https://islamansiklopedisi.org.tr/sohum
Karadeniz’in doğu kıyısında önemli bir liman şehri olan Sohum’u (bugün Suchumi/Sukhumi) Abhazlar Akua/Akea; Gürcüler Sokhum, Aku; Mingreller Agujika; Türkler Sohumkale; Ruslar Sokhumi/Sukhum şeklinde adlandırır. Sohum ismi Gürcüce’de “kayın, akgürgen ağacı” anlamındaki tskhomi/tskhumiden gelir. Eski Yunan kaynaklarında Dioskuria, Latin kaynaklarında Sebastopolis olarak geçer. Antik geleneğe göre şehre, yolcuların ve denizcilerin tanrıları olan Kastor ve Polidevkes adlı ikiz kardeş için Dioskure/Dioskurya denmiştir.
Tarihi milâttan önce 2000 yılına kadar uzanan Dioskurya, Miletler’in esir ticareti yaptığı bir iskelesi durumundaydı. Helenistik dönemde önemli bir ticaret merkezi oldu. Coğrafyacı Strabon, milâttan önce III ve I. yüzyıl kaynaklarına dayanarak şehirde yetmiş farklı milletin yaşadığını bildirir (İlk Çağlardan Günümüze Abhazya Tarihi, s. 47). Aynı dönemde Pontus Kralı VI. Mithridatis’in (m.ö. 120-63) buraya gelişiyle şehir büyüdü, tersane kuruldu ve adına sikke bastırıldı. Plinius’a (ö. 79) göre Sohum, Roma’nın Apsilya sahillerindeki en eski dayanak noktasıdır. Daha sonra Kolhid’de krallık karıştı, VI. Mithridatis, Kolhid’i Pontus’a bağladı. Ardından Roma ve Pontus Krallığı Kolhid yüzünden savaşa tutuştu. Abhazlar da bu savaşa dahil oldu. Sonunda Romalılar Kolhid’i ele geçirdi. Sohum’un adını İmparator Oktavya’nın anısına Sebastopolis olarak değiştirdi (Beygua, s. 16). Bu dönemin hemen sonrasında yaşayan Flavius Arrian, Sebastopolis’te kışlaların, at ahırlarının, cephanelerin, yiyecek depoları ve hasta bakım yerinin bulunduğunu, sur ve hendekle çevrili olduğunu yazar (İlk Çağlardan Günümüze Abhazya Tarihi, s. 54). III. yüzyılda Sebastopolis sadece Abhazlar’ın değil bütün Kafkasya’nın ticaret merkeziydi. Buradan İran, Şam ve Mısır’a giderek ticaret yapılmaktaydı. Ancak bu durum uzun sürmedi, şehir IV. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinden gelen kavimlerin etkisiyle dağılma sürecine girdi. 542’de Bizanslılar şehri boşalttı ve kalesini Sâsânîler’in eline geçmesini engellemek için yıktı. 565’te Bizans İmparatoru I. Iustinianos kaleyi ve Sebastopolis’i yeniden kurdu. VII. yüzyılda Doğu Gürcistan’a yönelik Arap akınları buraya kadar ulaşmadı. Abhaz beyleri birleşip VIII. yüzyılda bir krallık kurdular, ardından Abhaz Kartvel Krallığı döneminde Sohum büyük bir şehir ve önemli bir yönetim merkezi oldu. Fakat XIII. yüzyılın sonunda önemini kaybetti. Cenovalılar’ın Karadeniz’de yeni koloniler kurması üzerine Sebastopolis yeniden öne çıktı (Kırzıoğlu, s. 3). Cenovalı tüccarların gelişiyle şehir canlandı, iki asır boyunca Ceneviz kolonisi olarak gelişme gösterdi. Bu dönemden itibaren Batı haritalarında Sebastopoli, Skanoskopoli, San-Sebastian, Sevast gibi adlarla yer aldı. Eskiden olduğu gibi şehrin iskân yeri Besletka nehrinin solunda bulunuyordu ve kırmızı bayrağı üzerinde beyaz insan ayası tasvir edilmişti. Burada XIV. yüzyılda Cenovalılar, yahudi, Migrel, Abhaz, Grek, Ermeni ve müslümanlar yaşıyordu. XV. yüzyılda Sebastopolis bütün Karadeniz sahilinin en büyük ticaret limanı haline geldi (İlk Çağlardan Günümüze Abhazya Tarihi, s. 100).
XIV. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Sebastopolis’e ve Doğu Karadeniz’in diğer ticaret şehirlerine Asya ve Kuzey Kafkasya menşeli kervanlar akın etmeye başladı. Bu arada Abhazlar’ın İslâm diniyle ilk karşılaşmaları VIII. yüzyılda Araplar’ın bölgeyi alt üst eden akınları sırasında gerçekleşti. Müslümanlar, Abhaz ve Kartvel Krallığı’nın siyasal ve kültürel hayatında silinmez izler bıraktı. Bununla birlikte Abhazyalı müslümanlardan ilk defa XIV. yüzyıl başlarındaki kaynaklarda söz edilir. Dolayısıyla Sohum’daki müslüman varlığının bu dönemden itibaren arttığı söylenebilir. Katolik Cenovalılar’ın esir toplamasına, ticaret ya da pazar iskelesi olan Sebastopolis’in Abhazya kıyıları gibi İstanbul’un fethinden önce Osmanlı Devleti’nce itaat altına alınmasına dair bilgiler vardır (Kırzıoğlu, s. 4).
1451’de Osmanlı Devleti’ne itaat eden, ancak daha sonra büyük ihtimalle Cenevizliler’e güvenerek bu itaatten vazgeçip haracını göndermeyen Sohumkale 1454’te Osmanlı donanmasınca tahrip edilerek tekrar ele geçirildi. Bununla birlikte Abhazya ve Sohum’da 125 yıl idarî düzen kurulamadı (a.g.e., s. 382). 1578’de İran seferi esnasında Sohum eyaleti oluşturuldu, başına da Çerkez Haydar Paşa getirildi. Aynı yıl kalede yeniçeri, topçu, cebeci gibi askerlerden oluşan güçlü bir Osmanlı garnizonu kuruldu. Sohum’da bir kadı ve şehirdeki binaları tamir eden bir mimar ağa bulunmaktaydı (Bilge, s. 480). 1580 yılına kadar burada görev yapan Haydar Paşa’dan sonra Sohum’un mülkî idaresi geliri az olduğu için kaldırılarak Batum eyaletine bağlandı (Kırzıoğlu, s. 19-20). XVII. yüzyıla kadar hakkında fazla bilgi bulunmayan Sohum’un kale olarak önemi arttı.
1723’te keşfi yapılan kale 1723-1724’te onarıldı ve girişe III. Ahmed’in kitâbesi konuldu (kitâbe için bk. Sönmez, II, 649-666). Kalede 1729’da doksan dokuz, 1731’de 255 yeniçeri vardı. Limanda ise kalyon inşa ediliyordu. Buradan Trabzon’la irtibat sağlamak için de menzil kayıkları işletilmekteydi. Kale 1761-1762’de yeniden tamir gördü. Ayrıca kalede cami de bulunmaktaydı (Bilge, s. 481). Osmanlı-Rus savaşı esnasında (1768-1774) Abhazlar, kendilerine sert davranılmasından ötürü 1771’de isyan edip Sohum Kalesi’ni kuşatarak ele geçirdiler. Abhaz prenslerinden Zurab ile Kaliş/Keleş Ahmed Bey’in arası açılınca Osmanlı Devleti bu durumdan yararlanarak kaleyi geri aldı, ancak üç yıl sonra burayı terketti. Daha sonra Keleş Bey kaleyi tamir ettirdi (Reineggs, II, 7-8) ve Abhazya yönetim merkezini Lıhnı’dan (Soğuksu) Sohum’a taşıdı.
