https://islamansiklopedisi.org.tr/zerenc
İran’ın doğusunda Afganistan sınırını kesen Hilmend nehrinin sağ kıyısında kurulmuş olup Zerenc (Zereng) adını, Hilmend nehrinin Zereh (Hâmûn) gölüne döküldüğü geniş sahaya verilen Grekçe Zarangiana (Zaranga, Zaranka) ve Eski Farsça Drangiana isminden almıştır. Kelimenin kökeni ve mânası hakkında farklı görüşler bulunmakla birlikte Eski Farsça’da “deniz, büyük göl, büyük nehir”, Yeni Farsça’da “dağın zirvesi” anlamına geldiği kaydedilir (İA, XIII, 538; EIr., VII, 536). Zerenc, Sâsânîler devrinde Sîstan bölgesinin merkeziydi ve mahallî hükümdarlar burada oturuyordu. Zerenc ve çevresinde Sâsânî hükümdarlarından II. Şâpûr (309-379) ve I. Kavad (488-531) dönemlerine ait paralar bulunmuştur. V ve VI. yüzyıllarda burada Sâsânîler’in Bizans’a karşı desteklediği Nestûrî hıristiyanlarının bir piskoposluk merkezinin bulunduğu kaydedilmektedir (EI2 [İng.], XI, 458).
Hz. Ömer döneminde Âsım b. Amr ve Abdullah b. Umeyr kumandasındaki İslâm birlikleri Sîstan bölgesine yürüdü (23/644). Burada mağlûp ettikleri Sâsânî birliklerini takip ederek Zerenc’i kuşatınca Zerenc halkının isteği üzerine belli miktardaki vergi karşılığında barış antlaşması yapıldı. Zerenc halkının antlaşmayı bozması yüzünden 30 (650) yılında Basra Valisi Abdullah b. Âmir tarafından Sîstan fetihleriyle görevlendirilen Rebî‘ b. Ziyâd el-Hârisî Zerenc’i kuşattı. Şehrin hâkimi Pervîz Rebî‘ ile, her birinin elinde birer altın kadeh bulunan 2000 köle vermek şartıyla anlaşma yaptı. Rebî‘, Sîstan bölgesi fetihlerini tamamlayınca Zerenc’e gitti ve burada iki yıl kaldı (Belâzürî, s. 554-555). 33 (653) yılında Zerenc halkı isyan edip müslüman valiyi şehirden çıkardı; bunun üzerine Abdullah b. Âmir’in Sîstan valiliğine tayin ettiği Abdurrahman b. Semüre 8000 kişilik bir ordu ile Zerenc’i muhasara etti. Zor durumda kalan şehir halkı 2 milyon dirhem ve 2000 köle vererek müslümanlarla tekrar barış yaptı. Abdurrahman bölgedeki diğer şehirleri ele geçirdikten sonra Zerenc’e yerleşip İslâm’ı yaymaya çalıştı. Ancak Abdurrahman Hz. Osman’ın şehid edilmesi üzerine Basra’ya dönünce Zerenc halkı tekrar ayaklandı. Hz. Ali tarafından Sîstan’a gönderilen Haseke b. Attâb el-Habatî şehrin merzübânı ile bir anlaşma yaparak hâkimiyeti yeniden sağladı (a.g.e., s. 556).
Muâviye döneminde tekrar Sîstan valiliğine getirilen Abdurrahman b. Semüre müslümanlar arasındaki siyasî mücadeleler yüzünden ayaklanmış olan şehir halkını itaat altına alıp fetihlerini Kâbil’e kadar ulaştırdı ve Rebî‘ b. Ziyâd bölge valiliğine gelinceye kadar (46/666) bölgeyi Zerenc şehrinden yönetti. Bu arada Hasan-ı Basrî, Zerenc’e gelip üç yıl ders verdi. Abdurrahman onun ders verdiği yere şehrin cuma camiini inşa ettirdi. Fakat Abdurrahman b. Semüre gibi güçlü bir valinin azledilmesinin ardından bölgede ayaklanmalar ve karışıklıklar yeniden başladı (46/666). Özellikle bölgenin fethinde bulunmuş olan Benî Kays, Bekir ve Temîm kabileleri arasındaki güç mücadelesini fırsat bilen Rutbîl unvanlı Kâbil şahı isyan edip Zerenc ve çevresini ele geçirdi (İbnü’l-Esîr, IV, 463, 484-485). Müslümanlar bu isyanı bastırdıysa da aralarındaki mücadeleler yüzünden Kâbil şahı tekrar ayaklandı ve vergi ödemeyi durdurdu. 50 (670) veya 51 (671) yılında Rebî‘ b. Ziyâd’ın azledilmesinden sonra göreve getirilen vali, Rutbîl ile bir anlaşma yaptı. Ancak Zerenc şehri ve Sîstan bölgesindeki karışıklıklar Abdülmelik b. Mervân döneminden (685-705) Abbâsîler’in ilk yıllarına kadar devam etti. Mansûr’un 151’de (768) Sîstan valiliğine tayin ettiği Ma‘n b. Zâide Rutbîl ile savaşıp birçok ganimet ve esir ele geçirdi (Târîḫ-i Sîstân, s. 144); ancak Zerencli bir Hâricî tarafından öldürüldü. Yerine gelen Yezîd b. Mezyed bölgede baskıcı bir siyaset izleyince azledildi. Kâbil’in Hârûnürreşîd zamanında 179 (795) yılında fethi ve Me’mûn döneminde de (813-833) Rutbîl’in Müslümanlığı kabul etmesiyle Zerenc ve çevresinde bir müddet sakin günler yaşandı. Zerenc ve çevresi Tâhirîler döneminde de birçok Hâricî ayaklanmasına sahne oldu. 180 (796) yılından itibaren bölgede Horasan ve Sîstan valilerini uğraştıran Hâricî Hamza b. Abdullah Zerenc’i ele geçirdi; bölgedeki Abbâsî idarecilerini uzaklaştırdı ve onlar adına vergi toplanmasını yasakladı. Hamza’nın 213’te (828) ölümünün ardından da bölge yıllarca Hâricîler için bir sığınak vazifesi gördü. 220’de (835) Hilmend nehrinin kuruması, birkaç yıl sonra da şiddetli soğuklardan ağaçların donması neticesinde meydana gelen açlık ve kuraklık bölgede pek çok insanın ölümüne yol açtı. Daha sonra bölge valisi olan İbrâhim el-Kavsî’nin aldığı tedbirler ve yaptığı imar faaliyetleriyle Zerenc ve çevresi kısmen kalkındı ve sükûn tesis edildi (a.g.e., s. 186, 190, 197).
247 (861) yılında Zerenc, Ya‘kūb b. Leys es-Saffâr’ın eline geçti. Zerenc’in Karnîn köyünde doğan ve bu şehirde yetişen Ya‘kūb, Saffârîler Devleti’nin temellerini burada attı. Saffârîler döneminde Zerenc mimari, iktisadî, içtimaî vb. açılardan büyük gelişme gösterdi. İstahrî ve İbn Havkal gibi dönemin İslâm coğrafyacıları şehrin IV. (X.) yüzyıldaki görkemli yapısıyla ilgili ayrıntılı bilgi verirler. Buna göre kalabalık bir nüfusa ve mâmur bir yapıya sahip olan şehir varoşlar (rabaz) ve asıl şehir (medine-şehristan) olarak iki bölümden meydana gelir. Her iki bölümün etrafı müstahkem surlarla çevrilmiş olup bu surlardan şehre gösterişli kapılardan girilmekte, şehre giren su kanalından bütün sokaklara ve evlere su ulaştırılmaktadır. Rabaz kısmında Ya‘kūb ve Amr b. Leys’e ait iki muhteşem konak vardır; hükümet konağı (dârü’l-imâre) önce şehrin merkezinde iken daha sonra rabaza taşınmıştır. Şehrin ortasında büyük cuma camii ve onun çevresinde zengin çarşılar bulunmaktadır. Şehir düz bir arazi üzerinde kurulmuş olup suyu boldur. Ancak zaman zaman ekili arazileri tehdit eden, yel değirmenlerini döndürecek kadar şiddetli kum fırtınaları esmektedir (Mesâlik, s. 239-241; Ṣûretü’l-arż, s. 414-416).
Zerenc 298’de (911) Sâmânîler’in hâkimiyeti altına girdi. İki yıl sonra Hâricîler’den Muhammed b. Hürmüz’ün Saffârîler adına başlattığı ayaklanma sonunda Sâmânî idarecileri şehirden çıkarıldıysa da kısa bir süre sonra Sâmânîler şehre ve bölgeye hâkim oldular (İbnü’l-Esîr, VIII, 69-70). Sâmânî Hükümdarı Ahmed b. İsmâil’in ölümüyle şehir halkı Sâmânî valisini tekrar şehirden çıkardı ve bölge Abbâsîler’in Fars bölgesi valileri tarafından yönetilmeye başlandı. Ardından Zerenc ve çevresinin idaresini tekrar ele geçiren Sâmânîler, valiler eliyle bölgeyi yönetmeye devam ettiler (a.g.e., VIII, 563-564). Sâmânîler’in yıkılışıyla Zerenc 393’te (1003) Gazneliler’in, 432’de (1040) Selçuklular’ın eline geçti. Bölge Selçuklu ailesinden Mûsâ Yabgu ve çocukları tarafından yönetilirken Alparslan 455 (1063) yılında bunların yönetimine son verdi. Daha sonra Zerenc ve çevresi, Selçuklular’a bağlı Nasrî (Nîmrûz) melikleri denilen mahallî bir hânedan tarafından yönetildi. Bu meliklerin en ünlüsü, Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın kızıyla evli olan II. Tâceddin Nasr b. Halef’tir. Sultan Sencer’in bütün askerî seferlerine katılan Nasr, Selçuklular’ın yıkılmasının ardından bölgedeki hâkimiyet mücadelelerinde büyük rol oynamıştır.
VI. (XII.) yüzyılın ikinci yarısında Zerenc önce Gurlular, ardından Hârizmşahlar’ın hâkimiyetine girdi. VII. (XIII.) yüzyılda başlayan Moğol istilâsına karşı Zerenc halkı Hârizmşahlar ordusunda mücadele ettiyse de 625 (1228), 630 (1233) ve 632’de (1235) bölgeye gelen Moğollar neredeyse bütün halkı kılıçtan geçirip Zerenc’de büyük bir tahribatta bulundular (Târîḫ-i Sîstân, s. 395-396). Saffârîler’den Melik Nasîrü’l-Hak ve’d-dîn Hülâgû’dan izin alıp surları, camileri, medreseleri ve çarşılarıyla şehri tekrar inşa etmeye çalıştı; böylece otuz yıla yakın harap bir şekilde kalan Zerenc’deki tahribatın izleri silinmeye ve hayat tekrar canlanmaya başladı (a.g.e., s. 400-401). Bir süre İlhanlılar’ın hâkimiyetinde kalan Zerenc, İlhanlılar’ın tarih sahnesinden silinmesinden sonra Sîstan’ın yerli hâkimleri arasında mücadeleye sahne oldu. 765’te (1363) Sîstan bölgesine gelen Timur, Sîstan şahlarından İzzeddin’e yardım ederek bölgenin yönetimini ele almasını sağladı. Timur 785’te (1383) şehri uzun bir kuşatmanın ardından ele geçirip halkının çoğunu katletti ve üç gün boyunca yağmalanmasına izin verdiği Zerenc’i tahrip ettirdi. Timur tarafından şehrin ve bölgenin yönetimine getirilen Şâhşahan şehri tekrar ihya etmeye, yıkılan bentleri tamir ettirip şehirde hayatı canlandırmaya çalıştı.
Timur’un ölümünden sonra başlayan hâkimiyet mücadelesinde Horasan bölgesine hâkim olan Timur’un oğlu Şâhruh, Sîstan üzerine yürüyüp Zerenc’i kuşattı. Kuşatmanın uzaması üzerine Hilmend nehri üzerindeki su bentlerini yıktırdı ve Zerenc’in etrafı sularla dolup taştı. Şehre üç ay boyunca ancak kayıklarla gidilip gelinebildi ve şehir büyük zarar gördü. Şâhruh, Zerenc ve çevresinin yönetimini yine Sîstan şahlarına bıraktı. Bunlardan Şah Ali, Zerenc’i tekrar ihya etmeye başladı, şehirde mescidler yaptırıp kanallar açtırdı. Şâhruh’un ölümünün ardından Sîstan şahları vergi ödemek istemeyince devletin Horasan yöneticisi Ebü’l-Kāsım Bâbür bir ordu göndererek Zerenc şehrini bir defa daha tahrip ettirdi (859/1455). XVI. yüzyılın başlarında şehir bir ara Özbek hanlarının yönetimine girdiyse de 914’te (1509) Zerenc ve çevresi Safevî hâkimiyetine geçti. Safevîler döneminde şehrin imarı ve onarımı üzerine birtakım girişimlerde bulunuldu, ancak zamanla eski şehrin yapılarına gereken önem verilmeyince bunlar yok olmaya yüz tuttu. Bugün Zerenc şehrinin kalıntıları, XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyılın başlarında İran Sîstanı’nın idarî merkezi olan Nusretâbâd Nasîrâbâd’ın (modern Zâbül) birkaç kilometre kuzeyinde yer almaktadır. İran-Afganistan sınırına çok yakın olan bu harabelerin bir kısmı Afganistan Sîstanı’nda da yer alır. Son zamanlarda Afganistan’ın güneybatısındaki Nîmrûz idarî biriminin merkezi olarak Zerenc adıyla yeni bir yerleşim yeri kuruldu (EI2 [İng.], XI, 458).
BİBLİYOGRAFYA
Belâzürî, Fütûḥu’l-büldân (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘ – Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1407/1987, s. 554-556, 560-561, 563, 564-566.
İbnü’l-Fakīh, Kitâbü’l-Büldân (nşr. Yûsuf el-Hâdî), Beyrut 1416/1996, s. 199, 416.
İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 53, 56.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), IV, 180-181; VI, 336, 369; X, 145.
İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 238-244.
İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż, s. 413-417.
Makdisî, Aḥsenü’t-teḳāsîm, s. 236, 240-242, 258, 260.
Târîḫ-i Sîstân (nşr. Bahâr), Tahran 1951, s. 22-23, 143-145, 156, 186, 190, 197 vd., 360, 395-396, 400-401.
Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), III, 149.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 44, 128-129, 264; IV, 463, 484-485; V, 606; VI, 150-151; VIII, 69-70, 79, 104, 563-564.
Cûzcânî, Ṭabaḳāt-ı Nâṣırî, II, 158-162.
İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 135, 146, 167; VIII, 30, 46, 91, 98, 140, 213.
İbn Haldûn, el-ʿİber, Beyrut 2000, II, 566-567, 579-580; III, 64.
G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1905, s. 335.
J. Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1963, s. 110, 113, 197.
C. E. Bosworth, The History of the Saffarids of Sistan and the Maliks of Nimruz (247/861 to 949/1542-3), Costa Mesa 1994, s. 43-44, 72-83, 178, 238, 258, 266-271, 274-277, 406, 420, 426, 433-435, 438.
a.mlf., “Zarang”, EI2 (İng.), XI, 458-459.
Ahamad Jawid Noorulhak, İlk Fetihlerden Gaznelilerin Son Dönemine Kadar Afganistan’ın İslâmlaşma Süreci (yüksek lisans tezi, 2005), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 16-19.
Bustânî, DM, IX, 219.
V. F. Büchner, “Sîstan”, İA, X, 717.
İsmail Aka, “Zerenc”, a.e., XIII, 538-541.
Rüdiger Schmitt, “Drangiana”, EIr., VII, 535-537.
Ahmet Önkal, “Abdurrahman b. Semüre”, DİA, I, 171.
Erdoğan Merçil, “Saffârîler”, a.e., XXXV, 464-465.
Osman Gazi Özgüdenli, “Sîstan”, a.e., XXXVII, 274-276.