https://islamansiklopedisi.org.tr/mesud-b-mevdud
Hayatı hakkındaki ilk bilgiler ağabeyi II. Seyfeddin Gazi dönemine aittir. Babası Kutbüddin Mevdûd ölünce yerine II. Seyfeddin Gazi geçmiş, ülkenin idaresi de nüfuzlu kumandanlardan Fahreddin Abdülmesîh’e bırakılmıştı. Fahreddin Abdülmesîh’in Musul halkına iyi davranmadığını kendisine yapılan şikâyetlerden öğrenen Nûreddin Mahmud Zengî Musul’a bir sefer düzenledi (566/1170). Bunun üzerine endişeye kapılan Fahreddin Abdülmesîh, Mes‘ûd b. Mevdûd’u Azerbaycan Atabegi İldeniz’e gönderip yardım istedi. Nûreddin Mahmud Zengî, İldeniz’in elçisine İldeniz’in Gürcüler’le mücadeledeki başarısızlığını hatırlatıp kendi işine bakmasını ve Zengî ailesinin iç işlerine karışmamasını, maksadının Musul’u istilâ etmek değil yeğenleri arasındaki ihtilâfları halletmek olduğunu bildirdi.
Mesud, Seyfeddin Gazi döneminde devlet idaresinde aktif olarak görev aldı. Nûreddin Mahmud’un ölümü üzerine (569/1174) Selâhaddîn-i Eyyûbî Suriye’yi hâkimiyeti altına almak amacıyla Mısır’dan yola çıktı. Seyfeddin Gazi bundan endişe ederek büyük bir ordu hazırladı ve kumandanlığına kardeşi Mesud’u getirdi. Halep’i kuşatmakta olan Selâhaddîn-i Eyyûbî, Mesud’un yola çıktığını duyunca oradan uzaklaştı (570/1175). Mesud, amcazadesi Halep Hâkimi el-Melikü’s-Sâlih İsmâil b. Nûreddin’e yardım için Halep’e gitti. Halep askerlerinin de kendisine katılmasıyla büyük bir ordu oluştu. Selâhaddin, Mesud’un hareketini haber alarak yola çıktı ve iki ordu Kurûn-ı Hama denilen yerde karşı karşıya geldi. Elçilerin barış çabaları sonuç vermeyince savaş kaçınılmaz oldu. Sonuçta Mesud yenildi ve bazı kumandanları esir düştü (19 Ramazan 570 / 13 Nisan 1175). Selâhaddin, kendisine bağımsızlık yolunu açan önemli bir başarı olarak değerlendirilen bu savaşın ardından ikinci defa Halep’e geldi. Halep Hâkimi el-Melikü’s-Sâlih Maarretünnu‘mân, Kefertâb ve Bârîn’e karşılık Halep’i Selâhaddin’e vermek zorunda kaldı.
Bu sırada hastalığı ağırlaşan Seyfeddin Gazi ülkeyi oğlu Muizzüddin Sencer Şah’a bırakmak istedi. Ancak Mesud buna razı olmadı. Başta Mücâhidüddin Kaymaz olmak üzere büyük emîrler de Seyfeddin Gazi’ye Mesud’un hem yaşça büyük hem de akıllı bir idareci olduğunu söyleyip ülkeyi ona bırakması ve oğullarına bazı şehirleri iktâ etmesinin daha uygun olacağını söylediler. Seyfeddin bu görüşü kabul edince Mesud atabeg ilân edildi (576/1180). Halk çok hiddetli ve atılgan olan Mesud’un atabeg olmasından korkuyordu. Ancak Mesud idarî sorumluluğu üstlenince halka çok iyi davranmaya başladı.
Mesud, Musul atabegi olduğunda Halep’te el-Melikü’s-Sâlih İsmâil, Cezîre-i İbn Ömer’de (Cizre) yeğeni Muizzüddin Sencer Şah, Sincar’da küçük kardeşi II. İmâdüddin Zengî hüküm sürüyordu. Mesud, Fahreddin b. Dehhân’ı Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye gönderip ağabeyi Seyfeddin Gazi zamanında olduğu gibi el-Cezîre’deki hâkimiyetinin tanınmasını istedi. Selâhaddin bu bölgenin Abbâsî Halifesi Müstazî-Biemrillâh tarafından kendisine verildiğini, kendisinin de buraları kaydıhayat şartıyla Seyfeddin Gazi’ye tevdi ettiğini söyleyip Mesud’un isteğini reddetti.
Halep Hâkimi el-Melikü’s-Sâlih ülkenin idaresini amcazadesi Mesud’a vasiyet etmiş, kumandan ve askerlerden de onu destekleyeceklerine dair söz almıştı (Receb 577 / Kasım 1181). Mesud, el-Melikü’s-Sâlih’in ölüm haberini alınca Selâhaddin’in Halep’i işgal etmesinden korkup süratle hareket ederek bu şehri teslim aldı (20 Şâban 577 / 29 Aralık 1181). el-Melikü’s-Sâlih’in annesiyle evlendi, iki ay kadar Halep’te kaldı ve bazı idarî düzenlemeler yaptı. Halep valiliğine Şadbaht’ı, şehir reisliğine Târık b. Tarîra’yı, kadılığa İbnü’l-Adîm’in babasını ve amcasını, kale müstahfızlığına Şehâbeddin İshak’ı, şahneliğe de Muzafferüddin Kökböri’yi tayin etti (İbnü’l-Adîm, III, 47-48). Mesud’un Halep’e hâkim olmasına kızan Selâhaddin halifeye mektup yazarak Halep’in Zengîler’e bırakılmasının doğru olmadığını, onların Haçlılar ve Bâtınîler’le iş birliği yaptığını söyledi ve bu takdirde Kudüs’ün fethinin gecikeceğini bildirdi; ardından da Halep meselesini halletmek üzere Mısır’dan yola çıktı (578/1182). Durumu öğrenen Mesud, Suriye ve Musul’u Selâhaddin’e karşı koruyamayacağını düşünüp Halep’ten ayrıldı. Ayrılırken de oğlu Muzafferüddin ile Erbil Hâkimi Muzafferüddin Kökböri’yi önemli miktarda askerle burada bıraktı. Mesud, Rakka’da Sincar hâkimi olan kardeşi II. İmâdüddin Zengî tarafından karşılandı. Burada Sincar’a karşılık Halep’in II. İmâdüddin Zengî’ye bırakılması kararlaştırıldı. İmâdüddin’in Halep’i teslim almak üzere görevlendirdiği Tumân el-Yârûkī 16 Muharrem 578’de (22 Mayıs 1182) İmâdüddin adına şehri teslim aldı.
Selâhaddin, el-Melikü’s-Sâlih’in ölüm haberini alınca tekrar Suriye’ye döndü. Dımaşk’ta bulunduğu sırada (Safer 578 / Haziran 1182) Mesud’un Haçlılar’a elçi gönderip onları kendisine karşı kışkırttığını öğrendi. Hemen hazırlık yaparak Halep ve Musul’u savaş yoluyla almak için harekete geçti. Bunun üzerine Halep Hâkimi II. İmâdüddin Zengî kardeşi Mesud’dan yardım istedi. Bir süre kale önlerinde konaklayan Selâhaddin 21 Cemâziyelevvel 578’de (22 Eylül 1182) Halep’ten ayrıldı. Bu sırada Harran Hâkimi Muzafferüddin Kökböri, Bire Hâkimi Şehâbeddin Mahmûd, Serûc Hâkimi İbn Mâlik ve Hısnıkeyfâ Hâkimi Nûreddin Muhammed b. Karaarslan, Selâhaddin’e tâbi olduklarını ilân edip onu el-Cezîre üzerine bir sefer yapmaya teşvik ettiler. Selâhaddin de Sincar dahil el-Cezîre’deki bazı yerleri ele geçirdi (578/1182) ve Musul’u bir süre kuşattı. Zor durumda kalan Mesud, Selâhaddin’i bölgeden uzaklaştırmak için Mardin Hâkimi Kutbüddin İlgazi ve Ahlat Hâkimi Zâhirüddin Sökmen ile ittifak yaptı. Ancak Selâhaddin’in harekete geçmesiyle müttefikler dağıldı. Selâhaddin, Âmid’i aldıktan sonra Halep’i ele geçirmeye karar verdi ve şehri kuşatmaya başladı (Muharrem 579 / Mayıs 1183). II. İmâdüddin Zengî bir süre mukavemet ettiyse de 18 Safer 579’da (12 Haziran 1183) Halep kapıları Selâhaddin’e açıldı. Mesud, bu sıkıntılı dönemde Azerbaycan Atabegi Muhammed b. İldeniz ile iş birliği yapmak istediyse de ciddi bir yardım alamadı. Selâhaddin halifeye mektup yazarak Musul’un kendisine bırakılması gerektiğini bildirdi.
Bu sırada Mesud, Musul nâibi Mücâhidüddin Kaymaz’ı azledip hapse atınca Erbil Hâkimi Yûsuf Yinal Tegin isyan etti. Böylece Musul siyasî birlikten mahrum kaldı. Erbil hâkiminden sonra Cizre, Şehrizor, Dakūkā, Hadîs ve Tikrît hâkimleri de Selâhaddin’e itaat arzettiklerini bildirip himaye istediler. Sultan bu talebi kabul edince Mesud endişeye kapılarak Muhyiddin b. Şehrezûrî’yi Selâhaddin’e gönderip barış istedi. Ancak Selâhaddin Mesud’un isteğini reddedip tekrar el-Cezîre üzerine yürüdü (1 Muharrem 581 / 4 Nisan 1185). Müttefikleri arasında Sencer Şah da vardı. Mesud, Selâhaddin’in Musul’u almakta ısrarlı olduğunu görünce annesiyle hânedanın ileri gelen kadınlarını ve oğlu Nûreddin Arslanşah’ı sultanın huzuruna gönderip barış talebinde bulundu. Selâhaddin şehri rahatça alabileceğini düşünerek bu teklifi reddetti. Ancak Musul halkı ciddi bir mukavemet gösterdiğinden kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Ardından Ahlat seferine çıkan Selâhaddin Ahlat’ı almaktan umut kesip tekrar Musul’a döndü. Bu sırada ağır bir hastalığa yakalanıp Harran’a çekildi (1 Şevval 581 / 26 Aralık 1185). İyi kalpli bir hükümdar olan Mesud, Selâhaddin’in hasta olduğunu duyunca Kadı Bahâeddin İbn Şeddâd ile Bahâeddin er-Rebîb’i barış talebiyle Harran’a gönderdi. İmâdüddin Zengî’nin aracılığıyla 9 Zilhicce 581’de (3 Mart 1186) antlaşma sağlandı. Buna göre Büyük Zap suyunun doğusundaki topraklar Selâhaddin’e bırakılacak, buna karşılık iki Zap suyu arasındaki toprakların bir kısmı Mesud’un olacaktı. Musul’da basılan sikkelerde Selâhaddin’in adına yer verilecek, Selçuklular adına okunan hutbe artık Selâhaddin adına okunacak, Mesud sultan istediği zaman askerî yardımda bulunacaktı. Nitekim III. Haçlı Seferi sırasında Mesud, Selâhaddin’i desteklediği gibi 587-588 (1191-1192) yıllarında Kudüs’ün surlarıyla kalesinin inşasında mahir taşçılar ve kireç ustaları gönderip yardım etti. Ayrıca Selâhaddin ile görüşerek Muizzüddin Sencer Şah’ın elindeki Sincar’ı almak istediyse de başarılı olamadı (587/1191).
Mesud, Selâhaddin’in ölüm haberini alınca (589/1193) ileri gelen devlet adamlarını çağırıp izlenecek politika konusunda fikirlerini sordu. Tarihçi İbnü’l-Esîr’in kardeşi Mecdüddin hemen el-Cezîre’ye sefer düzenlenmesini istedi. Mücâhidüddin Kaymaz bu fikre karşı çıkarak Sincar Hâkimi İmâdüddin Zengî, el-Cezîre Hâkimi Muizzüddin Sencer Şah, Erbil Hâkimi Muzafferüddin Kökböri ile görüşülüp onların da kendi saflarına çekilmesini ve birlikte hareket edilmesini teklif etti. Mesud, Kaymaz’ın fikrini benimseyip bir süre Musul’da kaldı. Bu sırada Eyyûbî Hükümdarı I. el-Melikü’l-Âdil Harran’a yerleşti ve çeşitli şehirlerden asker getirtip burada büyük bir güç haline geldi.
Selâhaddin’in hâkimiyetindeki toprakları ele geçirmek için Musul’dan Nusaybin’e hareket eden Mesud yolda hastalandı. Nusaybin’de II. İmâdüddin Zengî ile buluşup onunla birlikte Tel Mavzen’e gitti. Buradan Urfa üzerine yürüyecekleri sırada el-Melikü’l-Âdil barış isteğinde bulundu; Urfa, Harran, Rakka ve iktâı olan diğer yerlerin kendisine bırakılmasını istedi. Fakat bu teklifi kabul edilmedi.
