https://islamansiklopedisi.org.tr/yerli-kulu
Genellikle stratejik öneme sahip büyük kalelerde istihdam edilmek amacıyla mahallinden toplanan ve hizmete alınan askerleri ifade eder. Yerli kulunun Osmanlı askerî sistemine bir zümre teşkil edecek ölçüde dahil oluşu XVI. yüzyılın sonlarından itibaren başlar. Geleneksel askerî sistemin ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmesi üzerine taşra şehir ve kasaba halkından toplanan bu askerler tamamen gönüllü statüsünde idiler. Merkezden bir süreliğine gönderilen kapı kulları ile karıştırılmamaları için bu adla, bazan da “yerli kulu gönüllüleri” diye anılırlardı. Ayrıca yeniçeri olarak taşrada görev yapanların buralarda dâimî şekilde yerleşmeleri ve bunların çocuklarının da aynı unvanı kullanmalarıyla meydana gelen askerî zümreler “yerli çeri, yerliye” şeklinde adlandırılmış, bu gruplar da bir çeşit yerli kulu haline dönüşmüştür. Genelde bölük adı altında teşkilâtlandırılan yerli kullarından bazıları savaşlara serdengeçti unvanıyla katılırlardı. Sayıca fazla olan Bağdat’takilere Bağdat kulu veya beledî asker de denirdi. XVII. yüzyıl başlarında, burada mevcut yerli kulu statüsündeki yeniçerilerden meşrû vâris bırakmadan ölenlerin terekelerinin kapıkulu yeniçerilerinde olduğu gibi hazineye alınması kararlaştırılmıştır.
Yeniçeri, cebeci, topçu gibi sınıflar yanında serhad kulu genel adı altında teşkilâtlanan azeb, hisar eri (hisarlı, hisar ereni), sekban, lağımcı ve müsellem adı verilen birlikler de vardı. Bu kavramlar zaman zaman birbirinin yerine kullanılmıştır. Yerli kulu askerlerinin kayıtları defterdarlığa bağlı Büyük Kale Kalemi’nde tutulurdu. Ulûfeleri genelde bulundukları yerden karşılanan yerli kullarına ihtiyaç halinde merkezden de ödeme yapılırdı. Meselâ Bozcaada yerli kullarının mevâcibi Biga’daki tuzlaların gelirlerinden elde ediliyordu. Eyaletlerde ayrıca deli, gönüllü ve beşlü adlarıyla hizmet veren askerî teşekküller mevcut olup bunlar doğrudan beylerbeyinin maiyetinde hizmet verirlerdi. XVII. yüzyıldan itibaren sıkça gerçekleşen vali değişiklikleri zaman zaman yerli kulu ile kapı kulu askerlerini karşı karşıya getirir, şiddetli ve kanlı çarpışmalara yol açardı; hatta yerli kullarının ihaneti yüzünden kalelerin elden çıktığı bile olurdu. Geri alınan kaleler tahkim edilirken yerli kulu yerleştirilmesine de özen gösterilirdi. Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa, Belgrad’ı geri alınca burayı tahkim ederken 2660 civarında yerli kulu koymuştur.
XVII. yüzyıl ortalarında Şam ve Bağdat’taki yerli kulu askerlerinin zamanla sayılarının fazlaca artması kendilerine siyasî ve idarî bir kısım işlere karışma hakkı vermiş, bunlar bazan merkezden gönderilen beylerbeyileri de dinlemez olmuştur. XVII. yüzyılın ilk yarısında Bağdat yerli kullarının lideri konumundaki Bekir Subaşı’nın hile ile beylerbeyiliği ele geçirdiği, cezalandırılmak istenince İran şahına sığındığı, Osmanlı Devleti ile Safevîler’i karşı karşıya getirip yıllarca süren bir savaşa yol açtığı bilinmektedir. Nitekim yüzyılın sonlarında Sadrazam Amcazâde Hüseyin Paşa, Bağdat Valisi Daltaban Mustafa Paşa’ya gönderdiği kāimede oradaki yerli kullarının önemine dikkat çekmiştir (Anonim Osmanlı Tarihi, s. 193-194). Şam ve Bağdat’taki yerli kulları Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığı döneminde tenkil edilmişse de varlıkları devam etmiştir. Askere duyulan ihtiyacı karşılamak amacıyla oluşturulan yerli kullarından genelde beklenen hizmet görülememiştir. Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra yerli kulları da dağıtılmış, Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adıyla kurulan modern orduya paralel olarak taşra eyaletlerinde de tâlimli askerî birlikler kurulmaya başlanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
BA, MD, nr. 7, hk. 1308.
Koçi Bey, Risâle (Aksüt), s. 103.
Anonim Osmanlı Tarihi: 1099-1116/1688-1704 (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 2000, s. 17, 90, 123, 157, 193-194, 208.
Naîmâ, Târih (haz. Mehmet İpşirli), Ankara 2007, II, 502, 516; III, 1115; IV, 1682, 1823, 1824.
Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât (haz. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 192, 290, 492, 685, 713, 769.
D’Ohsson, Tableau général, VII, 383.
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1, s. 153 vd., 325, 395, 407; III/2, s. 287-288; IV/2, s. 344.
a.mlf., Merkez-Bahriye, s. 358.
Pakalın, III, 185, 634.
Abdul-Karim Rafeq, “Yerliyya”, EI2 (İng.), XI, 333-334.