https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-zaim
939 (1532) yılında doğdu. Selânik’e bağlı Karaferye’de vakıflarının bulunmasından dolayı bu kasabada dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Tam adı bilinmeyen tarihçi, eserinde kendisini Kâtib Mehmed Bey ve zeâmet sahibi Mehmed Bey şeklinde tanıttığı için kaynaklarda Mehmed Zaîm olarak anılmıştır. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Şikloş seferine (950/1543), İnebahtı sancak beyi Yahyâpaşazâde Ahmed Bey’in kapıcıbaşısı olan ağabeyi Pervâne Ağa ile birlikte katıldı. İstolni Belgrad’ın alınmasından sonra buranın sancak beyliği Yahyâpaşazâde Ahmed Bey’e tevcih edildi. Tevcih haberini alarak İstolni Belgrad’a gelen Ahmed Paşa’nın yanında Mehmed Zaîm de vardı. Ahmed Paşa’nın 951’de (1544) sancak beyliğinden ayrılmasına kadar Mehmed Zaîm, İstolni Belgrad’da kaldı. Kendisinin 951-961 (1544-1554) yılları arasındaki hayatına dair bilgi yoktur. Mehmed Zaîm’in 961’de (1554) Şam Beylerbeyi Tekeoğlu Mehmed Paşa’nın hizmetinde bulunduğu ve kâtipliğini yaptığı yönündeki yorumlar (Thúry József, II, 365; İA, VII, 612-613; Câmiu’t-tevârîh, haz. Ayşe Nur Sır, I, 78) ihtiyatla karşılanmalıdır. Tekeoğlu’nun 1553 Nahcıvan seferine önemli sayıda deve götürmesini divan kâtipliğini yaptığı Şam Beylerbeyi Hızır Paşa’ya söylediğini eserinde açıkça belirtmiş olmasına rağmen bununla ilgili değerlendirmelerde bu bilgi tersine çevrildi ve Mehmed Zaîm’in Tekeoğlu Mehmed Paşa’nın divan kâtipliğini yaptığı ileri sürüldü. Tekeoğlu Mehmed Paşa’nın Erzurum beylerbeyiliği sırasında 28 Rebîülâhir 958 (5 Mayıs 1551) tarihinde Pîrî Paşa’nın yerine Şam beylerbeyiliğine tayin edildi ve bu görevini Safer 962’ye (Ocak 1555) kadar sürdürdü. Hızır Paşa’nın Şam beylerbeyiliğine tayini ise Rebîülâhir 967’de (Ocak 1560) gerçekleşti. Ayrıca Köstendil beylerbeyi iken Şikloş seferine katılan Hızır Paşa’nın Şam beylerbeyiliği sırasında bu savaşla ilgili meşveret meclisinde anlattığı olaylara şahit olup bunlara eserinde yer vermesi (Câmiu’t-tevârîh, haz. Ayşe Nur Sır, I, 364-365) Mehmed Zaîm’in, Tekeoğlu Mehmed Paşa’nın değil Hızır Paşa’nın maiyetinde bulunduğunu doğrulamaktadır. Mehmed Zaîm’in 1556’da Sokullu Mehmed Paşa’nın divan kâtibi olduğunun belirtilmesi de (İA, VII, 612-613) tashihe muhtaçtır. Zira eserindeki ifadelere göre Mehmed Zaîm 962’de (1555) Bağdat Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın divan kâtipliğini yürütüyordu (Câmiu’t-tevârîh, haz. Ayşe Nur Sır, I, 78-79). Mehmed Zaîm burada söz konusu kişinin Baltacı Mehmed Paşa olduğunu kaydeder (a.g.e., I, 378). Öte yandan Kanûnî’nin oğlu Şehzade Bayezid’in 1559 yılında Kazvin’de Şah Tahmasb ile buluşmasıyla alâkalı olarak Bağdat’ta duyduğu söylentileri eserine alması (a.g.e., I, 385-386), Mehmed Zaîm’in belirtilen tarihte Mehmed Paşa’nın yanında bulunduğunu ortaya koymaktadır. Daha sonra maiyetinde çalıştığı Baltacı ile beraber İstanbul’a giden müellif, paşanın ölümüne kadar hizmetinde kalmış olmalıdır. Mehmed Zaîm, ancak Baltacı’nın vefatından sonra Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa’nın maiyetinde çalıştı. Onun, III. Murad’ın 22 Aralık 1574’teki cülûsu esnasında Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa’nın maiyetinde kâtip olarak vazife yaptığı kendi ifadeleriyle sabittir (Mehmed Zaîm, vr. 2a). Bu görevi sırasında çevresindekilerin telkiniyle Sokullu Mehmed Paşa, III. Murad’ın cülûsunu müjdeleyen mektuplardan Diyarbekir, Halep ve Bağdat beylerbeyiliklerine gönderilenleri Mehmed Zaîm’e yazdırdı. Vezîriâzamın Defterdar Üveys Paşa ve Şemsi Ahmed