https://islamansiklopedisi.org.tr/tefvif
Sözlükte “ak benek, hurma çekirdeği üzerindeki beyaz nokta, beyaz zar; alaca ve ince kumaş” anlamlarındaki fûf kelimesinden türeyen tefvîf “beyaz desenli kumaş dokumak” mânasına gelir (Lisânü’l-ʿArab, “fvf” md.; Kāmus Tercümesi, III, 696-697). “Beyaz desenli ince giysi” demek olan “sevb müfevvef” terkibiyle ilişkilendirilen tefvîf, bedî‘ ilminde anlama güzellik katan sanatlardan olup bir beyit veya söz içinde kuruluş yahut vezince eşdeğer, ancak birbirinden bağımsız olan kelime, terkip ve cümlelerin ardarda sıralanmasıyla övgü, yergi, gazel vb. içerikte bir kompozisyonun oluşturulmasıdır. Bu tür kelime, terkip ve cümlelerden meydana gelen anlam kompozisyonu giysi üzerinde diğer renklerle ayrılmış, birbirinden bağımsız, paralel biçimde uzanarak bir desen oluşturan beyaz çizgilere benzetilmektedir. Tefvîf sanatı kompozisyon bakımından uzun, orta ve kısa cümlelerle gerçekleşebilir. Uzun cümle halinde kullanılışına şu âyetler örnek teşkil eder:
”الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ ۰ وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ ۰ وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ ۰ وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ ۰ وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ“ (O’dur beni yaratan ve bana yol gösteren. O’dur beni yediren ve içiren. O’dur hastalandığım zaman şifa veren. O’dur beni öldürecek, sonra diriltecek olan. O’dur ödül ve ceza gününde hatamı bağışlamasını umduğum) (eş-Şuarâ 26/78-82). Âyetlerde ardarda, fakat birbirinden bağımsız sıralanan eşdeğer ve paralel ifadelerle yüce yaratan hakkında övgü kompozisyonu oluşturulmuştur. Antere’nin şu beytini de tefvîf sanatının uzun cümle halindeki kullanımına misal vermek mümkündür (Hatîb et-Tebrîzî, Şerḥu Dîvâni ʿAntere, s. 126):
”إن يلحقوا أكرر وإن يستلحموا / أشدد وإن نزلوا بضنك أنزل“ (Düşman üzerlerine gelirse [korumak için] akın ederim, dört tarafları sarılırsa hamle yaparım, dar bir yere konaklarsa düşman, atımdan inip cenge davet ederim). Şair şart cevap üslûbuyla aynı kuruluşa sahip, bağımsız ve paralel cümleler dizisiyle bir hamâse kompozisyonu meydana getirmiştir.
Orta uzunluktaki cümle kullanımına örnek olmak üzere şu âyet zikredilebilir:
”تُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ“ ([Allahım!] Geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye katarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın [Âl-i İmrân 3/27]). İbn Zeydûn’un şu beyti de orta uzunlukta cümle formunda gerçekleşen tefvîfe misal verilebilir (Dîvân, s. 163):
”ته أحتمل واحتكم أصبر وعزّ أهن / وولّ أقبل وقل أسمع ومر أطع“ (Sen kibirlen, ben katlanırım; sen dilediğini yap, ben sabrederim; sen izzet sahibi ol, ben zillete razıyım; sen benden yüz çevir, ben sana yönelirim; sen söyle, ben dinlerim, sen emret, ben yaparım).
Tefvîf sanatının kısa cümle formunda kullanılışına Mütenebbî’nin Seyfüddevle el-Hamdânî’yi övdüğü ve özür beyanında bulunduğu şu beyti örnek gösterilebilir (Berkūkī, III, 209):
”أقل أنل أقطع احمل علّ سلّ أعد / زد هشّ بش تفضّل أدن سرّ وصل“ (Affet, ihsanda bulun, yerler bahşet, binitler lutfet, konumumu yücelt, teselli et, önceki konumumu tekrar lutfet / İhsanını arttır, lutfederken sevinçli ve güler yüzlü ol, yine lutfet, katına yaklaştır, sevindir, vuslat bahşet).
Hatîb el-Kazvînî tefvîfi, “bir söz içinde uzunlukları birbirine eşit veya yakın cümleler halinde birbiriyle uyumlu mânaların zikredilmesi” olarak tanımlayıp bazı örnekler sıraladıktan sonra bu sanatın bir kısım örneklerinin mürâât-ı nazîr (îtilâf), bir kısmının da mutabakat (tezat) sanatına dahil olduğunu belirtmiştir (el-Îżâḥ, IV, 385). İbn Ebü’l-İsba‘, Bedreddin İbn Mâlik, Hatîb el-Kazvînî, Şehâbeddin el-Halebî, Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî, Safiyyüddin el-Hillî, İbn Hicce, Süyûtî, İbn Ma’sûm el-Medenî gibi belâgat âlimlerinin çoğunluğu tefvîf sanatını bu şekilde anlamıştır. Öte yandan tanım yapmamalarına rağmen verdikleri örnekler, Hatîb et-Tebrîzî ile İbnü’z-Zemlekânî’nin tefvîfi “zikredilen yergi sıfatlarının anılan bir kelime veya ifade bağlamında övgü sıfatına dönüştüğü söz” diye anladıklarını göstermektedir. Her iki müellif Cerîr’in şu dizelerini örnek vermiştir (Tâceddin Şelak, s. 254):
”هم اﻷخيار منسكة وهديا / وفي الهيجاء كأنهم صقور بهم حدب الكرام على المعالي / وفيهم عن مساويهم فتور خلائق بعضهم فيها كبعض / يؤم كبيرهم فيها الصغير عن النكراء كلهم غبي / وبالمعروف كلهم بصير“ |
Müeyyed-Billâh Yahyâ b. Hamza el-Alevî, bedî‘ ilminde en yüksek zirve diye nitelediği tefvîfi “bir karîne ile başka anlama gelen söz” şeklinde tanımladıktan sonra mâna ve lafızla ilgili iki türünden söz etmiş, mâna ile ilgili olanda İbnü’z-Zemlekânî’nin tanımını ve örneğini zikretmiş, lafızla ilgili olanda ise yaygın tefvîf anlayışını dile getirmiş, hatta söz bölümlerinin aruz bahrinin tef‘ilelerine göre taktî‘li gelmesini güzel bulmuştur. Bulut tasvirine dair tavîl bahrindeki şu dizede görüldüğü gibi (eṭ-Ṭırâẓ, s. 441):
بلاثغر | وضحك | بلاعين | ودمع | / | بلايد | ونقش | بلارقم | فوشي |
مفاعيلن | فعولن | مفاعيلن | فعولن | / | مفاعلن | فعولن | مفاعيلن | فعولن |
– – –⏑ | – –⏑ | – – –⏑ | – –⏑ | –⏑–⏑ | – –⏑ | – – –⏑ | – –⏑ |
BİBLİYOGRAFYA
Kāmus Tercümesi, III, 696-697.
İbn Zeydûn, Dîvân (nşr. Yûsuf Ferhât), Beyrut 1411/1991, s. 163.
Hatîb et-Tebrîzî, el-Vâfî fi’l-ʿarûż ve’l-ḳavâfî (nşr. Ömer Yahyâ – Fahreddin Kabâve), Dımaşk 1395/1975, s. 289-290.
a.mlf., Şerḥu Dîvâni ʿAntere (nşr. Mecîd Tarrâd), Beyrut 1412/1992, s. 126.
Ebû Tâhir el-Bağdâdî, Ḳānûnü’l-belâġa (nşr. Muhsin Gıyâz Uceyl), Beyrut 1409/1989, s. 125.
İbn Ebü’l-İsba‘, Taḥrîrü’t-Taḥbîr (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1995, s. 372-374.
İbnü’n-Nâzım, el-Miṣbâḥ fi’l-meʿânî ve’l-beyân ve’l-bedîʿ (nşr. Abdülhamîd Hindâvî), Beyrut 1422/2001, s. 203-204.
Hatîb el-Kazvînî, el-Îżâḥ fî ʿulûmi’l-belâġa (Şürûḥu’t-Telḫîṣ içinde), Kahire 1937, IV, 383-385.
Yahyâ b. Hamza el-Alevî, eṭ-Ṭırâẓü’l-müteżammin li-esrâri’l-belâġa (nşr. M. Abdüsselâm Şâhin), Beyrut 1415/1995, s. 441-442.
Teftâzânî, el-Muṭavvel, İstanbul 1304, s. 337-338.
İbn Hicce, Ḫizânetü’l-edeb (nşr. Selâhaddin el-Hevvârî), Sayda 1426/2006, I, 249-250.
Abdurrahman el-Berkūkī, Şerḥu Dîvâni’l-Mütenebbî, Beyrut 1399/1979, III, 209.
Tâceddin Şelak, Şerḥu Dîvâni Cerîr, Beyrut 1413/1993, s. 254.