SEBTE - TDV İslâm Ansiklopedisi

SEBTE

سبتة
Müellif: İSMAİL CERAN
SEBTE
Müellif: İSMAİL CERAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 02.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/sebte
İSMAİL CERAN, "SEBTE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sebte (02.11.2024).
Kopyalama metni

Batı-doğu istikametinde kayalık bir yarımadanın kıstağı üzerinde kurulan Sebte’nin (Ceuta), adını kurulduğu yerdeki tepeler dolayısıyla Latince “yedi tepe” anlamındaki Sebtem Fratres’ten aldığı söylenir; müslüman coğrafyacılar ise Hz. Nûh’un torunu Sebt b. Yâfes’e nisbetle adlandırıldığını rivayet ederler. Şehir Fenikeliler’in ticaret merkezlerinden olup daha sonra Kartacalılar ve Romalılar’ın eline geçti. V. yüzyılda İspanya’dan sürülen Vandallar, VI. yüzyılda Bizanslılar Sebte’ye hâkim oldu. Müslümanlar bölgeye ulaştıklarında Sebte, Bizans Valisi Julianos’un yönetimindeydi. Sebte dışında bütün Mağrib’i fetheden Mûsâ b. Nusayr, Julianos ile ittifak kurdu; bu ittifakın ardından Târık b. Ziyâd, İspanya’ya geçmek için Sebte Limanı’nı kullandı (92/711). Julianos’un ölümünden sonra barış yoluyla müslümanların eline geçen Sebte stratejik konumuyla Kuzey Afrika, Endülüs ve Batı Akdeniz tarihinde önemli rol oynadı. İlk yıllardan itibaren İslâm ordularının Endülüs’e geçişinde kullanılan ana üs olması dolayısıyla “cihad kapısı” diye anıldı.

Emevîler döneminde 122 (740) yılında Tanca’da Meysere el-Medgarî liderliğinde ayaklanan Sufriyye Hâricîleri, Sebte’yi de hâkimiyetleri altına alıp uzun süre ellerinde tuttular. Bu dönemin sonlarında şehrin idaresine el koyan Gumâre kabilesi liderlerinden Macakis (Maksen-Mahkes), İdrîsîler’e itaat ettiğini açıkladı. Fâtımîler’in Mağrib’in büyük kısmını alarak Sebte’ye yöneldikleri bir sırada III. Abdurrahman tarafından gönderilen Endülüs Emevî donanması Sebte’yi ele geçirdi (319/931). Sebte bu tarihten itibaren Endülüs Emevîleri ile Fâtımîler arasında mücadele alanı haline geldi. Fâtımî ve Zîrî saldırıları başarıyla püskürtüldü. Bu mücadele, Endülüs’e geçen Sebte Valisi Ali b. Hammûd’un Endülüs Emevî Halifesi Süleyman b. Hakem’i idam ettirip Hammûdîler’i kurmasına kadar sürdü (Muharrem 407 / Haziran 1016).

Hammûdîler’i tasfiye ederek Sebte’nin idaresini eline geçiren Sükût el-Bergavâtî, Abbâsîler’e bağlılığını bildirdi (453/1061). Sükût ve oğlu İzz döneminde Sebte’de siyasî, iktisadî ve kültürel alanda bir canlanma yaşandı. Şehir 477’de (1084) Murâbıtlar’ın eline geçti. Yûsuf b. Tâşfîn ve daha sonraki sultanlar Endülüs’e geçişlerinde Sebte Limanı’nı üs olarak kullandılar. Bu önemi dolayısıyla şehrin surlarını onarıp boğaza hâkim bir gözetleme kulesi inşa ettiler, ayrıca gemi yapımı için tersaneler yaptırdılar, burada en yetkin valilerini görevlendirdiler. Bu dönemde büyük gelişme gösteren Sebte aynı zamanda Mağrib’in en önemli ilim ve kültür merkezi haline geldi. Murâbıtlar’ın son yıllarında Muvahhid birlikleri karşısında zor duruma düşen şehrin savunmasını ünlü âlim Kādî İyâz üstlendi ve Sebte üzerine yürüyen Muvahhidler’in kurucusu Abdülmü’min el-Kûmî’yi geri çekilmek zorunda bıraktı (535/1140). Fakat daha fazla direnemeyen ve Kādî İyâz’ı Abdülmü’min’e göndererek bağlılıklarını bildiren Sebteliler (541/1146-47) bir yıl sonra tekrar isyan ettiler. Kādî İyâz’ı bu defa İbn Gāniye’ye yollayıp Murâbıt hânedanından Yahyâ b. Yûsuf b. Tâşfîn’in Sebte’ye vali tayin edilmesini sağladılar. Ancak Abdülmü’min’in 543 (1148) yılında Sebte’ye girmesiyle şehir kalıcı bir şekilde Muvahhidler’in hâkimiyetine geçti. Muvahhid hükümdarları da oraya en seçkin yöneticileri vali tayin ettiler. Şehir geliştirilen tersanesiyle donanmanın ana üssü haline getirildi ve Sebte donanması Portekizliler’e karşı verilen mücadelede önemli rol oynadı.

Sebte, Muvahhidler’in yıkılışının ardından 1232’den itibaren kısa bir süre Endülüs’ün büyük bölümünü hâkimiyeti altına alan Muhammed b. Yûsuf b. Hûd’un egemenliğinde kaldı. Daha sonra Sebteliler saygın bir tüccar olan Yâneştî’yi başlarına geçirerek bağımsızlıklarını ilân ettiler. Sebte’yi başarıyla yöneten Yâneştî şehri Ceneviz saldırılarına karşı savundu (632/1234-35). Sebteliler iki yıl sonra yeniden Muvahhidler’e bağlılıklarını bildirdiler. Şehrin valisi İbn Halâs el-Belensî’nin Ebû Zekeriyyâ Yahyâ’ya itaatini bildirmesiyle Sebte bu defa Hafsîler’in nüfuz alanına girdi (640/1242-43). Hafsî valisinin halka kötü davranması üzerine fakih Ebü’l-Kāsım Muhammed b. Ahmed el-Azefî, donanma kumandanı Ebü’l-Abbas er-Rendâhî ve şehir halkının desteğiyle yönetime el koydu ve yaklaşık otuz yıl bağımsız olarak hüküm sürdü. Bu sırada Mağrib’in liman ve tersane şehirleri Tanca ile Sebte’yi almaya karar veren Merînî Sultanı Ebû Yûsuf Ya‘kūb, 672’de (1273-74) Sebte’yi ele geçirdi. İki yıl sonra da Sebte Limanı’ndan Endülüs’e geçip İsticce (Ecija) civarında yapılan savaşta Kastilya ordusunu mağlûp etti. 705’te (1306) Nasrîler’in eline geçen Sebte geri alındı (709/1309) ve Mûsâ b. Ebû İnân’ın, şehri hâmisi Gırnata Nasrî sultanının egemenliğine vermesine kadar (786/1384) Merînîler’in elinde kaldı. Bu dönemde Mağrib’de müslüman devletler güçlerini kaybetmiş, sultanlar ülkelerini yönetmekten âciz kalmıştı. Bu durum altın, köle ve baharat yolu ticaretini ele geçirmeyi hedefleyen Portekiz Kralı I. Jean’ın işine yaradı ve 818’de (1415) Sebte’yi işgal etti. Merînî Sultanı Ebû Saîd’in Sebte’yi geri alma teşebbüsü sonuç vermedi (1419). Bu tarihten itibaren Portekizli tüccarlar Avrupa, Mağrib ve Sudan’la olan ihracat ve ithalâtlarını bu liman üzerinden gerçekleştirmeye başladılar.

Sa‘dîler döneminde, tahtını bırakıp kendisine sığınmak zorunda kalan ve yardımı karşılığında Mağrib sahillerini ona devredeceğini açıklayan Muhammed el-Mütevekkil’e destek bahanesiyle Mağrib’e geçen Portekiz Kralı Sebastian, Vâdilmehâzin savaşında Sa‘dîler karşısında ağır bir yenilgiye uğradı (986/1578). Savaş meydanından kaçarken ölen kralın yerine tahta çıkarılan kardinal Henri’nin ölümünün ardından İspanya, Portekiz topraklarını ilhak etti (1581). Böylece Sebte için başlayan yeni dönem, İspanya’nın 1668’de Portekiz’in bağımsızlığını kabul ederken Sebte’nin kendisine bırakılmasını şart koşmasıyla günümüze kadar devam eden bir sürece dönüştü. Bu dönemin ilk safhasında sık sık müslümanlar tarafından kuşatılan Sebte kurtarılamadı. Filâlî Sultanı Mevlây İsmâil, Mağrib sahillerinde Portekiz’in ve İspanya’nın kontrolünde olan birçok şehri geri almasına rağmen yirmi yedi yıl boyunca vazgeçmeden kuşattığı Sebte’yi ele geçiremedi. Bu arada 1702’de Sebte’ye saldıran İngilizler de başarısız oldular. Filâlî sultanlarından III. Mevlây Muhammed’in 1769, Mevlây Yezîd’in 1792’deki teşebbüsleri de sonuçsuz kaldı. XIX. yüzyılın başından itibaren büyük devletlerin Kuzey Afrika’ya sahip olma mücadelesi hızlanınca İngilizler, Sebte yakınındaki Pergil adlı küçük bir adayı askerî üs olarak kullandılar. Kuzey Afrika’ya büyük önem veren Napolyon Bonapart da bölgeyi ülkesine katmak istiyordu. Öte yandan 1859’da Tıtvân’ı (Tetuan) işgal eden İspanya sınırlarını Melîle’ye (Melilla) kadar genişletti (1860).

1912’de Fas’ın Fransa tarafından işgali ve Fas üzerinde Fransız himaye döneminin başlaması, ayrı bir antlaşma ile İspanya himayesinde bırakılan Sebte’nin de içinde bulunduğu Rif bölgesinde şiddetli tepkiye yol açtı. 1921’de Abdülkerîm el-Hattâbî, İspanyol ordusunu yenerek Rif bölgesinde bağımsızlığını ilân etti. Ancak müttefik kuvvetler beş yıl sonra Abdülkerîm’i esir alıp devletine son verdiler (25 Mayıs 1926). 1956’da Fas’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından İfni, Sebte ve Melîle dışında himayesini kaldıran İspanya 1969’da İfni’yi Fas’a devretti. Fakat Sebte ve Melîle’yi hâlâ yönetimi altında tutmaktadır. 1995’te şehre özerklik tanınmış olsa da halkının büyük çoğunluğu müslüman olan Sebte, İspanya’nın işgali altındadır. Fas’ın Sebte’yi ve İspanyol işgalindeki diğer topraklarını geri almak için yürüttüğü siyasî mücadele sürmekte, Afrika Birliği, İslâm Konferansı Teşkilâtı ve Arap Birliği, Fas’ın bu taleplerini desteklemektedir. Nüfusu 2006 yılı itibariyle 76.000’in üzerinde olan Sebte, camileri ve camilerden dönüştürülen kiliseleriyle İspanya’nın diğer kıyı şehirlerinden farklı bir yapıya sahiptir. Şehirdeki müslümanlar yoğun misyonerlik faaliyetine rağmen kendi değerlerini ve kimliğini korumaktadır.

Sebte’de İslâmî dönemle birlikte ilmî, fikrî ve ticarî hayat canlanmış, bu hususta özellikle İyâz, Yerbu‘ ve Azefî aileleri önemli rol oynamıştır. Sebte’de on altı yıl kadılık yapan Kādî İyâz, Ebü’l-Kāsım el-Azefî, Ahmed b. Ca‘fer es-Sebtî, Şerîf el-İdrîsî, İbn Abdülmün‘im el-Himyerî, İbnü’ş-Şât, Muhammed b. Kāsım el-Ensârî burada yetişen âlimlerin en meşhurlarıdır. İlmî harekette özellikle Mâlikî fakihlerinin etkili olduğu Sebte’de öğrenim görenler bütün Mağrib’de takdir edilirdi. Sebte, Mağrib’de ilk defa düzenlenen mevlid merasimleri, dinî ilimlerle birlikte tıp, astronomi, matematik gibi ilimlerin öğretildiği, Mağrib’de kurulan ilk medrese olan medresesi ve hıristiyanlara karşı verdiği mücadele ile öncülük eden bir şehirdi. Ebü’l-Hasan eş-Şârrî el-Gāfikī Sebte’de yaptırdığı medreseye hayatı boyunca topladığı zengin kitap koleksiyonunu vakfetmiştir. Lisânüddin İbnü’l-Hatîb bu kütüphaneden “Hizânetü kütübi’l-ulûm” şeklinde bahseder. İslâmî dönemde inşa edilen pek çok eser işgal zamanında büyük zarar görmüştür. Camiler kiliseye, medreseler kışlaya dönüştürülmüş, yüz binlerce cilt eser tahrip edilmiştir. Şehirde ticaretle birlikte denizcilik de gelişmişti. İdrîsî’nin bildirdiğine göre rüzgârlara karşı korunaklı, mükemmel bir limana sahip olan Sebte’nin mercan ve 100’den fazla balık türünü avlayan balıkçıları meşhurdur. Ayrıca yüksek kalitede dinar kullanan Merînîler döneminde Sebte’de darphâneler mevcuttu.

Sebteli Muhammed b. Kāsım el-Ensârî, 1422’de tamamladığı İḫtiṣârü’l-aḫbâr adlı eserinde şehirde, -muhtemelen cami sayısının fazlalığını belirtmek amacıyla- 1000 civarında caminin varlığından bahseder. Onun verdiği bilgilere göre Câmi-i Kebîr, minaresi ve görkemli yapısıyla diğer Mağrib camilerinden farklıydı. Merînî Sultanı Ebü’l-Hasan el-Mansûr tarafından inşa edilen el-Medresetü’l-cedîde önemli bir eserdi. Sebte’de yirmi iki hamam, birçoğu tanınmış ailelere ve şahıslara ait altmış iki kütüphane mevcuttu. 360 otelin (funduk) bulunduğu şehirde elli iki dükkâna sahip el-Funduku’l-kebîr mimari yapısı ve büyüklüğüyle en muhteşem eserlerden biriydi. İki medrese, kırk yedi zâviye ve ribât, 250 sokak, 360 fırın, 174 çarşı, çok sayıda han, yirmi beş çeşme, altı musallâ, 103 değirmen, kıyı boyunca sıralanmış otuz iskele ve elli kapı vardı. Şehri çevreleyen surun kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 103-104.

, II, 4-5.

, I, 203, 222; II, 6-8, 38, 55, 204, 246, 278-279, 347.

, IV, 14, 84, 116-120, 141, 157, 169, 185; VI, 156, 211, 217, 280; VII, 29.

, I, 316-318.

Pîrî Reis, Kitâb-ı Bahriyye (haz. Yavuz Senemoğlu), İstanbul, ts. (Tercüman 1001 Temel Eser), II, 146-147.

İfrenî, Nüzhetü’l-ḥâdî bi-aḫbârî mülûki’l-ḳarni’l-ḥâdî (nşr. O. Houdas), Paris 1888, s. 73-79, 305-307.

, II, 34, 240; V, 69, 82-83; VI, 65-69; VIII, 38-40, 81.

H. Terrasse, Histoire du Maroc, Casablanca 1950, s. 186-189, 224.

M. Lombard, l’Islam dans sa première grandeur (VIIIe-XIe siècles), Paris 1971, s. 56, 61, 67, 82.

Ch.-A. Julien, Le Maroc face aux impérialismes (1415-1956), Paris 1978, s. 19-22, 26-30, 122-124.

Muhammed b. Tâvît, Târîḫu Sebte, Dârülbeyzâ 1402/1982.

a.mlf., “Sebtetü’l-müslime”, el-Menâhil, sy. 23, Rabat 1402/1982, s. 82-90.

Sebte ve devrühâ fî is̱râʾi’l-fikri’l-İslâmî, Tıtvân 1984.

İsmâil el-Hatîb, el-Ḥareketü’l-ʿilmiyye fî Sebte ḫilâle’l-ḳarni’s-sâbiʿi’l-hicrî, Rabat 1985.

F. Braudel, La Méditerranée et le monde méditerranéen à l’époque de Philippe II., Paris 1990, I, 142; II, 126, 611.

Halima Ferhat, Sabta des origines au XIVèm siècle, Rabat 1993.

a.mlf., “Sabta, etat bibliographique”, Hespéris Tamuda, XXVIII, Rabat 1990, s. 163-181.

a.mlf., “Sabta”, , VIII, 689-691.

Muhammed eş-Şerîf, Sebte el-İslâmiyye, Tıtvân 1995.

Abdel Magid Turki, “La physionomie monumentale de Ceuta”, Hespéris Tamuda, XX (1982-83), s. 113-162.

M. el-Arabî el-Hattâbî, “Sebte ricâlühâ ve mekânetühâ ve ṣılâtühe’l-ʿilmiyye bi-muḫtelifi’l-ḥavâżıri’l-İslâmiyye”, el-Menâhil, sy. 23 (1402/1982), s. 9-81.

M. Züneybir, “Sebte medîne râʾide fî târîḫi’s̱-s̱eḳāfeti’l-Maġribiyye”, a.e., sy. 23 (1402/1982), s. 191-223.

Rıdvân el-Bârûdî, “et-Târîḫu’s-siyâsî li-medîneti Sebte münẕü’l-ḳarni’r-râbiʿi’l-hicrî ḥattâ münteṣıfi’l-ḳarni’s-sâbiʿi’l-hicrî”, el-Mecelletü’t-târîḫiyyetü’l-Mıṣriyye, sy. 36, Kahire 1989, s. 35-88.

G. Yver – [Besim Darkot], “Sebte”, , X, 295-298.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 258-260 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER