TİKRÎT - TDV İslâm Ansiklopedisi

TİKRÎT

تكريت
Müellif: MUSTAFA DEMİRCİ
TİKRÎT
Müellif: MUSTAFA DEMİRCİ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2019
Erişim Tarihi: 21.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/tikrit
MUSTAFA DEMİRCİ, "TİKRÎT", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/tikrit (21.11.2024).
Kopyalama metni

Dicle nehrinin batı (sağ) sahilinde Cebelihamrîn eteklerinde yer alır. Tikrît (Tekrît) bugünkü Irak’ın Selâhaddin idarî bölümünün (muhafaza) merkezidir ve Bağdat’ın 140 km. kuzeybatısındadır. Şehir ilk olarak Dicle’nin batı yakasındaki tepecikler üzerinde nehir yatağından yüksekte kuruldu. Eski şehirdeki iç kale ve yerleşimin izleri hâlâ mevcuttur. Tarihî kayıtlarda Tikrît’in adı ilk defa Batlamyus’un coğrafya eserinde Birse diye geçer, Marcellinus şehri Virte olarak adlandırır. İç kalenin bulunduğu yerin hâlâ Burse adını taşıması bununla ilgili olmalıdır. Süryânîce’de Tikris olarak zikredilmiştir. Arap kaynaklarında şehirle ilgili pek çok efsane anlatılır. Bunlardan biri de şehrin Sâsânîler’in kurucusu Erdeşîr’in oğlu I. Şâpûr tarafından tesis edildiği, adını da Tikrît bint Vâil isminde bir hıristiyan kadından aldığı şeklindedir (, XII/1, s. 140). Şehrin eski çağlardaki planı Asur-Bâbil dönemi şehirlerini andıracak biçimde çarşı, kale ve yerleşimlerden oluşur. Yâkūt, şehrin Persler tarafından Romalılar’a karşı gözetleme amacıyla yüksek bir kayalığın üzerine inşa edildiğini zikreder (Muʿcemü’l-büldân, II, 38). Uzun yıllar Persler’in elinde kalan Tikrît 197’de kısa süreliğine Romalılar’ın, VI. yüzyılda da Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçti. Bu dönemde şehir, Bizans ile Sâsânîler arasında Hıristiyanlığın Ya‘kūbî mezhebine ait en büyük kiliselerinin ve manastırlarının bulunduğu bir merkezdi. IV. (X.) yüzyıl İslâm coğrafyacıları Tikrît’in hâlâ bir hıristiyan şehri olduğunu özellikle vurgularlar. Kilise ve manastır harabeleri günümüze kadar geldi. Şehrin güneyinde yer alan Hadrâ Kilisesi’nin harabeleri ve Mâr Yuhanna Manastırı ile şehrin batısındaki Erbaîn ziyaret yerleri bunlar arasında sayılabilir.

Müslümanların şehirle ilk teması Hz. Ebû Bekir zamanında oldu. Hâlid b. Velîd, Sevâd fetihlerine başladığında Aynüttemr’in fethinden hemen sonra Nüseyr b. Deysem b. Sevr ve Huzeyfe b. Mihsan kumandasındaki birlikleri Tağlib ve Rebîa kabileleri üzerine gönderdi (12/633-34). Bu birlikler kara yoluyla Tikrît’e geçip davar ve develeri ganimet aldılar (Belâzürî, s. 356-357). Tikrît, müslümanlar tarafından ilk defa Kādisiye Savaşı’nın ardından 16 (637) yılında Sa‘d b. Ebû Vakkās’a bağlı Abdullah b. Mu‘tem kumandasındaki birliklerce kırk günlük bir kuşatmadan sonra, şehirde yaşayan Arap kabileleri Tağlib, İyâd ve Nemir’in İslâmiyet’i benimsemesi ve müslümanlara yardım etmesi sonucunda barış yoluyla fethedildi. Şehir halkıyla 20 (641) yılında tekrar muahede yapılması, muhtemelen bu ilk fetihten sonra elden çıkması neticesinde Nüseyr b. Deysem ve onun nâibi Utbe b. Ferkad tarafından ikinci defa yine barış yoluyla alındığını göstermektedir. Ardından Mes‘ûd b. Hureys el-Ebcer buraya vali tayin edildi. Şehirdeki ilk cami (mescid-i cum‘a) ve Dicle nehri üzerine köprü bu dönemde inşa edildi (Taberî, IV, 35-36). Emevîler döneminde şehir Hâricîler, Muhtâr es-Sekafî ve Abdullah b. Zübeyr arasındaki çatışmalar dışında fazla bir olaya sahne olmadı (a.g.e., VI, 35, 39, 133, 136). Belâzürî (ö. 279/892), kendi döneminde Halep bölgesinden sürülen Tenûh ve diğer bazı Arap kabilelerine mensup bir grubun Tikrît’te yaşadığını kaydeder (Fütûh, s. 208). Arkeolojik kazılardaki buluntulara göre Abbâsîler zamanında Dicle’nin batı yakasında İshâkī kanalı açılarak Hadrâ Kilisesi’nin yanına cami ve çarşılar yapıldı. Fetih sırasında şehid düşen sahâbe mezarları koruma altına alındı. IV. (X.) yüzyıl İslâm coğrafyacıları Tikrît’i el-Cezîre’ye bağlı olarak gösterirler. İbnü’l-Fakīh, Tikrît’i İshâkī Kanalı’nın suladığı mâmur bir şehir diye tasvir ederken (Kitâbü’l-Büldân, s. 331, 366-367) bu yüzyılın sonunda İstahrî ile (s. 86) Makdisî (s. 123) yünlü dokumalarıyla tanındığını belirtirler ve şehirde 329 (941) yılında Dicle nehrinin taşması yüzünden 400 dükkânla evin yıkıldığını, pek çok insanın telef olduğunu kaydederler.

III. (IX.) yüzyılın sonlarından itibaren aralıklarla Hamdânîler’in idaresine geçen şehir 332’de (943) Emîrülümerâ Tüzün’ün yardımıyla Abbâsîler tarafından ele geçirildi. 334’te (945) Tüzün ölünce Nâsırüddevle el-Hamdânî, Tikrît’i Emîrülümerâ Şîrzâd’a iktâ etti. Büveyhîler’den Muizzüddevle, Tikrît’i ele geçirmeye çalıştıysa da bu mücadele anlaşmayla sonuçlandı ve şehir Hamdânîler’e bırakıldı. Tikrît daha sonra Ukaylîler’den Benî Makn ailesinin hâkimiyetine geçti (İbnü’l-Esîr, X, 419). 427 (1036) yılı sonlarında şehir Râfi‘ b. Hüseyin b. Makn’ın idaresine girdi. Onun ölümüyle yerine yeğeni Ebû Men‘a Hamîs b. Tağlib b. Hammâd, onun da 435’te (1043-44) ölümüyle yerine oğlu Ebû Gaşşâm geçti. Tuğrul Bey 448’de (1056-57) Bağdat’tan ayrılıp Musul’a giderken Nasr b. Ali b. Hamîs’in idaresindeki Tikrît’i bir süre kuşattı. Nasr’ın itaat arzetmesi üzerine kendisini bir miktar haraç karşılığında yerinde bıraktı. Tuğrul Bey ayrıldıktan sonra Nasr vefat etti. Bunun üzerine annesi Emîre bint Garîb b. Makn, şehri nâibi Ebü’l-Ganâim b. Muhallebân’a verip Musul’a gitti ve Ukaylî Emîri Kureyş b. Bedrân ile evlendi. Ebü’l-Ganâim, halifenin veziri Reîsürrüesâ İbn Müslime ile görüştükten sonra şehri Tuğrul Bey’e teslim etti (a.g.e., IX, 627; X, 419-420). Tuğrul Bey, Tikrît’in idaresini Ebü’l-Abbas er-Râzî’ye bıraktı. Ebü’l-Abbas altı ay sonra vefat edince şehir Ebû Ca‘fer Mihrbât adıyla meşhur Muhammed b. Ahmed b. Hoşnâm’a verildi. Tikrît yirmi bir yıl boyunca onun yönetiminde kaldı, ardından iki yıl da oğlu şehre hâkim oldu. 473’te (1080-81) şehir Nizâmülmülk’ün oğlu Müeyyidülmülk’ün idaresine tevdi edildi. Selçuklu Sultanı Melikşah 477’de (1084-85) isyan eden kardeşi Tekiş’i Tikrît Kalesi’ne hapsetmişti. Bundan sonraki süreçte Tikrît, Aytekin es-Süleymânî’ye ve Melikşah’ın ölümünün (485/1092) ardından Kasîmüddevle Aksungur’a iktâ edildi. Aksungur’un Tutuş tarafından öldürülmesi üzerine Cândâr Gümüştegin şehrin idaresini üstlendi ve Ebü’l-Müsâri‘ adlı birini şehre nâib tayin etti. Tikrît daha sonra Gevherâyin ve Mecdülmülk el-Balâsânî’nin eline geçti. Mecdülmülk buraya Bâtınî Keykubad b. Hezâresb ed-Deylemî’yi gönderdi. Şehirde on iki yıl kalan Keykubad halka baskı yaptı. 496’da (1102-1103) Sökmen b. Artuk ve Keykubad nöbetleşe şehri yağmaladılar (a.g.e., X, 420). Sultan Muhammed Tapar tahta geçince (498/1105) Tikrît’i Bağdat şahnesi Aksungur el-Porsukī’ye iktâ etti. Aksungur şehri yedi ay boyunca kuşattı. Zor durumda kalan Keykubad b. Hezâresb, Hille Mezyedî Emîri Seyfüddevle Sadaka b. Mansûr’a haber gönderip şehri kendisine teslim etmek istediğini bildirdi. Sadaka hemen harekete geçip Safer 500 (Ekim 1106) tarihinde şehri teslim aldı; Aksungur el-Porsukī ise geri dönmek zorunda kaldı. Sadaka buraya Verrâm b. Ebû Firâs’ı nâib tayin etti.

