https://islamansiklopedisi.org.tr/musteganim
Başkent Cezayir’in 365 km. batısında Arzev körfezi kıyısında bulunur. Bu kıyıdaki iki küçük kara çıkıntısı (Hârûbe ve Selemendre burunları) limanı bir dereceye kadar rüzgârlara karşı korur. Şehrin ilk kurulduğu yerin denizden biraz içeride olduğu belirtilmektedir. İlk dönem müslüman coğrafyacıları ve tarihçilerinden İbn Havkal, Ebû Ubeyd el-Bekrî, Şerîf el-İdrîsî, Hasan el-Vezzân, Ebü’l-Kāsım ez-Zeyyânî ve İbn Haldûn bu şehirden bahseder. Romalılar tarafından kurulduğu ileri sürülen şehrin tam olarak yeri tesbit edilebilmiş değildir. Şehrin adının müsteh ganeme (sürüleri olan bir zenginin kışlığı) dayandığı veya mersâ ganim (ganimet limanı) kelimelerinden geldiği rivayet edilir. Antik dönem tarihçilerine göre ise Müstegānim, Romalılar zamanındaki Murustaga Limanı’dır.
Bugünkü Müstegānim şehrini ilk defa Murâbıtlar kurdular ve 475’te (1082) buranın hâkimi oldular. Murâbıtlar’ın ilk sultanı Yûsuf b. Tâşfîn şehrin kuzey kısmına bir burç inşa etti. Daha sonra Tilimsân’daki Zeyyânîler’in (Abdülvâdîler) eline geçen şehir (665 veya 666 / 1267 veya 1268), 735 veya 736 (1335-1336) yılında bölgeyi idarelerine alan Merînîler’e katıldı ve Sultan Ebü’l-Hasan el-Merînî tarafından burada 742 (1341) yılında bir ulucami inşa ettirildi.
Bekrî’ye göre Müstegānim’in etrafı surlarla çevrili olup yakınında Hevvâre Kalesi ve ilk kurulduğu tepenin bulunduğu yerde erzak ambarları vardı. Şehrin çevresinde üzüm asmaları ve diğer meyve ağaçlarının yetiştiği bahçeleri çok verimliydi. Küçük bir yerleşim mahalli olmakla birlikte büyük şehirlerin özelliklerine sahipti. İdrîsî’ye göre şehir VI. (XII.) yüzyılın ilk yarısında denizden 6 mil uzaklıkta, dağlar ve nehirler arasında yer almaktaydı. Çarşıları mâmur, toprakları verimli, meyvesi boldu. Hasan el-Vezzân da buranın çevresindeki kalıntılara ve özellikle Roma döneminde Mâzûne’deki yerleşim birimlerinin çokluğuna dikkat çeker. Ona göre limanı küçük olup daha ziyade buraya Avrupa gemileri gelmekteydi. Ebü’l-Fidâ’nın Taḳvîmü’l-büldân’da kaydettiğine göre Müstegānim’de Berberîler’in Zenâte kabilesinin kollarından Mağrâve ile az sayıda Hevvâre mensubu yaşamaktaydı. Bir süre sonra Tasagdalt Kalesi’nin sahibi olan Hevvâre’nin durumu bozuldu. Bölge nüfus ve dil bakımından Araplaşma dönemine girdi. Fâtımîler’in XI. yüzyılın ikinci yarısında Güney Mısır’dan Orta Mağrib’deki verimli kıyı şeridine gönderdikleri Benî Hilâl Arapları’nın bir kısmı bu bölgeye gelip yerleşti.
Şehir, Tilimsân’daki Zeyyânîler’in ilk hükümranlık dönemlerinde gelişme gösterdi. Hasan el-Vezzân kendi zamanında (XVI. yüzyılın ilk yarısı) Müstegānim’de 6-7000 kadar nüfusun bulunduğunu, halkın dokumacılıkla uğraştığını, evlerin güzel olduğunu, şehrin içinden küçük bir nehrin geçtiğini ve değirmenler için bu nehrin suyundan istifade edildiğini belirtir. Aynı dönemde Pîrî Reis’e göre Müstegānim, denizden biraz içeride ve kara tarafında kurulmuş bir şehir olup kalesinin önünde limanı yoktur. Üç kuleli olan kalesi Barbaros Hayreddin Paşa tarafından tahkim edilmiştir.
Müstegānim Safer 917’de (Mayıs 1511) İspanyollar’ın idaresi altına girdi. Türkler’in 922 (1516) yılından itibaren Kuzey Afrika’da görülmesiyle şehir İspanyollar’a karşı mücadelede önemli bir yere sahip oldu. Oruç Reis ve Barbaros Hayreddin paşalar Müstegānim’i İspanyol istilâsından kurtardılarsa da şehir bir müddet sonra elden çıktı. Barbaros Hayreddin Paşa’nın İstanbul’da bulunduğu bir dönemde yerine bıraktığı Hasan Paşa zamanında Müstegānim kara birlikleri yanında deniz tarafından gelen yirmi sekiz gemilik bir filo sayesinde 946’da (1539) Osmanlılar’ca ele geçirildi. Ardından Osmanlı filosu, Endülüs’te İspanyol kıyımına uğramak üzere olan müslümanları kurtararak 2285 müslümanı ve alınan ganimetleri Müstegānim’e getirdi. Cezayir’in birçok önemli şehrinde olduğu gibi buraya da Osmanlılar tarafından 1500 kişilik kuvvetten oluşan bir garnizon yerleştirildi. Osmanlılar bir taraftan batıdaki Sa‘dî hânedanına, diğer taraftan Akdeniz’den gelecek İspanyol saldırılarına karşı koyabilmek için Müstegānim’e iyice yerleştiler. Vehrân’daki İspanyol kumandanı Kont d’Alcaudete 1546’da Müstegānim’e saldırdıysa da başarılı olamadı. Aynı yıl Fas şehrini ele geçiren Sa‘dî Sultanı Mevlây Muhammed el-Mehdî eş-Şerîf, oğullarını Tilimsân ve Müstegānim’i almak üzere gönderdi. Bunlar önce Tilimsân’ı, ardından Müstegānim’i aldılar. Ancak Şelif’te Hasan Paşa’ya yenilmeleri üzerine hem Müstegānim’den hem Tilimsân’dan çıkarıldılar (958/1551). Türkler’in Fas’taki Sa‘dîler’le ve yerlilerle uğraşmasını fırsat bilen Kont d’Alcaudete, İspanya’dan aldığı 12.000 kişilik kuvvetle Müstegānim’i kuşattı. Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa Cezayir şehrinden 5000 tüfekli ve 1000 sipahi, ayrıca yolda kendilerine katılan 16.000 yerli askerle Müstegānim’in imdadına yetişti ve İspanyollar’ı bozguna uğratıp şehri kurtardı (Zilkade 965 / Ağustos 1558).
Osmanlılar’ın Müstegānim’deki varlıkları sebebiyle çevredeki Arap kabileleri bu yerleşim yerine fazla nüfuz edemediler. Zamanla buraya Endülüslü müslümanların yerleştirilmesiyle üç farklı unsur birbiriyle kaynaştı. Özellikle Arap kabilelerinden Sahrâ bölgesinde yaşayanlar şehre gelince buranın nüfusu arttı. Endülüslü ailelerin gelmesiyle bölgede ziraata önem verildi ve yöredeki köyler kalkındı. Önce Araplar, ardından Türkler çevrede yeni merkezler kurdular. Türkler ve bunların yerli kadınlarla evliliğinden doğan çocuklarının oluşturduğu Kuloğlu denen yeni nesil Ayn Sefra’da ikamet ediyordu. Beylik idaresi de bu mahalledeydi. Şehrin Bâbüşşelif, Bâbümücâher, Bâbümuasker, Ervez ve Marina isimli beş kapısı vardı. Burası, XVIII. yüzyılın sonuna kadar beyliğin en önemli merkezlerinden biri olarak kaldı. 1206’da (1792) Vehrân şehri İspanyollar’dan kesin olarak kurtarılınca Cezayir’in batı eyaletinin merkezi oraya taşındı ve Müstegānim ahalisinden önemli bir kısmı yeni merkeze götürülerek yerleştirildi. 1830’da Cezayir’in Fransa tarafından işgali esnasında Müstegānim halkının çoğunluğunu Kergalî ve Arap kökenli Hadarî isimli iki kabile oluşturuyordu. Fransızlar’ın gelişiyle birlikte halkın içinde görüş ayrılıkları ortaya çıktı ve bazı şehirlerde Kergalî ile Araplar arasında zaman zaman kanlı çarpışmalar oldu. Hadarî toplumunun Vehrân’daki Fransız birliğinden yardım istemesi onların burayı ele geçirmeleri için bir sebep oldu. 28 Temmuz 1833’te Müstegānim’in Türk beyi İbrâhim şehrin kapısına dayanan Fransız Generali Desmichels’in yanına gitti ve onunla anlaşarak görevinde kaldı. Fransızlar’ın işgal ettiği şehirde o sırada toplam 3000 kişi yaşıyordu.
Fas sultanı tarafından desteklenen Emîr Abdülkādir el-Cezâirî, Müstegānim’e saldırıya geçtiyse de Fransız birlikleri tarafından püskürtüldü. 26 Şubat 1834’te Desmichels ile anlaşan Emîr Abdülkādir Fransızlar’dan mühimmat ve Erzev’in kontrolünü aldıysa da 8 Aralık 1834’te Müstegānim ve çevresi Fransızlar’ca tamamen işgal edildi. 20 Mayıs 1837’de Tefna Antlaşması ile Cezayir’in bir parçası olan Müstegānim de Fransız sömürgesi ilân edildi. 1838’de Müstegānim’i ziyaret eden Cezayir Başpiskoposu Dupuch buradaki bir camiyi kiliseye çevirerek Saint Jean Baptiste adını verdi. 1840’ta Müstegānim’in bir mahallesi olan Mezgarân’da Fransızlar’a büyük bir direniş başladı.
Fransız işgali esnasında Vehrân’ın yanında Müstegānim ekonomik bakımdan Tilimsân’dan sonra ikinci sırada önem kazandı. Kısa zamanda Kuzey Afrika’da yerlilere ait toprakların Fransız köylülerine dağıtılması işine en çok Vehrân ve Müstegānim’de rastlanır. Böylece ekilebilir arazilerin yarısından fazlası Avrupalı göçmenlerin eline geçmiş oldu. İçlerinde İspanyol asıllı olanların da bulunduğu bu yeni gelenler yerlilerden daha kaliteli ürün elde ederek onların rakibi oldular. Şehrin nüfusu XIX. yüzyılın son yıllarında artmaya başladı. 1896’da burada yaşayan 15.400 kişiden 7500’ü Avrupalı ve 7900’ü müslümandı. Nüfus 1906’da 19.600, 1931’de 25.800, 1936’da 19.400’ü müslüman olmak üzere 37.400’e, 1950’de ise 53.464 kişiye ulaştı. 1954 yılında Müstegānim’in nüfusu 60.000’i buldu; bunun 20.000’i Avrupalı, 40.000’i yerli müslümandı. Günümüzde (2005 yılı başları) nüfusu yaklaşık 150.000 kadardır. Cezayir’i oluşturan kırk sekiz idarî birimden (vilâye) biri ve aynı adlı idarî birimin merkezi olan Müstegānim, çevresindeki bağlardan elde edilen üzüm ve şarabın ihraç limanıdır. Balıkçılık ve konservecilik önemlidir. Aynı zamanda plajları sebebiyle bir turizm merkezidir.
Limanı 1940’lı yıllarda başşehir Cezayir, Annâbe, Vehrân ve Bicâye’den sonra ülkenin beşinci ihracat merkezi oldu. II. Dünya Savaşı boyunca şehir Fransa için bir ambar halini aldı. Binek hayvanları, potasyum, kurutulmuş sebze ile hayvan yemi gibi çeşitli ihraç malları bu limandan taşındı. Müstegānim, 1 Kasım 1954’te Fransız sömürgeciliğine karşı başlatılan direnişin en önemli merkezlerinden biriydi ve en zorlu mücadeleler burada gerçekleşmişti.
Müstegānim’de yetişen meşhur âlim ve mutasavvıflar arasında Sîdî İbn Havvâ lakaplı Muhammed b. Muhammed el-Muvaffık, Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili bir eser kaleme alan ve İspanya’nın 1558’de Müstegānim’e saldırması üzerine “Kıssa Mezgarân” (Yevmü Mezgarân) isimli kasideyi yazan ve divan sahibi bir şair olan Sîdî Lahdar b. Halûf, Şeyh el-Mâzûnî ve Sîdî Abdullah Bûrâs yanında Senûsiyye hareketinin kurucusu olan Muhammed b. Ali es-Senûsî, çok sayıda eseri bulunan fıkıh âlimi Kaddûr b. Muhammed b. Süleyman, Şâzeliyye tarikatının ana kollarından Derkāviyye’nin alt kolu olan Aleviyye tarikatının kurucusu Ahmed b. Mustafa b. Alîve el-Alevî sayılmaktadır. Senûsiyye tarikatı dünyanın pek çok yerinde zâviye kurarken Cezayir’deki tek zâviyesi Şeyh Takûk tarafından Müstegānim’de açılmıştı. Şehirde Osmanlılar döneminde adaletin tesisi biri Hanefî mezhebinden Türk kadı, diğeri Mâlikî mezhebinden bir Arap kadıya tevdi edilmişti. Her ikisinin verdiği hükmü Vehrân beyi tasdik ettikten sonra geçerli olurdu. Günümüzde hapishane olarak kullanılan ve Türkburcu da denilen Mehâlburcu, Müstegānim’in mânevî kurucusu kabul edilen Sîdî Abdullah’ın mezarı önemli ziyaret yerlerindendir. 1978 yılında Müstegānim şehrinde eğitime başlayan Abdülhamîd b. Bâdîs Üniversitesi 500 öğretim elemanı ve 19.000 öğrencisiyle ülkenin önde gelen yüksek eğitim kurumlarından biridir.
BİBLİYOGRAFYA
İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż, s. 78-79.
Bekrî, el-Muġrib, s. 69-70.
Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâḳ, Beyrut 1409/1989, s. 271-272.
Ebü’l-Fidâ, Taḳvîmü’l-büldân (nşr. J.-T. Reinaud – W. M.-G. de Slane), Paris 1840, s. 126.
İbn Haldûn, el-ʿİber, Beyrut 1959, VI, 234; VII, 134.
Hasan el-Vezzân, Vaṣfü İfrîḳıyye, II, 32.
Pîrî Reis, Kitab-ı Bahriye (nşr. Ertuğrul Zekâi Ökte v.dğr.), İstanbul 1988, III, 1321-1323.
Seyyid Murad Reis, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları (haz. M. Ertuğrul Düzdağ), İzmir 1995, s. 144-151.
Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-kibâr (haz. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1980, I, 51-52.
Zeyyânî, et-Tercümânetü’l-kübrâ fî aḫbâri’l-maʿmûr berren ve baḥren (nşr. Abdülkerîm el-Fîlâlî), Rabat 1387/1967, s. 148.
Aziz Samih İlter, Şimali Afrikada Türkler, İstanbul 1936-37, I, 62, 91, 108, 124, 137-138; II, 112.
J. Despois, L’Afrique du Nord, Paris 1949, s. 211, 232, 316, 490, 493-494, 505.
Ch.-A. Julien, Histoire de l’Afrique du Nord: Tunisie-Algérie-Maroc, Paris 1952, II, 207, 209, 252, 267-269.
Fuad Carım, Cezayir’de Türkler, İstanbul 1962, s. 59, 61-62, 82.
Abdurrahman b. Muhammed el-Cîlâlî, Târîḫu’l-Cezâʾiri’l-ʿâm, Cezayir 1982, III, 61-62; IV, 84.
F. Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası (trc. Mehmet Ali Kılıçbay), İstanbul 1990, II, 153, 221.
Ebü’l-Kāsım Sa‘dullah, Târîḫu’l-Cezâʾiri’s̱-s̱eḳāfî, Beyrut 1998, I, 148, 200; II, 255, 313; IV, 126-139, 244-273.
Aldo Gallotta, “Il Gazavat-i Hayreddin Paşa di Seyyid Murad”, Studi Magrebini, XIII, Napoli 1981, s. 96-97.
Georges Marçais, “Müstegânim”, İA, VIII, 833-834.
a.mlf., “Mustag̲h̲ānim”, EI2 (Fr.), VII, 722-723.