TITVÂN - TDV İslâm Ansiklopedisi

TITVÂN

تطوان
Müellif:
TITVÂN
Müellif: NADİR ÖZKUYUMCU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2012
Erişim Tarihi: 18.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/titvan
NADİR ÖZKUYUMCU, "TITVÂN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/titvan (18.04.2024).
Kopyalama metni

Fas’ın kuzeyinde Akdeniz’e paralel uzanan Rîf dağları sırasına ait Derse dağının eteğinde, milâttan önce III. yüzyılda Kartacalılar’ın bir ticaret merkezi olan ve daha sonra Romalılar tarafından tahrip edilen tarihî Tamûda şehrine 8 km. mesafede düz bir plato üzerinde bu platoyu yaran Martîl ırmağı kıyısında kurulmuştur. Batı dillerinde Tetuan, Tétouan, Tetteguin biçiminde geçer. Arapça kaynaklarda genellikle Tıtvân şeklinde yazılmakla beraber Tîttâvân (Bekrî, II, 776) ve Tittâvin (Şerîf el-İdrîsî, II, 531) olarak da kaydedildiği görülmektedir. Kelime “su kaynakları” (uyûnü’l-mâ’) anlamında olup bugün şehrin batısındaki bir mahalle Hayyüluyûn adını taşımaktadır. Tıtvân’ın kuruluşu II. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısına kadar çıkarılmaktadır. Martîl ırmağının denize döküldüğü yerdeki Tıtvân Limanı korunaklı bir limandır. Akdeniz sahiline 10 km. uzaklıktaki şehir Cebelitârık Boğazı’na yakın stratejik bir noktada bulunması sebebiyle tarih boyunca, bilhassa Sebte ve civarındaki sahil şehirlerinin İspanyol ve Portekizliler’in eline geçmesinden sonra ticarî ve askerî bakımdan önemli rol oynadı. Müslüman tarihçiler bu şehrin adını ilk defa İdrîsîler’in ilk dönemleriyle ilgili olarak anmaktadır. İbn Ebû Zer‘, II. İdrîs’in ölümünün (213/828) ardından ülkenin oğulları arasında paylaşılması sırasında Kāsım’a düşen Sebte, Tanca gibi şehirlerin arasında Tıtvân’ı da sayar (el-Enîsü’l-muṭrib, s. 51). Daha sonra Ebû Ubeyd el-Bekrî, Masmûde’den Benî Sükeyn’in merkezi olan Tıtvân’ı dağın eteğinde bol suları ve değirmenleriyle ünlü müstahkem bir şehir diye tanıtır (el-Mesâlik, II, 814).

Tıtvân 338 (949) yılında Endülüs Emevîleri’nin hâkimiyetine girdi. Bölgeye sefer düzenleyen Fâtımî kumandanı Bulukkîn b. Zîrî, Endülüs Emevî kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kaldı (369/979). Ardından şehir Murâbıtlar’ın hâkimiyetine geçti. Sultan Tâşfîn b. Ali’nin hıristiyan birliklerinin kumandanı İspanyol asıllı Reverter, Muvahhidler’in önünden kaçarken Tıtvân’a sığındı, bu sırada onu kabul eden şehir halkından 800 kişi öldürüldü (544/1150). Tıtvân, Merînîler zamanında müstahkem bir şehir haline getirildi. Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Ya‘kūb en-Nâsır, 685’te (1286) Câmiulkasba denilen mevkide şehir merkezini (kasaba) inşa ettirdi. Sultan Ebû Sâbit Âmir, 707’de (1308) Sebte fethi hazırlıkları sırasında Tıtvân’da büyük bir kale yaptırdı. İslâm tarihçileri onun zamanında şehrin büyük bir imara tâbi tutulduğunu ve âdeta yeniden kurulduğunu zikreder. Kaynaklarda, Tıtvân Limanı’nda üstlenen denizcilerin Kastilya gemilerinin Akdeniz’de dolaşımını engellemeleri ve ülkesi için bir tehdit oluşturmaları gerekçesiyle Kral III. Henri’nin 1400 yılı civarında Tıtvân Limanı’na saldırdığı, bu sırada şehrin tahrip edildiği, büyük bir katliamın ardından çok sayıda müslümanın esir alındığı, bu tahribat dolayısıyla ölü bir şehir haline gelen Tıtvân’ın doksan yıl kadar ıssız kaldığı belirtilmektedir (Selâvî, IV, 89-90). Ancak Portekizli tarihçiler Gomes de Azurara ve Baltazar de Osorio, bu tahribatın 839’da (1435) Portekiz egemenliğindeki Sebte hâkiminin gönderdiği büyük bir ordu tarafından gerçekleştirildiğini, şehrin surlarının ve güvenliğini sağlayacak bütün yapılarının bu sırada yıkıldığını belirtir (Muhammed b. Azzûz Hakîm, VII, 2401-2402).