Paşa gibi kişilerle mücadele etmesi rakiplerinin oklarını yakınındaki devlet adamlarına yöneltmesine yol açtı. Bunlar önce Nişancı Feridun Bey’i azlettirdi ve 1578’de Sokullu Mehmed Paşa’nın hizmetindeki birçok kişinin zeâmetlerine el koyarak onları görevlerinden uzaklaştırdı (Gelibolulu Mustafa Âlî, II, 260-262). Bu husus Mehmed Zaîm’i de yakından ilgilendiren gelişmelerden biri olmuş gibi görünmektedir. Nitekim Câmiu’t-tevârîh’in hâtimesinde yer alan ve ilk bakışta Osmanlı tarihlerinde görüldüğü üzere dünyanın fâniliğinin bir tasvirinden ibaret gibi görünen pasajların satır aralarında, el konulan zeâmetlerden ötürü III. Murad’ı hedef alan îmâların gizlendiği tesbit edilebilmektedir. Kendisinden “zeâmet sahibi Mehmed” diye bahsederek ismini âdeta gizli tutan müellifin, Sokullu Mehmed Paşa’nın tasfiye edilen ve ellerinden zeâmetleri alınan adamları arasında yer aldığını söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Söz konusu olayla görevinden uzaklaştırılan Mehmed Zaîm, bu sırada Halep beylerbeyiliği yapan Sofu Mehmed Paşa’nın yanında büyük ihtimalle kâtip olarak görev almıştır. Eserindeki kısa bilgiler sayesinde hayatına dair mâlûmat edinilebilen müellifin ölüm tarihi bilinmemektedir.
Mehmed Zaîm’in yegâne eseri Câmiu’t-tevârîh’tir. “Evâil-i Muharrem” 985’te (Mart 1577) yazılmaya başlanan eser “evâhîr-i Zilhicce” 985’te (Mart 1578) tamamlanmıştır. Aynı yıl içinde müsveddesi oluşturularak temize çekilen ve beş ana kısmın bölümlere, bölümlerin de makale adıyla alt başlıklara ayrıldığı kitap genel bir dünya tarihi özelliği taşır. Yaratılışla başlayan ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar olan kısımları Taberî’nin Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk, Şükrullah’ın Behcetü’t-tevârîḫ, Beyzâvî’nin Niẓâmü’t-tevârîḫ ve Firdevsî’nin Şâhnâme’si gibi eserlere dayanılarak yazılmıştır. Beşinci kısmın dördüncü bölümü Osmanlı tarihine ait olup kuruluştan başlayarak tahtta bulunan hükümdarların dönemi, başta Hadîdî’nin manzum Tevârîh-i Âl-i Osmân’ı olmak üzere bilinen diğer eserlerden ve anonim kroniklerden faydalanılarak kaleme alınmıştır. Eser III. Murad’ın cülûsunun anlatımıyla sona erer. Safevî Devleti’nin teşekkülünden 1578 yılına kadar geçen hükümdarların devri de ayrı ayrı ve Osmanlı Devleti’yle yaptıkları mücadelelerle birlikte anlatılır, ardından eser hâtimeyle son bulur. Müellifin, 1578’de başlayıp uzun savaşlardan sonra 1590’da yapılacak barış antlaşmasıyla neticelenecek olan Osmanlı-Safevî mücadelesinin başlangıç aşamalarına rastlayan telifi sırasında Safevîler için eserinde müstakil bir bölüm ayırması dikkat çekicidir. Öte yandan ağabeyinin yanında katıldığı Şikloş seferinden itibaren çok az da olsa kendi müşahedelerini de kattığı eserinde Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğulları Bayezid ile Selim’in mücadelelerinden bahsettiği kısmı, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Nevâdirü’l-mehârib’inde bu konuyu ayrıntılarıyla ele almasını sebep göstererek oldukça kısa tutmuştur. Onun Sofu Mehmed Paşa ile irtibatlı olması, eserini kimin için yazdığı ve kime sunduğu konusuna da açıklık getirmesi bakımından önemlidir. Câmiu’t-tevârîh’in Sokullu Mehmed Paşa’ya sunulduğunun belirtilmesi (Kâtib Çelebi, II, 457; İA, VII, 612-613; Câmiu’t-tevârîh, haz. Ayşe Nur Sır, I, 80) ihtiyatla karşılanması gereken bir husustur. Zira eserin hiçbir yerinde Sokullu Mehmed Paşa’ya sunulduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Buna rağmen kitabın Sokullu Mehmed Paşa’ya takdim edildiğinin belirtilmesi, yukarıda anlatıldığı üzere müellifin vezîriâzamın hizmetinde kâtip olduğunu söylemesine dayandırılmıştır. Ancak kitabın hâtime kısmında vezîriâzamın yerine başka bir paşaya övgüler yer almaktadır. Bu kişi Halep Beylerbeyi Sofu Mehmed Paşa’dır. Eserin 1577 yılının ilk aylarında yazılmaya başlanıp 1578 Martında bitirilmesi de tesadüf olmamalıdır. Öyle anlaşılıyor ki eser, Sokullu Mehmed Paşa’nın rakipleriyle olan mücadelesinin iyice tırmandığı bir dönemde, başta hükümdar olmak üzere yakınındaki devlet adamlarına bir mesaj gönderme kaygısıyla bilinçli olarak kaleme alınmıştır. Bununla beraber müellifin bazı müşahedelerinden bahsetmesi, zeâmetle ilgili tenkidi, III. Murad’ın cülûsu münasebetiyle İstanbul’a gelen Safevî elçisinin getirdiği hediyelerden çağdaşı olan tarihçi Selânikî’den daha ayrıntılı biçimde söz etmesi ve döneminde yaşamış devlet adamları hakkında kısa biyografik bilgiler vermesi eserini bütünüyle değerli kılmaya yetmemiştir. Müellifin Sokullu Mehmed Paşa’nın ve diğer önemli devlet adamlarının yanında bulunmasından dolayı kendi dönemine ait daha fazla bilginin yer alması beklenen eseri bu beklentiden oldukça uzaktır. Zira eserin amacı müşahede ettiği olayları anlatmak değil, III. Murad’a ve belki de çevresindekilere yaşadığı haksızlıktan dolayı dünyanın fâni olduğunu hatırlatıp onları adalet ve hakkaniyete davet etmektir.
Câmiu’t-tevârîh, Peçuylu İbrâhim gibi kendisinden sonra tarih kitabı yazan müelliflerce kaynak olarak kullanılmıştır. Başta Kemalpaşazâde olmak üzere Osmanlı tarihçilerinin kitaplarında mevcut Macaristan’la ilgili kısımları Macarca’ya tercüme edip bir müntehabât oluşturan Thúry József eserinde Mehmed Zaîm’e de yer vermiştir. Tarihî açıdan eserin edisyon kritiği henüz yapılmamıştır. Ayşe Nur Sır, hazırladığı doktora tezinde Mehmed Zaîm’in hayatına dair bilgi vermiş, eserin mukaddimesi ve Osmanlı tarihine ait kısımlarının tenkitli metnini oluşturmuş, bu bölümleri dil açısından da incelemiştir (2007, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü). Kitabın Topkapı Sarayı Müzesi (Revan Köşkü, nr. 618, 3106) ve Süleymaniye (Fâtih, nr. 4306; Hafîd Efendi, nr. 237) kütüphaneleriyle Nuruosmaniye (nr. 3270), Berlin Devlet (nr. 194), Viyana Millî (nr. 852) kütüphanelerinde, British Museum’da (Or, nr. 3295) nüshaları bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Mehmed Zaîm, Câmiu’t-tevârîh, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4306, vr. 2a; a.e. (haz. Ayşe Nur Sır, doktora tezi, 2007), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, I-II, tür.yer.
Gelibolulu Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbâr’ında II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet Devirleri (haz. Faris Çerçi), Kayseri 2000, II, 260-262.
Selânikî, Târih (haz. Mehmet İpşirli), Ankara 1999, I-II, tür.yer.
Hasan Beyzâde Ahmed, Târih (haz. Şevki Nezihi Aykut), Ankara 2004, II, 252-259.
Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 249, ayrıca bk. tür.yer.
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn (trc. Rüştü Balcı), İstanbul 2007, II, 457.
Rieu, Catalogue, s. 26-27.
Thúry József, Török Történetírók, Budapest 1896, II, 364-389.
Sicill-i Osmânî, II, 278; IV, 115, 137.
Babinger (Üçok), s. 109-110.
Mehmet İpçioğlu, “Kanunî Süleyman’ın Estergon (Esztergom) Seferi 1543 -Yeni Bir Kaynak-”, Osm.Ar., sy. 10 (1990), s. 137-159.
Enver Çakar, “XVI. Yüzyılda Şam Beylerbeyiliğinin İdarî Taksimatı”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XIII/1 (2003), s. 351-374.
W. Björkman, “Mehmed Zaîm”, İA, VII, 612-613.
a.mlf., “Meḥmed Zaʿīm”, EI2 (İng.), VI, 1006-1007.