https://islamansiklopedisi.org.tr/zaturrika-gazvesi
Zâtürrikā‘ ismi ve gazvenin bu isimle anılmasıyla ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Buna göre bölgede üzerinde yama gibi kırmızı, siyah ve beyaz kısımlar olan bir dağın yer aldığı, arazisinin yamalı gibi siyahlı beyazlı göründüğü, burada Zâtürrikā‘ adlı bir ağaç bulunduğu, bu gazve sırasında sancaklara yamalar konulduğu veya askerlerin çölde yürümekten yarılan ayaklarına bez parçaları sardıkları için gazveye bu ad verilmiştir (Vâkıdî, I, 395; İbn Hişâm, III, 162; İbn Sa‘d, II, 61).
Necid bölgesinden Medine’ye gelen bir tüccar, Gatafânlılar’dan Enmâr, Muhârib ve Sa‘lebeoğulları’nın Medine’ye saldırmak için Nahl yakınında Sa‘d ve Şukra arasındaki Zâtürrikā‘ın çevresinde toplandığını bildirdi. Bu haber üzerine Resûl-i Ekrem düşmanın bulunduğu yere kadar gidip onlara bir baskın yapmaya karar verdi. 400 (700 veya 800) kişiden oluşan bir kuvvetle 10 Muharrem 5 (11 Haziran 626) tarihinde Medine’den ayrıldı. Zâtürrikā‘ Gazvesi’nin, Benî Nadîr Gazvesi’nden sonra hicretin 4. yılının Rebîülâhir veya Cemâziyelevvel ayında (Eylül veya Ekim 625) yahut Hayber Gazvesi’nden (7/628) sonra meydana geldiği de nakledilmektedir (İbn Hişâm, III, 162-163; Şâmî, V, 276-277). Hz. Peygamber etrafa gözcüler yollayarak çevrede olup bitenlerle ilgili haber alıyordu. Olay yerine yaklaştıklarında bir gece yarısı etrafı kontrol eden birlikler çevrede hiç kimseye rastlamadıklarını, fakat yeni ayak izleri gördüklerini Resûl-i Ekrem’e bildirdiler. Nihayet Resûl-i Ekrem olay mahalline vardı; ancak taraflar arasında herhangi bir çarpışma gerçekleşmedi. Zira bir İslâm birliğinin yurtlarına kadar geldiğini öğrenen müşrikler müslümanlarla karşı karşıya gelmekten çekinmiş, olay yerinden hızla uzaklaşıp etrafa dağılmış, hatta bazıları ailelerini ve mallarını ortada bırakıp dağların tepelerine tırmanmıştır. Bunların bıraktığı sığır, koyun ve develer müslümanlar tarafından ganimet olarak ele geçirildi. Tepelere tırmanan düşmanlarla müslümanlar arasında fazla mesafe yoktu, her iki taraf birbirinden çekiniyor ve birbirini gözetliyordu. Müslümanlar bir saldırıdan çekindikleri için Hz. Peygamber onlara korku namazı (salâtü’l-havf) kıldırdı. Bu namazın ilk defa bu sefer sırasında kılındığı da rivayet edilir. Kaynaklarda burada kılınan namaz ve konuyla ilgili âyetler hakkında ayrıntılı bilgi verilmektedir. Neticede çatışmaya girmeden olay yerinden ayrılan müslümanlar on beş gün süren bu sefer sonunda Medine’ye döndüler. Zâtürrikā‘ Gazvesi, müslümanların hazırlanmış bir düşman mevziine taarruz taktiğini nasıl uyguladıklarını da göstermektedir. Hz. Peygamber genelde düşman hakkında elde edilen istihbarata ve mevcut kuvvetlere göre hareket eder, olaylara zamanında ve hemen müdahalede bulunur, düşmana Medine üzerine gelme fırsatı vermeden saldırıyı yerinde engellerdi.
Zâtürrikā‘ Gazvesi dönüşü Hz. Peygamber kılıcını bir ağaca asıp dinlendiği sırada Gavres b. Hâris adlı bir müşrik ağaçtan kılıcı alıp Hz. Peygamber’i öldürmeye teşebbüs etmiş, Resûl-i Ekrem’e, “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak!” demiş, Resûl-i Ekrem, “Allah!” deyince kılıcı elinden düşmüş ve teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Buna rağmen Hz. Peygamber onu cezalandırmamıştır. Gazvede bunun gibi olağan üstü olaylar yaşandığından gazve Gazvetü’l-eâcîb (ilginç olaylar gazvesi) şeklinde de anılır (Şâmî, V, 269; Halebî, II, 573-574).
BİBLİYOGRAFYA
Buhârî, “Meġāzî”, 31.
Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 395-397.
İbn Hişâm, es-Sîre2, III, 162-163, 166.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, II, 61-62.
Belâzürî, Ensâb, I, 340-341, 443.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 555-557.
Makrîzî, İmtâʿu’l-esmâʿ (nşr. M. Abdülhamîd en-Nümeysî), Beyrut 1420/1999, I, 555; VIII, 363.
Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî, el-Mevâhibü’l-ledünniyye (nşr. Sâlih Ahmed eş-Şâmî), Beyrut 1412/1991, I, 436.
Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, V, 268, 269, 276-277.
Nûreddin el-Halebî, İnsânü’l-ʿuyûn, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), II, 570-575.
Köksal, İslâm Tarihi (Medine), IV, 344.
Elşad Mahmudov, Sebepleri ve Sonuçları Açısından Hz. Peygamber’in Savaşları, İstanbul 2010, s. 270-271.
Hüseyin Algül, “Gatafân (Benî Gatafân)”, DİA, XIII, 400.
İbrahim Sarıçam, “Muhârib (Benî Muhârib)”, a.e., XXXI, 3.
Mehmet Erdem, “Salâtü’l-havf”, a.e., XXXVI, 22.
Mustafa Sabri Küçükaşcı, “Sa‘lebe (Benî Sa‘lebe)”, a.e., XXXVI, 27.