https://islamansiklopedisi.org.tr/sad-b-rebi
Annesi Hz. Peygamber’e biat eden hanımlardan Hüzeyle bint Utbe’dir. Medine’de okuma yazma bilen birkaç kişiden biri olan Sa‘d, Câhiliye döneminde “kâtip” diye tanınırdı. Müslüman olduktan sonra da Resûl-i Ekrem’in kâtipleri arasında yer aldı. Nübüvvetin 11. yılının (620) hac mevsiminde Resûlullah’ın Akabe’de karşılaştığı, İslâm’ı kabul eden altı Hazrecli’den biridir. Ardından Birinci ve İkinci Akabe biatlarına katıldı. Hz. Peygamber ensarın zenginlerinden olan Sa‘d ile Abdurrahman b. Avf arasında kardeşlik bağı kurdu. Sa‘d sahip olduğu her şeyin yarısını Abdurrahman’a vermek istedi, hurma bahçelerinin işlenmesinde de kendisine yardımcı olacağını söyledi. Ancak Abdurrahman b. Avf bu teklifi kabul edemeyeceğini bildirdi ve ticaret yapmak için kendisine çarşının yolunu göstermesini istedi (Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 3, 50; “Nikâḥ”, 7, 68).
Sa‘d b. Rebî‘ çok iyi bir hatip olduğu için Resûl-i Ekrem, Medine’ye gelen heyet mensuplarının yaptıkları konuşmalara cevap vermek üzere zaman zaman onu görevlendirdi. Bedir Gazvesi’ne katılan Sa‘d, Mekkeli müşriklerden Rifâa b. Ebû Rifâa el-Mahzûmî’yi öldürdü. Uhud Gazvesi’nde savaşın şiddetlendiği ve müslümanların aleyhine döndüğü bir sırada Hz. Peygamber, Sa‘d’ı merak ederek onu bulmak üzere ensardan bir kişiyi (Zeyd b. Sâbit veya Übey b. Kâ‘b) görevlendirdi. Bu kişi Sa‘d’ı bulduğunda onun kılıç, ok ve mızrak darbeleriyle çok yara aldığını gördü ve Resûlullah’ın kendisini merak ettiğini, ona bir diyeceği olup olmadığını sordu. Sa‘d da Resûlullah’a selâmını iletmesini, cennetin kokusunu duyar gibi olduğunu, kendisini ve bütün ümmeti mükâfatlandırması için Allah’a dua ettiğini söyledi (Hâkim, III, 222). Ensar için de Akabe biatlarında verdikleri sözü tutmalarını tavsiye ederek içlerinden tek bir kişi bile hayatta iken düşmanın Resûlullah’a ulaşıp onu öldürmesi halinde Allah katında hiçbir mazeretlerinin olamayacağını ifade etti (el-Muvaṭṭaʾ, “Cihâd”, 41). Sa‘d’ın şehid olduğunu öğrenen Hz. Peygamber’in, “Allah ona rahmet eylesin. Yaşarken de ölürken de Allah’a ve resulüne karşı çok samimi idi” dediği ve kıbleye dönerek, “Allahım! Sa‘d’ı kendisinden razı olarak huzuruna kavuştur” şeklinde dua ettiği rivayet edilmektedir (İbn Beşküvâl, I, 189; Nevevî, s. 300-301). Sa‘d’ın savaşta aldığı darbeler yüzünden tanınmaz hale geldiği, onu parmaklarından kız kardeşinin teşhis ettiği (İbn Hacer, Taʿcîlü’l-menfaʿa, s. 147), aynı gün şehid olan anne bir kardeşi Hârice b. Zeyd ile aynı kabre konulduğu da nakledilmektedir (İbn Sa‘d, III, 524).
Sa‘d’ın şehâdetinden kısa bir süre sonra dünyaya gelen kızı Ümmü Sa‘d Cemîle’nin velâyetini Hz. Ebû Bekir üstlendi ve ona çok ilgi gösterdi. Hz. Ömer bunun sebebini sorunca Ebû Bekir onun babasının meziyetlerini hatırlatarak Sa‘d’ın İslâm için yaptıklarına dikkat çekti. Sa‘d’ın erkek kardeşinin Câhiliye âdetine uyarak onun mirasına el koyup çocuklarına ve hanımlarına hiçbir şey vermemesi üzerine Sa‘d’ın eşi Amre bint Hazm iki kızıyla birlikte Resûlullah’a gelerek durumu anlattı. Bunun üzerine miras âyeti nâzil oldu (en-Nisâ 4/11). Hz. Peygamber de Sa‘d’ın kardeşini çağırarak hak sahiplerine haklarını geri vermesini emretti (Müsned, III, 352; İbn Mâce, “Ferâʾiż”, 2; Tirmizî, “Ferâʾiż”, 3). Bu sebeple Sa‘d’ın kızlarının İslâm’da babalarının mirasından pay alan ilk kız çocukları olduğu belirtilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, II, 511; III, 190, 204, 271, 352, 374.
İbn Hişâm, es-Sîre, II, 86, 101, 122, 140, 151, 348, 369; III, 100-101, 132.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, III, 125-126, 522-524, 612; VIII, 359, 363-364, 477.
İbn Ebû Hâtim, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm (nşr. Es‘ad Muhammed et-Tayyib), Mekke 1417/1997, III, 881.
Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 221, 222, 348, 702; IV, 370, 380.
İbn Abdülber, el-İstîʿâb, II, 34, 589-591.
İbn Beşküvâl, Ġavâmiżü’l-esmâʾi’l-mübheme (nşr. İzzeddin Ali es-Seyyid – M. Kemâleddin İzzeddin), Beyrut 1407/1987, I, 188-189.
Nevevî, Tehẕîbü’l-esmâʾ ve’l-luġāt (nşr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1426/2005, s. 300-301.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, I, 318-320.
İbn Hacer, el-İṣâbe, III, 58-59; VIII, 217.
a.mlf., Taʿcîlü’l-menfaʿa (nşr. İkrâmullah İmdâdü’l-Hak), Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Irâkī), s. 147.
M. Mustafa el-A‘zamî, Küttâbü’n-nebî, Riyad 1401/1981, s. 68-69.
Wensinck, el-Muʿcem, VIII, 97.