https://islamansiklopedisi.org.tr/osman-bey-buyuk
İstanbul Tophane’de doğdu. Tanbûrî Zeki Mehmed Ağa’nın oğlu, Tanbûrî Nûman Ağa’nın torunudur. Kendisi gibi tambur üstadı olan Osman Bey’den (ö. 1900) ayırt edilmesi için “Büyük” lakabıyla anılmıştır. Sekiz yaşlarında babasının aracılığı ile Enderun’a kabul edildi. Kısa bir süre sonra hânende mülâzımlığına, 2 Haziran 1827’de arkadaşlarından Büyük Rifat Bey ve Hâşim Bey’le birlikte çavuş ağalar zümresine yükseltildi. Kaynaklarda, sesinin hânendeliğe uygun olmamasına rağmen bu yükselmesinde babasının etkili olduğu belirtilmektedir. Enderun’daki eğitimi sırasında mûsikide kısa zamanda mesafe katederek bilhassa tamburda akranlarının önüne geçti. Bir tambur üstadı olan, ancak ders vermeyi sevmeyen babası Zeki Mehmed Ağa’nın yanında tambura başladıysa da pek istifade edemedi. Babasının vefatından (1845) sonra kendini tamamen tambura vererek bu sazda ileri bir seviyeye ulaştı. Sultan Abdülmecid’in son zamanlarında başsâzende oldu. Sultan Abdülaziz döneminde de sürdürdüğü bu vazifesi dolayısıyla devlet nişanına lâyık görüldü. Sarayda yapılan ince saz fasıllarına tamburu ile katıldı. Bu yıllarda Mevleviyye tarikatına intisap eden Osman Bey, mevlevîhânelerin ve özellikle Galata Mevlevîhânesi’ndeki sohbet ve âyinlerin müdavimi oldu. İstanbul’da vefat etti ve Beşiktaş’ta Yahyâ Efendi Dergâhı hazîresine defnedildi. Hoşsohbet, zarif, güler yüzlü, nüktedan, her mecliste aranan ve sevilen bir kişi olan Osman Bey çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Bunlar arasında Şeyh Mehmed Celâleddin Dede en tanınmışlarıdır.
Tamburu alışılmışın dışında farklı bir usulde çalarak bu sahadaki kabiliyetini ortaya koyan Osman Bey şarkılarının yanında daha çok saz eserleriyle tanınmıştır. Osman Bey genellikle zor ve karışık bir üslûpla bestelenerek hânelerinde çeşitli usullere yer verilmiş olan peşrevlerin daha derli toplu bir hale gelmesini sağlamış, bunlara yeni, sade ve güzel nağmeler kazandırmıştır. Peşrevlerinin çoğu devr-i kebîr usulündedir. Kaynaklarda eski peşrevlerin hemen hemen tamamını tenkit ettiği, bunların içinde sadece II. Gazi Giray’ın hüzzam peşrevini beğendiği ve bunun bir benzerinin yapılamayacağını söylediği kaydedilir.
Osman Bey’in bugün on altı makamdan peşrev, on makamdan saz semâisi ve dokuz makamdan şarkısı elde mevcuttur (bunların listeleri için bk. Aksüt, s. 174; Öztuna, BTMA, II, 168). Mâye makamında ve devr-i hindî usulündeki peşrevinin bu makamdaki peşrevlerin önünde geldiği bildirilmektedir. Hüzzam peşrevini, Galata Mevlevîhânesi şeyhi Atâullah Efendi’nin hüzzam âyini için bir devr-i kebîr peşrev bestelemesi talebini II. Gazi Giray’ın hüzzam peşrevi varken bunu yapmanın doğru olmayacağını söyleyerek reddetmesine rağmen ısrar üzerine bestelemiştir. Hüzzam peşreviyle Radeglia Efendi tarafından çok seslendirilen nihavend peşrevi, “Bin cân ile sevdim seni” mısraıyla başlayan rast ve “Gonca-i nev-hîz-veş açılmak istersen eğer” mısraıyla başlayan nühüft şarkıları en tanınmış eserleridir.
BİBLİYOGRAFYA
Hızır İlyas, Târîh-i Enderûn, İstanbul 1276, s. 338, 351.
İhtifalci Mehmed Ziyâ, Yenikapı Mevlevîhânesi, İstanbul 1329, s. 235.
Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1943, II, 466, 504.
İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 279, 280.
Sadun Aksüt, Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 173-174.
Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, s. 587-590.
Rauf Yekta, “Tanbûrî Osman Bey”, Şehbâl, Dördüncü sene, III/51, İstanbul 1328, s. 52-53.
Yılmaz Öztuna, “Osman Bey”, TA, XXVI, 75-76.
a.mlf., BTMA, II, 167-169.