https://islamansiklopedisi.org.tr/seri-er-reffa
Gençliğinin ilk yıllarını elbise tamirciliğiyle geçirdiğinden “Reffâ” lakabı ile tanındı (Ebû Mansûr es-Seâlibî, II, 137). Düzenli öğrenim görmediği, kendi kendini yetiştirdiği kaydedilir. Bununla birlikte bazı şiirlerini taklit hatta intihal ettiği Ebû Mansûr İbn Ebû Berrâk adında bir edebiyat ve şiir üstadından söz edilir (İbnü’n-Nedîm, s. 169). Bir taraftan terzilik mesleğini sürdürürken diğer taraftan amatörce şiir yazmaya başlayan Serî’nin zamanla profesyonel bir şair haline geldiği anlaşılmaktadır (Ebû Mansûr es-Seâlibî, II, 137-138). Şair olarak belli bir şöhret kazandıktan sonra 345 (956) yılında Halep’teki Hamdânî sarayına gitti ve orada Seyfüddevle’nin saray şairleri arasına girdi (İbnü’l-Adîm, IX, 428).
Hamdânî sarayında ne kadar kaldığı bilinmeyen Serî, Seyfüddevle ve Hamdânî emîrleri için birçok methiye yazdı; Seâlibî ve Yâkūt’a göre aldığı ihsanlarla maddî durumu düzelip zenginleşti (Yetîmetü’d-dehr, II, 119; Muʿcemü’l-üdebâʾ, XI, 185). Ancak Hatîb el-Bağdâdî, onun bu dönemde borç yükü altında kamburlaşmış durumda olduğundan söz eder (Târîḫu Baġdâd, XI, 194). Serî, Seyfüddevle ile ilişkisi bozulduktan sonra yeni bir hâmi aramak için Bağdat’a gitti. Onun Bağdat’a gidişinin sebebi, kendisi gibi Musullu olan azılı hasımları Hâlidî kardeşler Muhammed b. Hâşim ile Saîd b. Hâşim’in Seyfüddevle’ye tesir etmeleridir. Bağdat’ta Vezir Mühellebî ile çevresindekilere methiyeler yazan Serî’nin bu teşebbüsü de onun arkasından Bağdat’a gelip vezirle ilişkisini bozan bu iki kardeş yüzünden sonuçsuz kaldı (bk. HÂLİDİYYÂN). Bazı kaynaklarda (Ebû Mansûr es-Seâlibî, II, 140; Yâkūt, XI, 184-185; İbn Hallikân, II, 359) Serî’nin Seyfüddevle’nin vefatından sonra Bağdat’a gittiği kaydedilirse de bu, tarih bakımından mümkün görünmemektedir. Çünkü Seyfüddevle 356 (967), Mühellebî 352’de (963) vefat etmiştir. Bağdat’ta Mühellebî’nin ölümünün ardından onun halefi olan Vezir Abbas b. Hüseyin eş-Şîrâzî ve diğer büyükler nezdindeki teşebbüsleri de Hâlidiyyân’ın etkisiyle bozulunca Serî meslek değiştirmek zorunda kaldı. Önce kendi şiirlerini, daha sonra başka şairlerin ve özellikle çok beğendiği Küşâcim’in şiirlerini istinsah edip satmak suretiyle geçimini sağlamaya çalıştı ve Bağdat’ta 362 (973) yılında (360’tan sonra veya 366’da [976-77]) yoksulluk içinde öldü.
Hâlidî kardeşlerin zorba insanlar oldukları zamanın ünlü edibi Ebû İshak es-Sâbî’nin, Serî tarafını tuttuğuna dair duyumlar üzerine ona yazdıkları tehdit mektubuna verdiği cevapta büyük bir korku içinde durumu inkâr etmesinden de anlaşılmaktadır (Dîvân, neşredenin girişi, s. 169-172). Hâlidî kardeşler, Serî’nin şair olarak ünü yayılınca muhtemelen ona kendileri adına şiir yazmasını teklif etmişler, o da bunu reddedince herkesi onun aleyhine kışkırtmışlardır. Bunun üzerine Serî her yerde ve özellikle kendilerine methiyeler yazdığı kimselerin yanında Hâlidiyyân’ın zulmünden yakınmış, şiirlerini gasbettiklerini (Ebû Mansûr es-Seâlibî, II, 167-173), Mühellebî ve bazı kâtiplerle ilgili methiyeleri kendisinden intihal ettiklerini anlatmaya çalışmış (Dîvân, s. 248-249), onları hicveden birçok şiir kaleme almış (a.g.e., nşr. Habîb Hüseyin el-Hasenî, 41, 131, 133, 143, 194, 197 numaralı şiirler), satmak üzere istinsah ettiği Küşâcim’in şiirleri arasına, Hâlidîler’i intihalle suçlayabilmek için onların şiirlerinden güzel bulduğu bazı parçaları katarak öç almaya çalışmıştır (Yâkūt, XI, 183). Bu sebeple Küşâcim divanının bazı nüshalarında Hâlidîler’e ait şiirlerin yer aldığı ifade edilmiştir (Ebû Mansûr es-Seâlibî, II, 118-119).
Seâlibî, aslında biri tarafından yazılıp ikisi adına yayılan Hâlidî kardeşlerin şiirleriyle Serî’nin şiirleri arasında şaşırtıcı benzerliklerin bulunduğunu, bunların çalıntı mı (serika) rastlantı mı (tevârüd) yoksa birbirinden aşırma mı (tesâruk) olduğunun belirlenmesinin güç olduğunu belirtir (a.g.e., II, 119, 184-186, 199-201). Şiirlerin arasında üslûp ve içerik bakımından benzerliklerin bulunması, dönemindeki şairleri büyük ölçüde etkilemiş olan Küşâcim’in ortak etkisiyle açıklanmışsa da gerek Hâlidiyyân’ın gerekse Serî’nin mevcut divanlarındaki benzerliklerin birkaç beyti geçmediği görülür (krş. Hâlidiyyân, s. 31-32; Serî, nşr. Habîb Hüseyin el-Hasenî, 51, 63, 138 numaralı şiirler). Ancak Serî er-Reffâ da üstadı İbn Ebû Berrâk, Ebû Nüvâs, Ebû Temmâm, Di‘bil, Buhtürî, İbnü’r-Rûmî, İbnü’l-Mu‘tez, Sanevberî, Mütenebbî, Küşâcim gibi çoğu muhdes olan birçok şairden tam serika şeklinde veya şairler arasında yaygın olan ortak klişeleri kullanmak suretiyle çok sayıda intihal yapmıştır (Ebû Mansûr es-Seâlibî, II, 141-164). Bu intihallerin az bir kısmı orijinalinden daha güzel ifade kalıplarıyla ortaya konduğu için sanat açısından değerli bulunmuştur.
Seyfüddevle’nin sarayında Mütenebbî’den sonra ikinci sırada yer aldığı, şiirlerinin onunkilerden daha ince duygular taşıdığı belirtilen Serî’nin bahar, çiçek, hilâl, bazı yiyecek ve meyveler gibi çok çeşitli öğeleri ele aldığı ve orijinal teşbihlerle bezediği çok miktarda tasvir şiiri mevcuttur. Bunların bir kısmı tek temalı, birçoğu çok temalı şiirlerdir (a.g.e., II, 196-214). Bundan başka şair Nâmî ve Hâlidiyyân ile onları tutan şair İbnü’l-Asb el-Melehî, Müeddib et-Tel‘afrî gibi şahsiyetler için yazdığı hicviyeleri (a.g.e., II, 174-185), parlak nesîb ve gazelleri (a.g.e., II, 185-187), gençlik ve aşk anıları, hüsn-i tehallus şiirleri, Seyfüddevle, Vezir Mühellebî, Selâme b. Fehd, Vehb b. Hârûn gibi ileri gelenlere yazdığı methiyeleri, savaş ve silâhların tasviri, hamâsî şiirler, sitem şiirleri, mersiyeler, hikemiyyât ve ihvâniyyât türü şiirler gibi değişik temalarda eserleri bulunmaktadır (a.g.e., II, 187-194; Aʿyânü’ş-Şîʿa, VII, 207-217). Ehl-i beyt hakkında yirmi yedi, Hz. Hüseyin hakkında altı beyitlik mersiyesi sebebiyle Serî’yi Şîa şairleri arasında sayanlar olmuştur (Aʿyânü’ş-Şîʿa, VII, 207). Serî’nin sanatını çok beğenen Seâlibî onun şiirlerini güvercin, beyaz şahin ve ceylan gerdanına, tavus kanadına, dilber gamzesine benzetir ve onları “dehrin alnına yazılacak ve fikir Kâbe’sine asılacak şiirler” diye niteler (Yetîmetü’d-dehr, II, 164). Serî’nin şiirlerinin Hüseyin b. Muhammed el-Hâli‘ tarafından semâ edildiği ve Ahmed b. Ali el-Hâim, Ebû Bekir el-Hârizmî, Ebû İshak es-Sâbî, Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, Ebû Ali et-Tenûhî gibi dokuz râvi tarafından rivayet edildiği kaydedilir (Hatîb, IX, 194; İbnü’l-Adîm, IX, 428).
Eserleri. 1. Dîvân. İbnü’n-Nedîm, Serî’nin bizzat kendisi tarafından bir araya getirilmiş 300 varak hacminde bir divanının bulunduğunu ve buna daha sonra bazı ilâveler yaptığını kaydetmekte, bir edip tarafından kafiyelerine göre sıralandığını haber vermektedir (el-Fihrist, s. 169). Çeşitli baskıları bulunan Dîvânü’s-Serî er-Reffâʾı (Kahire 1355; Bağdat 1969, 1981; Beyrut 1991), Habîb (Hüseyin) el-Hasenî doktora tezi olarak hazırlayıp (1973, Kahire Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi) es-Serî er-Reffâʾ ḥayâtühû ve şiʿrüh adıyla neşretmiştir (I-II, Bağdat 1976).
2. el-Muḥib ve’l-maḥbûb ve’l-meşmûm ve’l-meşrûb. Konularına göre düzenlenmiş bir şiir antolojisi olup sevgili tasvirleri, aşk şiirleri, koku ve çiçek tasvirleri, şarap isim ve tasvirleri olmak üzere dört ana bölümden oluşur ve daha çok Emevî dönemiyle muhdes şairlerden seçmeleri kapsar; İslâm öncesi dönemden seçmeler azdır. Antolojinin bir kısmı “Teiletion von Misbâh Galâvuncî, Mukaddimetü Kitâbi’l-Meşmûm li’s-Serî er-Reffâ” adıyla neşredilmiş (et-Türâs̱ü’l-ʿArabî, XV-XVI [1984], s. 154-166), daha sonra I-III. ciltleri Misbâh Galâvuncî (Dımaşk 1406/1986), IV. cildi Mâcid Hasan ez-Zehebî (Dımaşk 1407/1987) tarafından yayımlanmıştır.
3. Kitâbü’d-Deyyire (Yâkūt, XI, 185; İbn Hallikân, II, 362).
Serî er-Reffâ hakkında yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır: Mustafa Şa‘bân Abdüh, Seyfiyyâtü’s-Serî er-Reffâʾ (1984, yüksek lisans tezi, Kahire Üniversitesi); Muhammed Âyetullah Cebbârî, et-Teşbîh fî Şiʿri’s-Serî er-Reffâʾ (1986, yüksek lisans tezi, Medine, el-Câmiatü’l-İslâmiyye); Muhammedî Abdülazîz el-Hınnârî, Şiʿrü’s-Serî er-Reffâʾ fî ḍavʾi’l-meḳāyîsi’l-belâġıyye ve’n-naḳdiyye (Kahire 1985); Tevfîk Yûsuf Hadır, es-Serî er-Reffâʾ: Ḥayâtühû ve şiʿrüh (1985, yüksek lisans tezi, Saint-Joseph Üniversitesi [Beyrut]).
BİBLİYOGRAFYA
Serî er-Reffâ, Dîvân, Kahire 1355, s. 248-249; a.e. (nşr. Habîb Hüseyin el-Hasenî), Bağdad 1981, 41, 51, 63, 131, 133, 138, 143, 194, 197 numaralı şiirler, ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 189-208.
Küşâcim, Dîvân (nşr. Nebevî Abdülvâhid Şa‘lân), Kahire 1417/1997, neşredenin girişi, s. 19-41.
Hâlidiyyân, Dîvân (nşr. Sâmî ed-Dehhân), Beyrut 1412/1992, s. 31-32, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 10-18, 169-172.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Flügel), s. 169.
Ebû Mansûr es-Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1375-77/1956-57, I, 181; II, 118-120, 137-214.
Hatîb, Târîḫu Baġdâd, II, 118-119, 184-186, 199-201; XI, 194.
Ali b. Hasan el-Bâharzî, Dümyetü’l-ḳaṣr (nşr. Abdülfettâh M. el-Hulv), Kahire 1968, I, 528-529.
Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), III, 78.
Muhammed b. Gālib er-Rusâfî, Dîvân (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1403/1983, 64 numaralı şiir.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XI, 182-189.
İbnü’l-Adîm, Buġyetü’ṭ-ṭaleb (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt am Main 1409/1989, IX, 428-435.
İbn Hallikân, Vefeyât, II, 359-362.
Brockelmann, GAL, I, 90-91; Suppl., I, 144.
Yûsuf Emîn Kasîr, es-Serî er-Reffâʾ, Bağdad 1956.
Aʿyânü’ş-Şîʿa, VII, 194-217.
W. P. Heinrichs, “al-Sarī al-Raffāʾ”, EI2 (Fr.), IX, 58-59.