https://islamansiklopedisi.org.tr/arslan-b-selcuk
Bazı kaynaklarda kendisinden İsrâil olarak bahsedilmekle birlikte daha çok Türkçe adı Arslan Yabgu ile şöhret bulan bu Selçuklu beyi, ilk defa Karahanlılar’la Sâmânîler arasındaki mücadelede dikkatleri üzerine çekti. Karahanlı Hükümdarı Hârun Buğra Han, Sâmânî topraklarının bir kısmını işgal edince (992) Sâmânî Hükümdarı II. Nuh, Selçuk’tan yardım istedi. O da oğlu Arslan kumandasındaki bir orduyu Sâmânîler’e yardıma gönderdi. Arslan’ın yardımıyla Karahanlılar’ı mağlûp eden Sâmânîler istilâ edilen topraklarını geri aldılar. Bu münasebetle Buhara-Semerkant arasındaki Nur kasabası Selçuklular’a yurt olarak verildi. Karahanlılar ile Sâmânîler gibi birbirleriyle mücadele halinde olan iki devlet arasında kalan Selçuklular, mahirane siyasetleriyle bu bölgede varlıklarını sürdürmeyi başardılar. Karahanlı İlig Han Nasr’ın Ekim 999’da Buhara’yı zaptederek Sâmânî Hükümdarı Abdülmelik ve hânedan mensuplarını Özkent’e sürmesiyle Sâmânîler Devleti fiilen sona erdi. Bu hadise Arslan’ın ve ona bağlı Türkmenler’in nüfuz ve itibarını daha da arttırdı. Karahanlılar’ın elinden kaçmayı başaran Sâmânî şehzadesi Ebû İbrâhim el-Müntasır Karahanlılar’a karşı yine Arslan’dan yardım istemek zorunda kaldı. Birlikte Semerkant civarına geldiler. Kûhek denilen yerde Karahanlı Subaşı Tegin’i bozguna uğratarak çok sayıda kumandan ve askeri esir aldılar (1003). Daha sonra İlig Han Nasr’ı mağlûp ettikleri gibi ertesi yıl da Karahanlılar karşısında aynı şekilde zafer kazandılar (1004). Arslan, babası Selçuk’un 1009’a doğru Cend’de ölmesi üzerine, Yabgu unvanıyla ailenin başına geçti. Karahanlı Hükümdarı İlig Han Nasr 1012 yılında öldü; Arslan Yabgu aynı aileye mensup olan Ali Tegin ile anlaşma yaptı ve bu anlaşmaya karşı çıkan Karahanlı İlig Han Muhammed b. Ali’yi bozguna uğrattı. Ali Tegin Arslan Yabgu’nun desteğiyle Buhara’ya hâkim oldu (411/1020-21). Bu sayede dikkatleri üzerine çeken Arslan Yabgu giderek kuvvet kazanınca, endişeye kapılan Karahanlı Hükümdarı Yûsuf Kadır Han ile Gazneli Sultan Mahmud 1025 yılında “bütün İran ve Turan meseleleri”ni görüştükleri meşhur Mâverâünnehir mülâkatında Arslan Yabgu idaresindeki Selçuklular’a karşı gerekli tedbirleri almayı, onları Türkistan ve Mâverâünnehir’den uzaklaştırıp Horasan’a sürmeyi kararlaştırdılar. Onlara mukavemet edemeyeceğini bilen Arslan Yabgu ile müttefiki Ali Tegin bu sırada çöllere çekilmişlerdi. Gazneli Mahmud mertliği, savaşçılığı ve yıldırım hızıyla düşman üzerine saldırması gibi meziyetleri sebebiyle herkesin çekindiği Arslan Yabgu’yu yakalamak için hileye başvurdu. Bir ziyafet için Semerkant’a çağırdığı Arslan Yabgu’yu oğlu Kutalmış ve bazı arkadaşlarıyla birlikte tevkif ederek Kālincâr Kalesi’nde hapsetti. Ona bağlı çok sayıda Türkmen’i de öldürttü, geri kalanlar da başsız vaziyette çeşitli yerlere dağıldılar (1025).
Arslan Yabgu’nun tevkifiyle ön plana geçen Tuğrul ve Çağrı beyler, 1030’da Gazneli Mahmud’un ölümü üzerine yerine geçen oğlu Mesud’a haber gönderip kendisine itaat arzettiklerini bildirdiler ve Arslan Yabgu’nun serbest bırakılmasını istediler. Sultan Mesud bu teklifi kabul edip Arslan Yabgu’yu Belh’e getirdi ve ona yeğenlerine bozgunculuktan vazgeçmelerini söylemesini emretti. Arslan Yabgu da Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve Mûsâ Yabgu’ya haber gönderip Sultan Mesud’un buyruğunu iletti. Ayrıca elçiyle bir “biz” (dikiş aleti) gönderip onu yeğenlerine vermesini istedi. Elçi mesajı tebliğ edip şifre mahiyetindeki “biz”i teslim edince onlar yeniden karışıklık çıkarmaya başladılar. Bunun üzerine Sultan Mesud Arslan Yabgu’yu tekrar hapse attı. Türkmenler’in onu kurtarma teşebbüsleri sonuçsuz kaldı. Yalnız oğlu Kutalmış bir fırsatını bulup hapishaneden kaçtı ve Buhara’ya döndü. Arslan Yabgu yedi yıl kaldığı hapishanede öldü. Ona bağlı Oğuzlar (Yabgulular, Yavgıyyân) Yağmur, Kızıl, Boğa, Göktaş ve Anasıoğlu adlı beylerin idaresinde faaliyetlerini sürdürmekle beraber Gazneli kuvvetleri karşısında dağıldılar ve büyük sıkıntılara düştüler. Bütün bunlara rağmen yine de ümitlerini kaybetmediler ve Arslan Yabgu’nun torunu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın etrafında toplanarak Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdular.
BİBLİYOGRAFYA
Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye (Lugal), s. 2, 3.
Râvendî, Râhatü’s-sudûr (Ateş), I, 64, 85, 91, 101.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX, 377, 379, 474, 475, 479.
Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Ahmed Ateş), Ankara 1960, II, 5, 7, 11, 18.
W. Barthold, Turkestan down to the Mongol Invasion, London 1928, s. 280, 285.
Muhammad Nāzim, The Life and Times of Sulṭān Maḥmūd of G̲h̲azna, Cambridge 1931, s. 63, 64.
C. E. Bosworth, “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000-1217)”, CHIr., V, 18-19.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969, s. 45-59.
M. Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1979, I, 33, 35, 36, 77-78, 84, 89, 95-96, 115-116, 120-124, 130.
a.mlf., Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara 1982, s. 30-31.
Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1980, s. 62-64.
Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilâtı, Ankara 1981, s. 45, 48-49.
İbrâhim Kafesoğlu, “Selçuk’un Oğulları ve Torunları”, TM, XIII (1958), s. 117-119.
a.mlf., “Selçuklular”, İA, X, 353.
“Arslan”, İA, I, 609.
Omelyan Pritsak, “Kara-Hanlılar”, İA, VI, 256-257.
Cl. Cahen, “Arslan b. Sald̲j̲ūk”, EI2 (İng.), I, 661-662.
Erdoğan Merçil, “Arslan b. Selçuk”, Küçük Türk-İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1978, 2. fas., s. 174-175.