https://islamansiklopedisi.org.tr/mesud-i-sad-i-selman
Lahor’da dünyaya geldi. Çehâr Maḳāle’de nakledilen şiirlerinden hareketle 438-440 (1046-1048) yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Aslen Hemedanlı bir aileye mensup olan babası Sa‘d-i Selmân, Gazneli Devleti’nde müstevfî olarak altmış yıl görev yapmış ve Lahor’da büyük mevki sahibi olmuştu. Babasının bu durumu Mes‘ûd’un iyi bir öğrenim görmesini ve yine onun sayesinde sarayda göreve başlamasını sağlamış olmalıdır.
Sultan İbrâhim b. Mes‘ûd-i Gaznevî, 469’da (1076-77) oğlu Seyfüddevle Mahmûd’u Hint yönetimine tayin ettiğinde yakın dostu Mes‘ûd-i Sa‘d da onunla beraber gitti. Sultanın Hint şehirlerine yaptığı seferlere katılan Mes‘ûd bu münasebetle onu öven ve bu fetihleri anlatan kasideler yazdı. Bu arada zaman zaman Gazne’ye de giderek Sultan İbrâhim için methiyeler söyledi. Mes‘ûd’un Seyfüddevle’nin sarayında geçen hayatı divanında verdiği bilgilerle sınırlıdır. Buna göre bir ara kendisini çekemeyenlerin suçlamaları yüzünden Seyfüddevle’nin hışmına uğrayarak saraydan ayrılmışsa da muhtemelen tekrar affedilip eski itibarını yeniden kazanmıştır. 480 (1087) yılı dolaylarında Seyfüddevle, Selçuklular’la iş birliği yaptığı gerekçesiyle babası Sultan İbrâhim tarafından adamlarıyla birlikte hapse atılınca Mes‘ûd-i Sa‘d da aynı âkıbete uğradı. Dehek’te bir kaleye hapsedilen Mes‘ûd, sultanın yakın adamlarından Ali Has’la irtibatı sayesinde nisbeten iyi bir durumda iken kendisini çekemeyenlerin çabaları sonucunda daha ağır şartlarla karşılaştığı Sû Kalesi’ne sürüldü. Mes‘ûd şiirlerinde belirttiğine göre yedi yıl hapiste kaldı. Hapisten kurtulmak için birçok defa teşebbüste bulunmasına rağmen bir sonuç alamadığı gibi Sû Kalesi’nden siyasî mahkûmların ve özellikle şehzadelerin hapsedildiği Nây Kalesi’ne sevkedildi.
490 (1097) yılında hapisten çıkan Mes‘ûd, İbrâhim’in yerine geçen Alâüddevle II. Mesud zamanında (1099-1115) sarayda yeniden büyük itibar kazandı. Lahor’a bağlı Çalender vilâyeti yönetimine tayin edildi. Ancak çok geçmeden hâmisi Ebû Nasr Fârisî’nin hapsedilmesinden dolayı azledildi ve mallarına el konuldu. Uğradığı bu haksızlığın telâfi edilmesini beklerken kendisini çekemeyenlerin kışkırtması ile Merenc’de hapse atıldı. Sekiz yıl süren bu ikinci hapis hayatından, Gazne’de sarayın önde gelen adamlarından Sikketü’l-Mülûk Tâhir b. Ali b. Meşken’in yardımıyla kurtuldu (500/1106). Bundan sonra münzevi bir hayat yaşadı ve seksen yaşlarında vefat etti.
Fars edebiyatının önemli şairlerinden sayılan Mes‘ûd-i Sa‘d’ın şiirleri dikkat çekici üslûbu, beliğ ve etkileyici ifadeleriyle meşhurdur. Hapis hayatının ona kazandırmış olduğu hayal gücü bazan bir hususu birkaç terkiple anlatmasını ve şiirlerinin aynı zamanda hikmet ve öğüt içermesini sağlamıştır. Bunun yanında yeni tabir, terkip, teşbih ve tevşîhat ortaya koyarak Fars edebiyatına zenginlik katmıştır. Dönemlerinde yaşadığı Gazneli Sultanı Şîrzâd, Arslanşah ve Behram Şah’ı methedip onlardan ikram ve itibar görmüştür. Mes‘ûd-i Sa‘d şiirlerinde yaşadığı dönemin Gazneli şairlerini de övmüştür. Fakat hayatının önemli bir kısmını hapiste geçirdiği için bunun ıstırabı ve acısı, ailesine duyduğu özlem gibi konular şiirlerinde ağırlık kazanmaktadır. Yazdığı bu şiirlerle de “habsiyye” türünün doğmasına vesile olmuştur.