Şehir, 512’de (1118) Sultan Muhammed Tapar’ın kumandanlarından Bağdat şahnesi Mücâhidüddin Bihrûz el-Hâdim’in iktâı idi. Sultan Muhammed, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin dedesi Şâdî b. Mervân’ı nâibi olarak Tikrît’te valilikle görevlendirdi. Onun ölümü üzerine de oğlu Necmeddin Eyyûb aynı göreve getirildi (İbn Hallikân, I, 256). Oğlu Selâhaddin Tikrît’te doğdu. İmâdüddin Zengî 525 (1131) yılında Karaca Sâkî’ye mağlûp olarak Tikrît’e sığınınca Necmeddin Eyyûb ona yardımcı oldu. Sultan Mes‘ûd, 540’ta (1145-46) asker toplamak için Bağdat’tan Azerbaycan’a giderken şehzadelerini Mes‘ud Bilâlî’nin (Mes‘ûd b. Bilâl) yönetimindeki Tikrît Kalesi’ne bıraktı; şehzadeler yıllarca bu kalede kaldılar. 542’de (1147) Irak Selçuklu Sultanı Mes‘ûd b. Muhammed Tapar şehri Bağdat şahnesi Mes‘ûd Bilâlî’ye iktâ etti. Halife Muktefî-Liemrillâh, Mes‘ûd b. Bilâlî’nin hareketlerinden rahatsız olup Tikrît’e yürüdü ve şehri kuşattı, ancak bir sonuç alamadan geri döndü. Halife, Sultan Mes‘ûd’un ölümü üzerine (547/1152) Tikrît’e kaçan Mes‘ûd Bilâlî’yi yakalamak için asker sevketti. Tikrît, Selçuklular’ın önemli kalelerinden biriydi ve Bağdat için ciddi bir tehlike oluşturuyordu. Bundan dolayı Halife Muktefî-Liemrillâh, Tikrît’i ele geçirmekte kararlıydı. 549’da (1154) gönderdiği kuvvetler başarılı olamayınca bizzat kendisi sefere çıkıp şehre girdi, fakat iç kaleyi ele geçiremedi. Veziri Ebü’l-Muzaffer İbn Hübeyre’yi iç kaleyi kuşatmakla görevlendirip Bağdat’a döndü (Hüseyin Emîn, s. 155-157). Tikrît 544-586 (1149-1190) yılları arasında Begteginliler’in hâkimiyetindeydi (, X, 141). Daha sonra Abbâsîler’in idaresine geçti. VI. (XII.) yüzyılda Tikrît’i ziyaret eden İbn Cübeyr şehri kalabalık nüfusu ve sağlam kalesiyle anar, etrafının surlarla çevrili olduğunu, her çeşit malla dolu büyük çarşıları ve çinileriyle bilindiğini zikreder (Endülüs’ten Kutsal Topraklara, s. 170). İbn Battûta VIII. (XIV.) yüzyılda ziyareti sırasında Tikrît’in geniş bir alana yayılmış, sokak ve caddeleri güzel, camileri ve ziyaretgâhları çok, kalesi muhkem bir şehir olduğunu söyler (Seyahatnâme, I, 334).

Tikrît, V-VII. (XI-XIII.) yüzyıllarda tarihinin en parlak dönemini yaşadı. Bu devirde önemli bir ticaret ve zanaat şehri olmasının yanında yetiştirdiği ilim adamları ile Bağdat, Basra ve Kûfe’den sonra bölgenin en önemli kültür merkezi sayılıyordu. Bu dönemde yetişen Tikrîtli âlimler arasında muhaddis Meysûn b. Muhammed b. Meysûn, tabip ve astronomi âlimi Ebû Nasr Yahyâ b. Cerîr, Bağdat’taki Ribât-ı Zevzenî şeyhi Ebû Temmâm Kâmil b. Sâlim b. Hüseyin, muhaddis Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b. Abdullah, Müeyyed lakabıyla bilinen şair ve edip Ebû Şâkir Muhammed b. Ahmed b. Saîd, mutasavvıf Muhammed b. Ulvân b. Hibetullah, fakih, müfessir ve dilci Tâceddin Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Kāsım b. Müferrîc ve muhaddis Ebü’l-Fütûh Yahyâ b. Sa‘dullah b. Hüseyin sayılabilir. Moğollar’ın İslâm dünyasını istilâları sırasında 655 (1257) yılında Tikrît’i işgal edip katliam ve yağmada bulundular. Timur Safer 796’da (Aralık 1393) Tikrît’i ele geçirdiğinde şehir Arap eşkıyalarının kontrolünde idi. Bu arada kalenin birçok yeri yıkılmış, çarşılar, pazarlar, bağ ve bahçeler ağır şekilde tahrip edilerek viraneye dönmüştü. Bundan sonra şehir eski görkemini yitirdi.

Osmanlılar döneminde Tikrît on üç dükkânı, iki kahvehanesi, 500 askeri ve 1000 hânesi olan, 5000 civarında nüfusuyla küçük bir sancak merkeziydi. 262 numaralı Mühimme Defteri’nde Tikrît sancağının Bağdat eyaletinden ayrıldığı şerhi düşülmüş, Nisan 1592 tarihli bir mühimme kaydında ise Tikrît sancağının Musul eyaletine bağlandığı ifade edilmiştir. Daha sonraki sancak listelerinde de Tikrît Musul’un altı sancağından biri olarak kaydedilir. XVII. yüzyılda Rakka eyaletine bağlı bir sancak merkeziydi. 1717-1730 yıllarında tekrar Musul eyaletine bağlandı. Tanzimat’tan sonraki düzenlemelerle Tikrît, Bağdat vilâyetinin Sâmerrâ kazasına bağlı bir nahiye merkezi oldu. XIX. yüzyılda nüfusu 4000-5000 kişiydi ve hayvan derisinden kayıkları ve seyyar tüccarları ile meşhurdu. Halk hasırcılık, balıkçılık ve ziraatla meşgul olurdu.

I. Dünya Savaşı’nda Tikrît İngilizler tarafından işgal edildi. İngiliz mandası döneminde (1920-1932) idarî bakımdan Sâmerrâ’ya bağlı bir kaza merkeziydi. 1976’da Selâhaddin muhafazasının idarî merkezi oldu. Bölgede yoğun bir nüfusa sahip olan Türkmenler bu tarihten sonra güneye sürgün edildi. 1972 kalkınma programı kapsamına alınınca şehirde tarım, hayvancılık, deri ve dokuma sanayii gelişmeye başladı. Bu programın yetersiz kalması üzerine yapılan ikinci kalkınma planının ardından şehir kuzeybatı ve doğu istikametinde gelişti. Ticaret yönünden, idarî ve askerî bakımdan gelişmesi yanında parkları bahçeleri, geniş caddeleriyle planlı bir şehir durumuna geldi. Irak’ın eski devlet başkanı Saddam Hüseyin’in memleketi olan Tikrît onun döneminde özel himaye gördü, dönemin birçok yöneticisi bu şehirden tayin edildi. XX. yüzyılda harabeye dönen Tikrît Kalesi 1969’da restore edildi. Abbâsîler’den kalma ulucamisi, Osmanlılar’dan kalma Mescid-i Vasat’ın yanı sıra şehirde XX. yüzyılda inşa edilen Mescidü’ş-şerîa (1932), Selâhaddin (1956), Mescidü’ş-şühedâ (1960), Paşa Mevlüt Muhlis Camii (1973) gibi camilerle pek çok tekke bulunmaktadır. 1987’de Tikrît’te Irak’ın en büyük üniversitelerinden biri kuruldu. Halkın çoğunluğu Sünnî olmakla birlikte az sayıda Şiî de bulunmaktadır. Şehrin nüfusu 1984’te 34.908 iken 2002 nüfus sayımında 260.000’e ulaştı.


BİBLİYOGRAFYA

, nr. 64, s. 69, 95, 107.

, bk. İndeks.

İbnü’l-Fakīh, Kitâbü’l-Büldân (nşr. Yûsuf el-Hâdî), Beyrut 1416/1996, s. 331, 366-367.

, II, 47; III, 476-477, 590; IV, 8, 21, 24, 35-36; VI, 34, 35, 39, 133, 136, 230; IX, 176, 490; X, 10, 98, 129, 141.

Yezîd b. Muhammed el-Ezdî, Târîḫu’l-Mevṣıl (nşr. Ali Habîbe), Kahire 1387/1967, s. 33, 67, 92-93, 118, 216, 287, 364, 399, 416.

, s. 86.

, s. 123.

, III, 67-68.

İbn Cübeyr, Endülüs’ten Kutsal Topraklara (trc. İsmail Güler), İstanbul 2003, s. 170.

, II, 38-39.

, IX, 627, 628; X, 419-420; ayrıca bk. İndeks.

, I, 256.

Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Ahmed Ateş), Ankara 1960, I, 119, 138, 141, 148, 158-159.

Hamdullah el-Müstevfî, Nüzhetü’l-ḳulûb, Bombay 1893, s. 137.

, s. 138.

Hüseyin Emîn, Târîḫu’l-ʿIrâḳ fi’l-ʿaṣri’s-Selcûḳī, Bağdad 1385/1965, s. 13-14, 73, 100, 155-157, 211, 304, 306.

G. le Strange, The Lands of Eastern Caliphate, London 1966, s. 24, 57, 84, 87.

Raşîd Abdullah el-Cümeylî, Devletü’l-Atâbekiyye fi’l-Mevṣıl, Beyrut 1980, s. 27, 53.

Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 33, 50, 411-416.

M. G. Morony, Iraq after Conquest, Princeton 1984, bk. İndeks.

İbn Battûta, Seyahatnâme (trc. A. Sait Aykut), İstanbul 1997, I, 334.

Fehameddin Başar, Osmanlı Eyalet Teşkilâtı (1717-1735), Ankara 1997, s. 24, 141.

Mustafa Fayda, Hulefâ-yı Râşidîn Devri (Dört Halife Dönemi, 11-40/632-661), İstanbul 2014, s. 179-180.

Mahmûd Yâsîn Tikrîtî, “ʿUlemâʾü Tikrît ve devrühümü’l-ʿilmî fi’l-ḥaḍâreti’l-ʿArabiyyeti’l-İslâmiyye (H. VII-VIII.)”, el-Müʾerriḫu’l-ʿArabî, sy. 55, Bağdad 1987, s. 149-161.

, II, 1660.

J. H. Kramers, “Tekrit”, , XII/1, s. 139-140.

a.mlf. – [C. E. Bosworth], “Takrīt”, , X, 140-141.

Mevsûʿatü Medîneti Tikrît, Bağdad 1416-18/1995-98, I-V, tür.yer.

Behzâd Lâhûtî, “Tikrît”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1383/2004, VIII, 27-31.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 598-600 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER