https://islamansiklopedisi.org.tr/vehb-b-kabus
Adnânîler’in bir kolu olan Müzeyne kabilesindendir. Müzeyneliler hicretten hemen sonra müslümanlarla iyi ilişkiler kurmuş, 5 (626) yılında da 400 kişilik bir heyetle Medine’ye gelip topluca müslüman olmuşlardı. Kabilenin daha önce İslâm’ı kabul eden bazı fertleri çeşitli gazvelerde yararlık göstermiştir; Vehb b. Kābûs ile yeğeni Hâris b. Ukbe bunların en meşhurlarındandır.
Dağlarda çobanlık yaptığı anlaşılan Vehb, Uhud Gazvesi’nin cereyan edeceği gün yeğeni Hâris’le birlikte sürülerini Müzeyne dağından Medine’ye getirmişti. Bu sırada çok tenha görünen şehirdeki halkın müşriklerle savaşmak üzere Uhud’a gittiğini öğrendi. Bir süre önce Sa‘d b. Muâz vasıtasıyla (İbn Hacer, VI, 492) veya o gün (İbn Abdülber, IV, 122; İbnü’l-Esîr, IV, 323) müslüman olduğu kaydedilen Vehb ve yeğeni İslâm ordusuna katılmak için yola çıktılar ve savaşın ilk safhasının sona erip müşriklerin yenilgiye uğradığı, müslümanların da ganimet toplamaya başladığı esnada Uhud’a vardılar. Onlar da bir yandan müşrikleri kovalamaya, bir yandan da ganimet toplamaya giriştiler. Ancak müslüman okçuların yerlerini terketmesi sonunda Hâlid b. Velîd ve İkrime b. Ebû Cehil kumandasındaki müşrik süvarilerinin saldırısı yüzünden savaş müslümanların aleyhine döndü ve çözülme başladı. Vehb, Hz. Peygamber’in yanında kalarak onu koruyanlar arasında yer aldı. Bir ara müşrik askerlerinden bir grubun Resûl-i Ekrem’in yanına yaklaşması üzerine Resûl-i Ekrem onların karşısına kimin çıkacağını sordu. Vehb hemen ileri atıldı ve ok atışlarıyla onları durdurup geri çekilmeye mecbur etti. Bir süre sonra ikinci bir grup gelince Vehb bu defa yalın kılıç müşriklerin arasına daldı ve onları dağıttı. Üçüncü bir grup saldırıya geçtiğinde Resûlullah, “Kalk şunları da defet, müjdeler olsun ki sana cennet var!” dedi. Vehb de böyle bir fırsatı kaçırmayacağını söyleyerek müşriklerin üzerine atıldı; çarpışarak düşman saflarının gerisine kadar ulaştıktan sonra dönüp tekrar aralarına daldı, fakat bu sırada müşriklerin kılıç ve mızrak darbeleriyle şehid oldu. Müşrikler Vehb’e duydukları öfkeyi cesedinden çıkarmaya (müsle) kalkıştılar. Savaşın ardından Hz. Peygamber yirmi yerinden yara alan Vehb’in naaşının başında durarak, “Ben senden razıyım, Allah da razı olsun!” dedi, defniyle bizzat ilgilendi ve ayakta durmakta zorlanmasına rağmen defin işi bitinceye kadar kabrin başında bekledi. Elbisesi kefen olarak yetişmediği için ayaklarının üzerine etraftan toplanan otlar örtüldü. Vehb’in kahramanlığına, Müslümanlığı benimsemesinden çok kısa bir süre sonra kazandığı mertebeye ve Resûl-i Ekrem’in ona gösterdiği rağbete imrenen Hz. Ömer ile Sa‘d b. Ebû Vakkās, Vehb gibi şehid olmak istediklerini söylemişlerdir. Vehb’in yeğeni Hâris de amcasından hemen sonra Uhud’da şehid düşmüştür.
BİBLİYOGRAFYA
Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 274-277, 301.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, II, 42.
Ebü’l-Alâ Sâid b. Hasan er-Rabaî, Kitâbü’l-Fuṣûṣ (nşr. Abdülvehhâb et-Tâzî Saûd), Mağrib 1415/1995, IV, 6.
İbn Abdülber en-Nemerî, el-İstîʿâb (nşr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1415/1995, IV, 122.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ), Beyrut 1418/1997, IV, 323.
Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XVIII, 19-20.
Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1418/1997, V, 384-386.
İbn Hacer el-Askalânî, el-İṣâbe (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1415/1995, VI, 492.
Köksal, İslâm Tarihi (Medine), III, 136-138.
İbrahim Sarıçam, “Müzeyne (Benî Müzeyne)”, DİA, XXXII, 250-251.