https://islamansiklopedisi.org.tr/tahman-b-amr
Benî Kilâb kabilesinden sahâbî Amr b. Seleme’nin oğludur. Amr, Medine’de yaşadı ve bu şehir hakkında şiirler yazdı (Ebû Abdullah İbnü’l-Cerrâh, s. 24; İbn Hacer el-Askalânî, IV, 303). Tahmân’ın I. (VII.) yüzyılın ikinci yarısında özellikle Abdülmelik b. Mervân ve oğlu Velîd b. Abdülmelik’le birlikte yaşadığına dair haberler ve anekdotları, onlar için yazdığı övgüleri bulunmaktadır. Kendisiyle ilgili anekdotların çoğu şiirlerinden kasidelerine, Ebû Saîd es-Sükkerî’nin mukaddime olarak yazdığı girişlerden ve bazı şiirlerine düştüğü notlardan elde edilmektedir. İbn Hacer Tahmân’ın Abdülmelik b. Mervân zamanında vefat ettiğini kaydeder (el-İṣâbe, IV, 303). Bu durumda Tahmân’ın Velîd hakkındaki kasideleri ve onunla ilgili haberleri (Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 465; M. Nebîl Turayfî, I, 350) ya tashîf ile veya babasıyla Velîd’in adlarının karıştırılması sonucunda ortaya çıkmıştır, ya da Velîd’le ilişkisi onun veliahtlığı döneminde gerçekleşmiştir. Ziriklî, Tahmân’ın 80 (699) yılında vefat ettiğini kaydeder (Aʿlâm, III, 233). Abdülmelik’in hilâfeti 86 (705) yılına kadar devam ettiğine ve oğlu Velîd de bu tarihte halife olduğuna göre Tahmân bu tarihten sonra ölmüş olmalıdır.
Tahmân, çıktığı seferlerden birinde Benî Hanîfe’nin kollarından Harûriyye’nin reisi Necde b. Âmir el-Hanefî tarafından yakalanıp esir alınır; çöl geçitlerini, sulak ve otlak yerleri iyi bildiğinden kılavuz olarak kullanılır. Bir gece kaçmaya çalışan Tahmân reisin en iyi develerinden birine binip uzaklaşır. Necde el-Harûrî, Benî Ca‘fer b. Kilâb’dan Abdullah b. Sürâka ile Yemâme’den Âsım adında birini onun arkasından gönderir, bunlar Tahmân’ı yakalayıp getirirler. Necde b. Âmir devesini çaldığı için hırsızlığının cezası olarak sağ elini keser (M. Nebîl Turayfî, I, 353). Daha sonra Abdülmelik hilâfete gelince (Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 453) Tahmân halifenin huzuruna çıkar, elinin kesilmesi yüzünden şikâyette bulunur ve fidye ödenmesini talep eder; kendisinin sâdık bir tebaa olarak hareket ettiğini belirten ve âdi mücrimlere uygulanan böyle bir cezayı hak etmediğini dile getiren en meşhur kasidesini (Nûniyye) okur (Dîvân, s. 83; Yâkūt, III, 446; Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 466-467; M. Nebîl Turayfî, I, 353-355). Tahmân bu şiirinde, soyunun Benî Kilâb’dan asil bir kadın vasıtasıyla Mervânoğlu ile (Abdülmelik) birleştiğini, onunla akraba olduğunu, Yemâme’deki Harûriyye kabilesinin Mervân’a lânet okuduğunu ifade ederek halifenin akrabalık duygularını tahrik etmeye çalışır. Neticede Yemâme’deki Benî Hanîfe’den 100 kişinin sağ elinin kesilmesine ferman çıkarttıysa da oraya varmaya ömrü yetmez ve yolda ölür. Bu anekdot râvi Ebû Muhallem’den (Muhammed b. Hişâm eş-Şeybânî el-Ehvâzî) nakledilmiştir (M. Nebîl Turayfî, I, 353-355). Bir başka rivayete göre ise eli kesilmemiş, söz konusu şiiri böyle bir cezayı hak ettiği zaman elini kurtarmak maksadıyla söylemiştir. Tahmân, bir gün meyhânede sarhoş olunca meyhâne sahibinin meşrû olmayan ticaretinden elde ettiğini söylediği parayı sakladığı kutuyu kırarak içindekileri alınca böyle bir cezayı hak eder. Ancak bu rivayete göre daha sonra Abdülmelik’in değil oğlu Velîd’in huzuruna çıkarılır ve onun kendisini bağışlaması için söz konusu şiiri okur (Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 452; M. Nebîl Turayfî, I, 357). Tahmân’ın Halife Velîd dönemine kadar yaşadığını ifade eden bu anekdot, Velîd’i ve Emevîler’i öven diğer bir şiiriyle de teyit edilmektedir. Ancak diğer rivayetlerde elini kaybettiğine işaret edildiğinden bu rivayet zayıf kalmakta ve elinin kesildiği anlaşılmaktadır. Fakat rivayetlerin ikisi de çelişkili görünmektedir. Velîd’in el kesme cezası verilen bir kimseyi sırf kendisine şiir okuduğu için affetmesi, Abdülmelik’in de Benî Hanîfe’den 100 kişinin elinin kesilmesini emretmesi izahı kabil hususlar değildir.
Elini kaybetmiş olması hususunda çok hassas davranan Tahmân onu daima sarılmış olarak muhafaza ederdi. Bir gün içlerinde Tahmân’ın da bulunduğu Benî Ebû Bekir b. Kilâb’dan bir grup su başında iken Benî Ebû Rebîa b. Abd b. Ebû Bekir b. Kilâb’dan bir kişi (Hânî b. Yezîd b. Şibl) Tahmân’ın hırsızlık yüzünden kesilmiş elini insanların görmesi için sargısını çıkarır. Tahmân bunun intikamını alacağına dair yemin eder ve fırsat kollar, uygun zaman bulunca da kılıç darbesiyle onun elini keser. Adamın öldüğünü zannederek önce Yemen’deki Benî Hâris b. Kâ‘b’ın yanına kaçar, ardından Yemen kabilelerinin en asillerinden olan Benî Abdülmedân’a sığınarak onların içinde yaşar, çeşitli kimselere de uğradığı hakaretin intikamını almış olmanın sevincini ifade eden mısralar gönderir. Nazmettiği “Lâmiyye”de kılıçla düşmanının parmaklarını ve sırtında kaburgaların uçları görülecek şekilde kaba etini kestiğini, vücudunun yarısını çökerttiğini ifade eder (Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 453-454; M. Nebîl Turayfî, I, 362-364). Ebû Muhallem eş-Şeybânî’nin Ebû Mazhar’dan naklettiği diğer bir rivayete göre ise Benî Kilâb’ın kolu olan Benî Ebû Rebîa’dan Hânî b. Yezîd b. Şibl’in Tahmân’ın kız kardeşi Seyyâre’ye hakaret etmesi üzerine kendisini tehdit eden Seyyâre’ye, “O eli kesilmiş kardeşinle mi beni tehdit ediyorsun?” der. Bunu duyan Tahmân adamı kılıçla yaralar ve elini keser (Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 469-470; M. Nebîl Turayfî, I, 362-364).
Tahmân’a nisbet edilen bir diğer kavga da onun bir kadın yüzünden Benî Ganî kabilesinden bir adamı öldürmüş olmasıdır. Daha sonra kaçıp iki yıl süreyle Yemâme’nin güneyindeki Ârız dağında gündüzleri gizlenmiş, geceleri yağma ve çapul hayatını sürdürmüştür. Bununla birlikte son derece perişan durumda olan Tahmân, dağın tepesinde bulunduğu bir gün içlerinde kardeşi Mâlik’in oğlu Muhfin, diğer kardeşi Kays’ın oğlu Suday gibi akraba ve arkadaşlarının da bulunduğu, Hacer’den ticaret için gelen Benî Kilâb’dan bir grubun dağın eteğinden geçmekte olduğunu farkeder. Grubu arkadan izleyen birine gizlice yaklaşarak “Yâiyye” kasidesini okur ve onların kendisi için Medine valisinden eman talep etmesini ister (M. Nebîl Turayfî, I, 365-366). Yeğeni Suday amcasının öldürdüğü kişinin kan bedelini ödeyerek Medine valisinden eman alır.
Emevîler’in, daha çok Abdülmelik b. Mervân zamanında kendi siyasetlerine muhalif gördükleri kabilelere karşı uyguladıkları iktisadî zulme baş kaldıran, yağma, baskın ve çapul hareketleriyle terör estiren bir sınıf ortaya çıkmıştır. İçlerinde Tahmân’dan başka Mâlik b. Reyb et-Temîmî, Ebü’n-Neşnâş en-Nehşelî et-Temîmî, Kattâl el-Kilâbî, Cahder b. Mâlik el-Hanefî, Semherî b. Bişr el-Uklî’nin de bulunduğu bu gruba “saâlîk-lüsûs” (yoksullar-yağmacılar) denilmiştir (Hüseyin Atvân, s. 85). Bunların çoğu şair olduğundan şiirlerinde kendileriyle ilgili haberlere ve anekdotlara dair izler bulunabilmektedir. Kendileri için son derece güçlü, sert, acımasız, cesur ve cengâver bir profil çizseler de özellikle Emevî döneminde bu taifeye mensup kimseler yakalanma korkusuyla kaçak bir hayat yaşamış, bu korku ve tedirginlik hali şiirlerine de yansımıştır (a.g.e., s. 97-98). Tahmân’la ilgili dağınık rivayetlerde de güçlü ve acımasız bir kişilik profili, korkusuzca çalan, istediğinde zekâsını kullanarak isteyen, tehdit ettiğinde gereğini yerine getiren bir tip çizilmektedir. Saâlîk-lüsûs şairlerin haber ve şiirlerine dair eserlerden ancak bazı kesitler zamanımıza intikal etmiş, Sükkerî’nin Eşʿârü’l-lüṣûṣ/Aḫbârü’l-lüṣûṣ’unda sadece Tahmân’la ilgili bir kısım günümüze kadar gelmiştir. Lakīt b. Bükeyr el-Muhâribî’nin el-Ḫurrâb ve’l-lüṣûṣ’u, Ebû Ubeyde’nin Lüṣûṣu Ḳureyş’i ile Kitâbü’l-Melâṣ’ı (Hırsız yatağı olan mahaller) elde mevcut değildir. Ancak Bekrî’nin kadim Arap şiirinde geçen yer adlarını açıkladığı coğrafya sözlüğü Muʿcemü me’staʿcem’inde Ebû Ubeyde’den yaptığı nakiller onun bu eserinden olmalıdır. Yine Câhiz’in kayıp olan Kitâbü’l-Lüṣûṣ’undan bazı parçalar Kitâbü’l-Ḥayevân’da yer almaktadır (Hüseyin Atvân, s. 105-106).
Tahmân’ın divanını Aḫbârü’l-lüṣûṣ/Eşʿârü’l-lüṣûṣ içinde ilk defa Ebû Saîd es-Sükkerî derlemiş (London 1852), daha sonra William Wright yayımlamış (bk. bibl.) ve Osman Reşer Almanca’ya tercüme etmiş, ayrıca Muhammed Cebbâr el-Muaybid (Şerḥu Dîvânı Ṭahmân b. ʿAmr el-Kilâbî min şuʿarâʾi’l-lüṣûṣ, Bağdat 1968) ve aynı adla Muhammed Abdülkerîm Mes‘ûd (Beyrut 2002) tarafından açıklamalarla birlikte neşredilmiştir. Bu neşirde lüsûs şiiri ve erken İslâm asrında lüsûsiyye olgusu ele alınıp incelenmiştir. Ardından Tahmân’ın haber ve şiirlerini Abdülmuîn el-Mellûhî (Eşʿârü’l-lüṣûṣ ve aḫbâruhüm, Beyrut 1413/1993, II, 451-474) ve Muhammed Nebîl Turayfî (Dîvânü’l-lüṣûṣ, I, 332-371) yayımlamıştır. Tahmân aralarına sığındığı Benî Hâris b. Kâ‘b kadınları, Esmâ, Leylâ, Lübnâ ve Ümeyme için yazdığı şiirlerinde gazel temasını işlemiş, bunlara duyduğu özlemle ayrılık acısını dile getirmiş, güzelliklerini, soyluluklarını tasvir etmiştir (a.g.e., I, 343-344, 349, 360-361). Tasvirlerinde deve, hız sembolü deve kuşu ve bağırtlak kuşu, güzellik sembolü ak ceylan ve yaban sığırı gibi çöl unsurlarını, kılıç, mızrak, ok vb. savaş aletlerini, bulut, yağmur, yıldız gibi doğa öğelerini zikretmiştir. Ayrıca Mevzûn b. Umeyr, Hânî b. Umeyr ve Hânî b. Şibl ile karşılıklı hicviyeleri (a.g.e., I, 356-358), Emevîler’i, Abdülmelik b. Mervân ile oğlu Velîd’i öven kasideleri vardır (a.g.e., I, 347-348, 350). Şiirlerinde güler yüzle ikramda bulunma (a.g.e., I, 342), komşusunu koruma, ona ihanet etmeme (a.g.e., I, 347), tükenmez hırs (tûl-i emel) peşinde koşan serkeş nefsi kınama (a.g.e., I, 351), karanlık kabir korkusu ve kabir tasvirleri de yer almaktadır (Dîvân, s. 82-83; Abdülmuîn el-Mellûhî, II, 466). Yâkūt el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân’ında birçok yerin ve coğrafî mekânın açıklamasında Tahmân’ın şiirlerini kanıt olarak kullanmış, aynı şekilde Lisânü’l-ʿArab’da, Ṣıḥâḥ-ı Cevherî’de ve Tehẕîbü’l-luġa’da Tahmân’ın şiirleri şâhid olarak zikredilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Tahmân b. Amr, Dîvân (nşr. M. Cebbâr el-Muaybid), Bağdad 1968, tür.yer.
Ebû Abdullah İbnü’l-Cerrâh, Men İsmühû ʿAmr mine’ş-şuʿarâʾ (nşr. Abdülazîz b. Nâsır el-Mâni‘), Kahire 1412/1991, s. 24.
Ebû Ali el-Kālî, el-Emâlî (nşr. M. Abdülcevâd el-Asmaî), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), I, 197.
Merzübânî, Muʿcemü’ş-şuʿarâʾ (nşr. F. Krenkow), Kahire 1402/1982, s. 300.
Bekrî, Muʿcem, II, 673.
a.mlf., Simṭü’l-leʾâlî fî şerḥi Emâli’l-Ḳālî (nşr. Abdülazîz el-Meymenî), Beyrut 1984, s. 473.
Zemahşerî, el-Müstaḳṣâ fî ems̱âli’l-ʿArab, Beyrut 1407/1987, II, 269-270.
İbn Münkız, Kitâbü’l-Menâzil ve’d-diyâr (nşr. Mustafa Hicâzî), Kahire 1968, s. 123-124, 233.
Ebû Gālib İbn Meymûn, Müntehe’ṭ-ṭaleb (nşr. M. Nebîl Turayfî), Beyrut 2000, II, 463-464, 465; III, 276-281.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân (nşr. F. Wüstenfeld), Leipzig 1870, I, 160, 319, 545, 926; II, 450, 455, 585, 586; III, 29, 205, 248, 389, 446, 638.
Sadreddin el-Basrî, el-Ḥamâsetü’l-Baṣriyye (nşr. Muhtârüddin Ahmed), Beyrut 1403/1983, I, 106-107.
İbn Hacer el-Askalânî, el-İṣâbe, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), IV, 303.
Abdülkādir el-Bağdâdî, Şerḥu ebyâti Muġni’l-lebîb (nşr. Abdülazîz Rebâh – Ahmed Yûsuf Dekkāk), Dımaşk 1393/1973, V, 40.
W. Wright, Opuscula Arabica, Leiden 1859, s. 79-89.
a.mlf., Cürzetü’l-ḥâṭıb ve tuḥfetü’ṭ-ṭâlib, Leiden 1852, s. 75-93.
C. Brockelmann, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî (trc. Abdülhalîm en-Neccâr), Kahire 1959, I, 247-248.
Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), III, 233.
Hüseyin Atvân, eş-Şuʿarâʾü’ṣ-Ṣaʿâlîk fi’l-ʿaṣri’l-İslâmî, Beyrut 1407/1987, s. 85, 97-98, 105-106.
Abdülmuîn el-Mellûhî, Eşʿârü’l-lüṣûṣ ve aḫbâruhüm, Beyrut 1413/1993, II, 451-474.
M. Nebîl Turayfî, Dîvânü’l-lüṣûṣ, Beyrut 1425/2004, I, 332-371.
F. Krenkow, “Tehmân”, İA, XII/1, s. 122-123.