Mesud, Tel Mavzen’de iken hastalığı ağırlaştığı için Mücâhidüddin Kaymaz ve Mecdüddin İbnü’l-Esîr ile beraber Musul’a döndü. Askerlerin bir kısmını yanına alırken bir kısmını da kardeşi II. İmâdüddin’e bıraktı. el-Melikü’l-Âdil ile barış yapılmasını istedi. Düneysir’de bulundukları sırada Mecdüddin’i yanına çağırıp vasiyetini yazdırdı. Ardından Musul’a hareket etti. 27 veya 29 Şâban 589’da (28 veya 30 Ağustos 1193) burada vefat etti, Musul’da kendi yaptırdığı medresenin içindeki türbeye defnedildi. Vasiyeti uyarınca yerine oğlu Nûreddin Arslanşah geçti.
Zengîler hânedanının son büyük hükümdarlarından olan Mesud dedesi I. İmâdüddin Zengî’ye çok benzerdi. Dindar, hayır sever, güzel ahlâklı, cömert, şefkatli ve merhametli bir hükümdardı. Halkın derdiyle dertlenir, onların üzüntülerini paylaşır ve sıkıntılarını hafifletmek için çalışırdı. Devlete hizmet etmiş kişilere ayrı bir sevgi beslerdi. Hac farîzasını yerine getirdiği sırada Şeyh Ömer en-Nesâî’ye intisap etmişti. İmar faaliyetleriyle de ilgilenen Mesud, Musul’da hükümet konağı karşısında yaptırdığı büyük bir medreseyi (el-Medresetü’l-Garbiyye) Şâfiî ve Hanefî fakihlerine tahsis etmişti.
BİBLİYOGRAFYA
İmâdüddin el-İsfahânî, el-Fetḥu’l-ḳussî (nşr. M. Mahmûd Subh), [baskı yeri ve tarihi yok] (ed-Dârü’l-kavmiyye), s. 350, 637.
a.mlf., el-Berku’ş-Şâmî (nşr. Ramazan Şeşen), İstanbul 1979, s. 16, 62.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 139, 363, 420, 421, 427, 429, 463, 473-475, 482, 489, 499, 504, 509, 511, 513, 516, 517; XII, 57-61, 98, 101, 335.
a.mlf., et-Târîḫu’l-bâhir fi’d-devleti’l-Atâbekiyye bi’l-Mevṣıl (nşr. Abdülkādir Ahmed Tuleymât), Bağdad-Kahire 1382/1963, s. 76, 152-153, 181, 185-189.
Bahâeddin İbn Şeddâd, en-Nevâdirü’s-sulṭâniyye (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl), Kahire 1964, tür.yer.
Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirʾâtü’z-zamân, I, 328, 364, 365, 367, 378, 384, 421, 423, 434, 435; II, 457-458.
İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ḥaleb, III, 47-48; ayrıca bk. İndeks.
Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravżateyn (nşr. İbrâhim ez-Zeybek), Beyrut 1418/1997, II, 167, 337, 378, 381, 383, 414; III, 60, 63, 75, 77-82, 114, 142, 198, 200, 201, 237; IV, 296, 412, 414, 415.
İbn Hallikân, Vefeyât, V, 203-209; ayrıca bk. İndeks.
İbn Vâsıl, Müferricü’l-kürûb, III, 16-25, 151.
Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 47-51, 192, 219, 231, 261-262.
a.mlf., “Eyyûbîler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1987, VI, 316-320.
Coşkun Alptekin, “Musul Atabegliği”, a.e., VII, 565-566.
C. E. Bosworth, The New Islamic Dynasties, Edinburgh 1996, s. 190.
Gülay Öğün Bezer, Begteginliler (Erbil’de Bir Türk Beyliği), İstanbul 2000, s. 56, 59, 62, 65-80, 92, 93, 98, 100.
K. V. Zetterstéen, “Mes’ûd”, İA, VIII, 134-135.
R. Stephen Humphreys, “Masʿūd b. Mawdūd b. Zangī”, EI2 (İng.), VI, 780-782.
D. S. Richards, “Ṣalāḥ al-Dīn”, a.e., VIII, 911 vd.