MUKADDES EMANETLER DAİRESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

MUKADDES EMANETLER DAİRESİ

MUKADDES EMANETLER DAİRESİ
Müellif: NEBİ BOZKURT, DOĞAN YAVAŞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2020
Erişim Tarihi: 02.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/mukaddes-emanetler-dairesi
NEBİ BOZKURT, DOĞAN YAVAŞ, "MUKADDES EMANETLER DAİRESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/mukaddes-emanetler-dairesi (02.11.2024).
Kopyalama metni

Topkapı Sarayı kompleksi içinde üçüncü avluyu oluşturan Enderun Meydanı’nın kuzeybatı köşesinde yer alır. Kare planlı bir zemin kat üzerine yapılmış uzun bir sofaya bitişik iki oda ile sonradan bunlara ilâve edilen birkaç odadan oluşur. Tayyarzâde Atâ Bey’in verdiği bilgiye dayanılarak binanın mukaddes emanetlerin muhafazası için Yavuz Sultan Selim tarafından inşa ettirildiği belirtilirse de Fâtih Sultan Mehmed döneminden kalma Çinili Köşk’ün bodrum katı ile benzerliği ve halen mevcut bazı ahşap işlerinde Fâtih’in adının bulunması binanın onun zamanında yapıldığını göstermektedir. Yapı zamanla tamir, tâdil ve ilâvelerle birtakım değişikliklere uğramıştır. Mukaddes emanetler Osmanlılar’a intikal edince önceleri Harem-i Hümâyun’a konulmuşken sonradan padişahın kendisiyle görüşmeye gelenleri kabul ettiği arzhâne, padişahın dinlendiği bitişiğindeki Has Oda ve bunlara uzun sofayla birlikte kare planlı bir dörtlü oluşturan Has Oda, Has Oda Kasrı ve sultanın kış odası olarak da bilinen yapı, bilhassa II. Mahmud’un saltanatı sırasında tamamen mukaddes emanetlere tahsis edilerek Hırka-i Saâdet, Emânât-ı Mukaddese veya Mukaddes Emanetler Dairesi olarak anılmıştır. XVII ve XVIII. yüzyıl Osmanlı kaynaklarında buradan Hırka-i Saâdet Odası diye bahsedilirken XIX. yüzyıl başlarında Tayyarzâde Atâ daireyi, “ridâ-yı şerif beyt-i münîfi” ve “hırka-i saâdet beyt-i mebrûkesi” gibi ifadelerle anar (Târih, I, 93 vd.).

Mukaddes Emanetler Dairesi’nin aslını oluşturan Has Oda Kasrı, önceleri Hasodalılar Koğuşu olarak kullanıldığı tahmin edilen biri çapraz, diğerleri beşik tonozlarla örtülmüş yine kare planlı bir zemin kat üzerine oturmaktadır. Buradan kırk basamaklı bir merdivenle daireye çıkılmaktaydı. Alt katın zemini Enderun avlusundan 9,5 m. kadar aşağıdadır. Binanın Haliç cephesi saçak ve füruş sistemleri sonradan bozularak bir teras ve çift sıra sütunlu kubbe ve çapraz tonozlarla örtülü revaklar yapıldığından koğuş olan alt katı kapanmış ve bir bodrum görünümü almıştır.

Daire dıştan yaklaşık 23,5 × 23,5 m. ebadında olup geniş bir kemerle ayrılan iki bölümlü bir sofa ve iki odadan meydana gelir. Dış duvarlar genellikle 1,5 m. civarında, odaları ve sofayı ayıran eksen duvarları ise yaklaşık 3,10 metredir. Sofa ile Destimâl Odası arasındaki duvar 1,90 m. olup diğerlerinden farklılık arzeder. Has Oda Kasrı dört kubbe ile örtülmüştür. Bunlardan hırka-i saâdetin bulunduğu köşedeki asıl Has Oda’nın (Taht Odası) kubbesi zeminden yaklaşık 16,70 m., diğerleri 15’er m. yüksekliktedir. Enderun Meydanı’ndan buraya, alınlığında III. Ahmed’in hattıyla kelime-i tevhidin yer aldığı yayvan kemerli bir kapıdan girilir. Kapının iki yanında çinilerle kaplı dış duvara simetrik olarak yerleştirilmiş mermer iki levhada tuğra şeklinde sağda “cihan mâliki hâkān-ı emced”, solda “şeriat sâliki Sultan Ahmed” ibareleri yazılıdır. Sofa, geniş bir kemerin ikiye ayırdığı pandantiflerle geçişi sağlanan ve aydınlık fenerli olan iki kubbe ile örtülüdür; öndeki kubbeli birimin ortasında fıskıyeli mermer bir şadırvan yer aldığı için “şadırvanlı sofa” diye anılmaktadır. Eni 9 metreye yaklaşan sofanın arka kısmında yüksekliği 44 cm., genişliği 5,40 m. olan bir seki bulunur. Ön zemininde ortada yer alan ve kıble istikametini gösteren döşemeden burasının görevlilerce mescid olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Sofanın duvarları kemer üzengileri hizasına kadar çinilerle kaplıdır. Bitkisel, geometrik, çintemani, baklava vb. türde motiflerden büyük panolar şeklinde çiniler XVI-XVIII. yüzyıllara aittir. Sofanın üst kısmı, kemeri ve kubbeleri çini desenler taklit edilerek kalem işleriyle süslenmiştir. Burada Kâbe kapısı, Kâbe’nin altın oluğu, anahtarları ve sahâbe kılıçları gibi bazı eşyalar sergilenmektedir.

Sofanın doğusunda yer alan ve padişahın Enderun’daki arz ağalarıyla görüştüğü bir kabul salonu olan ilk odaya “arzhâne” denilir, ayrıca vâlide sultanın padişah olan oğluna “arslanım” diye hitap etmesinden dolayı “arslanhâne” denildiği de söylenir. Mekânın üzerini örten kubbenin kasnağında dört pencere vardır. Duvarlar XVI-XVIII. yüzyıllara tarihlendirilen İznik çinileri ile kaplanmış olup üstte mekanı çevreleyen kitâbede Ahzâb sûresinin 38-44. âyetleri yazılmıştır. Arzhânede günümüzde nâme-i saâdet, kadem-i saâdet, mühr-i saâdet, dendân-ı saâdet, sakal-ı şerifler, kabir toprağı ve diğer bazı emanetler sergilenmektedir. Arzhânenin güneydoğuya bakan duvarında yer alan bir kapıdan Mukaddes Emanetler Hazinesi (Silâhdar Hazinesi) adı verilen bölüme geçilmektedir.

Arzhânenin bitişiğindeki oda saltanat tahtının burada yer almasından dolayı Has Oda olarak adlandırılmıştır. XVIII. yüzyılda yükseltilip bugünkü halini alan ve diğerlerine göre daha yüksek olan kubbe kemerli on iki penceresi bulunan bir kasnak üzerine oturmuş olup tepesinde bir aydınlık feneri vardır. Köşelerden kubbe kasnağına geçişte görülen Memlük tarzı mukarnaslar sebebiyle dairenin Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan getirdiği ustalar tarafından yapıldığı veya onarıldığı kabul edilmektedir. 1916’da yenilenen kubbe kalem işi tezyinata sahip olup kaburgalı görünüm verecek şekilde birbirine geçmeli yarım daire şeritler arasında yaldız stilize dal, yaprak ve çiçek motifleriyle süslenmiştir. Aydınlık feneri çevresinde siyah zemin üzerine yaldızla Ahzâb sûresinin 45-47. âyetleri, kasnağın altındaki şeritte ise Feth sûresinin 1-8. âyetleri yer almaktadır. Duvarlar XVI. yüzyıl sonlarına tarihlendirilen sıraltı tekniğindeki İznik çinileriyle kaplanmıştır. Çiniler kırmızı, mavi, lâcivert ve beyaz zemin üzerine bahar çiçekleri, karanfiller, erik dalları, karşılıklı tavus kuşları, rûmîler, Çin bulutları ve değişik stilize motiflerle bezenmiştir. Üstteki yazı kuşağında lâcivert zemin üzerine beyaz sülüs hatla Bûsîrî’nin Ḳaṣîdetü’l-bürde’sinden beyitler mevcuttur. Odanın sofaya bakan duvarında barok-empire karışımı bir şömine yer alır. Dairenin üstünde görülen tek baca bu ocağa ait olup günümüzde havalandırma amacıyla kullanılmaktadır. Ocağın rokoko motiflerle süslenmiş başlığının ortasında bulunan II. Mahmud tuğrasından buranın XIX. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı anlaşılır. Onun hemen sağında sol köşede mevcut taht Evliya Çelebi’nin babası Derviş Mehmed Zıllî’nin eseridir. I. Ahmed zamanında tahtın arkasında kuzeydoğu duvarında hırka-i saâdetin ve bazı eşyanın konulması için üst üste iki niş açılmıştır. Daha sonra oda tamamen mukaddes emanetlere tahsis edilince II. Mahmud tarafından tahtın odaya bakan iki cephesi sökülüp takılabilen altı gümüş şebeke ile kapatılmıştır. Girift dal, yaprak ve çiçek motifleriyle bir dantel görüntüsü verilen panoların çerçeve şekline getirilmiş üst kısımlarında sülüs hatla, “Allāhümme salli alâ nebiyyi’r-rahme”, “Allāhümme salli alâ şefîi’l-ümme”, “Allāhümme salli alâ kâşifi’l-gumme”, “Allāhümme salli alâ mücli’z-zulme”, “Allāhümme salli alâ mûli’n-ni‘me”, “Allāhümme salli alâ mûti’r-rahme” ibareleri yer almaktadır. Şebekenin üstü simle işlenmiş çuha perdelerle örülü iken bugün kaldırılmıştır. Kemeri üzerindeki alınlıkta celî sülüs hatla Hz. Peygamber’e salâtüselâmın yer aldığı sofadan odaya girişte Osmanlı kakmacılık sanatının son büyük ustası Sedefkâr Vâsıf tarafından yapılmış sedef ve bağa kakmalı hendesî motiflerle bezenmiş çift kanatlı bir kapı bulunmaktadır. Odanın kuzeydoğu ve kuzeybatı duvarlarında ikişer pencere vardır. Arzhâneye açılan kapısı günümüzde camekânla kapatılmış olup burada Resûl-i Ekrem’in hırkasından başka iki kılıcı, yayı ve sancak-ı şerifi muhafaza edilmektedir.

Şadırvanlı sofanın arkasında solda eskiden Has Oda koğuşu olarak kullanılan bölüm yer alır. Dikdörtgen planlı odada bulunan kitâbelerden mekânın birkaç defa tamir gördüğü anlaşılmaktadır (en eskisi 1027/1618, sonuncusu 1232/1817 tarihlidir). IV. Murad zamanında kubbe ile örtüldüğü ve duvarlarının çinilerle kaplandığı bilinmektedir. Kasnağında dört pencere görülen kubbenin içi pandantifler ve kemerler yaldız ağırlıklı bir kalem işi tezyinata sahiptir. Duvarları kaplayan çinilerin üst kısımlarında Has Oda’da olduğu gibi Ḳaṣîdetü’l-bürde’den beyitler yazılmıştır. Oda, XIX. yüzyıldan sonra hırka-i saâdet ziyaretçilerine hediye edilmek üzere ortasında ve kenarlarında kalıpla ve baskı tekniğiyle beyitler yazılmış “destimâl” denilen tülbentlerin hazırlanıp saklanması için kullanıldığından Destimâl Odası olarak anılmaktadır. Mukaddes emanetlerin önemli bir bölümü günümüzde bu odada muhafaza edilmektedir.

Dairenin güney kısmında eskiden, Emanet Hazinesi önünden başlayan ve ortada sofanın dış köşesinden bir zikzak çizerek Destimâl Odası önünde devam eden on üç kubbeli bir revak bulunmaktaydı. XIX. yüzyılda revakın sofanın güneybatısına düşen Destimâl Odası önündeki kısmı sofanın ön duvarının devamı niteliğinde, ancak daha ince (yaklaşık 9 cm.) bir duvarla kapatılıp Mukaddes Emanetler Dairesi görevlilerine yeni bir koğuş yapılmıştır. Bu tâdilâtta revaklar olduğu gibi bırakılarak önde kalan kısmın üstü beşik bir tonozla kapatılıp yaklaşık 12 × 23 m. genişliğinde bir oda elde edilmiştir. Bu odanın ön kısmına dışta kalan revakın devamı niteliğinde yapılan ilâve ile on bir kubbeli yeni bir revak oluşturulmuştur. Has Oda Kasrı’nın Haliç’e bakan iki cephesi de yalnız dört kubbeli blok devamınca on bir kubbeli bir revakla çevrilidir. Revaka sonradan çapraz tonozlarla örtülü bir sıra daha eklenmiş, bu tarafa ayrıca yeni bir teras ve havuz yapılmıştır. Bu duvarın dış kısmında ona sırtını veren bir çeşme bulunmaktadır. Çeşmenin barok alınlığı ortasında II. Mahmud’un tuğrası ve altında hizmetlerini öven ve dua içeren 1238 (1823) tarihli ta‘lik hatla bir kitâbe yer alır. Ölen padişah ve şehzadelerin cenazeleri burada revak altına kurulan bir çadır içinde yıkanıp kefenlenirdi. Tabuta konan cenaze, Hırka-i Saâdet Dairesi’nin giriş kapısının solunda revak önündeki mermer seki üzerine konulup helâllik dilenir ve tezkiye edilirdi. Buranın hemen köşesinde mermer bilezikli ve bronz kapaklı kuyu önceleri su amaçlı kullanılırken daha sonra Has Oda temizliğinden çıkan tozların hürmeten muhafaza edildiği bir yer olmuştur. Dairenin giriş kapısının sağ tarafındaki mermer dibek buhur elde edilecek malzemenin ezilip hazırlanmasında kullanılmaktaydı. Dairenin temizlik ve buhur maddelerinin saklandığı dolapların anahtarları tülbent ağasında bulunurdu. Ramazan ayının on ikinci günü hırka-i saâdet ve diğer emanetler Revan Köşkü’ne nakledilip daire süpürülür, çinili