https://islamansiklopedisi.org.tr/seyyid-velayet
855 (1451) yılında Bursa’nın Kirmasti kasabasında doğdu. Baba tarafından soyu Hz. Hüseyin’e ulaşır. Hayatı hakkında bilinenlerin önemli bir kısmı, Vefâiyye tarikatının pîri Tâcülârifîn Seyyid Ebü’l-Vefâ el-Bağdâdî’ye dair menâkıbnâmeyi tercüme eden mütercimin eserin baş tarafında verdiği bilgilere dayanmaktadır. Bu eserde atalarından Seyyid Pîr Hayâtüddin, Vefâiyye tarikatının kurucusu Ebü’l-Vefâ el-Bağdâdî ile kardeş çocuğu olarak gösterilir. Seyyid Ebü’l-Vefâ henüz küçük yaşta olan amcazadesi Seyyid Hayâtüddin’i evlât edinmiş ve yetişmesinde büyük emek sarfetmiştir (Tercüme-i Menâkıb-ı Şeyh Vefâ, vr. 7b). Bu bilgi doğru kabul edildiği takdirde ailesinin nesep itibariyle Vefâiyye tarikatıyla doğrudan bağlantılı olduğu ortaya çıkar. Nitekim Seyyid Velâyet’in bazı faaliyetleri bunu doğrular niteliktedir.
Menâkıbnâmeye göre annesi Sitt bint Halîl, Seyyid Velâyet’in ilk hac yolculuğuna çıktığı 880 (1475) yılında, babası Seyyid Ahmed 22 Muharrem 886’da (23 Mart 1481) vefat etti. Seyyid Velâyet’in hayatının erken dönemleri ve eğitimi konusunda Molla Gürânî’den hadis okuduğuna dair bilginin dışında (Hoca Sâdeddin, II, 579) bir kayda rastlanmamaktadır. Onun Bursa’dan İstanbul’a hangi tarihte gittiği de kesin biçimde bilinmemektedir. İstanbul’a geldikten bir süre sonra dönemin önde gelen Zeyniyye şeyhlerinden tarihçi Âşıkpaşazâde’ye intisap ettiği ve Âşıkpaşazâde’nin 874 (1469-70) yılında onu kızı Râbia Hatun’la evlendirdiği (Tercüme-i Menâkıb-ı Şeyh Vefâ, vr. 7b; Mecdî, s. 352) bilindiğine göre on altı-on yedi yaşlarında muhtemelen ailesiyle birlikte İstanbul’a ulaşmış olmalıdır. Seyyid Velâyet’in İstanbul’a geldiğinde Vefâî şeyhi Baba İlyâs-ı Horasânî’nin soyundan gelen Âşıkpaşazâde’nin yanına gitmesi düşündürücüdür. Onun bu tercihinde Vefâiyye tarikatının pîrinin soyundan gelmiş olmasının önemli payı olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Şeyhi Âşıkpaşazâde’nin yanında seyrüsülûkünü tamamlayan Seyyid Velâyet icâzet aldıktan kısa bir süre sonra hacca gitti. Kaynaklarda onun üç defa hacca gittiği kaydedilmektedir. 880 (1475-76) yılındaki hac seferinden dönüşte Mısır’da bir süre kalıp Seyyid Ebü’l-Vefâ b. Ebû Bekir’den Vefâî icâzeti aldı. Adı geçen şeyhten aldığı Seyyid Ebü’l-Vefâ el-Bağdâdî’ye dair Arapça menâkıbı müridlerinden birine tercüme ettirmesi (Tercüme-i Menâkıb-ı Şeyh Vefâ, vr. 7b, 8a) onun soyunun dayandığı bir tarikatın tarihini öğrenme ve belki de yayma konusundaki gayretini ortaya koymaktadır. Eserin girişinde Seyyid Hayâtüddin’in birçok menâkıbı olduğu, bunlardan bazılarının Seyyid Velâyet tarafından Farsça’dan Türkçe’ye çevrildiği belirtilmektedir (a.g.e., vr. 8a). Bu bilgi, onun ailesi hakkındaki araştırmalarının Seyyid Ebü’l-Vefâ el-Bağdâdî’nin menâkıbını tercüme ettirmekle sınırlı kalmadığını ortaya koymaktadır.
Âşıkpaşazâde’nin ölümünden sonra yaklaşık 889 (1484) yılında tekkenin şeyhliğini üstlenen Seyyid Velâyet, Muharrem 929 (Aralık 1522) tarihinde vefat etti, cenaze namazını Zenbilli Ali Efendi kıldırdı (Mecdî, s. 352; Hoca Sâdeddin, II, 580). Onun irşad faaliyetine başladıktan sonra hemen hemen bütün hayatını Fatih’in Haydar semtindeki tekkesinde geçirdiği anlaşılmaktadır. Seyyid Velâyet’in İmâd, Kerâmât, Zeynelâbidîn ve Cemâleddin adlı çocukları erken yaşlarda vefat etti (Tercüme-i Menâkıb-ı Şeyh Vefâ, vr. 8a-b). Pürhayat, Derviş Mehmed ve Mustafa Çelebi adlı oğullarından son ikisi kendisinden sonra tekkenin şeyhliğini üstlendi. Tek kız çocuğu, İmam Gazzâlî’nin soyundan geldiği ifade edilen halifelerinden Gazzâlîzâde Abdullah b. Abdülkādir ile evlendi.
Seyyid Velâyet, Vefâî geleneğinden gelen bir ailenin mensubu olmasına rağmen aynı geleneğe mensup şeyhi Âşıkpaşazâde gibi Zeyniyye şeyhi olarak faaliyet göstermiştir. Halil İnalcık’a göre Osmanlı idaresiyle kurduğu yakın ilişkiler onun Vefâiyye ile bağlantısını sınırlamış, Sünnîlik yönü daha ağır basan Zeyniyye vurgusunu ön plana çıkarmıştır (Studies in Ottoman History, s. 150). Bu iki bağlantı göz önüne alındığında Seyyid Velâyet’in Şeyh Ebü’l-Vefâ el-Bağdâdî’nin Vefâiyye tarikatıyla Zeyniyye’nin kolu olan Vefâiyye’yi kendi şahsında birleştirmiş bir mutasavvıf olduğu söylenebilir (Ocak, LXX/257 [2006], s. 127). Seyyid Velâyet’in icâzet aldığı belirtilen bir diğer mutasavvıf 880 (1475) yılında Mekke’de görüştüğü Şeyh Abdülmu‘tî el-Mağribî’dir. Zeyniyye tarikatının pîri Zeynüddin el-Hâfî’nin önemli halifelerinden olan Abdülmu‘tî el-Mağribî, Seyyid Velâyet’e esmâ-i hüsnâ okuması için icâzet vermiştir (Tercüme-i Menâkıb, vr. 9a). Hüseyin Vassâf, onun Sünbül Sinan ve Şeyh Cemâleddin İshak Karamânî ile de görüştüğünü yazmaktadır (Sefîne-i Evliyâ, V, 283).
Zeyniyye tarikatının toplum ve iktidar nezdinde önemli bir konuma sahip olduğu bir devirde yaşayan Seyyid Velâyet dönemin diğer meşâyihi gibi iktidar zümreleriyle yakın ilişkiler kurmuş, II. Mehmed ve II. Bayezid’in iltifatına mazhar olmuştur. Halil İnalcık, Seyyid Velâyet’in bilhassa Fâtih Sultan Mehmed’in dikkatini çektiğini, idarenin ona ve kayınpederi Âşıkpaşazâde’ye yönelik bu ilgisinin temelinde Osmanlı hânedanının Vefâî tarikatı ile Osman Gazi zamanından başlayan yakın ilişkisinin yattığını belirtir (Studies in Ottoman History, s. 150). Bu ilişkiler II. Bayezid devrinde daha da güçlenerek devam etmiş, padişah ve kızı Fatma Sultan, Seyyid Velâyet’in tekkesine vakıflar tahsis etmiştir (İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, s. 275-276).
Seyyid Velâyet’in Yavuz Sultan Selim’e karşı olumsuz bir tavır takınması bu dönemde ilişkilerin gerginleşmesine sebep olmuştur. Taşköprizâde’nin verdiği bilgilerden sûfî dostu olarak bilinen II. Bayezid’in, oğlu tarafından tahttan uzaklaştırılmasının devrin diğer meşâyihi gibi Seyyid Velâyet’in de tepkisini çektiği anlaşılmaktadır. Rivayete göre II. Bayezid’in tahtı Yavuz Sultan Selim’e teslim etme hususunda mütereddit davranması üzerine Yavuz Sultan Selim işin âkıbetini öğrenebilmek için dönemin şeyhlerine başvurmuş, şeyhlerin hepsi olumlu cevap verdiği halde Seyyid Velâyet ona karşı mesafeli durmayı tercih etmiş, daha sonra zorla Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkarılınca, “Yakında sultan olacaksın ama ömrün uzun olmayacak” demiştir (Mecdî, s. 353). Taşköprizâde’nin eserinde böyle bir rivayete yer verilmiş olması, Yavuz Sultan Selim devrinde etkinliğini kaybetmeye başlayan Zeyniyye mensuplarının iktidara karşı soğuk tutumlarının Seyyid Velâyet’e derin muhabbet duyduğu anlaşılan müellifin eserinde yankı bulması olarak da değerlendirilebilir.
Seyyid Velâyet kendisinden sonra tekkenin meşihatını soyundan gelenlerin üstlenmesi şartını koşmuş (İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, s. 275), tekkenin şeyhliğini ölümünün ardından oğlu Derviş Mehmed üstlenmiş ve bu görevi Safer 942 (Ağustos 1535) tarihindeki ölümüne kadar sürdürmüştür. M. Baha Tanman, Derviş Mehmed Efendi’den sonra meşihata Gazzâlîzâde Abdullah Efendi’nin geçtiğini söylüyorsa da tekkeye yapılan vakıfların yer aldığı tahrir defterinden defterin yazılış tarihi olan 953’te (1546) tekkenin şeyhliğini Seyyid Velâyet’in diğer oğlu Mustafa Çelebi’nin yürüttüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda tekkenin şeyhliğine sırasıyla Derviş Mehmed Çelebi ve Gazzâlîzâde Abdullah Efendi (ö. 978/1570) geçmiş olmalıdır. eş-Şeḳāʾiḳu’n-nuʿmâniyye müellifi Taşköprizâde Ahmed Efendi’nin Seyyid Velâyet ile görüştüğü ve zaman zaman ziyaretine gittiği (Mecdî, s. 354), öldükten sonra Seyyid Velâyet Türbesi hazîresine gömüldüğü bilinmektedir. Ancak aralarındaki bu yakınlığın şeyh-mürid ilişkisi olup olmadığı konusunda kesin bir şey söylemek zordur.
Âşık Paşa veya Seyyid Velâyet Tekkesi diye anılan tekke ilerleyen dönemde bir süre daha ailenin elinde kalmış, muhtemelen Zeyniyye tarikatının etkisini yitirmesinin ardından diğer tarikatların tasarrufuna girmiştir. Tekke 1199 (1785) tarihli Tekke ve Hanikahlar Defteri’nde Emîrler Tekkesi adıyla kaydedilmiştir. Tekkenin 1262’de (1846) Halvetî Dergâhı, rûmî 1301’de (1885-86) Dahiliye Nezâreti tarafından hazırlanan defterde Nakşibendî tekkesi olarak faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır (DBİst.A, I, 365). Tekke kompleksi içerisinde tekke binasının yanı sıra Âşıkpaşazâde Türbesi, Seyyid Velâyet’in torunu Seyyid Mehmed b. Pürhayat’ın türbesi ve Âşık Paşa Mescidi yer alır. Dönem dönem harap olan ve yangınlarda zarar gördüğü bilinen tekke çeşitli tamirler geçirmiştir. 1303 (1885-86) ve 1309 (1891-92) tarihli iki belgede devlet tarafından tamir ettirilmek istendiğine ve bunun için bütçeden pay ayrıldığına dair bilgiler yer almaktadır (BA, İ.ŞD, 79/4638; 119/7126).
BİBLİYOGRAFYA
Tercüme-i Menâkıb-ı Şeyh Vefâ, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4524, vr. 1a-12a.
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546).
Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 352-354.
Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 578-580.
Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 63, 132-133.
Hüseyin Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘: İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi‘mârî Yapılar (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul 2001, s. 211.
a.mlf., Mecmûa-i Tevârih (haz. Fahri Ç. Derin – Vahid Çabuk), İstanbul 1985, s. 108-109.
Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuş – Ali Yılmaz), İstanbul 2006, V, 283-284.
Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1962, I, 24.
H. J. Kissling, Dissertationes oriantales et balcanicae collectae, München 1986, I, 298-304.
a.mlf., “Einiges über den Zejnîje-Orden im Osmanischen Reiche”, Isl., XXXIX (1964), s. 143-179.
Halil İnalcık, “How to Read ‘Āshik Pashazāde’s History”, Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage (ed. C. Heywood - C. Imber), İstanbul 1994, s. 139-156.
Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf, İstanbul 2000, s. 189, 198-199.
a.mlf., Tarihte Bir Aydın Tarikatı: Zeynîler, İstanbul 2003, s. 49, 127-129, 201.
Atillâ Çetin, “İstanbul’daki Tekke, Zâviye ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika”, VD, sy. 13 (1981), s. 583-590.
Ahmet Yaşar Ocak, “Türkiye Selçukluları Döneminde ve Sonrasında Vefâî Tarikatı (Vefâiyye) (Türkiye Popüler Tasavvuf Tarihine Farklı Bir Yaklaşım)”, TTK Belleten, LXX/257 (2006), s. 119-154.
Reşat Ekrem Koçu, “Âşıkpaşa Camii ve Âşıkpaşazâde Türbesi”, İst.A, II, 1150.
M. Baha Tanman, “Âşık Paşa Külliyesi”, DBİst.A, I, 365-368.