MESÎLE - TDV İslâm Ansiklopedisi

MESÎLE

المسيلة
Müellif: AHMET KAVAS
MESÎLE
Müellif: AHMET KAVAS
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2004
Erişim Tarihi: 21.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/mesile
AHMET KAVAS, "MESÎLE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mesile (21.11.2024).
Kopyalama metni

Cezayir’in kuzeyinde Hudne dağı ile aynı adla bilinen tuzlu sığ bir gölün arasındaki ovada kurulmuştur. Son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda bugünkü Mesîle civarında Romalılar dönemine ait bir yerleşim yeri bulunduğu tesbit edilmiştir.

İlk Fâtımî halifesi Ubeydullah el-Mehdî, Berberî liderlerinden Muhammed b. Haraz (Hazar) ez-Zenâtî’nin Mağrib’de pek çok kişiyi katletmesi üzerine oğlu Ebü’l-Kāsım Muhammed’i (Kāim-Biemrillâh) büyük bir orduyla Mehdiye’den Mağrib’e sevketti. Onun Mehdiye’den yola çıktığını duyan düşman kuvvetleri dağıldı. Ebü’l-Kāsım, Zâb ve Tâhert seferleri dönüşünde Femüssahrâ (Tuhûmüssahrâ) olarak bilinen stratejik mevkide bir ordugâh şehir kurmaya karar verdi (315/927) ve bu toprakların sahibi Benî Kemlân Fahsülkayrevan’a sürüldü. Kāim-Biemrillâh, inşa işlerini takip etmesi için en güvendiği kumandanlardan Yemen asıllı Ali b. Ahmed b. Hamdûn (Hamdân) el-Endelüsî el-Cüzâmî’yi görevlendirdi.

Ali b. Ahmed b. Hamdûn, şehrin kuruluşunun tamamlanmasının ardından Kāim-Biemrillâh tarafından Zâb bölgesine vali tayin edildi. Başlangıçta Kāim-Biemrillâh’ın adına nisbetle Muhammediye adı verilen şehir daha sonraları Mesîle veya İbn Hallikân’ın rivayetine göre (Vefeyât, I, 360) kurulmasında ve gelişmesinde büyük emeği geçen Hamdûn ailesine nisbetle Mesîletü Benîhamdûn adıyla tanındı. Onun zamanında Mesîle büyük gelişme göstererek önemli bir idarî merkez ve askerî karargâh haline geldi. Bu yıllarda oldukça kalabalık bir nüfusa sahip olan şehrin yakınında 323’te (935) Zîrî b. Menâd tarafından Eşîr şehri tesis edildi.

İlk kurulduğunda etrafı surla çevrilen Mesîle’nin daha sonraki yıllarda güvenliğini iyice arttırmak için etrafı ikinci bir surla daha çevrildi. Bu dönemde Vâdisseher denen ırmaktan sağlanan su ile iki sur arasında bir kanal açılarak şehrin su ihtiyacı sağlandı. Mesîle, çevresinde tarımın ve hayvancılığın gelişmesi ve ticaret yolları üzerinde bulunması dolayısıyla İfrîkıye ile Berberistan arasında önemini yıllarca korudu. İsyan eden kabilelere karşı sefere çıkan Fâtımîler’in ordu birlikleri erzaklarını buradan temin ediyorlardı.

Ebû Yezîd en-Nükkârî’nin oğlu Eyyûb büyük bir ordu ile Ali b. Ahmed b. Hamdûn üzerine yürüdü ve bir gece baskınıyla onu yenilgiye uğrattı. Mesîle’nin bu ilk valisi savaş alanından kaçarken bir uçuruma düşerek öldü (334/945-46). 335 yılı Receb ayında (Şubat 947) Mesîle’yi kuşatan Ebû Yezîd, Fâtımî Halifesi Mansûr-Billâh tarafından bölgeden uzaklaştırıldı; daha sonra yaralı olarak ele geçirildi ve beş gün sonra öldü (Muharrem 336 / Ağustos 947).

Mansûr-Billâh, Ali b. Ahmed b. Hamdûn’un ölümünün ardından oğlu Ca‘fer’i Mesîle ve Zâb valisi tayin etti. Ca‘fer’in, kardeşi Yahyâ için burada oturma izni almasıyla birlikte Mesîle’de Hamdûnîler dönemi başlamış oldu. Zenâte ve Kutâme kabileleriyle iyi münasebetler kuran Ca‘fer b. Ali, bölgedeki hâkimiyet alanını ezelî rakibi Zîrî b. Menâd es-Sanhâcî aleyhine daha da genişletti. Şehir merkezindeki güzel konaklarında şairleri ve ilim adamlarını ağırlamasıyla ün kazandı. Fâtımî sarayında iken Mesîle’ye gelerek Ca‘fer b. Ali ve kardeşi Yahyâ’nın himayesine giren Endülüslü şair İbn Hânî burada yaşamaya başladı.

Fâtımîler’in büyük desteğini alan Ca‘fer b. Ali Mesîle’de askerî, idarî ve siyasî konularda geniş yetki sahibi oldu. Devletin hazinesine herhangi bir ödeme yapma mecburiyeti olmadan Mesîle’yi kendi imkânlarıyla idare etti. Ancak bir süre sonra Zâb civarında yıllık vergileri şahsı adına toplamaya başlaması Fâtımî sarayında endişeyle karşılandı. Bu sırada Endülüs Emevî Halifesi II. Hakem ile yakın münasebette bulunarak oradan gelen görevlileri sarayına alması Fâtımî halifesiyle arasının açılmasına sebep oldu. Öte yandan Zîrî b. Menâd’ın kıskançlık ve ihtirası giderek düşmanlığa dönüştü. Zîrî b. Menâd, Fâtımî halifesi nezdinde Ca‘fer’i gözden düşürmeye çalıştı. Sonuçta Ca‘fer gözden düşmeye başlayınca Halife Muiz-Lidînillâh ile bütün bağlarını kopardı ve Endülüs Emevî Halifesi II. Hakem’e yaklaştı. Bazı Zenâte reislerinin hazinelerine göz diktiğini düşünerek ailesini, kölelerini ve hazinelerini yanına alıp gizlice Kurtuba’ya (Córdoba) gitti (361/972). Zenâte toplumundan kendisini destekleyenler de Emevî halifesiyle bağlarını kuvvetlendirmek için onun ardından Endülüs’e geçtiler.

Mesîle’yi bölgenin en önemli merkezi haline getiren Hamdûn ailesinin buradan çekilmesi üzerine şehir eski gücünü kaybetti. Halife Muiz, Ca‘fer b. Ali’yi destekleyen Zenâteliler’i esir alıp öldüren Eşîr hâkimi Bulukkîn b. Zîrî’nin bu başarısından haberdar olunca Mesîle ve çevresini ona iktâ etti (İbnü’l-Esîr, VIII, 625). Bulukkîn’in Zîrî Sultanı Bâdîs b. Muiz tarafından Zâb ve Mesîle bölgesi valiliğine tayin edilen oğlu Hammâd, 398 (1007-1008) yılında Mesîle’nin kuzeydoğusunda tarıma elverişli bölgede Kal‘atü Benî Hammâd’ı yaptırdı. Ardından Mesîle ve civarını burada kurduğu Hammâdîler’in sınırlarına kattı. Hammâd bir süre sonra Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh ile anlaştı ve oğlu Kāid’i onun yanına gönderdi. 15 Şâban 406’da (28 Ocak 1016) huzura kabul edilen Kāid halifeden yakın ilgi gördü; Mesîle, Tubne ve diğer bazı yerler Hammâd’a iktâ edildi (a.g.e., IX, 259).

Eşîr’in ardından Kal‘atü Benî Hammâd’ın artan gücü sebebiyle Mesîle iyice gözden düştü ve XI. yüzyılın ortalarında Benî Hilâl’in Esbec, Riyâh ve Zuğbe kolları ile Benî Süleym’in bölgeye akınları sonucu bütün İfrîkıye gibi Zâb ve Hudne bölgeleri de yağmalandı. Kal‘atü Benî Hammâd ve Eşîr’in ardından Mesîle de boşaldı. Muvahhidler’in bölgeye hâkim olması üzerine Mesîle’de tekrar bir canlanma görüldü. Benî Gāniye’nin Muvahhidler’e karşı VI. (XII.) yüzyılda başlattığı saldırı esnasında Mesîle’nin önemi arttı. Daha sonraki asırlarda Abdülvâdîler ile Hafsîler hânedanı arasındaki mücadeleden olumsuz yönde etkilenen Mesîle bir müddet de bölgeye hâkim olan Dâvûdî ailesinin idaresine geçti.

Mesîle, ilk dönemlerinde Kayrevan’dan Tâhert’e gidip gelen ticaret kervanlarının önemli bir konaklama merkeziydi. IX. (XV.) yüzyılda Zâb bölgesine bir defa daha akın eden Arap kabileleri yüzünden itibarını kaybederek tarım ve el sanatlarıyla hayatlarını sürdüren insanların yaşadığı önemsiz bir kasabaya dönüştü.

Şehir Hamdûnî Emirliği devrinde fikrî ve edebî alanda parlak bir dönem yaşadı, ancak daha sonra giderek geriledi. Hasan el-Vezzân (Afrikalı Leon) burayı ziyaret ettiğinde binalarının kötü durumda olmasına rağmen surlarının güzelliğine hayran kalmıştı. Onun gözlemlerine göre ahalisinin tamamı el sanatlarıyla veya çiftçilikle geçimini sağlıyor, epeyce fakir oldukları giydikleri elbiselerden anlaşılıyordu.

Osmanlılar’ın Cezayir’e hâkim olmasının ardından Sinan Reis zamanında Mesîle çevresindeki dağlık bölgelere seferler düzenlendi. Barbaros Hayreddin Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın ikinci valiliği döneminde Mesîle ve çevresi Osmanlı idaresine alındı. Şark, cenup, merkez ve garp adıyla dört ayrı beyliğe ayrılan eyalette Mesîle Şark Beyliği’ne bağlandı.

Mesîle’de yaşayan önemli şahsiyetler arasında âlim, şair, edip ve münekkit İbn Reşîḳ el-Kayrevânî başta gelmektedir. Cezayir XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren Fransızlar tarafından işgal edildiğinde Mesîle terkedilmiş bir köye dönüşmüştü. Bu dönemde Halvetî şeyhi Muhammed b. Abdullah b. Abdülkādir ed-Deylemî burada yaşadığı kırk yıl boyunca çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Mesîle Camii bünyesindeki medresede ders vermek üzere Biskre’den gelen Şeyh Mustafa Zârî de geleneksel usulde ders okuttu ve aynı zamanda müftülük görevini yürüttü. Onun ardından Seyyid Sâlih b. Saîd Vehhâb ve Atraş b. Tiyye bu görevi devam ettirdiler. Mesîle’de son dönemde yetişen en meşhur şahsiyetlerinden biri de Muhammed Bû Ziyâf’tır (Muhammad Boudiaf). Cezayir’in Fransızlar’dan kurtarılması için başlatılan bağımsızlık hareketinin önde gelen liderlerinden olan Muhammed Bû Ziyâf, 1992 yılı Ocak ayında devlet başkanlığına getirildikten altı ay sonra (29 Haziran) bir suikast sonucu öldürüldü. Onun adını yaşatmak için Mesîle’de yeni kurulan üniversiteye Câmiatü Muhammed Bû Ziyâf ismi verildi.

Günümüzde alüminyum metalürji işletmeleri yanında tarım ve ticaret merkezi olan Mesîle’de özellikle deri üzerine altın, gümüş ve ipek işlemeli el sanatları yaygındır. Çevresindeki Arap atı yetiştiriciliği sebebiyle eyer yapımcılığı gelişmiştir. Şehrin nüfusu 1987 yılında 75.500 iken 2004 yılının başlarına ait tahminlere göre 118.000’e ulaşmıştır. Mesîle şehrinin merkez olduğu aynı adlı idarî bölümün (vilâyet) 18.718 km2’yi bulan alanı üzerinde 2004 yılının başlarında tahminî olarak 960.000 kişi yaşıyordu.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 85-86, 88.

İdrîsî, Ṣıfatü’l-Maġrib, Leiden 1864, s. 86.

a.mlf., Nüzhetü’l-müştâḳ, Beyrut 1409/1989, I, 222, 252, 254-257, 261, 263-264, 292, 295-296.

el-İstibṣâr fî ʿacâʾibi’l-emṣâr (nşr. Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd), İskenderiye 1958, s. 171-172.

, VIII, 179, 432-433, 439, 625; IX, 254, 259.

, I, 360.

, I, 215-216; III, 267-268.

İbn Haldûn, Histoire des Berbères et des dynasties musulmanes de l’Afrique septentrionale (trc. W. M.-G. de Slane), Paris 1982, II, 527-528, 534-535, 538, 543, 553-557.

İdrîs İmâdüddin, Târîḫu’l-ḫulefâʾi’l-Fâṭımiyyîn bi’l-Maġrib: el-Ḳısmü’l-ḫâṣ min kitâbi ʿUyûni’l-aḫbâr (nşr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1985, s. 217, 336, 462.

, s. 558.

, II, 52.

Abdurrahman b. Muhammed el-Cîlâlî, Târîḫu’l-Cezâʾiri’l-ʿâm, Beyrut 1400/1980, I, 239-240; III, 34, 91.

Hasan İbrâhim Hasan, Târîḫu’d-devleti’l-Fâṭımiyye, Kahire 1981, s. 94, 96, 97, 440.

Ahmed Tevfîk el-Medenî, Kitâbü’l-Cezâʾir, Cezayir 1984, s. 24, 238.

Hâdî Rûcî İdrîs, ed-Devletü’ṣ-Ṣanhâciyye (trc. Hammâdî es-Sâhilî), Beyrut 1992, I, 47, 53, 55, 59, 64, 67, 91-93.

Ebü’l-Kāsım Sa‘dullah, Târîḫu’l-Cezâʾiri’s̱-s̱eḳāfî, Beyrut 1998, III, 153-155; VII, 444-445.

Nâsırüddin Saîdûnî, Varaḳāt Cezâʾiriyye, Beyrut 2000, s. 105, 423, 434-437.

F. Dachraoui, “Masīla”, , VI, 716-717.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 314-316 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER