https://islamansiklopedisi.org.tr/zulali
X. (XVI.) yüzyılın ikinci yarısında doğmuş olmalıdır. Hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Şiirlerinden İsfahan yakınlarındaki Hânsâr şehrinde doğduğu anlaşılmaktadır. Kendisi Maḥmûd u Ayâz mesnevisinde adını Muhammed, babasının adını Hasan olarak zikreder. Kaynaklarda Hakîm Zülâlî, Mevlânâ Hakîm Zülâlî, Hakîm-i Hânsârî lakaplarıyla anılır. Safevî dönemi âlimlerinden Mîr Dâmâd diye meşhur Mîr Muhammed Bâkır’ın talebesidir. I. Şah Abbas’ın sarayında melikü’ş-şuarâ olarak bulundu; hocasını ve Şah Abbas ile veziri Mirza Habîbullah’ı şiirlerinde övdü. Son derece dindar olduğu kaydedilen şair kendi döneminde okutulan ilimlere vâkıftı. Ömrünün sonlarında bir süre Hindistan’da yaşadıktan sonra memleketine döndü ve burada vefat etti. Ölüm tarihiyle ilgili olarak kaynaklarda 1016 (1607), 1024, 1031 ve 1037 (1627) yılları da verilmekle birlikte, yedi mesnevisinin sonuncusu olan Maḥmûd u Ayâz’ı 1024’te (1615) tamamladığı halde mesnevilerini bir külliyat haline getirme fırsatı bulamadan vefat ettiği göz önünde bulundurulduğunda aynı yıl veya 1025 (1616) yılında öldüğü söylenebilir.
Şiirlerinde Nizâmî-i Gencevî ile Celâleddîn-i Rûmî’yi takip eden ve yenilikçi bir şair diye nitelendirilen Zülâlî’nin Sebʿa-i Seyyâre’sini Heft Âşûb adıyla da anması muhtemelen mesnevi türünde ortaya koyduğu yeniliği vurgulama amacı taşımaktadır. Dönemin yaygın üslûbu sebk-i Hindî’yi mesnevilerinde uygulamış, bu alandaki ustalığını tezkire yazarları da belirtmiştir. Zülâlî yeni terkipler, nâdir kelimeler, güzel tasvirler, zarif ve ince sanatlarla kendine özgü bir üslûba sahiptir. Şiirlerinde çok güzel beyitlerin yanında zayıf beyitlere de rastlanmaktadır. Bu duruma tezkirelerde de vurgu yapılmakta, onun şiirde güçlü bir yeteneği bulunmakla birlikte iyi şiirle kötü şiiri birbirinden ayırt etmeyi pek başaramadığı ve şiirden anlayıp anlamadıklarına bakmadan kendi şiirlerini başkalarının kanaatine göre düzenlediği ifade edilmektedir.
Eserleri. Özellikle mesnevi şairi olarak bilinen Zülâlî kaleme aldığı yedi mesnevisine Sebʿa-i Seyyâre adını vermiştir; eser Sebʿa-i Zülâlî, Heft Seyyâre, Heft Genc ve Heft Âşûb adlarıyla da anılır. Zülâlî mesnevilerini Senâî, Nizâmî-i Gencevî, Emîr Hüsrev-i Dihlevî, Ali Şîr Nevâî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Abdurrahman-ı Câmî gibi şairlerin geleneğini sürdürerek kaleme almış olmalıdır. Hemen hemen eş zamanlı olarak yazdığı mesnevilerini tamamladıktan kısa bir süre sonra vefat ettiğinden bunları bir külliyat halinde tertip etme fırsatı bulamamış, mesnevileri, şairin arkadaşları olan Şeyh Abdülhüseyin Kemereî ve aynı zamanda esere bir dîbâce yazan dönemin şairlerinden Tuğrâ-yi Meşhedî tarafından düzenlenmiştir:
1. Ḥüsn-i Gelûsûz. Nizâmî-i Gencevî’nin Maḫzenü’l-esrâr’ı örnek alınıp “müfteilün müfteilün fâilün” vezniyle yazılan yaklaşık 450 beyitlik tasavvufî bir eserdir ve Şah I. Abbas’a ithaf edilmiştir.
2. Şuʿle-i Dîdâr. Mevlânâ’nın Mes̱nevî’siyle aynı vezinde olup (fâilâtün fâilâtün fâilün) yaklaşık 450 beyitlik bu tasavvufî eser “şu‘le” adı verilen elli bölüme ayrılmıştır.
3. Meyḫâne. 360 beyitten fazla olan mesnevi, Senâî’nin Ḥadîḳatü’l-ḥaḳīḳa adlı mesnevisi göz önünde bulundurularak onun vezniyle (fâilâtün mefâilün fâilün) kaleme alınmıştır.
4. Ẕerre vü Ḫurşîd. Abdurrahman-ı Câmî’nin Sübḥatü’l-ebrâr’ı vezninde (fâilâtün fâilâtün fâilât) yaklaşık 250 beyitlik bu manzume zerre ile güneş arasındaki aşkı anlatan sembolik bir eserdir.
5. Âẕer ü Semender. Gül ü Bülbül adıyla da bilinen eser Nizâmî’nin Leylâ vü Mecnûn’uyla aynı vezinde olup (mef‘ûlü mefâilün feûlün) bu da sembolik bir aşk hikâyesidir.
6. Süleymannâme. Süleymân ü Belḳīs adıyla da anılan yaklaşık 590 beyitlik bu mesnevi de Nizâmî’nin İskendernâme’si vezninde (feûlün feûlün feûlün feûl) kaleme alınmıştır ve dönemin rağbet gören aşk hikâyelerinden Süleyman ile Belkıs arasındaki aşkı konu edinmektedir (nşr. Cüreh Bîk Nezrî, Duşenbe 1996).
7. Maḥmûd u Ayâz. Zülâlî’nin en kapsamlı ve en meşhur eseri olup Nizâmî’nin Ḫüsrev ü Şîrîn’i taklit edilerek onun vezninde (mefâîlün mefâîlün feûlün) kaleme alınmıştır. Şah I. Abbas adına yazılan eser yaklaşık 4700 beyittir ve bir beytinde düşürülen tarihe göre 1001 (1593) yılında yazılmaya başlanmış, 1024’te (1615) tamamlanmıştır. Mesnevinin konusu Gazneli Mahmud’un, kölesi Ayaz’a olan aşkıdır. Eserin çeşitli baskıları yapılmıştır (Leknev 1289; Tahran 1302, 1312, 1321, 1330). Emânullah Ali Askerî, Zülâlî’nin ilk altı mesnevisini İsfahan Üniversitesi’nde doktora tezi olarak neşre hazırlamış (Taṣḥîḥ-i Mes̱nevîhâ-yi Zülâlî-yi Ḫânsârî, 1374 hş./1995), külliyatın ilk ilmî neşri ise Saîd Şefîiyyûn tarafından gerçekleştirilmiştir (Külliyât-ı Zülâlî-yi Ḫânsârî, Tahran 1385 hş./2006). Şefîiyyûn ayrıca, Zülâlî-yi Ḫânsârî ve Sebk-i Hindî: Berresî Câygâh-ı Zülâlî der Şiʿr-i Ḳarn-i Yâzdehum adıyla bir inceleme kaleme almıştır (Tahran 1387 hş.).
BİBLİYOGRAFYA
Emîn-i Ahmed-i Râzî, Heft İḳlîm (nşr. Cevâd Fâzıl), Tahran, ts. (Kitâbfurûşî-yi Ali Ekber İlmî), II, 484-485.
M. Tâhir Nasrâbâdî, Teẕkire-i Naṣrʾâbâdî (nşr. Vahîd-i Destgirdî), Tahran 1361 hş., s. 230-234.
Lutf Ali Beg, Âteşkede (nşr. Hasan Sâdât Nâsırî), Tahran 1338 hş., III, 1051-1055.
Browne, LHP, IV, 252.
Hânbâbâ, Fihrist, II, 2309.
Abdülhüseyin Zerrînkûb, Seyrî der Şiʿr-i Fârsî, Tahran 1363 hş., s. 133-134.
Safâ, Edebiyyât, V, 965-973.
Ahmed Emîrî Horâsânî – Haydar Ali Dehmerde, “Ḥakîm Zülâlî-yi Ḫânsârî”, Neşriyye-i Dânişgede-i Edebiyyât ve ʿUlûm-i İnsânî, Dânişgâh-i Şehîd Bâ Hüner-i Kirmân, sy. 19, Kirman 1385/2006, s. 17-39.
Muhammed Mecûzî, “ʿAşḳ-ı Maḥmûd be Ayâz ve Seyr-i Târîḫî ve ʿİrfânî În Destân ez-Âġāz tâ Kenûn”, Âyîne-i Mîrâs̱, sy. 26, Tahran 1383 hş., s. 75-92.
P. E. Losensky, “Zulālī-yi K̲h̲wānsārī”, EI2 (İng.), XI, 567.