Mes‘ûd-i Sa‘d’ın Şâhnâme seçmelerinden (İḫtiyârât-ı Şâhnâme) başka Hintçe, Arapça ve Farsça olmak üzere üç divanı vardır. Ancak Hintçe divandan günümüze herhangi bir şiir ulaşmamıştır. Arapça divanından bazı şiirler özellikle Reşîdüddin Vatvât’ın Ḥadâʾiḳu’s-siḥr’inde çeşitli sanatlara örnek olarak nakledilmiştir. Zamanımıza ulaşan tek divanındaki Farsça şiirler Senâî (ö. 525/1131) tarafından toplanmıştır. Senâî, Mes‘ûd’a ait olmayan bazı şiirleri ona nisbet etmişse de daha sonra Mes‘ûd-i Sa‘d’a ithafen yazdığı bir şiirle ondan özür dilemiştir. Yaklaşık 16.000 beyit ihtiva eden divanda çoğunluğu kaside olmak üzere mesnevi, mukātaât, tercîât, musammat, gazel ve rubâîler bulunmaktadır. İlk defa Tahran’da basılan Farsça divan (1296 hş./1917) daha sonra Reşîd-i Yâsemî tarafından neşredilmiştir (1318 hş./1939, 1330 hş./1951, 1339 hş., 1362 hş./1983).
BİBLİYOGRAFYA
Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân, Dîvân (nşr. Reşîd-i Yâsemî), Tahran 1362 hş./1983, neşredenin girişi.
Nizâmî-i Arûzî, Çehâr Maḳāle: Erbaʿu maḳālât (trc. Muhammed b. Tâvît), Rabat 1403/1982, s. 116-120.
Reşîdüddin Vatvât, Ḥadâʾiḳu’s-siḥr fî deḳāʾiḳı’ş-şiʿr (nşr. Abbas İkbâl-i Âştiyânî), Tahran 1362 hş., s. 15, 25, 30, 33, 41, 50, 52, 111-112.
Avfî, Lübâb, II, 411-412.
Devletşah, Tezkire (trc. Necati Lugal), İstanbul 1977, I, 82-85.
Browne, LHP, II, 324-326.
Storey, Persian Literature, V/2, s. 412-416.
Safâ, Edebiyyât, II, 483-501.
Nefîsî, Târîḫ-i Naẓm u Nes̱r, I, 43-44.
Rypka, HIL, s. 196.
C. E. Bosworth, The Later Ghaznavids: Splendour and Decay: The Dynasty in Afghanistan and Northern India, 1040-1186, Edinburgh 1977, s. 65-66, 67, 68.
Abdülhüseyin Zerrînkûb, Bâ Kârvân-ı Ḥulle, Tahran 1374 hş., s. 117-126.
Zehrâ-yı Hânlerî [Kiyâ], Ferheng-i Edebiyyât-ı Fârsî, Tahran 1348 hş., s. 462-463.
Bedîüzzaman Fürûzanfer, Süḫan ü Süḫanverân, Tahran 1369 hş., s. 207-230.
Ahmed Ali Han Sendîlevî, Teẕkire-i Maḫzenü’l-ġarâʾib (nşr. Muhammed Bâkır), İslâmâbâd 1371 hş., IV, 836-839.
Abdülhay Habîbî, “Meḥâbis-i Mesʿûd-i Saʿd-i Selmân”, Yaġmâ, XI/12, Tahran 1347 hş., s. 678-686.
Ahmed Ateş, “Mes’ûd”, İA, VIII, 141-144.
J. W. Clinton, “Masʿūd-i Saʿd-i Salmān”, EI2 (İng.), VI, 783.
J. T. P. de Bruijn, “Ḥabsiyya”, EI2 Suppl. (İng.), s. 333-334.