https://islamansiklopedisi.org.tr/mevdud-b-altuntegin
Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar tarafından 502 (1108) yılında Çavlı’nın yerine Musul valisi tayin edilen Şerefeddin Mevdûd’un hayatının bu tarihten önceki dönemine dair bilgi yoktur. İbnü’l-Esîr babasının adını Altuntegin (el-Kâmil, X, 422), Ebü’l-Fidâ bir yerde Altuntegin (el-Muḫtaṣar, I/2, s. 234), başka bir yerde Altuntaş (a.g.e., I/2, s. 237) olarak kaydeder. Bu kişinin de kimliği hakkında hiçbir şey bilinmemektedir.
Mevdûd valiliğinin ilk iki yılında şehirde ve bölgede düzeni sağlamakla meşgul oldu. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıcarslan, Emîr Çavlı Sakavu ve Hille Arap Emîri Seyfüddevle Sadaka b. Mansûr ile meselelerini halledip ülkede istikrarı sağlayan Muhammed Tapar, Cemâziyelevvel 503’te (Aralık 1109) Güneydoğu Anadolu, Suriye, Filistin bölgelerini işgal eden Haçlılar’a karşı cihada kararlı olduğunu etraftaki hükümdarlara duyurdu. Ahlatşahlar’dan İrmîniye ve Meyyâfârikīn Beyi Sökmen el-Kutbî ile Musul Valisi Mevdûd’a mektup göndererek cihad hazırlığına başlamalarını emretti (İbnü’l-Kalânisî, s. 169; İbnü’l-Adîm, II, 154).
Bunun üzerine harekete geçen Mevdûd, Sökmen el-Kutbî ile Cizre’de (Cezîre-i İbn Ömer) buluştu. Mardin Artuklu Beyi Necmeddin İlgazi’nin ve diğer kuvvetlerin kendisine katılmasından sonra Haçlılar’a karşı Urfa üzerine yürüdü. Şevval 503’te (Mayıs 1110) Urfa’yı kuşatma altına aldı. Urfa Haçlı Kontu Baudouin du Bourg, Mevdûd’un hareketinden haberdar olunca Kudüs Kralı I. Baudouin’i yardımına çağırdı, Kudüs kralı da Trablus Kontu Bertrand ile birlikte onun yardımına koştu. Çok sayıda Haçlı kuvvetinin yaklaştığını öğrenen Mevdûd kuşatmayı kaldırarak Harran’a doğru geri çekildi (Zilhicce 503 / Temmuz 1110). Urfa önüne gelen Kudüs kralı, Urfa kontu ile dargın olan Antakya Prinkepsi Tankred’i yanına çağırıp onu kont ile barıştırdı ve Tankred 1500 kişilik atlı birliğiyle Haçlı kuvvetlerine katıldı. Haçlı cephesindeki bu birleşme üzerine Dımaşk Atabegi Tuğtegin hemen Mevdûd’un yardımına geldi. Birleşik Haçlı ordusu Mevdûd’u takibe giriştiyse de Tuğtegin’in gelişiyle güçlenen müslümanlarla karşılaşmaktan vazgeçerek geri döndü ve Samsat’a doğru çekildi. Ancak Mevdûd Haçlılar’ın peşini bırakmadı, onları Fırat’ı geçerken bastırdı. Nehrin doğusunda kalanları kılıçtan geçirdiği gibi bütün ağırlıklarını ganimet olarak aldı. Daha sonra Urfa’yı kısa bir süre kuşattı ve ardından Harran üzerinden Musul’a döndü. Mevdûd bu sefer sırasında Urfa’yı ele geçirememekle beraber Haçlılar’a ağır bir darbe indirmiş ve Urfa Haçlı Kontluğu’nun temellerini sarsmıştır.
Haçlılar’ın müslüman topraklarına saldırıp zarar vermeye başlamaları üzerine Mevdûd, Sultan Muhammed Tapar’ın emriyle 504 (1111) yılında Urfa bölgesine ikinci seferini düzenledi. Sultan, Mevdûd’u oğlu Mesud’a atabeg tayin edip onunla birlikte gönderdi (İbnü’l-Esîr, X, 483). Antakya Prinkepsi Tankred ile Urfa Kontu Baudouin’in Halep bölgesindeki Esârib, Zerdenâ, Bîkisrâil ve Nakıra şehirlerine baskın yaparak halkı öldürüp arazileri talan ettiklerini öğrenen sultanın emriyle sefer hazırlıklarına başlayan Mevdûd önce Şebahtân bölgesine giderek buradaki birkaç kaleyi aldı. Burada kendisine Ahlatşahlar’dan Sökmen el-Kutbî, Merâga Emîri Ahmedîl, Erbil Emîri Ebü’l-Heycâ Porsuk’un iki oğlu İlbegi ve Zengî, Artuklu Beyi Necmeddin İlgazi’nin oğlu Ayaz birlikleriyle katıldılar. Müttefik müslüman ordusu Fırat’ı geçip 19 Muharrem 505’te (28 Temmuz 1111) Tel Bâşir önüne karargâh kurdu. Zor durumda kalan şehrin hâkimi Josselin, gizlice bağlantı kurduğu Ahmedîl’e hediyeler gönderip kendisinden şehrin muhasara edilmesini engellemesini istemişti. Müslüman emîrler buna razı olmadılar, ancak askerlerin çoğu onun tarafını tuttu. Bu arada Halep Meliki Rıdvân b. Tutuş ile Şeyzer Emîri Ebü’l-Asâkir Sultan b. Ali b. Münkız, Mevdûd’a haber gönderip müttefik müslüman ordusunun kendilerine yardımda bulunmasını istediler. Bunun üzerine Mevdûd yirmi altı gün süren (Demirkent, I, 147) Tel Bâşir kuşatmasını kaldırarak (22 Ağustos 1111) Halep’e doğru ilerledi, daha sonra güneye Şeyzer’e indi. Kral I. Baudouin’in etrafında toplanan Haçlılar’la müslümanlar arasında ciddi bir savaş vuku bulmadı. Mevdûd sonbaharda Musul’a geri döndü.
Mevdûd’un ikinci Urfa seferi öncekinden çok daha geniş bir alana yayıldı. Haçlı kuvvetleri birinci seferde olduğu gibi Fırat’ın doğusundaki bölgede müslüman taarruzunu karşılayamadılar, bu sebeple sefer Fırat’ın batısına intikal etti ve Tel Bâşir’in bir süre kuşatılmasının ardından hedef doğrudan doğruya Suriye oldu. Nitekim Kudüs Kralı Baudouin, Haçlı kuvvetleriyle beraber müslüman ordusunu ancak Âsi nehri kenarında durdurabildi, böylece onların daha güneye veya batıya ilerlemesini engellemeye çalıştı. Bu seferin sonunda Haçlılar artık Fırat’ın doğusunda tutunmalarının mümkün olamayacağını anladılar.
Mevdûd bir kere daha, fakat bu defa yalnız kendi kuvvetleriyle ve muhtemelen Urfa halkından bazıları ile anlaşmış olarak âni bir darbeyle ele geçirmek üzere şehrin önüne geldi (Zilkade 505 / Mayıs 1112). Yerli halktan yirmi kadar Ermeni ile anlaştıktan sonra kuşatmayı kaldırdığı izlenimini verip oradan uzaklaştı. Amacı, şehir surlarını savunanların dikkatlerini dağıtmak ve gizlice dönüp Ermeniler’le kararlaştırdığı şekilde sur kesiminden âni olarak şehre girmekti. Bu arada Ermeniler’in şehri teslim edeceğini haber alan Tel Bâşir Hâkimi Josselin de Courtenay hemen Urfa’ya geldi. Ancak o geldiğinde doğu tarafında bulunan surlardaki en yüksek kule Mevdûd’un adamlarının eline geçmişti. Baudouin ve Josselin Frank askerleriyle surlara henüz çıkabilmiş olan çok az sayıdaki müslümanın üzerine saldırdılar; şiddetli bir çarpışma neticesinde müslümanları öldüren Franklar şehrin düşmesini önlediler. Bu olayın ardından Baudouin ihanete adı karışan pek çok kişiyi öldürttü ve Ermeniler’e karşı şiddetli bir takibata girişti. Mevdûd, Urfa Ermenileri’nin sindirilmesinden sonra kuşatmayı kaldırıp Musul’a hareket etti (Muharrem 506 / Temmuz 1112).
Kudüs Kralı Baudouin’in Dımaşk çevresindeki Beseniye, Havran ve Sevâd yörelerine yaptığı saldırılardan rahatsız olan Atabeg Tuğtegin dostu Mevdûd’dan yardım istedi. Mevdûd, Tuğtegin’in teklifini kabul ederek ordusuyla birlikte güneye doğru Kudüs Krallığı’na karşı sefere çıktı. Bu sırada Mevdûd’un düşmanları ve rakipleri onun Tuğtegin ile anlaşıp Sultan Muhammed Tapar’a karşı bir isyan hareketine hazırlandığı söylentisini yaydılar. Mevdûd bu iftirayı önlemek için karısını ve oğlunu Muhammed Tapar’ın yanına İsfahan’a gönderip kendisine sadakatle bağlı olduğunu ve cihad için her zaman hazır bulunduğunu bildirdi. Mevdûd’un Sincar Emîri Temirek b. Arslantaş ve Necmeddin İlgazi’nin oğlu Ayaz’ı da yanına alarak Fırat’ı geçtiği ve Suriye’ye girdiği haberi (Zilkade 506 / Mayıs 1113) Kral Baudouin’i tedirgin etti. Bu arada Urfa Kontu Baudouin ile arası açılan Josselin, Kudüs Kralı Baudouin’in yanına gitmiş ve kendisine Galilea Prinkepsliği iktâ edilmişti. Kral ile Josselin, durumun daha da kötüleşmesinden endişe duyarak Dımaşk Atabegi Tuğtegin ile anlaşmaya karar verdiler. Ancak Tuğtegin anlaşma teklifini geri çevirdi ve Mevdûd’un ordusu ile buluşmak üzere 507 Muharreminde (Haziran 1113) Dımaşk’tan hareket etti. Bütün müslüman kuvvetleri Selemiye’de birleşti. Mevdûd ve Tuğtegin, Kral Baudouin’e karşı yürümeden önce Halep Meliki Rıdvân b. Tutuş’un da kendileriyle birleşmesini istediler. Civardan katılan askerlerle birlikte Bânyâs üzerinden güneye ilerleyen Mevdûd Kûhvâne’de karargâh kurdu.
Öte yandan Josselin ve Antakya Hâkimi Roger ile Mevdûd’un ordusu henüz güneye ulaşmadan Dımaşk bölgesine akınlar yapmayı sürdüren Kral Baudouin, daha sonra Mevdûd’la savaşa hazırlanmak maksadıyla Sınnebra Köprüsü’nün batısında mevzilendi. Mevdûd’un askerlerinden bir kısmı yiyecek bulmak üzere karargâhtan uzaklaştığında köprünün diğer tarafında Haçlılar’ın savaşa hazırlanmakta olduğunu gördü. İki taraf da birbirinden habersizdi. Savaş beklenmedik bir şekilde başladı. Türkler Haçlı ordusunu bozup 2000 kişiyi öldürerek önemli bir zafer kazandılar ve büyük ganimet elde ettiler (11 Muharrem 507 / 28 Haziran 1113). Kudüs Kralı Baudouin de bu arada esir düştü, ancak tanınmadığı için kaçıp kurtuldu. Antakya Prinkepsi Roger ve Trablus Kontu Pons’un birlikleri her şey olup bittikten sonra savaş alanına ulaştılar. Taberiye yakınında karargâh kuran bu yeni kuvvetler ertesi gün Türk birliklerinin yaklaşması üzerine dağlara çekilip kendilerini savunmaya çalıştılar. Türkler bunları takip etmek istedilerse de atlı ve yaya kuvvetlerinin dağlık arazide savaşmasının güç olduğunu görerek bundan vazgeçtiler. Savaşın ardından Türkler, Haçlılar’ın elinde bulunan Kudüs ve Yafa’ya kadar uzanan topraklara 1113 yılı Ağustos ortalarına kadar akınlar düzenlediler.
Mevdûd ve Tuğtegin savaştan sonra esirleri ve elde ettikleri ganimetleri bir zafernâme ile birlikte Sultan Muhammed Tapar’a İsfahan’a gönderdiler. Türk ordusu Vâdilmaktûl’e çekilirken savaş sırasında dağlara kaçan Haçlılar da ilk karargâhlarına döndüler. Türkler Haçlılar’ı yeni bir savaşa sokmak için uğraştılarsa da karşı taraf buna yanaşmadı. Mevdûd ilkbaharda sefere devam etmek üzere askerlerin ülkelerine dönmesine izin verdi. Suriye’de kalıp hem düşmanın hareketlerini izlemeye hem de Sultan Muhammed Tapar’dan gelecek yeni emirleri buradan uygulamaya karar veren Mevdûd, Tuğtegin ile birlikte Dımaşk’a döndü (21 Rebîülevvel 507 / 5 Eylül 1113). Mevdûd’un düzenlediği seferler siyasî bakımdan olduğu kadar ekonomik açıdan da Haçlılar üzerinde yıkıcı etkiler yapmıştır.
