NÛMAN EFENDİ, Eğinli - TDV İslâm Ansiklopedisi

NÛMAN EFENDİ, Eğinli

Müellif: CEVAT İZGİ
NÛMAN EFENDİ, Eğinli
Müellif: CEVAT İZGİ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2007
Erişim Tarihi: 21.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/numan-efendi-eginli
CEVAT İZGİ, "NÛMAN EFENDİ, Eğinli", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/numan-efendi-eginli (21.11.2024).
Kopyalama metni

Erzincan’ın Eğin (Kemaliye) ilçesinde doğdu. Babasının ismi Hasan’dır. Ebû Sehl künyesi ve Sâih lakabıyla tanınır. Tedbîrât-ı Pesendîde adlı vekāyi‘nâmesinin başında yer alan kendi hal tercümesi mahiyetindeki manzumeye göre beş yaşında babasını kaybettikten sonra eğitimini annesi üstlenmiş, okuma yazmayı ve Arapça grameri ondan öğrenmiştir. Ardından ağabeyi Mehmed Efendi’nin öğrenim gördüğü Divriği’ye gitmiş, orada mantık ve edebiyat dersleri almıştır. Diyarbekir’de fıkıh, kelâm ve geometri tahsil etmiş ve 1138 (1726) yılı sonlarında İstanbul’a gitmiştir. Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi ile görüşüp Diyarbekir’de bir memuriyet talebinde bulunan Nûman Efendi, İstanbul’da dokuz ay kadar kaldıktan sonra Tebriz’e müftü olarak gönderildi. 1148 (1735) yılına kadar yaptığı bu görevi sırasında zor günler geçirerek üzüntüsünden şîrpençe hastalığına yakalandı ve bu yüzden görevinden ayrıldı. 1150’de (1737) Kefe’ye şehir ve ordu kadısı tayin edildi. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra İstanbul’a dönüp Belgrad Antlaşması’nın (1152/1739) ardından Tuna sınırlarının yeniden belirlenmesi için görevlendirilen Mehmed Efendi’nin maiyetine sınır mollası oldu ve 1154 (1741) yılında tekrar İstanbul’a döndü. Bu hizmetleri sonunda kendisine vaad edilen müderrislik ruûsu, mülâzemet rütbesinde yedi yılını doldurmadığı gerekçesiyle verilmeyerek Tokat’ta çıkan olayları bastırmak üzere oraya gönderildi ve dört ay içinde görevini tamamlayıp İstanbul’a döndü. Israrla talep ettiği müderrislik ruûsunu Şevval 1155’te (Aralık 1742) elde edip Keşfî Osman Efendi Medresesi’ne müderris tayin edildi. Ardından çeşitli ihtilâfları halletmek için İzmir, Andros (Endre) adası ve Kıbrıs’a yollandı, Kıbrıs’taki başarısı üzerine Lefkoşe nâibliğine gönderildi ve yedi ay burada kaldıktan sonra Birgi Mahkemesi’ne nâib oldu. Bu görevdeyken Nâdir Şah ile yapılan barış antlaşması sebebiyle İran’a elçi olarak yollanan Kesriyeli Ahmed Paşa’nın maiyetinde ordu kadısı tayin edildi. Elçilik heyetindeki görevini tamamlayıp İstanbul’a döndükten sonra beş ay Karahisarısâhib nâibliği yaptı; Ebûishakzâde Esad Efendi’nin şeyhülislâmlığa getirilmesinin ardından Konya’ya yine nâiblikle gönderildi ve şeyhülislâm azledilinceye kadar (1162/1749) orada kaldı. Daha sonra Diyarbekir mollası nâibliği yapan Nûman Efendi bir yıl Kütahya’da kalıp İstanbul’a geldi. Görevlerinin hemen hiçbirinden memnun kalmayan ve daima hakkının yenildiğine inanan Nûman Efendi sonunda ibtidâ-i altmışlı rütbesine nâil oldu ve kısa süre sonra Şâban 1166’da (Haziran 1753) Manisa kadılığına gönderildi. Manisa kadılığında baktığı son davanın (4 Rebîülâhir 1168 / 18 Ocak 1755) ardından herhangi bir göreve tayin edilip edilmediği bilinmemektedir (Tedbîrât-ı Pesendîde, hazırlayanın girişi, s. 5). Bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır.

Eserleri. 1. Tedbîrât-ı Pesendîde (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 667). Nûman Efendi’nin 1150-1152 (1737-1739) yılları arasında Kırım, İran ve Macaristan’da görüp yaşadığı olayları anlatan vekāyi‘nâmesidir. Baş tarafında kendi hayatı hakkında bilgi veren bir manzume yer almaktadır. Ayrıca eser müellifin başından geçen hadiseleri anlatması sebebiyle kişiliğine ışık tutar. Görev yaptığı yerlerdeki iş bitiriciliği, ayaklanma ve karışıklıklara çözümler bulabilmesi onun yerinde ve doğru kararlar alabilen bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Nûman Efendi aynı zamanda iyi bir gezgindir ve dolaştığı yerlere ilişkin gözlem ve tesbitleri, dikkat ettiği ayrıntılar özellikle bilim ve kültür tarihi bakımından ilgi çekicidir. Buna örnek olarak onun Macaristan’ın Sibin şehri saat kulelerinden en yükseğinde gördüğü saat hakkında yazdıkları gösterilebilir. Anlattığına göre bu saatin ağırlık topları çeki taşından daha büyük, asıldıkları tunç zincir kol kalınlığında ve çarkları su dolabı çapındadır; aralarında da saatçinin oturduğu oda bulunmaktadır. Tedbîrât-ı Pesendîde Ali İbrahim Savaş tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1999). Kitabın ikinci kısmını Erich Prokosch Molla und Diplomat adıyla Almanca’ya tercüme etmiştir (Graz 1972).

2. Tebyînü a‘mâli’l-misâha (Kandilli Rasathânesi Ktp., nr. 86 [müellif nüshası]; İTÜ Bilim ve Teknoloji Tarihi Araştırma Merkezi, nr. 21249; TSMK, Hazine, nr. 611/1). 1154’te (1741) telif edilen eser mesâha ilmi ve amelî hendese üzerine olup XVIII. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin bu alanlardaki durumuna ışık tutmaktadır. Nûman Efendi önsözde mesâha ilminin önemine işaret ettikten sonra eskiden beri hikmet, hey’et ve hendeseyle uğraşan âlimlerin çeşitli ölçüm aletleri icat ettiklerini, birçok kural ve kanun koyduklarını, hıristiyan milletlerin hazine ve hendesehânelerinde yüzlerce hendese aleti bulunduğunu bildirmekte, önemli işlerde gerekli olan bu ilmin işlem ve aletleriyle birlikte Osmanlılar’da ve diğer İslâm ülkelerinde de bilindiğini, ancak o güne kadar kimsenin aklına bu konuda bir kitap yazmak gelmediğini, bunu ilk defa kendisinin yaptığını söylemektedir. Bir mukaddime, bir ana bölüm (maksat) ve bir hâtime üzerine tertip edilen kitabın üç fasıldan meydana gelen mukaddimesinin birinci faslında mesâha ilmi ve onunla ilgili geometri terimlerinin yanında bazı önemli hususlar üzerinde durulmuştur. İkinci fasıl hendesiyyâttan altı çeşit temhîd ve beş çeşit tembih, üçüncü fasıl tabla işlemlerinde açıklanması gereken alet cinsleri hakkındadır. Üç mesâha işlemini açıklayan ana bölüm üç kısımdan (matlab) meydana gelmiş, birincisi uzunlukların, ikincisi genişliklerin mesâha işlemlerine, üçüncüsü yüksek, alçak ve düz yerlerin boyutlarının başka aletlere ihtiyaç duyulmadan tabla yardımıyla hesaplanmasına dair müellifin kendi bulduğu işlemlere tahsis edilmiştir. Eserin hâtime kısmı haritalar üzerinedir.

3. Nâẓır. İslâm akaidiyle ilgili olan eser 1163 (1750) yılında kaleme alınmıştır (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3677/7 [müellif hattı]).

4. Sıhhatnâme. Tebriz müftülüğü sırasında kaleme alınmıştır.

5. Destyâr-ı Tahdîdi’l-hudûd. 1154 (1741) yılında yazmış olup sınır belirlemelerinde kullanılabilecek bir el kitabı niteliğindedir.

6. İs̱bâtü’l-ḥuḳūḳ min meẕâhibi’l-eʾimmeti ẕevi’l-vüs̱ûk. 1149’da (1736) yazılmıştır.

7. Mevâridü cemʿi’l-meẕâhib li-beyâni menbaʿi’l-meṭâlib. 1153’te (1740) kaleme alınmıştır. Son iki eserde Ehl-i sünnet savunulup Şîa eleştirilmektedir. Tedbîrât-ı Pesendîde’de anılan bu eserlerin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir (Tedbîrât-ı Pesendîde, hazırlayanın girişi, s. XI).

Ayrıca Bursalı Mehmed Tâhir, Nûman Efendi’nin Âlet-i İmâle adlı bir eseri olduğunu belirtmektedir (, III, 155). Aynı zamanda şair olan Nûman Efendi şiirlerinde Sehlî mahlasını kullanmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Nûman Efendi [Eğinli], Tedbîrât-ı Pesendîde: Beğenilmiş Tedbirler (haz. Ali İbrahim Savaş), Ankara 1999, s. 19-21, 24, 27-29, ayrıca bk. hazırlayanın girişi, s. X, XI, 1-5.

a.mlf., Tebyînü a‘mâli’l-misâha, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathânesi Ktp., nr. 86, vr. 1b-7b.

, II, 292-293.

, III, 155.

, s. 301-302.

Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997, I, 314-318.

Ekmeleddin İhsanoğlu v.dğr., Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi, İstanbul 1999, s. 198, 203.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 235-236 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER