https://islamansiklopedisi.org.tr/sirvansahlar-sarayi
Âzerî-Türk halkının “içeri şehir” diye andığı eski Bakü’de yer alan saray çeşitli fonksiyonlara sahip mimari birimlerden meydana gelmektedir. Arazisinde daha erken tarihli yapıların da bulunduğu anlaşılan, ancak günümüzdeki binaları daha çok XV-XVI. yüzyıllarda inşa edilen ve iki büyük, iki küçük girişi olan saray sur içine alınmış (XIX. yüzyıl) oldukça geniş bir alana yayılan büyük bir külliyedir. Saray Mescidi’nin yanındaki türbenin taçkapısında adı geçen Mimar Ali’nin sarayı yapan başlıca mimar olabileceği ileri sürülmektedir. Türbeye geçit veren ve 1585 yılında inşa edilen kuzey girişinin üzerindeki kitâbede ise üstat Emîrşah Velyânkûhî’nin ismi geçmektedir.
Sarayı oluşturan birimler topografik açıdan seviye farkı gösteren üç ayrı alan üzerinde kurulmuştur. Denize yakın tarafı daha yüksek bir teras üzerinde olup burada dörtgen revaklı bir avlu içerisinde çepeçevre dolanan sütunlu galerisiyle, sekizgen planda inşa edilmiş sarayın bitişiğinde yer alan ve ondan sonra yapıldığı kabul edilen kuzeydeki divanhâne (XV. yüzyıl ortası) ilk dikkati çeken mimari yapıdır. Yapının merkezî sivri tek bir kubbesi vardır. Kubbeli kısmın zemininin altında bir odası bulunduğu gibi avluya açılan ve yerin altına önce eğimli bir yolla inilen, daha sonra bir kuyu şeklinde dimdik yerin içine doğru uzanan bir mahzen-bodrum (zindan [?]) kısmı mevcuttur. Bunun benzerlerine Apşeron’daki bazı kale yapılarının avlu zeminleri altında da rastlanmıştır. Divanhânenin bir tarafında çatı üzerine çıkan merdiven yer almaktadır.
Binanın süslemeleri dönem üslûbunun en göz alıcı örnekleridir. Taçkapısı mukarnaslarla geçilen istiridye biçimi nişli, taçkapı yüzeyleri lotus süslemelidir. İçeriye geçit veren basık kapı kitâbeliğinde ve yan nişlerin üzerinde bitkisel süslemeler bulunmakta, kapı içindeki keskin köşelerde geometrik bir friz görülmektedir. Kitâbede Yûnus sûresinin 26. âyeti yazılıdır. Useynov, Bretanickiy, Salamzâde ve daha sonra Aslanapa bu divanhâneyi üslûp bakımından Ahlat’taki Emîr Bayındır Kümbeti ile karşılaştırarak kümbetin mimarının Bakü’den gelmiş olabileceğini ileri sürerler. Tercan Mama Hatun kümbetiyle ve bazı Bâbürlü mezar anıtlarıyla da kuruluş bakımından benzerlik vardır.
Şirvanşah Sultanı Halîlullah zamanına (1418-1463) ait olduğu düşünülen sarayın iki katlı harem kesimi ve diğer mekânlarla saray bölümü de bu tarafta (doğu) yer almaktadır (823/1420). XIX. yüzyılda Ruslar mühimmat deposu yapmak için buranın bazı kısımlarını yıkmıştı. Her katta yirmi beşin üzerinde odası bulunan bu bölüm asimetrik iç düzenlemeye sahiptir ve birbirine bağlı birimlerden oluşan karmaşık bir şemadadır. Girişi iki yanı nişli tonoz-kubbelidir. Buradan az ilerideki bir merdivenle sekizgen, ortası açık, ahşap çatılı bir geçiş mekânına girilir. Yanında önü eyvan şeklinde kubbeli bir mekân daha vardır. Diğer mekânlar büyüklü küçüklü salonlar, odalar halinde bu bölümlerin etrafında yer alır. Doğuya doğru uzanan, önü köşeli apsis biçiminde biten büyük salonun bir benzeri güneyde yer almaktadır. Saray kesiminin deniz tarafına açılan sur üzerinde (orta avlunun doğu taçkapısı) dilimli ve mukarnaslı kavsarası olan bir taçkapı bulunur ki bunun Osmanlı Sultanı III. Murad tarafından yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Kitâbede ayrıca 994 (1586) tarihi ve Bakülü usta Ulu Receb Baba’nın ismi yazılmıştır.
Denizin aksi istikametinde (batı) yükseltisi daha düşük olan ve kademeler halinde alçalan kısımda Saray Mescidi (Şah Mescidi, minare kitâbesine göre Halîlullah tarafından 845’te [1441-42] inşa ettirilmiştir), türbe (1435), hamam (kalıntı halinde), sarnıç ve onun yanında 777 (1376) tarihli Cin Mescidi yer almaktadır. İki taçkapısı olan cami ortada bulunan, dört taraftan tonozlarla çevrili bir merkezî plan şemasına sahiptir. İki yanında nişlerin olduğu giriş eyvanından camiye girilir. Merkezi pandantifli yuvarlak kubbe dört tarafındaki tonozlarla yanlara genişletilmiştir. Bu tasarım Türk mimarisinin çeşitli dönemlerinde yapı veya yapı bölümlerinde uygulanmıştır. Bu şekilde oluşturulan, ortası kubbeli dört ana yön tasarımının kolları arası, batıda iki katlı (alt katı tonoz, üst katı kubbeli) bir oda ile karşı tarafı kuzeydoğuda yer alan minarenin arkasında giriş eyvanı olarak değerlendirilmiştir. Boşta kalan mihrap duvarı köşeleri doğu tarafında bir, batı tarafında yan yana iki tonozlu mekânla kapatılmıştır. Mihrap istiridye kabuğu biçiminde nişlidir. Mihrap duvarının yanından bir giriş vardır. Diğer taraftaki küçük nişlerin birinden merdivenlerle yukarıya çıkılmaktadır. Minaresi Bakü’deki Mescid-i Muhammedî’nin minaresi gibidir. Türbenin yoğun süslemeli taçkapısı “piştah” denilen tarzda ele alınmış olup burada madalyon içinde “Muhammed” ve “Ali” isimlerinden başka Mimar Ali’nin adı geçmektedir. Ayrıca Yûsuf sûresinin 92. âyetiyle bir hadis yer almaktadır. Türbe kubbeli olup üç taraftan eyvan şeklinde nişlere sahiptir; girişin iki yanında ve doğu tarafındaki eyvan-nişin iki yanında tonozlu mekânlar bulunmaktadır. 839 (1435-36) tarihi kitâbede türbenin Halîlullah tarafından annesi ve oğlu için yaptırıldığı belirtilmektedir.
Esas saray binasının güney duvarı aşağısında, bugün mevcut olmayan Bayıl Köşkü’ne ait Bayıl taşlarının önemli bir bölümünün ve koç-koyun/at biçimindeki mezar taşlarının sergilendiği avluda bir kenarda taş kümbet mimarisinin güzel örneklerinden, sekizgen planda yapılmış Yahyâ-yı Şirvânî (Bakûvî) Kümbeti (Derviş Kümbeti, 1450) ve Keykubad Mescidi’nin (Küçük Mescid) kalıntıları bulunmaktadır. Zeki Velidi Togan bu caminin Evliya Çelebi’nin anlattığı Haydar Şah Camii, türbenin de yine onun bahsettiği Şeyh Şerim’in türbesi olabileceğini ileri sürerse de bu zayıf bir ihtimaldir. Daha çok Bakûvî’ye atfedilen kümbet, dörtgen mumyalığı ve sekizgen ziyaretgâhı ile içten kubbe ve dıştan piramidal külâhla örtülü, Anadolu Türk mimarisi kümbetleriyle paralel bir yapı olarak dikkati çekmektedir. Yapı 1998’de tamir edilmiştir. Cami ise kare şeklinde dört pâye üzerine oturan, etrafı tonozlarla çevrili bir kubbeye sahipti.
1920-1930 yıllarında restore edilen saray binaları ayrıca 1998’de geniş kapsamlı bir restorasyon geçirmiştir. Geleneksel taş işçiliği günümüzde de kuvvetli olduğu için yenilenen bölümlerin daha eski bölümlerden ayrılması ileride sorun doğuracaktır. 1944’ten itibaren arazisinde kazılar yapılmıştır. Şirvanşahlar Sarayı’nın inşa tarzı, geleneksel Türk mimari geleneğine uygun biçimde değişik dönemlerde inşa edilmiş binaları içermektedir. Ancak bir kısım araştırmacılar sarayın esasının daha önce ele alınan bir plana göre yapıldığını düşünmektedir. Saray binalarının birbirine uyum meselesinin iyi çözülmüş olması, bu bölgeye özgü yerli tek tip büyük sarımsı taş blokların kullanılması, mimarlık unsurları ve süslemelerin bütünlüğü gibi özelliklerden dolayı bu fikir ileri sürülmüştür. Ancak ağırlıklı olarak XV-XVI. yüzyıllar içerisinde bir yapılanma söz konusudur, fakat mimar ve ustalar eserleri bütüne uyacak biçimde ele alabilmişlerdir. Söz konusu dönemler içinde mimari öğeler ve süslemelerde bir üslûp birliğinin olması doğaldır.
BİBLİYOGRAFYA
Pamyatniki Architekturı Azerbaydjana, Bakü-Moskva 1946, s. 11-37.
S. A. Dadaşev – M. A. Useynov, Ansambl Dvorca Şirvanşahov V Baku, Moskva 1956, s. 9-19.
M. A. Useynov – L. Bretanitskiy – A. Salamzade, İstoriya Arhitekturı Azerbaydjana, Moskova 1963, s. 187-210.
L. S. Bretanitskiy – B. V. Veymarn, İskusstvo Azerbaydjana, Moskva 1976, s. 108-125.
I. Turánszky, Azerbaijan, Mosques, Turrets, Palaces, Budapest 1979, s. 45-50, 67.
S. Aşurbeyli, İstoriya Goroda Baku, Bakü 1992, s. 164 vd.
Oktay Aslanapa, Türk Cumhuriyetleri Mimarlık Abideleri, Ankara 1996, s. 89-105.
A. Zeki Velidi [Togan], “Azerbaycan’ın Tarihî Coğrafyası”, AYB, I/2 (1932), s. 74.
Mehmet Halit, “Evliya Çelebi’ye Göre Azerbaycan Şehirleri”, a.e., II/17 (1933), s. 206.
Yaşar Çoruhlu, “Azerbaycan Sanat Tarihi İnceleme Seyahati -1-”, Tarih ve Medeniyet, sy. 55, İstanbul 1998, s. 66.
“Şirvanşahlar Sarayı”, Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, Bakü 1987, X, 544-545.