Dımaşk’ta Tuğtegin tarafından misafir edilen Mevdûd’a büyük saygı gösterildi. 507 Rebîülâhirinin son cuma günü (10 Ekim 1113) Mevdûd camiden çıkarken bir Bâtınî fedaisi tarafından hançerle ağır şekilde yaralandı ve aynı gün öldü; cenazesi Melik Dukak’ın Bâbülferâdis’teki türbesine defnedildi. Ardından Bağdat’a götürülerek İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin türbesinin yakınında toprağa verilen naaşı daha sonra İsfahan’a nakledildi (İbnü’l-Esîr, X, 497). Mevdûd’un katlinden Bâtınîler yanında Melik Rıdvân b. Tutuş ve Atabeg Tuğtegin de mesul tutulmuş, bu olayın ardından Sultan Muhammed Tapar ile Tuğtegin arasındaki ilişkiler gerginleşmiştir. Mevdûd’un yerine Aksungur el-Porsukī Musul valisi tayin edildi.
Şerefeddin Mevdûd dindar, iyi kalpli, yumuşak huylu, âdil ve hayır sever bir kişiydi. İbnü’l-Esîr, Kudüs Kralı Baudouin’in Mevdûd’un ölümünün ardından Tuğtegin’e yazdığı mektupta, “İslâm’ın direğini (kumandan) bir bayram günü Allah’ın evinde öldüren ümmet elbette Allah tarafından mahvedilmeye lâyıktır” dediğini babasından naklen rivayet eder (el-Kâmil, X, 497; a.e. [trc. Abdülkerim Özaydın], X, 396).
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Kalânisî, Târîḫu Dımaşḳ (Amedroz), s. 169-170, 173-175, 183-185, 191.
Azimî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler: H.430-538 (nşr. ve trc. Ali Sevim), Ankara 1988, s. 29-31, 63-64.
İbn Münkız, An Arab-Syrian Gentleman and Warrior in the Period of the Crusades: Memoirs of Usāmah Ibn-Munqidh (trc. Philip K. Hitti), New York 1929, s. 97-98.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, IX, 167.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 422, 453, 457-458, 464, 466, 470, 483-487, 492-497, 501, 503; XI, 112; a.e. (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, X, 366-367, 393, 395-396, 399-400.
Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 160.
İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ḥaleb, II, 154, 158-161, 163, 289, 296, 331.
İbn Hallikân, Vefeyât, V, 200.
Ebü’l-Ferec, Târih, s. 348, 351-352.
a.mlf., Târîḫu Muḫtaṣari’d-düvel (nşr. Antûn Sâlihânî el-Yesûî), Beyrut 1890, s. 199.
Ebü’l-Fidâ, el-Muḫtaṣar, İstanbul 1286, I/2, s. 234, 237.
Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (nşr. ve trc. H. D. Andreasyan), Ankara 1962, s. 234, 238, 251, 252, 254, 257, 286.
B. Kugler, Boemund und Tankred, Tübingen 1862, s. 48-51, 53.
R. Grousset, Histoire des croisades et du royaume franc de Jérusalem, Paris 1934, I, 265-271, 274-277, 279, 364, 429, 432-433, 443, 449, 450, 452-453, 455, 462-469, 471-473, 483-486, 489-491, 497, 502, 661, 680.
R. L. Nicholson, Tancred, Chicago 1940, s. 199-200, 210-214.
Cl. Cahen, La Syrie du nord, Paris 1940, s. 249, 253, 256-258, 261-264, 266, 267, 270-273, 306, 336.
A History of the Crusades (ed. M. W. Baldwin), London 1969, I, 113, 120, 169, 174, 393-394, 399-403, 405.
Harold S. Fink, “Mawdūd I of Mosul, Precursor of Saladin”, MW, XLIII (1953), s. 18-27.
Coşkun Alptekin, Dimaşk Atabegliği (Tog-teginliler), İstanbul 1985, s. 40-41, 44, 47-50, 66-69, 71.
Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, 91-92, 95-97, 99-102, 104-106.
Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara 1990, s. 49-50, 54, 65, 77, 97, 100-105, 107-108, 110-120, 122-126, 135.
Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi: 1098-1118, Ankara 1995, I, 116, 123, 125, 129-140, 142-158, 163.
M. Süheyl Takkûş, Târîḫu’z-Zengiyyîn fi’l-Mevṣıl ve bilâdi’ş-Şâm: 521-630 h./1127-1233 m., Beyrut 1419/1999, s. 69-78.