https://islamansiklopedisi.org.tr/sadi-i-cem
Adı Sâdullah olup edebiyat tarihlerinde Cem Sultan’a yakınlıklarından dolayı “Cem şairleri” diye anılan gruba mensup bulunduğundan kaynaklarda Sa‘dî-i Cem, Cem Sa‘dîsi diye anılır. Babasının adı Mustafa’dır. Sehî Bey ve Riyâzî onun doğum yerini Sivrihisar’a bağlı Siroz, Latîfî, Sivrihisar’a bağlı Karaman’a yakın bir köy, Beyânî ve Âlî Mustafa Efendi ise Seferihisar şeklinde gösterir. Eğitim durumu ve İstanbul’a ne zaman geldiği hakkında bilgi yoktur. Sa‘dî’nin Cem Sultan’ın çevresinde kâtip, nişancı ve musâhip olarak bulunduğuna dair bilgi şehzadenin Konya’daki valiliği dönemine (1474-1481) aittir. Sa‘dî, Cem’in II. Bayezid’le yaptığı taht mücadelesinde yanında yer aldı; onun hac ziyaretinde (886/1481-82) ve Rodos’a geçişinde (1482) maiyetinde bulundu. İstanbul’daki Cem Sultan taraftarı devlet adamlarından haber almak için Rodos’tan Aydın’a geçip gizlice İstanbul’a geldi, ancak burada yakalandı. Üzerinde Cem Sultan’a ait mektuplar bulununca boğazına taş bağlanarak denize atıldı. Âşık Çelebi’nin, onun bu yolculuğa Cem’in divanı ile “Kerem” redifli kasidesini Sultan Bayezid’e ulaştırmak amacıyla çıktığını söylemesi pek inandırıcı görünmemektedir. Cem Sultan’ın 29 Temmuz - 1 Eylül 1482 tarihleri arasında Rodos’ta olduğu dikkate alınırsa Sa‘dî’nin İstanbul’a gelişi ve ölümünün bu tarihler arasında gerçekleştiği söylenebilir.
Âşık Çelebi, Sa‘dî’nin Frengistan’da Nice denilen şehirde Cem Bahçesi adı verilen bağda Cem Sultan’ın divanını “kâfirî” kâğıda yazıp ketebesine Sa‘dî b. Mustafa kaydını düştüğünü, bu nüshanın büyük bir kütüphane sahibi olan Baba Çelebi’nin (Şeyh Baba Mahmud) elinde olduğunu söyler (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 155b). Bu bilgi, yine Âşık Çelebi’nin Cem’in divanını Sa‘dî ile II. Bayezid’e gönderdiğine dair kaydıyla birleştirildiğinde Sa‘dî’nin Cem’in divanını tertip ettiği şeklinde yorumlanabilmektedir. Ancak Cem’in hayatı ve eserleri üzerinde geniş bir araştırma yapan Münevver Okur Meriç bunun doğru olmadığını söyler (Sultan Cem, s. 336-338). Latîfî ve Âlî’ye göre Sa‘dî, Cem Sultan’ı Frengistan diyarında mutsuz gördüğü zamanlar ona kendi yazdığı bir şiirin matla‘ beytiyle hitap edermiş, “Câm-ı Cem nûş eyle ey Cem bu Frengistân’dır / Her kulun başına yazılan gelir devrândır.” “Râiyye” kasidesi olarak tanınan kırk yedi beyitlik bu şiir Garîbî’nin Tezkire-i Mecâlis-i Şuarâ-yı Rûm’unda Sa‘dî’ye ait gösterilirse de (Babacan, sy. 40 [2007], s. 11), Halil Ersoylu ve Münevver Okur Meriç kasidenin Cem Sultan tarafından yazıldığını ortaya koymuştur (Cem Sultan’ın Türkçe Divanı, s. 32-35; Sultan Cem, s. 341-345).
Tezkire müellifleri, Sa‘dî-i Cem’in şiirlerinin devrinde beğenildiği ve onun şiir sanatında usta olduğu hususunda birleşir ve şiirlerinin konusunun genellikle şarapla ilgili olduğunu belirtir. Latîfî, Cem şairlerinden Sirozlu Kandî’nin onun şiirlerine nazîre söylediğini kaydeder (Tezkiretü’ş-şu‘arâ, s. 449). Sa‘dî’nin, “Dedim Kâ‘be midir kûyun dedi bâğ-ı cinandır bu / Dedim tûbâ mıdır kaddin dedi serv-i revandır bu” matla‘lı ünlü gazeli Latîfî’ye göre Necâtî Bey’in gazeline nazîre olarak yazılmıştır (a.g.e., s. 305). Âlî’ye göre Necâtî bu gazeline yazılan nazîre sayesinde şöhret kazanmıştır (Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, s. 137). Cem Sultan’ın hayatını konu alan romanlarda Sa‘dî önemli bir roman kahramanı olarak yer almaktadır (meselâ bk. Roderick Canway Morris, Jem: Memoirs of an Ottoman Secret Agent, London 1988).
Sa‘dî’nin henüz nüshası bilinmeyen divanından ilk söz eden Latîfî eserin beğenilip okunduğuna işaret eder (Tezkiretü’ş-şu‘arâ, s. 305). Şairin İstanbul’un güzelliklerini anlatan ve bu tarzdaki şiirlerin ilk örneklerinden kabul edilen “Der-medh-i Kostantiniyye min kelâmi Sa‘dî-i Cem” başlıklı yirmi dokuz beyitlik kasidesi (Eğridirli Hacı Kemal, vr. 59a-60a) ilk defa M. Fuad Köprülü tarafından on beyit esas alınarak neşredildiğinden (bk. bibl.) İstanbul üzerine yazılmış şiirlerden söz edilen çalışmalarda bu şiir hep on beyit olarak geçer. Kasidenin önemli bir özelliği de II. Bayezid adına yazılmış olmasıdır. Cem Sultan uğruna ölen Sa‘dî’nin aynı mecmuada yer alan iki kasidesini (a.g.e., vr. 245a-246a, 384a) yine II. Bayezid için kaleme alması ilginçtir. Ona atfedilen bir sâkînâmeden elde sadece iki beyit bulunduğundan bu şiir hakkında bir şey söylemek mümkün değildir.
BİBLİYOGRAFYA
Cem Sultan’ın Türkçe Divanı (haz. İ. Halil Ersoylu), Ankara 1989, s. 32-35.
Eğridirli Hacı Kemal, Câmiu’n-nezâir, Beyazıt Devlet Ktp., nr. 5782, vr. 59a-60a, 245a-246a, 384a, 385a-b.
Sehî, Tezkire (Kut), s. 198-200.
Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 155b-156a.
Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 303-305, 449.
Beyânî, Tezkire (nşr. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 120-121.
Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 137.
Kınalızâde, Tezkire, I, 461-462.
Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-eş‘âr, İÜ Ktp., TY, nr. 2472, vr. 58b.
Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, İÜ Ktp., TY, nr. 4098, vr. 142a.
Sicill-i Osmânî, III, 25.
M. Cavid Baysun, Cem Sultan: Hayatı ve Şiirleri, İstanbul 1946, s. 39-40.
a.mlf., “Cem Sultan”, İA, III, 81.
Münevver Okur Meriç, Cem Sultan: Hayatı ve Şiir Dünyası, Ankara 1992, s. 41.
a.mlf., Sultan Cem: Hayatı, Esareti, Edebî Kişiliği, Eserleri, Şiirleri, Ankara 2006, s. 336-345.
Osman Horata, “Cem Şairleri”, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 2006, II, 91-97.
a.mlf., “Cem Şairleri: Bir Kader Birliğinin Anatomisi”, Bilig, sy. 15, Ankara 2000, s. 91-107.
Fuad Köprülü, “Eski İstanbul ve Şâirlerimiz”, YM, II/46 (1918), s. 387.
Mustafa İsen, “Cem Şâirleri”, Hisar, XIX/262, Ankara 1979, s. 27-28.
Hatice Aynur, “Cem Şairleri”, İlmî Araştırmalar, sy. 9, İstanbul 2000, s. 33-43.
İsrafil Babacan, “16. Asırda Osmanlı Sahası Şâirleri Hakkında Yazılmış ‘Tezkire-i Mecâlis-i Şu‘arâ-yı Rûm’ Adlı Tanınmayan Bir Tezkire”, Bilig, sy. 40 (2007), s. 11.