https://islamansiklopedisi.org.tr/srem
Adı Sırpça Srem, Hırvatça Srijem, Macarca Szerémség şeklinde geçer. Osmanlı kaynaklarında Sirem olarak anılır. Tuna nehriyle onun kolu olan Sava arasında Panonya ovasının güney kesimini oluşturur. Doğu ve orta bölümleri Sırbistan’a (Voyvodina), batı parçası Hırvatistan’a bağlıdır. İki nehrin arasında kaldığı için Osmanlı kaynakları bölgeyi “cezîre-i Sirem” veya Sirem adası şeklinde de adlandırmıştır. Buradaki Osmanlı hâkimiyeti ilk defa 1521’de başlamış ve 1526’ya kadar tamamı Osmanlı idaresi altına girmiştir. Osmanlı döneminde önce Semendire’ye (Smederevo) bağlı bir idarî bölge, daha sonra Budin beylerbeyiliği içinde bulunan bir sancak haline getirilmiştir.
Srem bölgesinin tarihi Eskiçağ’lara kadar iner. Bölgenin adının antik şehir olan Sirmium’dan geldiği ve kelimenin orijininin İlirya kökenli olduğu belirtilir (Enciklopedija Jugoslavije, VIII, 107). Romalılar burayı milâttan önce I. yüzyılda ele geçirerek idarî bir merkez haline getirdiler. Daha sonra VI. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun bir eyaleti konumunu kazandı. VII. yüzyılda bölge Avarlar’ın kontrolü altına girdi. IX. yüzyılda Franklar ve Bulgarlar bölgede etkili oldu. XI. yüzyılda bölgenin idarecisi Bulgar Krallığı’nın bir vasalı durumundaydı. Bunun ardından yeniden Bizans’ın kontrolüne girdi. XII. yüzyılda Macarlar burada hâkimiyet kurdu. 1282-1316 yılları arasında Sırp Kralı Stefan Dragutin’in idaresi altındaydı. Bölge üzerinde Sırp despotlarıyla Macar kralları arasında hâkimiyet mücadelesi yaşandı. XIV. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı akıncılarının hedefi haline geldi. Bazı Osmanlı kroniklerinde Srem’in daha Yıldırım Bayezid döneminde geçici olarak ele geçirildiğinden söz edilir. Kemalpaşazâde buranın ahalisinin bu sıralarda Osmanlılar’a bac ve haraç verdiğini, ancak Ankara Savaşı’ndan sonra elden çıktığını söyler. Ayrıca Fâtih Sultan Mehmed’in Belgrad’a yönelik faaliyetleri sırasında burada Macarlar’ın kuvvetli bir müdafaa hattı oluşturduklarını da belirtir (Mohaçnâme, s. 10-14). Kemalpaşazâde’nin verdiği bilgi, Yıldırım Bayezid’in vasalı konumunda olup onunla birlikte çeşitli seferlere katılan Stefan Lazareviç’in despotluk topraklarının Srem’de Zemun, Mitrofça (Sremske Mitrovica), Kupinik (Kupinovo) ve Salankamen’i ihtiva etmesinden kaynaklanıyor olmalıdır. 1427’de onun yerini alan Curac Brankoviç Kupinik’i mekân tutmuştu. Bölgedeki Sırp despotları bu toprakları Macar Krallığı ile anlaşarak idare ediyordu. Brankoviç sülâlesine mensup despotlar Curac (1486-1496), Jovan (1496-1502) ve Ivaniš Berislavič (1504-1514) Srem’i merkez karargâhları haline getirmişlerdi. Kanûnî Sultan Süleyman 927’de (1521) Belgrad’a ilerlediğinde Srem’de dul kraliçe Jelena bulunuyor ve Kupinik’te ikamet ediyordu.
1458’de ve 1462’de Osmanlı saldırılarına uğrayan bölgenin doğusu, 1521’de Kanûnî’nin Belgrad’ı ele geçirmesi sırasında Osmanlı kontrolü altına alındı. Yahyâpaşaoğlu Bâlî Bey, Srem bölgesinde Osmanlı fetihlerini ilerletti. Sert Osmanlı baskısı 1526’da daha da ağır bir şekilde hissedildi, buradaki ahalinin çoğu kaçtı, bölgedeki şehir ve kaleler tam olarak Osmanlı idaresi altına girdi. Mohaç Savaşı’ndan sonra Tuna’nın kuzeyinde bulunan köylü general Jovan Nenad’ın Srem’e yönelik faaliyeti sonuç vermedi, onun yanında yer alan Radoslav Čelnik ve Subota Vrlič, Srem’e dönüp Osmanlı idaresini tanıdı. Kendilerine tâbi ahaliyle birlikte yeniden Srem’e yerleşmelerine izin verildi. Bunun ardından çobanlık yapan Vlahlar da (Ulahlar) bölgeye yerleştirildi. Osmanlılar bu kesimi nüfuslandırıp yeniden iskâna açtı. 1699-1718 yıllarında Srem, Osmanlılar’la Habsburglar arasındaki savaşlardan etkilendi, askerî bir bölge haline geldi. 1718’de Osmanlı idaresinden çıkmasına kadar en doğu kesimi hariç olmak üzere Srem’in pek çok toprağı daha 1699’da Habsburg idaresine girmişti. 1745’te Habsburg kontrolü altında Slavonia Krallığı’nın bir parçası oldu. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya Krallığı’na bağlandı. Yugoslavya’nın parçalanmasının ardından Sırbistan ve Hırvatistan arasında bölündü.
Srem bölgesi Osmanlı idaresi altına girdikten sonra önce Semendire sancağına bağlı bir idarî bölge iken daha sonra 948’de (1541) sancak oldu ve tahrirleri yapıldı. Tuna nehri boyunca devam eden tepelik bölgelerdeki şarap üretimine uygun bağ alanları ve verimli topraklarından dolayı iktisadî olarak sancağın durumu iyi idi. Bununla birlikte savaşlardan ve eşkıyalık hareketlerinden etkilendi, ahalisi sık sık bölgeyi terketti. Bazan gidenler geri geldi, bazan da bölge yeni gelen göçmenlerle dolduruldu. Bazı gruplar emniyet maksadıyla 1521-1526 yıllarında oldukça farklı bölgelere, meselâ Gelibolu ve İstanbul’a sürgün edilmişti. Gelen yerleşimciler ise çoğunlukla Güney Slavları’ndan, batıdaki Hırvatlar’dan, doğudaki Sırplar’dan, bazı Macar ve müslüman şehir halkından oluşmaktaydı. Şair Mevlânâ Îsâ, Türk ailelerinin Srem’e yerleştirilmesini savunmuş, ancak onun bu arzusu gerçekleşmemiştir (950/1543). Srem’de pek çok askerî/ticarî su ve kara yolunun geçiş noktası bulunmaktadır. Tuna su yolu Batılı seyyahlar tarafından özellikle iyice tasvir edilmiştir. Srem’in içinden geçen güzergâh Budapeşte’ye giden imparatorluk yolu idi, dolayısıyla buralar muhafızlar ve derbentler tarafından korunma altına alınmıştı. Ancak çiftçiler haraçtan kaçınmak için bu ana güzergâh yakınlarında yaşamaktan sakınıyordu.
XVI. yüzyıla ait Osmanlı tahrir kayıtlarına göre bölgede belli başlı merkezler Ilok, Varadin, Nemçi (Nijemci), Salankamen ve Dimitrofça idi. Kasabaların hâne sayısı 1000 ya da 1500’ü geçmese de bütün Osmanlı idaresi süresince bunların geliştiği dikkati çekmektedir. En kalabalık müslüman topluluğu Dimitrofça’da bulunuyordu. Onu Ilok takip ediyordu. Bu iki kasabada hıristiyanlar müslüman nüfusa nisbetle çok az sayıda idi (Ilok’ta 237 müslüman, yirmi yedi hıristiyan hânesi; Dimitrofça’da 580 müslüman, yirmi dokuz hıristiyan hânesi). Bunların dışında Gırgurofça, Vulkovar/Vukovar, Varadin, Cerevit, Irig, Zemun gibi küçük kasabalarda da müslüman nüfus yaşıyordu. Hıristiyanların en kalabalık olarak bulundukları yer ise Karlova/Karlofça olup (1555’te 775 hâne) burada sivil müslüman nüfus yoktu. Kuzeyde sancağın yüksek kesimlerinde bir bütün olarak İpek Patrikhânesi’nin denetiminde bazı Sırp Ortodoks manastırları bulunmaktaydı.
Sanatta ve mimaride Osmanlı Devleti’nin varlığıyla ilgili bugüne ulaşan izler azdır (Ilok’taki bir hamam ve türbe, Salankamen’de bir caminin kalıntıları). Evliya Çelebi, Srem halkının savaş sanatlarını kitaplara ve okumaya tercih ettiğini belirtir. Gerçekten Mitrovica’da cündîlik sanatının uygulandığına dair kanıt bulunmaktadır. Köyün binicilerinden biri bir cami inşa etmiş ve bakımı için onu bir vakfa bağlamıştır. 1608’de Ilok’ta diğer popüler eğlencelerle birlikte bir karagöz gölge oyununun bulunduğu belirtilmiştir.
Bazı kaynaklarda Osmanlı dönemi Srem’i ile alâkalı olarak bazı gelenekler ve menkıbeler yer alır. Hiç kuşkusuz bunlar çok değerli kültürel mirası temsil etmekteydi. Bunlardan biri Vukovar’daki bir zâviyenin sahibi hakkında Aziz Hindi Baba ile ilgilidir. Bu kişinin Mohaç’a gitmek üzere olan orduya katıldığı ve savaştan yetmiş gün önce sultana zaferi müjdelediği söylenir. Ayrıca peygamber soyundan geldiğine, basiret ve keramet sahibi olduğuna inanılmıştır. Bunlar Evliya Çelebi tarafından not edilmiştir. 1612’de zâviyenin şeyhiyle sohbet eden Hırvat Cizvit Bartol Kasiç de benzeri bir hikâyeyi nakleder. Diğer menkıbeler Srem’in mitolojik ve efsanevî tarihini açıklamaktadır. Ayrıca imparatorluğun bu bölgesinin okumuş insanları Srem’in gerçek tarihiyle ilgili olarak bazı bilgilere sahipti (Roma imparatorlarının Mitroviçe’de ikamet ettiği dönemler, şarap üretimi, hıristiyan şehidlerin idamı veya daha sonraki dönemlerde bu kişilerin tâzimi). Bunun ötesinde sancağın merkezinde eski tarihî eserler hâlâ görülebilir durumdadır. Bütün bu unsurların İslâmî anlayışla karışarak bir menkıbeye nasıl dönüştüğü Ali Dede Sigetvarî (ö. 997/1589) ve Münîrî Belgradî’nin (ö. 1024/1615) yazılarından anlaşılır.
BİBLİYOGRAFYA
BA, TD, nr. 437, 549, 571, 673, 1000.
Kemalpaşazâde, Mohaçnâme: Histoire de la Campagne de Mohacz (trc. Pavet de Courteille), Paris 1859, metin, s. 10-15.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VI, 172-182; VII, 141-154.
K. Nehring, Adam Freiherrn zu Herbersteins Gesandtschaftsreise nach Konstantinopel: Ein Beitrag zum Frieden von Zsitvatorok (1606), München 1983, s. 99-101.
B. W. McGowan, Sirem Sancağı Mufassal Tahrir Defteri, Ankara 1983.
a.mlf., “Food Supply and Taxation on the Middle Danube (1568-1579)”, Ar.Ott., I (1969), s. 139-196.
M. Ždralović, Bosansko-hercegovački prepisivači djela u arabičkim rukopisima, Sarajevo 1988, I, 133-135.
O. Zirojević, “Mreža turskih puteva (kopnenih i vodenih) i promet na području današnje Vojvodine i Slavonije”, Acta historico-oeconomica Iugoslaviae, V, Zagreb 1978, s. 57-70.
Feridun M. Emecen, “XVI. Asır Başlarında Bir Göçün Tarihçesi: Gelibolu’da Sirem Sürgünleri”, Osm.Ar., sy. 10 (1990), s. 161-179.
Branislav Bukurov, “Srem (Srijem)”, Enciklopedija Jugoslavije, Zagreb 1971, VIII, 107-108.