşan kadınların iyi yönlerinin de olabileceğini düşünmemizi ister; bu arada kadının ve evliliğin iyi ve faydalı yönleriyle olumsuz yönleri üzerinde durur (a.g.e., s. 186-242). Böylece varlık ve olguları değerlendirirken sadece onların ahlâkî bakımdan iyi ya da kötü olmasına değil yaratılışından gelen olumlu yahut olumsuz yanlarına da dikkat etmek gerektiğini söyler. Câhiz, İslâm ahlâkı açısından övülen ve yerilen huyları incelediği el-Meʿâd ve’l-meʿâş adlı risâlesinde bu diyalektik metodu uygular. Eserde iyi ve kötü huylar herhangi bir tasnife tâbi tutulmadan ele alınır.
Câhiz’in ardından bu ahlâkî ve edebî türde zamanla aynı yöntemi izleyen ve aynı konuları işleyen bir literatür oluşmuştur. İlk dönem eserlerinde varlık, olgu, duygu ve davranışlardaki ahlâk bakımından iyi ya da kötü kabul edilen hususları ifade etmek için mehâsin ve mesâvî yanında “mekârim ve mesâlib, mezmûm ve memdûh, tergīb ve terhîb” gibi karşıt kavramlar da kullanılmıştır. Bu doğrultuda kaleme alınan İbn Kuteybe’nin ʿUyûnü’l-aḫbâr’ı, İbrâhim b. Muhammed el-Beyhakī’nin Kitâbü’l-Meḥâsin ve’l-mesâvî’si, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin el-Âdâb’ı, Harâitî’nin Mekârimü’l-aḫlâḳ ve meʿâlîhâ ile Mesâvi’l-aḫlâḳ ve meẕmûmühâ ve Münzirî’nin et-Terġīb ve’t-terhîb’i gibi eserlerinde ahlâkî erdemlerle bunların zıtları yine belli bir tasnife tâbi tutulmadan anlatılır. Daha sonraki dönemlerde en etkili olan eser, İbn Kuteybe’nin ʿUyûnü’l-aḫbâr’ına benzetilerek yazılan Beyhakī’nin Kitâbü’l-Meḥâsin ve’l-mesâvî’sidir. Her başlığın belli bir konuya tahsis edildiği eserde eşyanın iyi ve kötü tarafları iki bölüm halinde incelenir; bir şeyin ya iki zıt yönü üzerinde durulur (meselâ mehâsinü’l-gınâ ve mesâvi’l-gınâ) veya iki farklı şeyin iyi ya da kötü tarafları ardarda verilir (meselâ mehâsinü’r-resûl ve mesâvi’l-mütenebbî / mehâsinü’ş-şidde ve mesâvi’l-cübn). Âlemde zıtlıkların birlikteliğini ve sonuçta bunun insan için fayda sağladığını vurgulayan Beyhakī eserinde metot ve muhtevada büyük ölçüde Câhiz’i taklit etmiş, ayrıca dinî, siyasî ve sosyokültürel eğilimleri doğrultusunda kendine özgü tasnifler yapmıştır. Nitekim Beyhakī’nin eserine aldığı konuların çoğu el-Meḥâsin ve’l-eżdâd ile aynıdır, farklı olan başlıklar da içerik bakımından büyük oranda benzerlik arzeder. Öte yandan eserindeki anekdotlar, gramatik bilgiler, tarihsel, şiirsel ve estetik bilgiler kültür tarihi bakımından önemli ipuçları verir.
Dil ve edebiyat âlimi Ebû Mansûr es-Seâlibî’nin de el-Leṭâʾif ve’ẓ-ẓarâʾif fî meḥâsini’l-eşyâʾ ve eżdâdihâ ile Yevâḳīt fî baʿżi’l-mevâḳīt fî medḥi külli şeyʾin ve zemmihî adlı eserlerinde Câhiz’in yöntemini kullanarak eşyanın iyi yönlerini ve bunların zıtlarını incelediği görülür. Eserde ele alınan 162 konunun önce iyi tarafları, ardından bunların zıtları üzerinde durulur. Burada kin, kanaat, teennî, hilm gibi ahlâkî konuların yanında ticaret, zenginlik, evlilik, akıl, dünya, hastalık ve ramazan ayı gibi başka konular da işlenir. Seâlibî’ye göre mehâsin ve mesâvî bilgisi ahlâkın yanında edebiyatta maharet kazanmak için de önemlidir. Bu türde eser yazanlardan biri de Cemâleddin el-Vatvât’tır. Onun Ġurerü’l-ḫaṣâʾiṣi’l-vâżıḥa ve ʿurerü’n-neḳāʾiṣi’l-fâżıḥa’sında iyi ve kötü huylar yukarıda anılan eserlerden farklı bir yöntemle ve değişik kavramlar altında incelenir. Burada sekizi fazilet (hasâis), sekizi de bunların zıddı olan (nekāis) on altı konu çeşitli rivayetler, anekdotlar ve şiirlerle zenginleştirilerek edebî bir tarzda ele alınır. Bu konular cömertlik-cimrilik, akıllılık-ahmaklık, fesahat-tutukluk, hızlı kavrama-geç algılama, cesaret-korkaklık, affetme-intikam alma, kaynaşma ve uzlettir. Hükümdar ve şairlerden satranç oyununa kadar çok farklı konularda edebî ve tarihî mâlûmatın yer aldığı eserde verilen ilginç bilgilere o dönemle ilgili başka kaynaklarda rastlanmadığı belirtilir (EI2 [İng.], V, 1227). Bunun dışında III. (IX.) yüzyılda yaşayan ve edebiyat eleştirisinin ustalarından olan İbnü’l-Mu‘tezz’in, bir edebî parçadaki güzellik ölçüsü ve kurallarını ele aldığı Risâle fî meḥâsini Ebî Temmâm ve mesâviʾihî, ayrıca İbn Reşîḳ el-Kayrevânî’nin el-ʿUmde fî meḥâsini’ş-şiʿr ve âdâbih, Sâhib b. Abbâd’ın el-Keşf ʿan mesâviʾi şiʿri’l-Mütenebbî adlı eserleri edebî sanatlara, özellikle şiir tenkidine dair olup bunlarda mehâsin ve mesâvî başlığı altında çeşitli konular incelenmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḥsn”, “svʾe” md.leri.
Câhiz, Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 106-107, 204-207; IV, 35-36; V, 5.
a.mlf., el-Meʿâd ve’l-meʿâş (Resâʾilü’l-Câḥiẓ içinde, nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1399/1979.
a.mlf., el-Meḥâsin ve’l-eżdâd (nşr. M. Süveyd), Beyrut 1991, tür.yer.
İbnü’l-Mu‘tez, Risâle fî meḥâsini Ebî Temmâm ve mesâviʾih (nşr. Abdülkerîm Habîb), Amman 1415/1995.
İbrâhim b. Muhammed el-Beyhakī, el-Meḥâsin ve’l-mesâvî (nşr. M. Süveyd), Beyrut 1408/1988.
Sâhib b. Abbâd, el-Keşf ʿan mesâvi şiʿri’l-Mütenebbî (nşr. Hüsâmeddin el-Kudsî), Kahire 1349.
Ebû Mansûr es-Seâlibî, el-Leṭâʾif ve’ẓ-ẓarâʾif, Beyrut 1412/1992.
İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, el-ʿUmde (nşr. M. Karkazân), Beyrut 1408/1988, I-II.
İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aʿyün, s. 259-260.
Münzirî, et-Terġīb ve’t-terhîb, Kahire, ts. (Dârü’t-türâs), I-IV, tür.yer.
Cemâleddin el-Vatvât, Ġurerü’l-ḫaṣâʾiṣi’l-vâżıḥa ve ʿurerü’n-neḳāʾiṣi’l-fâżıḥa, Beyrut, ts. (Dâru Sa‘b).
I. Geries, “al-Maḥāsin wa’l-masāwī’”, EI2 (İng.), V, 1223-1227.