duvarları, nişler, kapılar gül suyuna batırılmış süngerlerle silinir, ardından öd ve amber yakılarak daire tütsülenirdi. Has Oda ağalarınca hırka-i saâdet tekrar getirilip yerine konulur, Ramazanın on beşinde merasimle ziyarete açılırdı. III. Murad döneminden halifeliğin kaldırılmasına kadar Mukaddes Emanetler Dairesi, Osmanlı padişahlarının en önemli ibadet ve merasim mekânıydı. Padişahlar tahta çıkınca ilk biatı burada alır, kızlarının nikâh törenleri burada yapılır, savaşlarda cepheye götürülecek sancak-ı şerif buradan çıkarılırdı. Cülûsun on beşinci günü yeni padişahın Mukaddes Emanetler Dairesi’ne gitmesi ve kayıt defterlerini gözden geçirmesi âdetti. Ayrıca çeşitli vesilelerle yapılan dualar burada icra olunurdu. Cuma geceleri yatsı namazının ardından Hırka-i Saâdet Dairesi’nde Kur’an okunur, şehzadelerin hatim, padişahların “irsâl-i lihye” dua ve merasimleri bu dairenin önünde gerçekleştirilirdi. XVIII. yüzyıl sonlarında Lâleli şeyhinin her cuma akşam namazı sonrası sarayda Hırka-i Saâdet Dairesi önünde beklemesi âdeti getirilmişti (Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi, s. 135, 327, 357). Hırka-i Saâdet Dairesi’nin padişahın kendisinin de içinde sayıldığı kırk kadar görevlisi bulunmaktaydı. Has Oda hademelerinden dört kişinin Hırka-i Saâdet Dairesi’nde kalarak nöbetle Kur’ân-ı Kerîm okuması kanundu. Geçmiş yıllarda çeşitli sebeplerden dolayı bazı aksamalar olmuşsa da 1996 yılından itibaren gelenek yeniden canlandırılmaya çalışılmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 7, 11, 28; II, 79-80.

Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi: İstanbul’un Uzun Dört Yılı: 1785-1789 (haz. Feridun M. Emecen), İstanbul 2003, s. 135, 183, 327, 357, 363.

, I, 93 vd.

, V, 31; VI, 111.

Halil Ethem [Eldem], Topkapı Sarayı, İstanbul 1931.

, s. 32, 33, 186-187, 203, 251, 324-325, 348.

Tahsin Öz, Hırka-i Saadet Dairesi ve Emânât-ı Mukaddese, İstanbul 1953, s. 5 vd.

Ziya Erkins, Topkapı Sarayı, İstanbul 1959.

R. Ekrem Koçu, Topkapı Sarayı, İstanbul, ts.

Sedat Hakkı Eldem – Feridun Akozan, Topkapı Sarayı: Bir Mimari Araştırma, Ankara 1982, s. 9, 26, 27, 29, 54, 60, 74, 75, 77, 78, lv. 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 85.

Gülru Necipoğlu, Architecture, Ceremonial and Power: The Topkapi Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, New York 1991.

Deniz Esemenli, “Mekanlar-Zamanlar”, Topkapı Sarayı, İstanbul 2000, s. 63, 66, 67.

Hilmi Aydın, “Hırka-i Saadet Dairesi ve Kutsal Emanetler”, a.e., s. 152 vd.

a.mlf., Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emanetler, İstanbul 2004, s. 17 vd.

Necdet Sakaoğlu, Tarihi, Mekânları, Kitabeleri ve Anıları ile Saray-ı Hümayun: Topkapı Sarayı, İstanbul 2002, s. 205 vd.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2020 yılında Ankara’da basılan 31. cildinde, 111-114 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER