https://islamansiklopedisi.org.tr/nevbe
Hem Arapça hem Farsça’da yer alan “sıra, nöbet” anlamındaki nevbe/nevbet kelimesi daha çok tekke (tasavvuf) mûsikisinde kullanılmıştır. Nevbe, tekkelerde belirli ritim sazlarının ve seslerin iştirakiyle yapılan özel törenlerin ve bunlarda yer alarak seslere eşlik eden ritim çalgılarının adı olduğu gibi bazı tarikat zikirleri esnasında kullanılan özel bir ritim çalgısının da ismidir. “Nevbe çıkarmak, nevbe vurmak, nevbe açmak” gibi tabirlerle de ifade edilen tören dergâhın âyin gününde, ramazan, kurban bayramlarıyla kandil gecelerinde ve hilâfet merasimi, nikâh akdi, sünnet düğünü, bed’-i besmele cemiyeti gibi özel günlerde yapılırdı. Daha çok Kādirî, Rifâî, Bedevî, Desûkī ve Sa‘dî tarikatlarına has bir tören olan nevbe ramazan bayramlarında bazan üç, kurban bayramlarında iki defa, diğer tarikatlarda ise nâdiren icra edilen bir merasimdir. Meselâ Halvetiyye tarikatı tekke ve zâviyelerinde ancak kandil ve bayramlarda nevbe çıkar ve bazan bir hafta sürerdi. Kıyâmî tekkelerinde nevbe merasimi kandil ve bayram günlerinden bir hafta önce başlardı; buna “istikbal haftası” denilirdi. Büyük dergâhlarda özel durumlarda âyin merasimi nevbenin iştirakiyle yapılırdı. Nevbe merasimi mûsiki sanatının ses ve usul sazları ustalığı, solo, koro, yöneticilik, makam ve repertuvar bilgisi gibi çeşitli dallarını içine alan, icrası zor ve özel yetenek isteyen en kapsamlı türlerinden biridir.
İçinde bulunulan ortama ve zevke bağlı olarak birkaç saat süren nevbe merasiminde nevbe biri oturularak, diğeri ayakta olmak üzere iki şekilde vurulurdu. Ayakta vurulan nevbe oturularak yapılan nevbeden sonra başlayıp ondan daha kısa sürerdi. Nevbe genellikle giriş ve onu takip eden üç bölümden oluşmaktadır. Bu merasimde tekkenin şeyhi ve diğer dergâhlardan gelen şeyhlerle zâkirbaşı halîle, dedeler ve zâkirler kudüm, dervişler mazhar gibi ritim sazları vururdu. Nevbe merasimine katılan bu ritim çalgılarından ibaret topluluğa “nevbezen” adı verilir ve nevbenin idaresini de halîle ile şeyhler veya usta zâkirbaşılar üstlenirdi.
Nevbe merasiminin girişi halîlenin kısa aralıklarla ve ağır tempodaki titrek vuruşları ile başlayıp zâkirlerin giderek hızlanan usullerle icra ettikleri şuğul, methiye ve kasidelerle devam eder. Daha sonra zâkirbaşının “nevbe hutbesi”ni okumasının ardından sernakib ve yanında olan nakibler, arkalarından da orada bulunanlar birer adım ilerleyerek her adımda kıyâmî tarikatlardan dört büyük kutbundan birinin ismini (Abdülkādir-i Geylânî, Ahmed er-Rifâî, Ahmed el-Bedevî, İbrâhim ed-Desûkī) ve bazan diğer tarikat pîrlerini saygıyla yâdederler. Yüksek sesle yapılan “salavatlama”nın ardından ritim sazlarının dağıtılmasına geçilir. Önceden özel bir şekilde nevbe merasimi için hazırlanan aletler rütbe, yaş ve kıdemleri dikkate alınmak suretiyle birer birer sernakib tarafından şeyh, zâkirbaşı, dede, zâkir ve dervişlere niyaz edilerek (öpülerek) verilir. İcra edilecek mûsiki büyük önem taşıdığı için dağıtımda iyi bir mûsiki bilgisinin yanında bu konuda tecrübe sahibi olanlar tercih edilir.
Birinci bölüm. Bu bölümde şeyhin, tarikatın pîri ve makamın sahibi adına “el-Fâtiha” demesinden sonra ağır ağır vurduğu halîlenin usulüne uyup diğer nevbezenler de çalgılarını aynı ritimle vurmaya devam ederler. Sadece çalgıların çalındığı (nevbe vurulduğu) bu kısımda bir şey okunmaz. Giderek hızlanan icranın şeyh efendinin “el-Fâtiha” nidâsıyla sona ermesi üzerine çalgılar düzenli bir şekilde dizlerin önüne konur ve şeyh efendi başta olmak üzere derviş ve zâkirler hep birlikte rast makamındaki “nevbe salâtı”nı okurlar.
İkinci bölüm. Şeyh efendi ve diğer hazır bulunanlar ayağa kalkarak ve ayakları mühürlenmiş vaziyette Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti göz önüne getirilerek duyulan heyecan, mutluluk ve teslimiyet tekrar yaşanır, “Talaa’l-bedrü aleynâ” mısraıyla başlayan şuğul/ilâhi veya “Kasîdetü’l-Bürde”den bir bölüm okunur. Hızlanarak devam eden bu bölüm yine şeyh efendinin “Fâtiha”sı ile sona erer ve ardından salavat getirilir. Zâkirbaşının okuduğu münâcât, na‘t veya değişik makamlarda okunan cumhur ilâhileri ile bölüm tamamlanır.
Üçüncü bölüm. “Demdeme faslı” da denen bu bölümde diğer bölümlere göre daha ağır usulle nevbe vurmaya devam edildiğinden tevhidhânede bulunan herkes bu icraya katılabilir. Uşşak, hicaz, rast ve daha çok sabâ ve hüseynî makamlarında şuğul ve ilâhiler okunup kıyam zikrindeki gibi “perde kaldırma” denilen şekilde sesler yükseltilip indirildikten sonra yine şeyh efendinin “Fâtiha”sı ve ardındaki salavatlamadan sonra görevli dervişler tarafından nevbe çalgıları birer birer niyaz edilerek toplanır. Şeyh efendi ağır tempoda ve yüksek sesle tevhîd-i şerife geçer veya zâkirlerin Nâbî’nin, “Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-ı Hudâ’dır bu” mısraıyla başlayan manzumesini okumasıyla nevbe tamamlanır. Bu merasimde halîle, mazhar, kudüm, çifte kudüm, el kudümü (nakkāre), bendir, tabl, çalpâre gibi vurmalı çalgıların yanı sıra ney ve neyin çeşitlerinden nısfiye kullanılmıştır.
Nevbe merasimleri sadece tekkelerle sınırlı kalmamış, bazı önemli olaylarda da rol oynamıştır. Sultan Mehmed Reşad’ın tahta çıkışının ilk günlerinde Üsküdar’da yapılan cuma selâmlığında, Millî Mücadele’den sonra Şükrü Nâilî Paşa kumandasındaki birliklerin Bursa’da karşılanmasında, Refet (Bele) Paşa’nın, Ankara hükümeti temsilcisi olarak İstanbul’da Eyüp’te karşılanmasında yapılan merasimler bunlardan bazılarıdır. Ayrıca Deli Hâlid Paşa’nın Eyüp’e defni sırasında, Zekâizâde Mehmed Münir Bey’in âmin alayında nevbe vurulduğu, I. Dünya Savaşı esnasında kurulan Mücâhidîn-i Mevleviyye Alayı’nda nevbezenlerden oluşturulmuş nevbe bölükleri yer aldığı bilinmektedir.
Osmanlılar’ın son döneminde nevbe idare etmekle tanınmış üstat nevbezenler arasında Kādirî şeyhlerinden Müştakzâde Edhem Efendi, Kasımpaşa’da Küçük Piyâle Paşa Tekkesi’nin son postnişini Cemal Efendi, İstanbul Kādirîhânesi’nin son şeyhi İsmail Gavsi Bey, zâkirbaşı Ali Rıza (Şengel) Bey, zâkirbaşı Defterhâneli Hacı Şeref Bey, Şehremini’de Remlî Dergâhı postnişini zâkirbaşı Hâfız Hüseyin Hâlis Efendi, Beşiktaş’ta Yahyâ Efendi Dergâhı son zâkirbaşısı Hattat Hacı Nûri Bey, zâkirbaşı Kastamonulu Turşucu Hâfız Mehmed Efendi ve zâkirbaşı Selâhattin Gürer en önemlilerindendir.
Nevbe ayrıca çeşitli dergâhlarda kullanılan küçük boyutta bir vurmalı çalgıdır. Daha çok Rifâî, Kādirî ve Sa‘dî tarikatlarının zikirlerinde kullanılan bu ritim çalgısının dökme pirinçten, çapı 15-20 cm. arasında değişen çanak şeklinde olan gövdesinin üzerine deri çekilir. Tek çanaktan oluşan nevbe, sol kol ile gövde arasına sıkıştırılıp sağ elle tutulan kayış parçası ile vurularak çalınır.
BİBLİYOGRAFYA
Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1943, II, 667-668.
Cemaleddin Server Revnakoğlu, Eski Sosyal Hayatımızda Tasavvuf ve Tarikat Kültürü (haz. M. Doğan Bayın – İsmail Dervişoğlu), İstanbul 2003, s. 325-352.
a.mlf., “Tekke Musikisinde Nevbe Vurmak”, Tarih Konuşuyor, sy. 49, İstanbul 1968, s. 3553-3556.
a.mlf., “Tekke Musikisinde Nevbe Çıkarma Merasimi”, a.e., sy. 50 (1968), s. 3612-3616.
a.mlf., “Tekke Dışında Nevbe ve Sazları”, a.e., sy. 51 (1968), s. 3654-3659.
Halil Can, “Dinî Türk Musikisi Lûgatı”, MM, sy. 221 (1966), s. 147.
Hedwig Usbeck, “Türklerde Musiki Aletleri”, a.e., sy. 255 (1970), s. 27.
Pakalın, II, 682-683.
Mustafa Uzun, “Mektep”, DİA, XXIX, 10.