SEYYİD MUHAMMED CAVNPÛRÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SEYYİD MUHAMMED CAVNPÛRÎ

سيّد محمّد الجونپوري
SEYYİD MUHAMMED CAVNPÛRÎ
Müellif: A. S. BAZMEE ANSARI
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 19.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/seyyid-muhammed-cavnpuri
A. S. BAZMEE ANSARI, "SEYYİD MUHAMMED CAVNPÛRÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/seyyid-muhammed-cavnpuri (19.04.2024).
Kopyalama metni

14 Cemâziyelevvel 847’de (9 Eylül 1443) Cavnpûr’da doğdu. Dönemindeki kaynakların hiçbirinde annesinin adının Âmine, babasının Abdullah olduğu zikredilmemesine rağmen bazı Mehdevî kaynaklarında mehdîliğini kanıtlamak amacıyla anne ve babasının isimleri bu şekilde kaydedilmiştir. Henüz küçük yaşta iken gelişen ve mükemmel bir hâfızaya sahip bulunan Muhammed yedi yaşında Kur’an’ı ezberlemiş, Mehdevî kaynaklarında belirtildiğine göre on iki yaşında iken hocası Şeyh Dânyâl Çiştî’den “esedü’l-ulemâ” unvanını almış, çevresinde ilmi ve ihlâsı ile tanınmıştır.

Seyyid Muhammed kırk yaşında hac vazifesini yerine getirmek üzere Cavnpûr’dan ayrıldı, birçok yere uğradıktan sonra 901 (1495-96) yılında Mekke’ye ulaştı. İddiasına göre bir tavaf esnasında kendisinin geleceği vaad edilen mehdî olduğu bildirildi. Burada mehdîliğini ilân ettiyse de Mekke âlimleri bunu ciddiye almadı. Ertesi yıl Gucerât’a döndü ve 903’te (1497) Ahmedâbâd’daki Tac Han Sâlâr Camii’nde mehdîliğini tekrar ilân etti. Önceleri kendisiyle ilgilenmeyen Sünnî âlimleri daha sonra onun Allah’ın bu âlemde görülebileceği iddiasına şiddetle karşı çıktılar. Ahmedâbâd’daki ortamı tehlikeli bulan Seyyid Muhammed, Patan yakınlarındaki Barhli’ye gitti. 905 (1499-1500) yılında mensupları tarafından “da‘vâ-yı müekkede” (Allah tarafından desteklenmiş mesaj) diye adlandırıldı ve mehdîlik iddiasını tekrar ileri sürdü. Muhalifleri yanında takvâsı ve bilgisinden dolayı Hindistan, Afganistan ve diğer yerlerden çok sayıda mensubu oluştu. Aynı yıl çevredeki idarecilere mektuplar yazdı ve onları kendisini mehdî olarak kabul etmeye çağırdı, yalancılığı ispat edildiği takdirde ölüme mahkûm edilmeye razı olduğunu belirtti. Mehdevîler’e göre mektup gönderilen liderlerden sırasıyla Mâvlâ, Gucerât, Ahmednagar, Kandehar ve Ferah hükümdarları Gıyâseddin Halacî, Mahmud Begrâ, Ahmed Nizamşah, Şah Beg ve Mîr Zünnûn onun davetini kabul etti. Ancak mehdîliği konusunda ulemâyı etkilemeye muvaffak olamadı ve halkın çoğunluğu tarafından sahtekâr diye görülmeye devam etti. Bununla birlikte çevresindeki bir kısım halk üzerinde tesirinin arttığını gören ulemâ onun sürgün edilmesini istedi. Barhli’den sonra Jalore, Palandur, Jaisalmer, Napore, Nasrpûr, Tatta’ya sürülen ve gittiği yerlerdeki ulemâya yine iddiasını kabul ettiremeyen Seyyid Muhammed, neticede Mîr Zünnûn tarafından yönetilen Horasan bölgesindeki Ferah şehrine ulaştı. Burada ilgiyle karşılandı ve mensuplarının sayısında büyük artış oldu. Ferah’ta iki buçuk yıl kadar kaldıktan sonra 19 Zilkade 910 (23 Nisan 1505) tarihinde öldü. Seyyid Muhammed’in mânevî mirası başta oğlu Seyyid Mahmûd olmak üzere halifelerince devam ettirildi. Onun mensupları, çoğu Gucerât’ta bulunan ve “dâire” adı verilen merkezlerinde inançsız saydıkları diğer müslümanlardan sakınarak kendi aralarında cemaat hayatını devam ettirdiler.

Cavnpûrî’nin takvâsı, bilgisi ve samimiyeti Abdülkādir el-Bedâûnî gibi tenkitçiler tarafından bile kabul edilmiş ve en büyük velîlerden biri sayılmıştır. Seyyid Muhammed mensuplarının devamlı zikir halinde olmasını emretmiş ve bunu imanın şartlarından biri olarak değerlendirmiştir. Ayrıca hicrete önem vermiş, sürgün hayatı boyunca Hz. Peygamber’in hicretini taklit eden bir örnek vermeye çalışmıştır. Mensuplarının teşkil ettiği “dâire” fertlerinin kazandığı servetlerin üyeler arasında eşit şekilde dağıtılması anlamına gelen “seviyye” adlı prensip Seyyid Muhammed’e ait öğretilerin en önde gelenlerinden biridir. Bu durumda onun kapitalizmi İslâm’a aykırı bularak reddettiği ortaya çıkmaktadır.

Seyyid Muhammed’in mehdîlik iddiasına karşı yazılan reddiyeler arasında Kenzü’l-ʿummâl müellifi Müttakī el-Hindî’nin el-Burhân fî ʿalâmâti mehdiyyi âḫiri’z-zamân ve Risâletü’r-Red, Ali el-Kārî’nin Risâletü’l-mehdî adlı çalışmaları önemlidir. Her iki müellif de onun mehdîlik iddialarını çürüterek mensupları arasında önemli çözülmelere zemin hazırlamıştır. Bunlardan başka Es‘ad el-Mekkî’nin Şühüb muḥriḳa’sı ile Mehdevîler’i şiddetle eleştiren ve bundan dolayı bir Mehdevî tarafından öldürülen Muhammed Zaman Han’ın Hedye-i Mehdeviyye adlı reddiyesi de burada zikredilmelidir.


BİBLİYOGRAFYA

Ebü’l-Fazl el-Allâmî, The Ā-īn-i Akbarī (trc. H. Blochmann), Calcutta 1873, tercüme edenin girişi, I, s. IV-V.

Abdülkādir el-Bedâûnî, Necâtü’r-reşîd, Âsafiye Ktp., nr. 1564.

Ali el-Kārî, Mirḳātü’l-mefâtîḥ, Kahire 1309, V, 183 vd.

Mîr Muhammed Ma‘sûm, Târîḫ-i Sind: Târîḫ-i Maʿṣûmî (nşr. Ömer b. Muhammed Dâvûdpûte), Poona 1938, bk. İndeks.

İskender b. Muhammed Mancû, Mirʾât-i Sikandarî (trc. Fazlullah Lutfullah Faridi), [baskı yeri ve tarihi yok], s. 90-91.

Firişte, Gülşen-i İbrâhîmî, Kanpûr 1874, II, 150.

Ali Şîr Kāni‘, Tuḥfetü’l-kirâm, Leknev 1304, II, 22-23.

W. Erskine, A History of India under the Two First Sovereigns of the House of Taimur, Báber and Humáyun, London 1854, II, 475 vd.

Abdülkādir b. Ahmed, Maʿdinü’l-cevâhir, Haydarâbâd 1304, s. 98-99, 161.

Eşref Ali Pâlenpûrî, Siyer-i Mesʿûd, Murâdâbâd 1315, s. 7 vd.

Rahmân Ali, Teẕkire-i ʿUlemâ-i Hind, Leknev 1332, s. 197-201.

Abdülganî Kanpûrî, Meẕâhibü’l-İslâm, Kanpûr 1924, s. 713-714.

Şah Burhâneddin, Şevâhidü’l-vilâye, Haydarâbâd 1379, tür.yer.

Ebü’l-Kelâm Âzâd, Teẕkire, Lahor 1960, s. 39-44.

Ca‘fer Şerîf, Ḳānûn-i İslâm, Oxford 1921, s. 208-209.

Qamaruddin, The Mahdawi Movement in India, Delhi 1985, s. 28-50.

a.mlf., “Palanpur as a Missionary Base of the Mahdawīs”, Studies in Islam, V/4, New Delhi 1968, s. 232-257.

a.mlf., “Saiyid Muḥammed Jaunpurī and the Mahdavī Movement in India”, a.e., VIII/1-4 (1971), s. 165-173.

I. Goldziher, “Ghair Mahdi”, , VI, 189.

A. S. Bazmee Ansari, “al-Djawnpūrī”, , II, 499-501.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 70-71 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER