https://islamansiklopedisi.org.tr/sevket-i-buhari
Buhara’da muhtemelen 1037 (1628) yılı civarında doğdu. Mahlası “Şevket (Şevketâ)”dır. Türkçe kaynaklarda babasının Buhara emîrlerinden olduğu, vefatından sonra emirliği amcazadelerinin aldığı yönünde bilgiler varsa da Farsça tezkirelerde sarraflık yaptığı rivayetleri öne çıkmıştır. Kendisi de bir süre babasının mesleğine devam etti. Çağdaşı Hazîn-i Lâhîcî, Şevket-i Buhârî’nin sadece ilk eğitimini aldığını, babasının ölümü üzerine çalışmak zorunda kaldığı için öğrenimini tamamlayamadığını kaydeder. Özbekler’le arasında çıkan bir mesele yüzünden bir daha dönmemek üzere Buhara’dan ayrılan Şevket, Nasrâbâdî’ye göre Buhara’nın ardından 1088’de (1677) Herat’a gitti. Ancak Hazîn-i Lâhîcî’nin verdiği bilgilere bakılırsa Herat’a daha erken bir tarihte gitmiş olmalıdır. Zira onunla İsfahan’da karşılaşan Hazîn, Herat’ta himayesine girdiği Horasan Valisi Safî Kulı Han Şamlu’nun divan sahibi bir şair olan veziri Sa‘deddin Muhammed Râkım-ı Meşhedî ile arasında geçen bir konuşma sonrası rencide olarak sırtına bir Horasan keçesi alıp yalınayak Herat’tan ayrılarak Irak’a yöneldiğini ve sırtındaki keçeyi ölünceye kadar otuz dört yıl boyunca çıkarmadığını kaydeder. Şevket-i Buhârî 1111 (1700) yılında öldüğüne göre Sa‘deddin Muhammed ile arasının bozulması ve Herat’ı terketmesi 1077 (1666) senesindedir. Herat’ta ne kadar kaldığı ve oradan hangi tarihte ayrıldığı bilinmemektedir. Bir süre İmam Mûsâ Rızâ’nın Meşhed’deki türbesinde ikamet ettikten sonra İsfahan’a gitti ve geri kalan ömrünü geçirdiği bu şehirde öldü. Aynı dönemin şairleri arasında yaygın olan Hindistan’a yolculuk ve Hint padişahlarının sarayında bulunma âdetine Şevket’in de uyup uymadığına dair kaynaklarda birbiriyle çelişen bilgiler yer almaktadır. Türkçe kaynaklarda Şevket’in Hindistan’a gittiği kaydedilir, ancak Farsça kaynaklarda bu konuya temas edilmemiştir. Divanındaki bazı beyitlerden hareketle Hindistan’a seyahat ettiği düşünülebilirse de bu hususta yine kesin bir şey söylemek mümkün değildir.
Şevket-i Buhârî’nin vefat tarihini, Muhammed Kudretullah ve Hazîn-i Lâhîcî 1107 (1696) olarak zikretmiştir. Kendisini babasının meclislerinde gören Hazîn’in doğum tarihi 1103 (1692) olduğuna göre onun verdiği 1107 yılı uygun görünmemektedir. Mirʾât-ı Ṣafâ, Ḫizâne-i Âmire ve Şemʿ-i Encümen gibi tezkirelerin müellifleri Şevket’in 1111’de (1700) öldüğünü kaydeder (Ali Milanî, s. 16). İsfahan’da dönemin meşhur mutasavvıfı Halîlullah Tâlekānî ile dostluk kuran Şevket-i Buhârî, burada bulunduğu süre içinde Şeyh Ali b. Süheyl b. Ezher-i İsfahânî’nin kabrinin olduğu müştemilâtta hayatını sürdürmüş ve ölümünden sonra da aynı yere defnedilmiştir. Şevket-i Buhârî, daha sonra sebk-i Hindî üslûbunda şiir yazanları, bu arada pek çok Osmanlı şairini de etkilemiştir. Bunlar arasında kendisine nazîreler yazan Şeyh Galib, Arpaeminizâde Mustafa Sâmi ve Koca Râgıb Paşa anılabilir (Gibb, I, 130; IV, 96, 97, 185; Browne, IV, 250, 265).
Eserleri. Şevket-i Buhârî’nin bilinen tek eseri divanı olup dokuz kaside, yirmi üç rubâî, 750 gazel, 268 iki beyitlik gazel parçaları, 567 tek beyit, biri tarih olmak üzere iki kıtadan oluşmakta ve başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır. Ali Milanî, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Şevket-i Buhârî ve O’nun Üslûbunun Türk Edebiyatına Tesiri adıyla bir doktora tezi hazırlamış ve bazı bölümlerini Şevket-i Buharî: Hayatı ve Divanından Seçmeler adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1961). 1968’de Tacikistan’da divandan seçmelerin bir neşri, daha sonra Tacikistan İlimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü tarafından Tacikistan ve Özbekistan’da mevcut nüshalara dayanarak ilk tam neşri gerçekleştirilmiştir (Dîvân-ı Eşʿâr-ı Şevket-i Buḫârî, nşr. Câbulkā Dâd Alişâyif, Duşanbe 1987). Sîrûs Şemîsâ da Hindistan ve Meşhed’deki iki nüshadan hareketle divanı yayımlamıştır (Tahran 1382 hş.). Son olarak Turgay Şafak, eserin İstanbul’da mevcut yazma nüshalarını da ekleyerek divanın Tahran Üniversitesi’nde doktora tezi olarak tenkitli neşrini hazırlamıştır (2007). Şevket-i Buhârî’nin gazellerini ayrı olarak Şah Abdüsselâm, Ahsenü’z-Zafer ve Âsîfe Zamânî neşretmiştir (Ġazeliyyât-ı Şevket-i Buḫârî, Leknev 2009). Divan birkaç defa Türkçe’ye çevrilmiş ve şerhi yapılmıştır. 1. Hâkim Mehmed Efendi, Şerh-i Dîvân-ı Şevket (İÜ Ktp., TY, nr. 3394, 9671; Vahîd Paşa Ktp., nr. 1172). I. Mahmud’un isteği üzerine kaleme alınan eserdeki kasideler (Süleymaniye Ktp., Dârülmesnevî, nr. 433) ve gazeller (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 715) ayrı nüshalar halinde de mevcut olup kasidelerin şerhinde oldukça ağır bir dil kullanılmış, gazellerin şerhi ise nisbeten daha sade bir dille yapılmıştır. 2. Mehmed Murad Nakşibendî, Şerh-i Kasâid-i Mevlânâ Şevket. Şairin üç kasidesinin şerhidir (İstanbul 1291). 3. Yûnus Edîb, Şerh-i Dîvân-ı Şevket. Bu eserde divandaki gazeller şerhedilip Sultan III. Selim’e sunulmuş, daha çok bir çeviri niteliğinde olan eserin (TSMK, Hazine, nr. 815) mukaddimesinde belirtildiğine göre şârih bu şerhten daha ayrıntılı bir şerh de yazmıştır. 4. Mustafa Besîm Manyasî, Şerh-i Ba’z-ı Kasâid-i Şevket (Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Ktp., nr. 738). 5. Şerh-i Dîvân-ı Şevket. Şârihi bilinmeyen bu eserde “ez bes ki riht reng-i cünun” mısraı ile başlayan Farsça bir kaside yetmişinci beytinden itibaren şerhedilmiştir (Millet Ktp., Ali Emîrî, Edebiyat, nr. 212). 6. Şerḥ-i Ebyât ve Ḳaṣâʾid-i Şevket. On üç varaktan oluşan bu Farsça şerhi kimin yaptığı bilinmemektedir (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Şer‘iyye, nr. 111/21). 7. Şerh-i Dîvân-ı Şevket. Şairin üç gazelinin şerhedildiği küçük bir eser olup beş varaktan meydana gelmiştir (Çorum Hasan Paşa İl Halk Ktp., nr. 2090/1). Salâhî Uşşâkī ve Müstakimzâde Süleyman da eserin bazı beyitlerine şerh yazmıştır (DİA, XXXVIII, 566). Ayrıca kaynaklarda Edirneli Hayrî’nin Şevket divanını şerhettiği kaydedilirse de (Ahmed Bâdî Efendi, II/2 [2014], s. 1726) bu şerhin kütüphanelerde nüshasına rastlanmamıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Şevket-i Buhârî, Dîvân-ı Şevket-i Buḫârî (nşr. Sîrûs Şemîsâ), Tahran 1382 hş.
M. Tâhir Nasrâbâdî, Teẕkire-i Naṣrʾâbâdî: Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Muhsin Nâcî Nasrâbâdî), Tahran 1378 hş., s. 643.
Vâlih-i Dağıstânî, Teẕkire-i Riyâżü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Muhsin Nâcî Nasrâbâdî), Tahran 1384 hş., s. 1154.
Şeyh Ali Hazîn, Teẕkiretü’l-muʿâṣırîn (nşr, Ma‘sûme Sâlik), Tahran 1375 hş., s. 162-163.
Rahîm Ali Han Îmân, Münteḫabü’l-leṭâʾif (nşr. M. Rızâ Celâlî Nâînî – Emîr Hasan Âbidî), Tahran 1349 hş., s. 230.
M. Kudretullah Gûpâmevî, Teẕkire-i Netâʾicü’l-efkâr, Bombay 1336 hş., s. 386.
Süleyman Fehîm, Sefînetü’ş-şuarâ, İstanbul 1259, s. 343.
Hidâyet, Riyâżü’l-ʿârifîn, s. 355-356.
Gibb, HOP, I, 130; IV, 96, 97, 185.
Browne, LHP, IV, 250, 258, 265, 269, 282, 299.
Ahmed Bâdî Efendi, Riyâz-ı Belde-i Edirne (haz. Niyazi Adıgüzel – Raşit Gündoğdu), İstanbul 2014, II/2, s. 1726.
Koniş Çend Ahlâk, Hemîşe Bahâr (nşr. Vahîd Kureyşî), Karaçi 1913, s. 128.
Sadreddin Aynî, Numûne-i Edebiyyât-ı Tacîk, Moskova 1926.
Ali Milanî, Şevket-i Buhârî: Hayatı ve Divanından Seçmeler, İstanbul 1961.
FME, s. 528, 529, 530.
Safâ, Edebiyyât, V/2, s. 1333-1339.
Turgay Şafak, Taṣḥîḥ-i İntiḳādî-yi Dîvân-ı Şevket-i Buḫârî (doktora tezi, 1386 hş.), Dânişgâh-ı Tahrân.
Munibur Rahman, “S̲h̲awkat Buk̲h̲ārī”, EI2 (İng.), IX, 378-379.
Ömür Ceylan, “Şerh [Türk Edebiyatı]”, DİA, XXXVIII, 566.