https://islamansiklopedisi.org.tr/senai
Gazne’de dünyaya geldi. 524’te (1130) Ḥadîḳa’sını yazmaya başladığında altmış yaşında olduğunu belirttiğine göre 464 (1071-72) yılında doğmuş olmalıdır. Şiirlerinde soylu bir aileden geldiğini söyler. İyi bir eğitim gördüğü ve gençliğinde Farsça yazan şairlerin divanları yanında Arapça yazan şairleri de okuduğu anlaşılmaktadır. Şairin eserlerinde methettiği hükümdarlar Gazne sultanlarından İbrâhim, III. Mesud ve Behram Şah’tır. Kârnâme-i Belḫ’te Sultan İbrâhim’i övmekte, diğer padişahların adları ise divanında geçmektedir. Bu şiirler onun genç yaşta methiye söylediğini göstermektedir. Daha sonraki şiirlerinden kendisinde meydana gelen ruhî bir değişim sebebiyle saraydan uzaklaşarak inzivaya çekildiği belli olmaktadır.
III. Mesud’un hükümdar olmasından (492/1099) az sonra Gazne’den ayrılan Senâî, Belh şehrine gitti. Orada kendisine geçim imkânı sağlamasının yanı sıra güvene kavuştu. Tekrar methiyeler yazmaya başlamakla birlikte bu devredeki şiirleri genellikle tevhid, zühd, uzlet konularında özlü ve ârifane bir özellik taşır. Senâî’nin Belh’te iken hacca gittiği söylenirse de bu onun böyle bir arzuyu bir şiirinde dile getirmesinden kaynaklanmaktadır. Hacca gittiğini yazan kaynaklar, dönüşünde Horasan’da Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye intisap ederek onun müridi olduğunu nakleder. Halbuki eserlerinde buna dair en ufak bir işaret bulunmamakta, hacla ilgili mekânlardan ve yolculuğundan söz etmemektedir. Belh’te bulunduğu sırada Serahs, Herat ve Nîşâbur’u ziyaret ettiği, bu şehirlerdeki mutasavvıflarla tanıştığı bilinmektedir.
Bu esnada kaleme aldığı Kârnâme-i Belḫ’te bazı âlim ve şairleri eleştirdiği için şehir halkının bir kısmı aleyhine dönmüş, birçok yerde ve özellikle Horasan’da büyük şöhret ve itibar kazanmış olmasına rağmen Belh’te kalması istenmemiştir. Bundan dolayı 505 (1111-12) yılında Belh’ten ayrılıp Serahs’a gitmeye mecbur kaldı. Orada Horasan Kadısı Muhammed b. Mansûr es-Serahsî’ye intisap ederek Seyrü’l-ʿibâd adlı mesnevisini ona ithaf etti. Hâmisinin yanında iken Horasan’ın muhtelif şehirlerine gitti ve tanıştığı, hemen hepsi kadı olan kimseler için methiyeler yazdı. Senâî’nin hükümdar, vezir ve emîrler yerine hâmi ve memduhlarını kadılar arasından seçtiği dönemde kaleme aldığı tasavvufî şiirlerinde zâhidâne bir hayatla dünya adamı olma arasındaki kararsızlığı görülmektedir.
Muhtemelen 521’de (1127) Behram Şah’ın elindeki Gazne’ye dönen Senâî burada en büyük yardımı Hâce Âmid Ahmed b. Mes‘ûd-i Tişâ’dan gördü. Kendisine oturacağı bir ev yaptıran, geçimini üstlenen Hâce Âmid eserlerinin toplanmasını temin etti. Külliyatına son şeklini vermeden önce vefat eden Senâî’nin ölüm tarihi için kaynaklarda verilen farklı tarihlerden 11 Şâban 525 (9 Temmuz 1131) tarihi daha doğru olmalıdır. Türbesi Gazne’dedir. Senâî’nin mezhebi hakkında farklı görüşler ileri sürülmüş olup Hz. Ali’yi methederken mübalağalı bir ifade kullanmasını ve Hz. Hasan ile Hüseyin’i anmasını Şiîliğine mesnet gösterenler olmuştur. Ancak Ḥadîḳa’da Hz. Peygamber’den sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi zikretmesi Senâî’nin Sünnî olduğunu ortaya koyan bir delil olup onun bütün Sünnîler gibi Resûl-i Ekrem’in ve ailesine karşı derin bir sevgi ve saygı duyması çok doğaldır.
Senâî methiyelerinde Menûçihrî, Ferruhî-yi Sîstânî ve Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân gibi sebk-i Horasânî şairlerinin etkisinde kalmıştır. Özellikle divanı Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân’ın divanı ile karşılaştırıldığında birçok kasidenin vezin, kafiye, bazı tabir ve teşbihler bakımından birbirine benzediği görülür. Senâî, Mes‘ûd-i Sa‘d-i Selmân’ın ölümünden sonra onun divanını toplamıştır. Bu esnada Selmân’a ait olmayan bazı şiirleri divanına koyduğu için tenkide uğramış ve onu metheden uzun bir kıta yazarak bu yanlışından dolayı özür dilemiştir.
İran’ın ilk ünlü mutasavvıf şairi sayılan Senâî’den önce tasavvuf alanında onun şiirleri kadar açık, akıcı ve mükemmel şiir söylenmemiştir. Senâî’den sonra gelen Ferîdüddin Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Sa‘dî-i Şîrâzî gibi büyük şairler ondan etkilenmiştir. Attâr özellikle tema bakımından, Sa‘dî de sade ve günlük konuşma dili ile ifade tarzında onun etkisinde kalmıştır. Evhadüddîn-i Enverî ve Hâkānî-yi Şirvânî, Senâî’ye büyük bir hoca gözü ile bakmış, Mevlânâ onu bir önder saymıştır. Geniş bir görüş ve bunu özgürce ifade Senâî ile Hâfız-ı Şîrâzî’yi birleştiren özelliktir. Nizâmî-i Gencevî, Ḫamse’sini oluşturan Maḫzenü’l-esrâr’ı kaleme alırken Senâî’nin Ḥadîḳatü’l-ḥaḳīḳa’sını göz önünde bulundurmuştur. Emîr Hüsrev-i Dihlevî ve Abdurrahman-ı Câmî, Senâî’nin bazı şiirlerine nazîre yazmışlardır.
Eserleri. 1. Dîvân. Kaside, gazel, terkibibend, terciibend, kıta ve rubâîlerini ihtiva eder. Eserde ayrıca “kalenderiyat” olarak bilinen şiirler de yer alır. Divanın Müderris-i Razavî tarafından yapılan neşri (Tahran 1320 hş.) 13.346 beyit ihtiva eder. Şiirlerin tertibi ve muhtevasında görülen farklılıkları Senâî’nin, divanı son şeklini almadan ölmesi ve ardından dostları ve talebeleri tarafından eksikleri tamamlanarak düzenlenmesiyle ilgili olmalıdır.
2. Ḥadîḳatü’l-ḥaḳīḳa ve şerîʿatü’ṭ-ṭarîḳa. Tasavvufa dair olup Senâî’nin en önemli mesnevisidir (Bombay 1275; nşr. Müderris-i Razavî, Tahran 1329 hş.).
3. Kârnâme-i Belḫ. Şairin biyografisi bakımından önem taşıyan bu ilk mesnevisi 497 beyittir. Mütâyebenâme olarak da bilinen mesnevi devrin ileri gelenlerini hicveder. İlk defa Gulâm-i Cilânî Celâlî (Gazne 1332), daha sonra Müderris-i Razavî (Tahran 1334 hş.) tarafından yayımlanmıştır.
4. Seyrü’l-ʿibâd ile’l-meʿâd. Hermann Ethé eseri Künûzü’r-rumûz, Şemseddin Sâmi Rumûzü’l-enbiyâʾ ve künûzü’l-evliyâʾ diye zikreder. Serahs’ta şehrin kadısı Muhammed b. Mansûr es-Serahsî adına yazılmıştır. Mesnevide 700’ün üstünde beyit yer almakta olup bu sayı her yazmada farklıdır. Saîd-i Nefîsî neşri (Tahran 1316 hş.) 775 beyittir. Seyrü’l-ʿibâd yirmi sekiz bölüme ayrılmış, her birine o bölümü âdeta özetleyen bir başlık konmuştur. Senâî’nin diğer mesnevileri gibi tasavvufî mesnevilerin ilk örneklerinden olan eserin büyük bir kısmı sûfî seyrin alegorik biçimde anlatılışıdır ve hayal unsurunun yanında fikre de yer verilmiştir. Üslûbu açık ve akıcı olan eserde lafız ve mâna sanatları yer almıştır. Hâce Abdullah-ı Ensârî’nin Menâzilü’s-sâʾirîn’de tasvir ettiği son hedefe götüren duraklar Senâî’de tablolar halinde verilmektedir. Senâî’den itibaren bu hikâyeler sûfî öğreniminin karakteristik özelliğini oluşturmuş, sonraları Ferîdüddin Attâr tarafından mükemmelleştirilen didaktik manzumelere örnek teşkil etmiştir. Manṭıḳu’ṭ-ṭayr esasta Seyrü’l-ʿibâd’daki yapıyı gösterir.
5. Taḥrîmetü’l-ḳalem. Kaleme hitapla tasavvufî konuların ele alındığı 202 beyitlik küçük bir mesnevidir (nşr. Müctebâ Mînovî, Tahran 1335 hş.).
6. ʿIşḳnâme. Tasavvufî öğretilerinden oluşur. Senâî, aşkın felsefî ve tasavvufî açıdan ele alındığı 576 beyitlik bu mesnevinin ilk kısmında İbn Sînâ’nın aşkın niteliğinden söz eden Risâle fi’l-ʿışḳ adlı eserinden esinlenmiş, sonunda ise konu tasavvuf ve ruh bilimi açısından ele alınmıştır (nşr. Gulâm-i Cilânî Celâlî, Gazne 1332).
7. ʿAḳlnâme. Ahlâkî konuları işleyen bu didaktik eser 195 beyittir (nşr. Gulâm-i Cilânî Celâlî, Gazne 1332).
8. Mekâtîb. Senâî’nin çeşitli zamanlarda yazmış olduğu on yedi mektuptan oluşur (nşr. Nezîr Ahmed, Aligarh 1962).
9. Bâġ-ı İrem. Gulâm-i Cilânî Celâlî tarafından Behrâm u Bihrûz adıyla Senâî’nin eseri olarak basılmışsa da (Gazne 1332) ona aidiyeti şüphelidir.
10. Ṭarîḳu’t- taḥḳīḳ. Tasavvuf öğreniminden bahseden bir mesnevi olup çeşitli baskıları yapılmıştır (Tahran 1309; Şîraz 1318; nşr. Müderris-i Razavî, Tahran 1348 hş./1969; nşr. Bo Utas, Lund 1973); ancak bu eserin de Senâî’ye aidiyeti kesin değildir.
11. Senâʾî-âbâd. Külliyatın önsözünde ayrı bir eser olarak geçer. Ethé bunun ʿAḳlnâme ile aynı eser olduğunu yazarsa da Müderris-i Razavî bundan 596 beyitlik ayrı bir eser olarak bahseder.
12. Ġarîbnâme (Ḳıṣṣa-i Behrâm u Bihrûz). Külliyat nüshalarında bulunmayan bu mesnevinin de Senâî’ye aidiyeti kanıtlanmamıştır (Storey, V/2, s. 532).
BİBLİYOGRAFYA
Senâî, Dîvân (nşr. Müderris-i Razavî), Tahran 1341 hş., s. 287.
a.mlf., Ḥadîḳatü’l-ḥaḳīḳa (nşr. Müderris-i Razavî), Tahran 1368, bk. neşredenin girişi.
Avfî, Lübâb, II, 252.
Câmî, Nefeḥât, s. 537.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 645.
Lutf Ali Beg, Âteşkede, Bombay 1299/1882, s. 108-118.
Rızâ Kulı Han Hidâyet, Teẕkire-i Riyâżü’l-ʿârifîn, Tahran 1316 hş., s. 333 vd.
Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts, II, 549-551.
Ethé, Catalogue of the Persian Manuscripts, I, 570 vd.
Browne, LHP, II, 317-322.
Storey, Persian Literature, V/2, s. 517-534.
Safâ, Edebiyyât, II, 552-586.
Ahmed Ateş, “Sanāʾī’nin Hal Tercümesinin Meseleleri”, Necati Lugal Armağanı, Ankara 1968, s. 115-150.
a.mlf., “Senâ’î”, İA, X, 476-486.
J. T. P. de Bruijn, Of Piety and Poetry: The Interaction of Religion and Literature in the Life and Works of Hakīm Sanāʾī of Ghazna, Leiden 1983.
a.mlf., “Sanāʾī”, EI2 (İng.), IX, 3-5.
Abdülhüseyin Zerrinkûb, Bâ Kârvân-ı Ḥulle, Tahran 1374 hş., s. 157-177.
Müjdehî, “Senâʾî-yi Ġaznevî”, Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381, III, 534-539.
Gulâm Sürûr, “Şerḥ-i Ḥâl, Dîvân, Mes̱neviyyât ve Ḳaṣâʾid-i Senâʾî-yi Ġaznevî”, Dâniş, sy. 81, İslâmâbâd 1384 hş./2005, s. 47-68.
M. Kerîmî Zencânî, “Senâʾî-yi Ġaznevî”, DMT, IX, 301-305.
Saime İnal Savi, “Hakîm Senâî ve Sayr al-‘İbâd ila’l-Maâd”, EFAD, Ahmet Caferoğlu özel sayısı, sy. 11 (1979), s. 429-442.