Keleş Bey, Kafkasya’da nüfuz alanını ve sınırlarını genişleten Ruslar’la iş birliği yaptı. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşı esnasında Osmanlı tarafını tutan Keleş Bey, adamlarıyla birlikte Sohum Kalesi’ne giden oğlu Arslan Bey tarafından Mayıs 1808’de öldürüldü. Rus tebaası olan ve Hıristiyanlığı seçen diğer oğlu Sefer Bey de (Georgi Şirvaşidze) 1808 ve 1809’da Rus çarına mektup yazarak kendilerine tâbi olmak istediğini bildirdi (Aydın, s. 48). Savaşın ikinci safhasının devam ettiği bir sırada Ruslar 17 Şubat 1810’da Abhazya’nın Rusya’ya bağlandığını ilân etti (Beygua, s. 61). Sohum Kalesi bu sırada yeterli askerî destek sağlanamadığından 11 Temmuz 1810’da Ruslar’ın eline geçti (Aydın, s. 99-101). 1812’de yapılan Bükreş Antlaşması’nın 6. maddesine göre Rusya’nın Anadolu kısmında işgal ettiği yerlerin tamamını iade etmesi, dolayısıyla Sohum’u da Osmanlı Devleti’ne vermesi gerekiyordu. Ancak Ruslar Sohum, Anakara ve Kemhal’i Osmanlı Devleti’ne terketmek yerine buraları askerî açıdan takviye ettiler ve kendi toprakları olarak gördüler. Osmanlı Devleti’nin bu hususla ilgili çabaları sonuçsuz kaldı. Ruslar, Sohum’un kendilerine Sefer Bey tarafından verildiğini iddia ederek Osmanlı taleplerini reddetti. 7 Ekim 1826’da imzalanan Akkirman Antlaşması ile Sohum yanında Anakara’nın da Rusya’ya aidiyeti Osmanlı Devleti tarafından kabul edildi.
1830’lu yılların başında bölgeyi ziyaret eden Dubois, Sohum’un Gelincik’ten sonra Batum’dan Anapa’ya kadar olan yerde en güzel koy olduğunu, fakat denizin dibinin balçıkla kaplanması yüzünden gemilerin demirlenmesine uygun olmadığını ifade eder. Ayrıca kale duvarlarında rahatça gezilebildiğini ve kalenin çok güzel bir manzara arzettiğini belirtir. Kalede Rus kumandanlarının ve askerlerinin bulunduğunu, birkaç yıkılmış bina gördüğünü ve kışlanın da içler acısı bir durum arzettiğini zikreder. Kale müştemilâtı da iyi durumda değildir, burçlardan birinin yarısı denize gömülmüştür, surlar harap durumdadır. Kalenin arka kısmında eski mezarların yanında Prens Keleş, Sefer Bey ile onların babaları ve dedelerinin mezarları vardır, batı kapısı üzerinde Arapça yazılmış bir kitâbe bulunmaktadır. D. de Montéreux, Sohum’da ticaret yapıldığı sıralarda burada 6000 kişinin yaşadığını, Ruslar’ın şehri işgali sırasında şehrin bir kısmının sağlam durumda olduğunu, ancak Rus generalinin mevcut evlerin yerle bir edilmesini istediğini yazar (Reise um den Kaukasus, I, 154). 1836’da Sohum’u gören Edmund Spencer ise şehrin acınacak bir halde bulunduğunu, Türkler’in ifadesiyle eskiden 3000 nüfusluk bir yer iken şimdi birkaç Ermeni ve Rum’un oturduğu kulübelerden ibaret bir yerleşime dönüştüğünü, kalenin dörtgen biçiminde olup girişin üstünde kitâbesinin yer aldığını, topların da denizden bir saldırı için değil karadan gelecek saldırıyı bekler konumda dizildiğini belirtir (Türkiye, Rusya, Karadeniz ve Çerkezistan, s. 289-290).
1846’da Sohum bir ticaret merkezi olarak ilân edildi ve beş yıl geçmeden Rus Sahil Koruma Birliği buraya taşındı (Beygua, s. 63), böylece askerî önemi arttı. Kırım harbi çıkınca Ruslar, Sohum Kalesi’ni 1854 yılı başlarında terketti ve bütün askerî malzeme Kutais’e götürüldü (Slade, s. 148-149). Osmanlılar ise Mayıs 1854’te donanmanın Sivastopol’dan sonra Sohum’a 4000 asker çıkarmasını ve Kafkaslar’ı çok iyi bilen Çerkez asıllı Sefer Bey’in Şeyh Şâmil’in elçisiyle birlikte gönderilmesini kararlaştırdı. 1854 baharında Sefer Bey, Edirne’den İstanbul’a çağrılarak kendisine ferik rütbesi verildi. Osmanlı birlikleri Mayıs 1854’te Sohum’a girdi. Ancak birliklerin sayısı yetersizdi, buna rağmen Sohum’un üs yapılmasına çalışıldıysa da bu durum geçici oldu. 10 Temmuz 1856’da Ruslar, Sohum’u tekrar işgal etti ve şehir 1864’te doğrudan Rusya’ya bağlandı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başlayınca Osmanlı Devleti burasıyla yeniden ilgilendi. 2 Mayıs 1877’de altı Türk gemisi Sohum’a yaklaşıp şehri ve limanı bombaladı (Allen – Muratoff, s. 120-122). Yollanan birlikler Ruslar’a karşı başarılı mücadele verdi. II. Abdülhamid bir nutkunda buranın tekrar ele geçirilmesinin Kırım’ın fethi kadar önemli olduğuna dikkat çekti. Ancak Rumeli civarındaki çarpışmalar hızlandığından Sohum’daki birlikler Rumeli’ye sevkedilerek 12 Ağustos 1877’de Sohum boşaltıldı (a.g.e., s. 144-147). Bu arada kaledeki birkaç top ve III. Ahmed zamanından kalma kale kitâbesi İstanbul’a nakledildi. Diğer taraftan Osmanlı ordusunda hizmet eden Abhazlar’ın düşman eline düşmemeleri için göç etmeye razı olanlar Anadolu’ya nakledildi, 2500 kişi vapurlarla taşındı (Mir’ât-ı Hakîkat, II, 374, 377). Sohum’daki bir deniz feneri de Mesudiye zırhlısına kılavuz olarak alınan Mustafa Reis ve arkadaşları tarafından sökülüp Trabzon’a götürüldü ve sahile dikildi. Sohum Kalesi kitâbesi bugün Topkapı Sarayı Müzesi iç avlusunda sergilenmektedir.
1917 Rus ihtilâli esnasında Abhazya, Rus sivil savaşı içinde yok oldu. Kızılordu ve yerel güçler şehri 4 Mart 1921’de ele geçirip Sovyet hükümranlığını ilân ettiler. 31 Mart 1921’de Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti teşkil edildi. Sohum, Sovyet antlaşmasına göre 1921-1931 arasında Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Abhaz Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başşehri oldu. Sovyetler Birliği’nin 1990’da dağılmasının ardından Gürcüler, Abhazlar, Ruslar ve Çeçenler arasında çıkan iç savaş sonunda Abhazya Gürcistan’dan ayrıldı. Sohum’un 27 Eylül 1993’te ele geçirilmesinin ardından bölgeden göç etmeleri için baskı ve şiddet uygulanan Gürcüler buradan ayrılmak zorunda kaldı. Bu olaylardan önce yaklaşık 120.000 olan Sohum’un nüfusu olaylardan sonra 40.000’e düştü. Gürcüler’in bu nüfus içindeki oranı hayli azaldı. Şehrin durumu bütün bölgede olduğu gibi son zamanlarda Rus yardımı ve yatırımlarıyla iyileşme sürecine girdi.
Sohum’un nüfusu 1886’da 412 iken 1897’de 7998’e, 1926’da 21.568’e, 1939’da 44.299’a, 1970’te 101.798’e ve 1989’da 119.150’ye yükseldi (14.922’si Abhaz, 12.242’si Ermeni, 49.460’ı Gürcü, 7355’i Rum, 25.739’u Rus, 4002’si Ukraynalı). 2003 yılında Sohum’da 43.716 kişi yaşamaktaydı (24.603’ü Abhaz, 5565’i Ermeni, 1847’si Gürcü, 677’si Rum, 8902’si Rus, 1797’si Ukraynalı). 1989 ile 2003 sayımı arasındaki rakamlar Gürcü ve Ruslar’ın sayılarının çok hızlı bir şekilde düştüğüne işaret eder. Bunda hiç şüphesiz iç savaşın büyük rolü vardır. 2011 yılı sayımlarına göre ise Sohum’un nüfusu 62.914 kişiydi. Bu nüfusun 43.342’si (% 67,3) Abhaz, 6192’si (% 9,8) Ermeni, 1755’i (% 2,8) Gürcü, 645’i (% 1,0) Rum, 9288’i (% 14,8) Rus ve 697’si (% 1,1) Ukraynalıdır. Sohum’daki tarihî eserler arasında, XI. yüzyıldan kalma III. Bagrat Kalesi, XII. yüzyılda Tamara döneminden kalma kemerli köprü, Roma duvarları ve Sohum’dan 11 km. mesafede bulunan Kaman Kilisesi sayılabilir. Abhazya Müftülüğü’nün bulunduğu şehirdeki müslümanlar için küçük bir mescidin var olduğu ve yeni cami inşa çalışmalarının yapıldığı bilinmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
J. Reineggs, Allgemeine historisch-topographische Beschreibung des Kaukasus (ed. F. E. Schröder), Hildesheim-St. Petersburg 1797, II, 7-8.
J. von Klaproth, Reise in den Kaukasus und nach Georgien: Unternommen in den Jahren 1807 und 1808, Berlin 1812, I, 478-479.
E. Spencer, Travel in Circassia, Krım Tartary, London 1837, I, 295-296.
a.mlf., Türkiye, Rusya, Karadeniz ve Çerkezistan (trc. Dilek Cenkçiler), Ankara 2014, s. 289-290.
D. de Montéreux, Reise um den Kaukasus zu den Tscherkessen und Abhasen nach Kolchis, Georgien, Armenien und in die Krim, Darmstadt 1842, I, 5, 152-154.
P. M. Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası 1817-1819 (trc. H. D. Andreasyan), İstanbul 1969, s. 79.
Adolphus Slade, Türkiye ve Kırım Harbi, İstanbul 1943, s. 136-137, 148-152.
Mir’ât-ı Hakîkat (Miroğlu), II, 374-375, 377, 381.
W. E. D. Allen, A History of Georgien People, London 1932, s. 74, 77-78, 277, 331.
a.mlf. – P. Muratoff, Kafkas Harekâtı: 1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Ankara 1966, s. 92-98, 120-122, 144-147.
M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 2-4, 19-20, 382.
Valeri Beygua, Abhazya Tarihi (trc. Papaha Mahinur Tuna), İstanbul 2000, s. 15, 16, 17, 19-20, 26, 29, 39, 43, 57, 61-63, 79, 125-127.
Zeki Sönmez, “Balkanlar ve Karadeniz Çevresindeki Osmanlı Kale Mimarisi Hakkında Bazı Görüşler”, Balkanlar’da Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Ankara 2001, II, 649-666.
Ufuk Tavkul, Kafkasya Gerçeği, İstanbul 2007, s. 64.
Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, İstanbul 2008, s. 48, 99-101, 130-167.
Sadık Müfit Bilge, Osmanlı Çağında Kafkasya 1454-1829: Tarih-Toplum-Ekonomi, İstanbul 2012, s. 480-481, 498.
İlkçağlardan Günümüze Abhazya Tarihi (ed. Stanislav Lakoba v.dğr., trc. Uğur Yağanoğlu), İstanbul 2014, s. 41-42, 45-48, 54-55, 100-102, 112-115.
Büyük Gazete, sy. 11, İstanbul 6 Kânunusâni 1927.
“Suhumi”, ABr., XX, 116.