https://islamansiklopedisi.org.tr/aksamul-kuran
Aksâm, “yemin” anlamındaki kasemin çoğuludur. İslâm öncesi Arap toplumunda yemin çok yaygındı. Kur’ân-ı Kerîm Arap diliyle nâzil olduğu için Araplar’ın bu âdetini muhafaza etmiş, çeşitli edatlarla (hurûfü’l-kasem) yapılan yeminler ve ifadeyi güçlendiren değişik edebî sanatlar kullanarak ilâhî hakikatleri tekit ve teyit etmiştir. Bazan da yeminle, kendisi için yemin edilen şeyin kıymet ve önemine işaret edilmiş, ayrıca dinleyenlerin o şeye karşı dikkatlerinin çekilmesi de hedef alınmıştır.
Yemini Allah’a izâfe etmenin uygun olmayacağını ileri sürenler vardır. Bunlara göre, gerçeği söylediğinden şüphe edilen kimse yemin eder ki Allah bundan münezzehtir. Çünkü Kur’an’ın muhatabı, inananı ve inanmayanı ile insandır. Mümin yemine ihtiyaç duymaksızın Allah’ın haber verdiği her şeyin doğruluğunu tereddütsüz kabul eder. Kâfir ise, ifadeler yeminle pekiştirilsin veya pekiştirilmesin, zaten Kur’an’a inanmamaktadır. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yemin ifadesinin yer aldığı bir gerçektir. Nitekim sekiz yerde (Zehebî ve Süyûtî’ye göre yedi yerde) Allah kendi zâtına (bk. en-Nisâ 4/65; Yûnus 10/53; el-Hicr 15/92; Meryem 19/68; Sebe’ 34/3; ez-Zâriyât 51/23; et-Tegābün 64/7; el-Meâric 70/40), ayrıca peygamberlere, Kur’an’a, meleklere, kıyamet gününe, kâinata ve kâinattaki bazı olay ve varlıklara yemin etmiştir.
Allah’tan başkası adına yemin etmek yasaklandığı halde (bk. Müslim, “Eymân”, 1-4) Allah’ın mahlûkatına yemin etmesi şöyle açıklanmaktadır: Bu bir bakıma Allah’ın kendi adına yemin etmesidir. Zira yaratılmış her şey O’nun zâtına delâlet eder. Bazı âlimler de yemin edilen şeylerin başında “rab” kelimesinin mahzuf bulunduğunu, meselâ “semaya andolsun” ifadesinden maksadın “semanın rabbine andolsun” demek olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’deki yeminlerle ilgili olarak üzerinde durulan bir başka husus da yemin fiilinin başına bazan lâ nefiy edatının getirilmiş olmasıdır. Bu yemin şekli eski Arap toplumunda da mevcuttu. Burada lâ, “iş sizin söylediğiniz gibi değil, yemin ederim; hayır, kâfirlerin söyledikleri sözün bir değeri yoktur, yemin ederim” gibi mânalar ifade etmektedir. Bunun yanında bazı müfessirler yemin fiilinin başındaki bu edatın zâit olduğunu (herhangi bir mânası bulunmadığını) ileri sürmüşlerdir.
İslâm öncesi Arap toplumunun içtimaî hayatında önemli rolü olan yemini Kur’ân-ı Kerîm’in muhafaza etmesi ve âyetlerin bu yolla lafız ve mâna açısından takviye edilmesi, yeminin önemini açıkça ortaya koymaktadır. İster kendi zâtına ister mahlûkatına olsun Allah’ın Kur’an’da yemin ettiği, gerçek olduğuna yeminle tekit ve teyitte bulunduğu hususlar tevhid, Kur’an, Hz. Peygamber, âhiret, ceza ve mükâfat gibi İslâm inancının temel unsurları ile ilâhî tebliğin muhatabı olan insan ve onun maddî ve mânevî birtakım özellikleridir (daha geniş bilgi için bk. YEMİN).
Aksâmü’l-Kur’ân konusunda telif edilen en önemli eser, İbn Kayyim el-Cevziyye’nin (ö. 751/1350) et-Tibyân fî aḳsâmi’l-Ḳurʾân adlı kitabıdır. Eser Muhammed Hâmid el-Fıkī (Kahire 1352/1933) ve Tâhâ Yûsuf Şâhin (Kahire 1388/1968; Beyrut 1402/1982) tarafından neşredilmiştir. Abdülhamîd el-Ferâhî’nin de İmʿân fî aḳsâmi’l-Ḳurʾân adlı bir eseri vardır (Hindistan 1329; Kahire 1349).
BİBLİYOGRAFYA
Müslim, “Eymân”, 1-4.
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, XXX, 187.
İbn Kayyim el-Cevziyye, et-Tibyân fî aḳsâmi’l-Ḳurʾân (nşr. Tâhâ Yûsuf Şâhin), Kahire 1388/1968 ⟶ Beyrut 1402/1982.
İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, VII, 20.
Zerkeşî, el-Burhân, III, 40-46.
Süyûtî, el-İtḳān, IV, 46-51.
Taşköprizâde, Miftâḥu’s-saʿâde, II, 540-541.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 137.
İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1976, s. 169.
M. Ali es-Sâbûnî, Tefsîru âyâti’l-aḥkâm, Dımaşk 1400/1980, II, 508.
Johs. Pedersen, “Kasem”, İA, VI, 374-378.