https://islamansiklopedisi.org.tr/muhteliful-hadis
Yaygın olmamakla birlikte “muhtelefü’l-hadîs” şeklinde de okunan bu terim, esas itibariyle sıhhat açısından birbirlerine denk kuvvette olup aralarında çelişki/aykırılık varmış gibi görünen hadisleri ve/veya hadisler arasındaki bu tür aykırılıkları inceleyen ilim dalını ifade etmek için kullanılır. İlim dalı olarak kullanıldığında ilm-i muhtelifi’l-hadîs şeklinde de söylenir. Terimin kökeni olan ihtilâfü’l-hadîs tabirinde yer alan ve “aykırılık, anlaşmazlık” gibi anlamlara gelen “ihtilâf” yerine literatürde “teâruz” (“teâruzü’l-ahbâr”; Hatîb el-Bağdâdî, s. 606), “muâraza” (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 122), “tenâfî”, “tezâdd” (İbnü’s-Salâh, s. 257) gibi terimler de kullanılmıştır. Bunların içinde kullanım yaygınlığı açısından ihtilâfa en çok yaklaşan teâruzdur.
Hadis literatüründe muhtelifü’l-hadîs, anlaşılmasında problem olan hadis ve bu tür hadislerle ilgilenen ilim dalı anlamındaki müşkilü’l-hadîs terimini de hemen çağrıştırır. Muhtelifü’l-hadîs ile daha kapsamlı bir terim olan müşkilü’l-hadîs birbirlerini andırmakla birlikte aralarında umum-husus ilişkisi vardır. Zira hadisler arasında görülen aykırılıklar esas itibariyle muhtelifü’l-hadîsin konusu olmakla birlikte, her aykırılık aynı zamanda bir anlama zorluğu ortaya çıkardığı için müşkilü’l-hadîsin de kapsamına girer. İki terimin birbirine benzedikleri yönlerden çok birbirinden ayrıldıkları hususlar önemli olup bunlar şöyle sıralanabilir: Muhtelifü’l-hadîs hadisler arasındaki çelişkileri ve aykırılıkları incelerken, müşkilü’l-hadîs sadece hadisler arasındaki çelişkileri değil hadisin anlaşılmasını zorlaştıran her hususu konu edinir. Başka bir rivayete aykırı görünmese bile bir hadisin metninde karşılaşılan anlaşılma güçlüğü yine müşkilü’l-hadîs kapsamında incelenir. Kısacası her muhtelifü’l-hadîs örneği aynı zamanda müşkilü’l-hadîsi de ilgilendirirken aksi söz konusu değildir. Bu umum-husus ilişkisi dikkate alınmaksızın bazan muhtelifü’l-hadîsin kapsamı geniş tutulur ve hadisin diğer kaynaklara dayanan makbul bir bilgiye aykırı görünmesi durumu gibi aslında müşkilü’l-hadîs kapsamına giren hususlar da muhtelifü’l-hadîs içinde konu edilir.
Muhtelifu’l-hadîs bütün dinî ilimleri ilgilendirmekle beraber daha çok hadis usulü ve fıkıh usulü literatüründe ele alınmıştır. Fıkıh usulü eserlerinde muhtelifü’l-hadîs konusu sadece hadisler arasındaki çelişkilerin ele alındığı müstakil bir başlık olarak değil bütün şer‘î deliller arasındaki teâruzun bir alt başlığı olarak incelenir (bk. Hifnâvî, s. 29 vd.). Hadis usulü âlimleri konuyu büyük ölçüde “sübût”, yani hadislerin kaynağına aidiyeti bakımından, fıkıh usulü âlimleri ise “delâlet”, yani hadislerin anlaşılması bakımından ele almışlardır. Muhtelifü’l-hadîsi de içeren müşkilü’l-hadîs alanı ise akaid ve kelâm ilmini de ilgilendirir ve literatürdeki örnekleri daha çok bu konularla alâkalı hadislerden seçilmiştir.