Gırnata’nın düşüşünden sekiz yıl kadar önce 888 veya 889 (1483 veya 1484) yılında Endülüs’ten Kuzey Afrika’ya göç eden kafileler Tıtvân’ı ıssız halde buldular. Onların gelişinden itibaren şehir tekrar imar edildi; Vattâsîler’in hâkimiyetindeki şehir bu sırada yeniden kuruldu. Gırnata’nın 1492’de düşmesinin ardından Runde (Ronda) ve Besta (Baza) gibi Endülüs şehrinden pek çok göçmenin Tıtvân ve civarına geldiği bilinmektedir. Bunların arasında bulunan Ebü’l-Hasan Muhammed b. Ali el-Manzarî, Vattâsîler’in Şefşâven Emîri Ali b. Râşid tarafından 898’den itibaren (1493) Tıtvân’a kumandan tayin edildi. Burada kendisine katılan yerli halkla birlikte gücünü arttıran Manzarî önce şehrin imarını ele alarak Endülüs tarzı camiler ve binalar yaptırdı, şehri kale ve surlarla tahkim edip bir kale-şehir haline getirdi. Ardından Portekizliler’in elindeki Sebte ve Tanca’ya karşı seferler düzenlemeye başladı. Onun Portekizliler’e karşı elde ettiği başarılar, 1500’lü yılların başında Endülüs’ten göç etmek zorunda kalan müslümanlardan önemli bir kısmını Tıtvân’a yönlendirdi. Binalarla donatılan ve Gırnata’ya benzeyen Tıtvân bölgenin önemli şehirlerinden biri haline geldi. Buraya Endülüs yahudilerinden de gelenler oldu. Ebü’l-Hasan el-Manzarî’nin vefatının ardından yerine geçen yeğeninin 924’te (1518) ölümünden yedi yıl sonra şehrin yönetimi Şefşâven Emîri İbrâhim b. Râşid’in kız kardeşi Sittülhürre’ye verildi. 931-949 (1525-1542) yıllarında Sittülhürre tarafından yönetilen Tıtvân 949-975 (1542-1567) arasında tekrar Manzarî ailesinin elinde kaldı. Ardından Sa‘dîler’in hâkimiyetinde bir kültür ve sanat merkezi olarak bir müddet daha barış ve sükûn içinde yaşayan şehir 1600’lü yıllardan sonra kabileler arasındaki mücadelelere sahne oldu. 1041-1051 (1631-1641) arasında Ayyâşî’nin elinde kaldı. 1642’de Dilâiyye Zâviyesi’nin, 1072 (1662) yılında Hızır b. Gaylân’ın eline geçti. 1078’den (1667) itibaren Filâlî egemenliğine girdi ve Mevlây İsmâil zamanında kuzey bölgesi ordu merkezi haline getirildi. 1830’lu yıllarda Fransa tarafından işgal edilen Tilimsân ve Vehrân halkı yoğun biçimde Tıtvân’a göç etti. 1860’ta Tıtvân’ı işgal eden İspanyollar 1862 yılında yapılan antlaşmayla şehri boşalttılar. İspanya 1913’te Tıtvân dahil bölgeyi tekrar işgal etti. Aynı yıl içinde kralın Kuzey Mağrib vekili sıfatıyla görevlendirdiği Mevlây Mehdî b. İsmâil ve ardından onun oğlu tarafından idare edilen şehir İspanya’nın Nisan 1956’da Mağrib’in istiklâlini tanımasıyla birlikte Fas’a ilhak edildi. Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed er-Ruhûnî ʿUmdetü’r-râvîn fî târîḫi Tıṭṭâvîn, Muhammed Dâvûd Târîḫu Tıṭvân (Tıtvân 1959) ve Abdülazîz es-Suûd Tıṭvân ḫilâle’l-ḳarni’t-tâsiʿ ʿaşer (Tıtvân 1996) adıyla birer eser kaleme almışlardır.

Tıtvân’da bugün daha çok Arapça konuşan Berberîler, Araplar ve az sayıda İspanyol ve yahudi yaşamaktadır. Eski şehri üç taraftan çeviren ve yedi kapısı bulunan, 5 km. uzunluğunda ve 1,20 m. yüksekliğindeki bir sur kuşatır. Tıtvân, Endülüs/Gırnata tarzı tarihî binaları ve muhteşem süslemeleriyle 1998’de dünya insanlık kültür mirası olarak kabul edilmiştir. Şehirde bir üniversite (Câmiatü Abdilmelik es-Sa‘dî) ve havaalanı bulunmaktadır; ayrıca Fas’ın en zengin kütüphanelere sahip şehirlerinden biridir. Tıtvân’da deniz ticareti yanında sanayi de gelişmiştir (kâğıt, çimento sanayii). Martîl nehrinin suladığı şehrin çevresindeki verimli arazileriyle (portakal, badem ve nar bahçeleri) önemli bir tarım ticaret merkezi olan Tıtvân, Fas’ın büyük şehirlerinden olup nüfusu 2004 yılında 320.539 olarak tesbit edilmiştir. Bu nüfus 2010 yılının başlarında 352.000 civarında tahmin edilmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 776-777, 784, 814.

Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâḳ, Beyrut 1409/1989, II, 531.

, I, 222.

İbn Ebû Zer‘, el-Enîsü’l-muṭrib, Rabat 1973, s. 51, 392-393, 407.

, I, 318, 322-323.

, I, 172; III, 96-97; IV, 89-90, 124-125; VI, 22-23; IX, 84-94; ayrıca bk. İndeks.

A. Joly, “Tétouan”, Archives marocaines, Paris 1906, VII, 161-264.

Muhammed Dâvûd, Târîḫu Tıṭvân, Tıtvân 1379/1959, I, 37-129.

Seyyid Abdülazîz Sâlim – Ahmed Muhtâr el-Abbâdî, Târîḫu’l-baḥriyyeti’l-İslâmiyye fi’l-Maġrib ve’l-Endelüs, Beyrut 1969, tür.yer.

G. S. Colin, “Tetuan”, , XII/1, s. 202-204.

Halima Ferhat, “Tīṭṭāwīn”, , X, 549-550.

Ahmed Kadûr, “Tıṭvân”, Maʿlemetü’l-Maġrib, Rabat 1415/1995, VII, 2399-2400.

Muhammed b. Azzûz Hakîm, “Târîḫu Tıṭvân”, a.e., VII, 2400-2405.

Mustafa Hâc İbrâhim, “Tıṭvân”, el-Mevsûʿatü’l-ʿArabiyye, Dımaşk 2002, VI, 570-571.

Pervîz Emîn, “Tıṭvân”, , XV, 562-563.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 122-123 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER