https://islamansiklopedisi.org.tr/naziri
Aslen Cüveynli olup Nîşâbur’da doğdu. Gençlik yıllarından itibaren bir yandan ticaretle uğraşırken bir yandan da eğitim aldı. Genç yaşta söylediği şiirlerle adını duyurdu. Ticaret dolayısıyla gittiği Azerbaycan’da ve Irâk-ı Acem’de nazîreleriyle dikkat çekti. Kâşân’da ikameti sırasında Hâtim-i Kâşî ve Fehmî-yi Kâşânî gibi dönemin ünlü şairleriyle tanıştı. Muhtemelen 992 (1584) veya 993 (1585) yılında çıktığı Hindistan yolculuğunda Agra’da görüştüğü Hân-ı Hânân Abdürrahim Han’a bir kaside sunarak onun mülâzımları arasına girdi. Ardından Ekber Şah ve oğullarına methiyeler yazmakla birlikte hâmisi Abdürrahim Han’ın yanından ayrılmadı. 1002’de (1594) yaptığı hac yolculuğu sırasında soyguncular bütün mal varlığını elinden alınca hacca gitmekte olan Ekber Şah’ın kardeşi Hân-ı A‘zam’a yazdığı methiye karşılığında nâil olduğu câize ile seyahatini tamamlayabildi. Hacdan sonra Ahmedâbâd’a gitti ve orada inzivaya çekildi. Bir rivayete göre burada ticaret hayatına devam etti. 1014 (1605) yılında tahta geçen Cihangir şöhretini duyduğu Nazîrî’yi sarayına çağırdı. Yeni hükümdara methiyeler yazan Nazîrî uzun bir süre onun yanında kaldı. 1020’de (1611) Ahmedâbâd’a geri döndü ve aynı yıl divanını Abdürrahim Han’ın kütüphanesine vermek için Agra’ya gidip geldi. Ölümü için 1021 (1612), 1022 ve 1023 gibi tarihler verilirse de vefatına düşürülen bir tarihten 1021’de Ahmedâbâd’da öldüğü anlaşılmaktadır.
Bütün nazım şekillerini deneyen Nazîrî daha çok kaside ve gazelde kendini gösterdi. Şiir sanatındaki gücü açısından Örfî-i Şîrâzî ile boy ölçüşürdü. Horasan üslûbunun eski şiir ustaları Evhadüddîn-i Enverî, Hâkānî-yi Şirvânî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, Hâfız-ı Şîrâzî ve Baba Figânî’den etkilendi. Kasidelerinin çoğu eski üstatların kasidelerine nazîre niteliğindedir. Kuvvetli hayal gücü ile geliştirdiği yeni mazmunlar ve bunları başarıyla kullanması, cümlelerindeki sağlamlık, derin anlamlı ve çoğu felsefe ağırlıklı kavramları rahat ifade edişi, zaman zaman tasavvufî düşünceleri âşıkane mazmunlar ardına gizlemesi şiirlerinde göze çarpan belli başlı özelliklerdir. Şîa’ya mensup bir şair olarak on iki imam için yazdığı methiye ve mersiyelerin yanı sıra tevhid ve na‘t olarak söylediği kasideler de şiirleri arasında büyük bir yekün tutar. Yaklaşık 10.000 beyti bulan divanı kaside, gazel, terkîbibend, kıta ve rubâîlerden oluşmaktadır. Gazelleri 5000 beyit civarındadır. Divanı Hindistan (Leknev 1874, 1921; Lahor 1928) ve İran’da (nşr. Müzâhir Musaffâ, Tahran 1340 hş.) neşredildiği gibi gazelleri de ayrıca basılmıştır (Lahor 1920, 1343/1924; Leknev 1924, 1925; Lahor 1932, 1935; Allahâbâd 1926). Nazîrî’nin divanının Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı (Revan Köşkü, nr. 1010), 1037’de (1628) istinsah edilmiş müzehhep serlevhalı bir nüshası vardır.
BİBLİYOGRAFYA
Nazîrî, Dîvân-ı Naẓîrî-i Nîşâbûrî (nşr. Müzâhir Musaffâ), Tahran 1340 hş.
Emîn-i Ahmed-i Râzî, Heft İḳlîm, [baskı yeri ve tarihi yok] (Kitâbfurûşî-yi Ali Ekber İlmî), II, 275-282.
Lutf Ali Beg, Âteşkede (nşr. Ca‘fer-i Şehîdî), Tahran 1337 hş., s. 711-738.
Rızâ Kulı Han Hidâyet, Mecmaʿu’l-fuṣaḥâʾ (nşr. Müzâhir Musaffâ), Tahran 1339 hş., II, 48-49.
Şiblî Nu‘mânî, Şiʿrü’l-ʿAcem (trc. M. Takī Fahr-i Dâî-yi Gîlânî), Tahran 1363 hş., III, 112-138.
Muhammad Abdul Ghani, A History of Persian Language and Literature at the Mughal Court, Allahabad 1930, III, 67-103.
Fahrüzzamân-ı Kazvînî, Meyḫâne (nşr. Muhammed Şefî‘), Lahor 1926, s. 524-531.
M. Kudretullah Gûpâmevî, Teẕkire-i Netâʾicü’l-efkâr, Bombay 1336 hş., s. 713-718.
Safâ, Edebiyyât, V, 897-916.
Münzevî, Fihrist, III, 2578-2581.
Mevlevî M. Muzaffer Hüseyin Sabâ, Teẕkire-i Rûz-i Rûşen (nşr. M. Hüseyin Rüknzâde-i Âdemiyyet), Tahran 1343 hş./1964, s. 837-841.
Karatay, Farsça Yazmalar, s. 283.
Rızâzâde-i Şafak, Târîḫ-i Edebiyyât-ı Îrân, Tahran 1352 hş., s. 576-577.
Ahmed Temîm Dârâyî, ʿİrfân u Edeb der ʿAṣr-ı Ṣafevî, Tahran 1372 hş., I, 456-468.
Munibur Rahman, “Naẓīrī”, EI2 (İng.), VII, 1054-1055.