Dinî hükümlerin temel kaynağı niteliğindeki Kur’an ve Sünnet naslarının kendi içlerinde çelişik olması, yani şer‘î hükümleri vazeden Allah ve resulünün aynı konuda iki farklı hüküm ortaya koymuş olması hem akla hem de dinin yükümlülük ilkelerine aykırı olduğundan, hadisler arasındaki ihtilâflar da (teâruz) teoride öncelikle bu açıdan ele alınmıştır. Hadislerin kendi arasında veya hadislerle diğer şer‘î deliller arasında gerçek bir aykırılığın bulunmayacağı hususu büyük ölçüde kabul gören bir esastır (Berzencî, s. 41). İbn Huzeyme’nin “Hz. Peygamber’den sahih senedle rivayet edilip de birbirine zıt olan iki hadisin varlığını bilmiyorum. Kimin yanında varsa getirsin, onları uzlaştırayım!” (Hatîb el-Bağdâdî, s. 606) sözü bu konuda hadis âlimlerinin genel tavrını yansıtması bakımından önem taşır. Bu bakış açısına göre, Hz. Peygamber’in hadisleri arasında ilk bakışta teâruz gibi görünen şeyler gerçekte teâruz değildir ve bunların sebebine veya kökenine inildiğinde bir şekilde çözüme kavuşturulması her zaman mümkündür. Başka bir deyişle, hadislerin doğru anlaşılmasını engelleyen hususları belirleyip çelişkileri gidermede kullanılan yöntemlerle problemi aşmak imkân dahilindedir. Hz Peygamber’in yirmi üç yıllık peygamberlik süresi boyunca ortaya çıkan sorunlara zamanın değişimine göre farklı çözümler üretmesi, toplumun sosyal ve kültürel gelişmesine bağlı olarak eski hükümleri değiştirmesi yahut tamamıyla yeni hükümler koyması, aynı konu hakkında farklı zamanlarda konuşurken ifade, vurgu, üslûp gibi yönlerden farklılaşan açıklamalarda bulunması, konuşurken bazan edebî sanatlara başvurması ve sonraki nesiller tarafından buna dikkat edilmemesi gibi çok çeşitli sebepler aynı konular hakkındaki bazı hadis rivayetleri arasında ilk bakışta çelişki görülmesine yol açabilmektedir. Bir hadisin ilk râvisi olan sahâbî tarafından çeşitli sebeplerle yanlış anlaşılarak rivayet edilmesi, sahâbî tarafından doğru anlaşılıp doğru rivayet edilmiş olsa bile bir hadisin zaman içinde tarih ve bağlam bilgisinin kaybolması, özel bir sebeple yahut sadece bir şahıs hakkında söylenmiş bir sözün mutlak veya genel geçer bir prensip haline getirilmesi, sahâbe sonrası nesillerden olan râvilerin bazı hususları yanlış anlaması ve aktarması, mâna ile rivayet sırasında gereğinden fazla tasarrufta bulunulması sebebiyle anlamın değişmesi, hadisi rivayet eden bir râvi tarafından yapılan açıklamanın hadis metninin parçası zannedilip rivayet edilmesi, bir hadisin bütün rivayet tariklerinin dikkate alınmaması yüzünden bazı bilgilerin gözden kaçması vb. daha birçok husus hadislerin doğru anlaşılmasını zorlaştırabilmektedir.
Çözüm Yolları. Hadisler arasında veya hadisler ile dinî bakımdan kabul görmüş diğer bilgiler arasında görülen ihtilâfların kalıcı yahut geçici olarak giderilmesinde, sorunun ortaya çıkmasına yol açan durumlardan hareketle nesih, tercih, cem‘ ve te’lîf (te’vil) ve tevakkuf denilen başlıca dört yola başvurulmaktadır.
Nesih önce konulmuş şer‘î bir hükmün (mensuh) sonraki şer‘î bir delille (nâsih) yürürlükten kaldırılmasıdır. Böyle bir durumda çelişkili görünen hadislerden hangisinin önce hangisinin sonra vârid olduğu tesbit edildiğinde son hadisin ilk hadisi neshettiği kabul edilir ve diğer çözüm yollarına gerek kalmaksızın ihtilâf giderilmiş olur. Hadisler arasında neshin varlığı, aralarında ihtilâf olan iki hadisin vürûd tarihlerini gösteren kesin bilginin bulunması durumunda ya da Hz. Peygamber’in açıkça bildirmesi ve sahâbîlerin bu konuda bilgi vermesiyle anlaşılır (bk. NESİH).
Tercih birbirine aykırı görünen hadislerden birini herhangi bir sebeple diğerinden üstün tutup esas almak demektir. Bu durumda tercih edilen hadisin diğerine üstünlüğünü gösteren bir özelliğinin tesbit edilmesi gerekir. Müreccih denilen ve sayıları bazı kaynaklara göre yüzü aşan bu üstünlük sebeplerine dair fıkıh usulü kitaplarında birçok örnek vardır. Bunları dört başlık altında toplamak mümkündür: 1. Senedle ilgili sebepler (râvilerin sayısı, ilim ve güvenilirlik yönünden durumları, hadisi öğrenme şekilleri ve olayla ilgileri gibi hususlar); 2. Metinle ilgili sebepler (hadisin Hz. Peygamber’in ağzından çıktığı şekliyle [lafzan] veya meâlen rivayet edilmesi, vürûd yeri ve zamanı, sarâhaten mi hükmen mi merfû olduğu gibi hususlar); 3. Hükümle ilgili sebepler (ihtiyata elverişli olanın olmayana, haramlık ifade edenin cevaz verene öncelenmesi gibi hususlar); 4. Hâricî sebepler (Kur’ân-ı Kerîm’in zâhirine, Sünnet’e, kıyas adı verilen dinin genel kurallarına uygun olanın tercih edilmesi gibi hususlar) (Çakan, s. 211; ayrıca bk. TERCİH).
Tercih yoluyla da çözüm bulunamadığında cem‘ ve te’lîf yöntemine başvurulur. Cem‘ ve te’lîf aslında bir te’vil ameliyesi olup birbirine zıt gibi görünen iki hadisi uzlaştırmayı, başka bir deyişle hadislerden birini geçersiz kılmayıp iki hadisi de aynı anda kullanmayı esas alan bir çözüm yoludur. Bu yöntemi ifade etmek için te’vil, tevfik, telfîk, haml ve tevcih gibi terimler de kullanılır. Bu yönteme başvurulduğunda belli ölçüler dahilinde, birbirine zıt olan hadislerden birini genel hükme diğerini özel hükme, birini hakiki mânaya diğerini mecazi mânaya, birini bir zamana diğerini başka bir zamana, birini bir duruma diğerini başka bir duruma, birini bir kişiye diğerini başka bir kişiye... yorarak aralarında bir zıtlığın olmadığı ortaya konmaya çalışılır. Bu durumlarda her birinin kendine göre kuralları olan tahsis ve takyid gibi işlemler, ruhsat ve azîmet gibi değerlendirmeler söz konusu olur ve bunlar esas alınarak hadislerin arası cemedilir. Ayrıca bu tür te’villerin muhakkak şer‘î delillerden bir dayanağının olması gerekir (bk. CEM‘ ve TE’LÎF).
Yukarıda bahsedilen üç yol ile çözüm bulunamadığı takdirde tevakkuf adı verilen süreç devreye girer. Tevakkuf, aralarındaki ihtilâfları uzlaştırmak için yukarıda bahsedilen üç ihtimalden biriyle çözüm bulunamadığında, birbirine aykırı görünen hadislerin hepsini, yukarıdaki çözüm yollarından birine dair yeni bir bilgi bulununcaya kadar uygulamaya esas almaksızın bekletmek demektir. Bu anlamda kullanılan diğer bir terim olan tesâkut ise iki delilin karşılıklı olarak birbirini geçersiz ve hükümsüz hale getirmesi ve bu delillerin tamamen terkedilmesi anlamına geldiğinden hadis âlimlerince pek tercih edilmemiştir (bk. TEVAKKUF).
Hadisler arasındaki ihtilâf ve teâruzu gidermek maksadıyla başvurulan yukarıdaki dört çözüm yolunun tatbikinde hangi sıranın takip edileceği konusu tartışmalıdır (Cezâirî, I, 539; Hifnâvî, s. 166; Çakan, s. 167). Yukarıda verilen sıralama Hanefîler’in tercihidir. Onlara göre teâruz halindeki rivayetler arasında nâsih-mensuh ilişkisi varsa başka bir yola başvurmak anlamsız hale geleceğinden ilk sırada nesih seçeneği bulunmalıdır. Şâfiî’ye göre sıralama te’vil, nesih ve tercih şeklindedir. Ancak Şâfiî açısından bu sıralama mutlak ve değişmez olmayıp duruma göre nesih veya tercih öncelenebilmektedir (el-Üm, X, 40 vd.). Cumhura göre ise önce cem‘ ve te’lîfe (te’vil), sonra tercihe, sonra nesihe müracaat edilir. Aynı zamanda “kelâmın imali ihmalinden evlâdır” prensibine de uygun olan bu tercih hadisçiler tarafından da kabul edilmektedir, zira öncelikle iki hadisi de terketmeyip uygulamayı amaçlamaktadır.
Literatür. Muhtelifü’l-hadîs erken dönemlerden itibaren ürün verilen bir sahadır. II. (VIII.) asırda Ebû Hanîfe ile İbn Ebû Leylâ ve Mâlik arasında görülen ihtilâflarda muhtelifü’l-hadîs kapsamına giren bazı örneklerin tartışıldığı görülür (meselâ bk. Ebû Yûsuf, s. 115-117; Şeybânî, I, 59-65, 428-433). Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin Medine ile Irak yaklaşımlarını mukayese ettiği el-Ḥücce ʿalâ ehli’l-Medîne’si, ileride muhtelifü’l-hadîs alanına dair literatürün en önemli örneklerinden biri haline gelecek olan Tahâvî’nin eserlerinin öncüsü konumundadır. Ancak ihtilâfü’l-hadîs denildiğinde daha çok Şâfiî’nin adı anılır. Zira Şâfiî el-Üm adlı eserinin son bölümü olarak kaleme aldığı İḫtilâfü’l-ḥadîs̱’inde bu konuyu hususi bir başlık altında ele almak suretiyle türün ilk müstakil örneğini vermiştir. Bu bölüm el-Üm dışında müstakil olarak da neşredilmiştir (nşr. Âmir Ahmed Haydar, Beyrut 1405/1985; nşr. Muhammed Ahmed Abdülazîz, Beyrut 1406/1986). Şâfiî bu eserinde, Sünnet’in dindeki yeri ve haber-i vâhidin değeri hakkındaki bir giriş bölümünden sonra düzensiz bir şekilde sıralanan yetmiş dokuz başlık (bab) altında yaklaşık 323 hadisi incelemiştir. Eserde genellikle birbirine aykırı görülen hadisler ele alınmış olmakla birlikte hadislerin ilgili âyetlerle uyumu üzerinde de durulmuştur. Şâfiî er-Risâle adlı eserinde de “Hadislerdeki İlletler Bölümü” (s. 210 vd.) başlığı altında ihtilâfü’l-hadîs konusuna yer vermiştir. Onun bu eserleri aynı zamanda ihtilâfü’l-hadîs konusunun esaslarını belirleyen temel kaynaklardandır. Şâfiî’nin kaydettiği ve sonraki âlimler tarafından da benimsenen esaslara göre ihtilâf makbul hadisler/bilgiler arasında olur; naslarda âm lafzın karşısında hâs lafzın, hâs karşısında âmmın bulunması ise ihtilâf sayılmaz. Mubah uygulamalar arasındaki farklılıklar da ihtilâf sayılmaz. İhtilâflı rivayetler arasında çözüm aranırken Kur’an’ın ve Sünnet’in genel mânasına, bunlardan çıkarılan genel esaslara (kıyas) uygunluk da bir tercih sebebidir (el-Üm, X, 40, 321). Şâfiî’den sonra İbn Kuteybe, konuyu hadisler arasındaki ihtilâftan daha geniş bir muhtevada ele alan ve ağırlıklı olarak Mu‘tezile’nin hadisler hakkındaki eleştirilerine cevap mahiyetinde olan Teʾvîlü muḫtelifi’l-ḥadîs̱’i yazmış, hadislerin diğer bilgilerle ihtilâfı üzerinde de durmuştur. Ancak meslekten bir hadisçi olmadığı ve uzmanlığı dil ilimleri üzerine olduğundan İbn Kuteybe’nin bu eserindeki bazı izahlar yeterli bulunmamıştır. Daha sonra Taberî Tehẕîbü’l-âs̱âr’ı, Tahâvî Şerḥu meʿâni’l-âs̱âr ve Şerḥu müşkili’l-âs̱âr’ı kaleme almıştır. Tahâvî’nin eserleri (özellikle Şerḥu meʿâni’l-âs̱âr) mezhepler arasında ihtilâflı olan fıkıh konularına dair hadisleri görmek için ilk müracaat kaynağı niteliğindedir ve bu literatürün en güzel örneklerinden kabul edilir. Tahâvî’den sonra İbn Fûrek Allah’ın haberî sıfatları hakkında vârid olup ilk bakışta teşbih ve tecsîmi çağrıştıran rivayetlerin izah, te’vil ve tahrîcini yaptığı Müşkilü’l-ḥadîs̱’i yazmıştır. Eser bu yönüyle döneminin bid‘at fırkalarına karşı reddiye mahiyetindedir. Bunların ardından Abdülcelîl b. Mûsâ el-Kasrî Tenbîhü’l-efhâm fî müşkili eḥâdîs̱ihî ʿaleyhi’s-selâm ve İbn Hazm Kitâbü’l-Âs̱âr elletî ẓâhiruhâ et-teʿâruż adlı eserleri kaleme almışlardır. İbn Hazm’ın adı geçen eseri yarım kalmıştır.
Muhtelifü’l-hadîse dair mâlûmata, özel olarak bu alanda yazılmış kitaplar yanında ilk bakışta konuyla alâkalı görünmeyen hadisle ilgili diğer alt disiplinlere dair literatürde de rastlanır. Meselâ III (IX) ve IV. (X.) asırlarda kaleme alınmış ve bugün yaygın olarak okunan hadis kitaplarında muhtelifü’l-hadîse dair bilgilere rastlanır. Bu müellifler tartışma konusu olan meselelere dair kanaatlerini çoğu zaman kitaplarının konu tasnifine yansıtmayı tercih ettiklerinden muhtelifü’l-hadîs konusunda da benzer bir durum ortaya çıkmıştır. Buhârî, Nesâî ve Tirmizî gibi hadisçiler eserlerini tasnif ederken oluşturdukları başlıklarda veya alt bölümlerin (bablar) hatta hadislerin sıralanışı üzerinden ihtilâflı hadisler konusundaki görüşlerini ortaya koymuşlardır. Meselâ Tirmizî’nin ihtilâflı hadislerden mensuh olanı (diğer hadis tarafından hükümsüz hale getirilen) önceki babda, nâsih olanı (diğer hadisi hükümsüz bırakan) sonraki babda vermesi ihtilâfü’l-hadîse dair güzel bir uygulamadır. Hadisler arasında gerçek bir ihtilâfın bulunmayacağına dair yukarıda görüşü zikredilen ve bu alanda uzman olan İbn Huzeyme’nin eṣ-Ṣaḥîḥ adlı eseri muhtelifü’l-hadîs açısından özellikle önemlidir. Bir hadisle ilgili olabildiğince çok sayıda rivayet senedini nakleden İbn Huzeyme gerek gördükçe bu rivayetlerin senedlerinde yer alan râviler hakkında bilgi vermiş, lafız farklılıklarına işaret ederek aralarında çelişki olduğu kanaati uyandıran hadisleri izah etmiştir. Konu başlıklarını da çoğu zaman bu tür müşkil durumları açıklamak maksadıyla hadisler arasında tercih yapacak yahut onların sebeb-i vürûduna işaret edecek şekilde oluşturmuştur (bk. İBN HUZEYME). İbn Huzeyme’nin talebesi olup hadis tarihinde başka örneğine rastlanılmayan bir tasnifle eserini kaleme almış olan İbn Hibbân’ın el-Müsnedü’ṣ-ṣaḥîḥ’i de bazı özellikleri itibariyle muhtelifü’l-hadîs açısından önem arzeder. İbn Hibbân bu eserinde hadisleri hemen daima birbirini açıklayacak ve tamamlayacak şekilde sıralamıştır. Birbiriyle teâruz halinde görünen iki hadisle karşılaşıldığında ilk yapılması gereken şeylerden biri konuyla alâkalı hadisleri bir arada görmek olduğundan, İbn Hibbân’ın eseri bu yönüyle muhtelifü’l-hadîs için bir başvuru kaynağıdır.
Modern dönemde de muhtelifü’l-hadîse dair birçok çalışma yapılmış olup bazıları şunlardır: Gérard Lecomte, “Un exemple d’évolution de controverse en Islam: De l’iḫtilāf al-ḥadīṯ d’al-Šāfiʿī au Muḫtalif al-ḥadīṯ d’Ibn Qutayba” (St.I, XXVII [1967], s. 5-40; Türkçe tercümesi için bk. “Şâfiî’nin İhtilâfu’l-hadîs’inden İbn Kuteybe’nin Muhtelifü’l-hadîs’ine”, trc. İbrahim Kâfi Dönmez, İslâm Medeniyeti, V/1, İstanbul 1981, s. 3-37); Ahmed Hasan Rıdvân, Mesâʾil fî teʾvîli’l-eḥâdîs̱ (Kahire 1398); İsmail L. Çakan, Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları: Muhtelifü’l-Hadîs İlmi (İstanbul 1982); a.mlf., “Hadis Usûlü Kitaplarında ‘İhtilâfu’l-hadis’” (MÜİFD, sy. 4 [1986], s. 75-116); Abdülhamîd Mustafa Mahmûd Ebû Şehâde, İḫtilâfü’l-ḥadîs̱ ve ʿinâyetü’l-muḥaddis̱în bih (yüksek lisans tezi, 1404/1983, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye); Muhammed Reşâd Halîfe, et-Teʾlîf beyne muḫtelifi’l-ḥadîs̱ (Kahire 1405/1984); Abdullah b. Ali en-Necdî el-Kasîmî, Müşkilâtü’l-eḥâdîs̱i’n-nebeviyye ve beyânühâ (nşr. Halîl el-Meys, Beyrut 1405/1985); Hasan Muzaffer er-Rezû, Defʿu’t-teʿâruż ʿan muḫtelifi’l-ḥadîs̱ (Ebûzabî 1406); Üsâme Abdullah Hayyât, Muḫtelifü’l-ḥadîs̱ ve mevḳıfü’n-nüḳḳād ve’l-muḥaddis̱în minh (Mekke 1986); a.mlf., Muḫtelifü’l-ḥadîs̱ beyne’l-muḥaddis̱în ve’l-uṣûliyyîn el-fuḳahâʾ (Riyad 1421/2001); Abdüllatîf es-Seyyid Ali Sâlim, el-Menhecü’l-İslâmî fî ʿilmi muḫtelifi’l-ḥadîs̱ menhecü’l-İmâm eş-Şâfiʿî (İskenderiye 1412/1992); Nâfiz Hüseyin Hammâd, Muḫtelifü’l-ḥadîs̱ beyne’l-fuḳahâʾ ve’l-muḥaddis̱în (Mansûre 1414/1993); Abdülmecîd M. İsmâil Sûseveh, Menhecü’t-tevfîḳ ve’t-tercîḥ beyne muḫtelifi’l-ḥadîs̱ ve es̱eruhû fi’l-fıḳhi’l-İslâmî (Demmâm 1417/1997); Abdullah Şa‘bân, Ḍavâbiṭü’l-iḫtilâf fî mîzâni’s-sünne (Kahire 1417/1997); Hasan b. Abdülhamîd Buhârî, Menhecü’l-İmâm eṭ-Ṭaḥâvî fî defʿi’t-teʿâruż beyne’n-nuṣûṣi’ş-şerʿiyye min ḫilâli kitâbihî Şerḥi müşkili’l-âs̱âr (yüksek lisans tezi, 1422, Câmiatü Ümmi’l-kurâ); Şerefü’l-Kudât, “ʿİlmü muḫtelifi’l-ḥadîs̱: Uṣûlühû ve ḳavâʿidühû” (Dirâsât: ʿUlûmü’ş-şerîʿa ve’l-ḳānûn, XXVIII/3, Amman 1422/2001); Târık b. Muhammed et-Tavârî, Muḫtelifü’l-ḥadîs̱ ve es̱eruhû fî aḥkâmi’l-ḥudûd ve’l-ʿuḳūbât (Beyrut 1428/2007); Abdullah el-Fevzân, Muḫtelifü’l-ḥadîs̱ ʿinde’l-İmâm Aḥmed cemʿan ve dirâseten (Riyad 1428); İshak Emin Aktepe, “İmam Şâfi‘î’nin Hadisler Arasında Görülen Çelişkilere Bakışı” (Hadis Tetkikleri Dergisi, IV/2, İstanbul 2006, s. 55-80); Bayram Kanarya, İmam Şâfiî’nin “İhtilâfu’l-Hadîs” İsimli Eserinin Hadis İlmindeki Yeri (yüksek lisans tezi, 2011, Dicle Üniversitesi).
BİBLİYOGRAFYA
Ebû Yûsuf, İḫtilâfü Ebî Ḥanîfe ve İbn Ebî Leylâ (nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgānî), Kahire 1357, s. 115-117.
Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, el-Ḥücce ʿalâ ehli’l-Medîne (nşr. Seyyid Mehdî Hasan el-Kîlânî), Beyrut 1403/1983, I, 59-65, 223-261, 428-433.
Şâfiî, er-Risâle (nşr. Ahmed M. Şâkir), Kahire 1399/1979, s. 210 vd.
a.mlf., el-Üm (nşr. Rif‘at Fevzî Abdülmuttalib), Mansûre 1422/2001, X, 40 vd., 321.
Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Tehẕîbü’l-âs̱âr ve tafṣîlü’s̱-s̱âbit ʿan Resûlillâhi ṣallallāhu ʿaleyhi ve sellem mine’l-aḫbâr: Müsnedü ʿAlî b. Ebî Ṭâlib (nşr. Mahmûd M. Şâkir), Kahire, ts. (Matbaatü’l-Medenî), s. 3-44.
Hâkim en-Nîsâbûrî, Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Medine-Beyrut 1397/1977, s. 122-128.
Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye (nşr. M. Hâfız et-Tîcânî), Kahire 1972, s. 606.
İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 257-258.
İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-naẓar fî tavżîḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Karaçi 1432/2011, s. 71.
Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱ (nşr. Abdülkerîm b. Abdullah el-Hudayr – Muhammed b. Abdullah Âlü Füheyd), Riyad 1426, III, 470-475.
Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhü’n-naẓar (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416/1995, I, 518, 539.
Abdülmecîd Mahmûd, Ebû Caʿfer eṭ-Ṭaḥâvî ve es̱eruhû fi’l-ḥadîs̱, Kahire 1395/1975, s. 257.
İsmail L. Çakan, Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları: Muhtelifü’l-Hadîs İlmi, İstanbul 1982, s. 167, 211.
M. İbrâhim M. el-Hifnâvî, et-Teʿâruż ve’t-tercîḥ ʿinde’l-uṣûliyyîn ve es̱eruhümâ fi’l-fıḳhi’l-İslâmî, Mansûre 1408/1987, s. 29 vd., 166.
Abdüllatîf Abdullah el-Berzencî, et-Teʿâruż ve’t-tercîḥ beyne’l-edilleti’ş-şerʿiyye, Beyrut 1413/1993, s. 41.
Üsâme Abdullah Hayyât, Muḫtelifü’l-ḥadîs̱ beyne’l-muḥaddis̱în ve’l-uṣûliyyîne’l-fuḳahâʾ, Riyad 1421/2001, s. 361.
Mâhir Yâsin el-Fahl, Es̱eru iḫtilâfi’l-esânîd ve’l-mütûn fî iḫtilâfi’l-fuḳahâʾ, Beyrut 1430/2009, s. 125.