https://islamansiklopedisi.org.tr/nasih--sair
1203’te (1789) Feyzâbâd’da dünyaya geldi. 1184 (1770) yılında doğduğu da nakledilmektedir. Fakir bir aileden olup küçük yaşta Lahorlu Hudâbahş adlı bir zengin tarafından evlât edinildi ve bu sayede iyi bir eğitim aldı. Leknev’de Farsça ve Arapça öğrendi; dönemin eğitim kurumlarından Ferengî Mahal’de tahsil gördü. Leknev’in başşehir olmasının ardından Feyzâbâd’dan ayrılarak oraya yerleşti. Leknev’de Hudâbahş’tan kalma serveti ve hayranlarının hediyeleri sayesinde kimseye muhtaç olmadan yaşayan Nâsih, Eved (Oudh) Nevvâbı Gāzîüddîn Haydar’ın sarayında melikü’ş-şuarâlık teklifini reddetti. Bunun nevvâb tarafından duyulması üzerine Leknev’den ayrılarak Allahâbâd’a gitti. Burada Haydarâbâd nizamının veziri Dîvân Çandu Lâl’in ısrarlı davetlerini önce kabul ettiyse de daha sonra Haydarâbâd’a gitmekten vazgeçti. Nevvâb Gāzîüddîn Haydar’ın ölümünün ardından Leknev’e döndü. Ancak bu defa da talebesi Âgā Mîr’in rakibi Hekîm Mehdî’nin görevden alınmasına tarih düşürdüğünden Mehdî’nin tekrar göreve gelmesi üzerine Leknev’i terketmek zorunda kaldı. Bu sürgün hayatı sırasında Feyzâbâd, Allahâbâd, Benâres, Cavnpûr ve Patna gibi şehirleri dolaştı. Bir ara çok iyi karşılandığı Benâres’te yerleşmeyi düşündüyse de dilinin bozulacağı endişesiyle buradan ayrıldı. Hekîm Mehdî’nin görevden alınmasından sonra Leknev’e döndü. 24 Cemâziyelevvel 1254 (15 Ağustos 1838) tarihinde vefatına kadar burada yaşadı. Urdu edebiyatı tarihçisi Muhammed Hüseyin Âzâd’ın belirttiğine göre (Âb-ı Ḥayât, s. 427) hiç evlenmeyen Nâsih serveti sayesinde başına buyruk bir ömür sürmüştür. Kaside yazmamasında bu tabiatının da etkisi vardır. Dinî konularda serbest düşüncelere sahip olup önceleri Sünnî iken daha sonra Şiîliği benimsemiştir.
Nâsih, kendisinin belirttiğine göre şiire başladığı ilk günlerde yazdıklarını tashih etmesi için Mîr Takī Mîr’e götürmüş, ancak Mîr onu talebeliğe kabul etmemiştir. Nâsih’in Mushafî’den ders aldığı, fakat bir gazelindeki tekrar sebebiyle onun da yanına gelmesini yasakladığı, daha sonra şiirlerini Tenhâ adlı bir şaire gösterdiği ve böylece şiir meclislerinde gazellerini okumaya başladığı belirtilmektedir (Saksena, s. 102). Nâsih, Delhi’nin ünlü şairlerinden Mirza Sevdâ’nın üslûbuna bağlı olduğunu belirtmiş, gazelde kaside tarzını kullanmıştır (Muhammad Sadiq, s. 133-135). Urdu dilini ıslah yolunda şiiri bir araç olarak kullandığından gazelleri biçim ve kelimelerin seçimi bakımından güzel ve sağlamdır. Leknev ekolünün kurucusu kabul edilen Nâsih şiirdeki üstünlüğünü Delhi şairleri gibi yeni mazmunlar bulma, ince ve derin hayalleri şiirinde ifade etmekle değil dile olan hâkimiyeti ve dilde yaptığı yeniliklerle sağlamıştır. Urduca şiirlerinde aşırı derecede Farsça kelime kullanması sebebiyle bazı rakipleri tarafından Hindistan’da ölmüş bulunan Farsça’yı tekrar canlandırmakla suçlanmıştır (M. Hüseyin Âzâd, s. 292-293). Nâsih’in başlattığı bu yeni akım talebeleri sayesinde önce Leknev’de, ardından diğer yerlerdeki şairler arasında yayılmış, Şah Nasîr, Zevk ve II. Bahadır Şah Zafer gibi Delhi’nin önde gelen şairleri bu akımın etkisinde kalmıştır.
Eserleri. 1. Dîvân. Nâsih’in üç divanı vardır. 1816 yılında Allahâbâd şehrinde sürgündeyken tertip ettiği ilkinde gazel, rubâî ve tarih kıtaları bulunmaktadır. 1831’de tamamladığı ikinci divanı (Defter-i Perîşân) ve 1838’de tamamladığı üçüncü divanı birçok Urdu şairiyle dönemin tanınmış şahsiyetlerinin ölüm tarihleriyle ilgili kıta ve beyitleri ihtiva etmesi bakımından tarihî bir öneme sahiptir. Divanın külliyattan ayrı olarak çeşitli baskıları yapılmıştır (Leknev 1884, 1886; Patna 1997, tıpkıbasım).
2. Mevlid-i Şerîf. Aslında isimsiz olan bu mesneviye Râm Babû Saksena ve Muhammed Hüseyin Âzâd bu adı vermiştir. Mesnevinin konusu çeşitli kitaplardan toplanmış kırk hadisin Urduca tercümesidir. Eser Külliyyât-ı Nâsiḫ ile birlikte yayımlanmış (Delhi 1843; Leknev 1846), külliyat daha sonra Yûnus Câvid tarafından neşredilmiştir (I-II, Lahor 1987-1989).
3. Sirâc-i Naẓm. 1838’de talebesi Mîr Ali Evsat Reşk’in yayımladığı bu mesnevinin adı Râm Babû Saksena ve diğer bazı müelliflerce Naẓm-ı Sirâc şeklinde kaydedilmiş, ancak Seyyid Muhammed Ukeyl Rızvî ilk ismin daha doğru olduğunu belirtmiştir. Dört bölümden oluşan mesnevi, Mufassal Ali es-Sabbâh adlı bir şahsın Ca‘fer es-Sâdık’a kâinatın yaratılmasının hikmetleri ve Allah’ın kudretinin bundaki yansımaları hakkında sorduğu soruların cevaplarını ihtiva etmektedir.
Habîbullah Han Gazanfer şairin mesnevilerini Mes̱nevî-i Nâsiḫ (Allahâbâd 1931), Kâzım Ali Han da gazellerini İntiḫâb-ı Ġazeliyyât-ı Nâsiḫ (Leknev 1984) adıyla neşretmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
A. Hamîd, Urdû Şiʿr ki Dâstân, Lahor, ts., s. 7-8.
M. Hüseyin Âzâd, Âb-ı Ḥayât, Lahor 1991, s. 290-300, 427.
M. Mustafa Han Şîfte, Teẕkire-i Gülşen-i Bî-ḫâr (nşr. Kelb-i Ali Han Fâik), Lahor 1973, s. 600-614.
Seyyid M. Akīl Rızvî, Urdû Mes̱nevî kâ İrtiḳā, Leknev 1983, s. 172-177.
Muhammad Sadiq, A History of Urdu Literature, Delhi 1984, s. 133-137.
Mahmûd Birelvî, Muḫtaṣar Târîḫ-i Edeb-i Urdû, Lahor 1985, s. 130-131.
D. J. Matthews v.dğr., Urdu Literature, London 1985, s. 63-66.
Sirâcülislâm, Teẕkire ve Tebṣıra, Karaçi 1989, s. 79-93.
R. B. Saksena, A History of Urdu Literature, Lahore 1996, s. 102, 114-119.
“Nâsiḫ”, UDMİ, XXII, 30-32.