https://islamansiklopedisi.org.tr/sem--sifat
Sözlükte “işitmek, duymak; birinin arzu ve dileğini kabul etmek, anlamak; duyurmak” mânalarına gelen sem‘, terim olarak “Allah’ın işitilmeye konu teşkil eden her şeyi tam bir yetkinlikle işitmesi” diye tanımlanır. O’nun işitmesi herhangi bir organ veya vasıtaya bağlı değildir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “smʿ” md.; Lisânü’l-ʿArab, “smʿ” md.). Sem‘ kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’de bu kökten türeyen çeşitli kelimelerle birçok âyette Allah’a nisbet edilmiştir. Bu zengin kullanım söz konusu sıfatın içerdiği anlamların daha iyi kavranmasına yardımcı olmakta ve diğer ilâhî sıfatlarla ilişkisini belirtmektedir. Sem‘ iki âyette “işittirmek, duyurmak” mânasında geçmekte (el-Enfâl 8/23; Fâtır 35/22), “O’nun işitmesi hayret verecek seviyededir” meâlindeki âyette (el-Kehf 18/26) Allah’ın işitme sıfatının en üst mertebede bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Bütün ilâhî sıfatlarda olduğu gibi Allah’ın sem‘ sıfatına delâlet eden âyetlerde de ispat-tenzih dengesi kurulmuş, böylece zihinlerin bu sıfatı anlama konusunda teşbihe düşmesinin önüne geçilmiştir (meselâ bk. eş-Şûrâ 42/11). Sem‘ kavramının geçtiği diğer âyetlerde “inşâ” (yaratmak, yapmak) kökü veya bu kökle aynı anlamı taşıyan “ca‘l” yardımcı fiili kullanılarak Cenâb-ı Hakk’ın insanlara ve diğer canlılara işitme duyusu ve organı lutfettiği belirtilmekte, diğer bir âyet grubunda ise insanların işitme yeteneğini bizzat yaratıp sürdürenin Allah olduğu, O’nun bu yeteneği dilediği anda iptal edebileceği ifade edilmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “smʿ” md.; ayrıca bk. SEMΑ).
Sem‘ sıfatı bu kalıbıyla Kur’an’da Allah’a doğrudan nisbet edilmemekle birlikte hadis rivayetlerinde yer almıştır. Hz. Âişe, Kur’ân-ı Kerîm’in 58. sûresinin ilk âyetlerinin nâzil olmasına vesile olan zıhâr olayını anlatırken “İşitmesi (sem‘) bütün sesleri kapsayan Allah’a hamdolsun ...” ifadesini kullanmış ve ardından söz konusu sûrenin ilk âyetini “Kad semiallāhu ...” diye de okumuştur (Müsned, VI, 46; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 13). Sem‘ kavramı, çeşitli hadis rivayetlerinde fiil kalıplarının yanı sıra “sâmi‘” ve “semî‘” sîgalarıyla da zât-ı ilâhîye izâfe edilmiştir. Namazlarda rükûdan doğrulurken okunan, “semiallahü li-men hamideh” cümlesi dokuz hadis kaynağında yer almaktadır (Wensinck, el-Muʿcem, “smʿa”). Hz. Peygamber de sem‘ sıfatını Allah’a nisbet ederken âyetlerde geçen lafızları ve onların anlam zenginliğini kullanarak dikkatleri özellikle tenzih noktasına çekmiştir (Buhârî, “Tevḥîd”, 9; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10). Cenâb-ı Hakk’ın sem‘ sıfatıyla nitelenmiş olduğunun en önemli delili Hz. İbrâhim’in hak dini kabul etmesi hususunda babasıyla konuşurken, “İşitmeyen ve görmeyen şeylere niçin tapıyorsun?” demesi (Meryem 19/42), yine aynı konuya temas eden Şuarâ sûresindeki âyetlerde (26/70-74) İbrâhim’in babasına, “Peki, yalvardığınızda onlar -putlar- sizi işitiyor veya size zarar yahut fayda verebiliyor mu?” sorusunu yöneltmesidir. Bu âyetler Allah’ın işitme ve görme sıfatlarıyla nitelenmiş olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Sünnî kelâm âlimleri sem‘in aklî delille ispatını daha çok mutlak kemâl fikrinden hareketle yapmaya çalışmıştır. Onlara göre naslarda türemiş kelimelerle (sıfat kalıpları) Allah’a nisbet edilen isimlerin (mânevî sıfatlar) köklerini teşkil eden masdarların da bir sıfat grubu olarak (sıfât-ı meânî) O’na izâfe edilmesi hem nas hem dil hem de mantık kuralları açısından zaruridir. Bu sebeple Allah’ın semî‘ olduğunu kabul edip de O’nun sem‘ sıfatına sahip bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Kâ‘bî ve Ebü’l-Hüseyin el-Basrî gibi bazı Mu‘tezile kelâmcıları, Allah’ın sem‘ sıfatına delâlet eden nasları O’nun ilim sıfatının farklı bir ifade şekli olarak değerlendirmiştir. Buna göre semî‘ ismi Allah’ın alîm (âlim, allâm, a‘lem) ismi içinde mütalaa edilmelidir. Bu yaklaşım tarzını eleştiren Fahreddin er-Râzî, semî‘ isminin alîm olarak yorumlanması halinde Kur’an’da bu isimden hemen sonra zikredilen bütün alîm isimlerinin gereksiz bir tekrar oluşturacağına dikkat çekmektedir (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 239). Aslında Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok âyette geçen semî‘-alîm kullanımı Cenâb-ı Hakk’ın işittiği her şeyin mahiyetini de çok iyi bildiğini, bunların künhüne hakkıyla vâkıf olduğunu göstermektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, VI, 46.
Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, el-Lümaʿ (nşr. R. J. McCarthy), Beyrut 1952-53, s. 11-12.
Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevḥîd (nşr. Bekir Topaloğlu – Muhammed Aruçi), Ankara 1423/2003, s. 80.
Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, İştiḳāḳu esmâʾillâh (nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek), Beyrut 1406/1986, s. 75-81.
Bâkıllânî, et-Temhîd (McCarthy), s. 26-27.
Kādî Abdülcebbâr, Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse, s. 167-174.
a.mlf., el-Muġnî (nşr. Mahmûd M. el-Hudayrî), Kahire, ts. (el-Müessesetü’l-Mısriyye), V, 241-242.
Cüveynî, el-İrşâd (Muhammed), s. 72-76.
Gazzâlî, el-Maḳṣadü’l-esnâ (Fazluh), s. 96.
a.mlf., el-İḳtiṣâd fi’l-iʿtiḳād (nşr. İbrahim Agâh Çubukçu – Hüseyin Atay), Ankara 1962, s. 108-113.
Nûreddin es-Sâbûnî, el-Bidâye fî uṣûli’d-dîn (nşr. Bekir Topaloğlu), Ankara 1416/1995, s. 25-27.
Fahreddin er-Râzî, Levâmiʿu’l-beyyinât (Sa‘d), s. 239.
a.mlf., Kelâm’a Giriş [el-Muhassal] (trc. Hüseyin Atay), Ankara 1978, s. 164-165.
Metin Yurdagür, Allah’ın Sıfatları, İstanbul 1984, s. 193-198.