AYDERÛSİYYE - TDV İslâm Ansiklopedisi

AYDERÛSİYYE

العيدروسية
Müellif: SÜLEYMAN ULUDAĞ
AYDERÛSİYYE
Müellif: SÜLEYMAN ULUDAĞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1991
Erişim Tarihi: 21.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ayderusiyye
SÜLEYMAN ULUDAĞ, "AYDERÛSİYYE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ayderusiyye (21.12.2024).
Kopyalama metni

Zebîdî, ʿİḳdü’l-cevheri’s̱-s̱emîn’de (s. 90) ve İtḥâfü’l-aṣfiyâʾda (s. 246) bu tarikatı, Ebû Medyen el-Mağribî’ye (ö. 873/1469) nisbet edilen Medyeniyye tarikatının Yemen şubesi olarak göstermektedir. Harîrîzâde ise Ayderûsiyye’nin kurucusunun Abdullah b. Ebû Bekir es-Sekrân (ö. 865/1461) olduğunu belirtmekte ve bu tarikatı Aleviyye’nin bir kolu saymaktadır (Tibyân, II, vr. 303a). Ayderûsiyye’yi Kübreviyye’nin Yemen kolu kabul edenler de vardır (bk. , XII/1, s. 5).

Tarikatın kurucusu Ebû Bekir b. Abdullah el-Ayderûs Yemen’in en büyük velîlerinden olup Aden’in mânevî koruyucusu kabul edilir. Müridlerinden Muhammed b. Ömer Bahrak, Mevâhibü’l-ḳuddûs fî menâḳıbi İbni’l-ʿAyderûs adıyla kendisine dair bir menâkıbnâme yazmıştır. Bu tarikatın şeyhleri Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’ine çok büyük önem vermekle beraber İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’si ile Fuṣûṣü’l-ḥikem’ini de okumayı ihmal etmezler. Kur’an ve hadise bağlı kalmaya dikkat ederler; ayrıca semâa da büyük önem verirler. Tarikatın usul, âdâb ve erkânına, şeyhlerin keşf ve kerametlerine dair birçok menâkıbnâme yazılmıştır. Abdurrahman b. Mustafa el-Ayderûs’un en-Nefḥatü’l-Medyeniyye fi’l-eẕkâri’l-ḳalbiyye ve’r-rûḥiyye ve’s-sırriyye fi’t-ṭarîḳati’l-ʿAyderûsiyye adlı eseri Harîrîzâde tarafından iktibas edilmiştir (bk. Tibyân, II, vr. 311a-319a). Bir Yemen tarikatı olan Ayderûsiyye, Ayderûs ailesine mensup mutasavvıflar tarafından Hicaz, Suriye ve Mısır’a getirilmiş ve bu bölgelerde yaygınlık kazanmıştır.

Gazzî ve İbnü’l-İmâd gibi müellifler kahve içme âdetinin bu tarikatın kurucusu Ebû Bekir b. Abdullah tarafından başlatıldığını zikrederler. Kahve kullanmayı Ali b. Ömer eş-Şâzelî’nin (ö. 821/1418) veya fakih Muhammed b. Saîd’in (ö. 875/1471) icat ettiklerine ve Afrika’dan getirip Arabistan’da tanıttıklarına dair rivayetler bulunmakla birlikte onun Yemen sûfîleri ve özellikle Ayderûsîler arasında yaygın olarak kullanıldığı, hatta tasavvufî ve dinî bir mahiyete sokulduğu muhakkaktır. Yemen sûfîleri, gece yapılan zikir meclisleri ve ibadetler de uykuyu kaçırmak, sinirleri uyarmak, rehavet ve gafleti gidermek ve bu şekilde müridlerin tarikat âyinlerine daha canlı ve istekli bir şekilde katılmalarını sağlamak için onlara kahveyi tavsiye ediyorlardı. Hatta kahvenin bu gaye için yaratıldığını, ondan faydalanmanın hayırlı bir iş olduğunu, zira kalbin açılışını (inşirah) sağladığını söylüyor ve esrar âlemini örten perdelerin kalkmasına, ilâhî âlemin temaşa edilmesine, büyük ruhî ve mânevî zevklerin hâsıl olmasına vesile olduğunu ileri sürüyorlardı. Bu gaye ile içilen kahveye “sûfî kahvesi” veya “mânevî kahve” deniliyordu. Ali b. Ömer eş-Şâzelî’nin zemzem gibi kahvenin de her derde deva olduğunu, hangi niyetle içilirse ona yaradığını söylediği nakledilir. Hayatının son yıllarında ağzına kahveden başka bir şey koymamış olan Ahmed b. Alevî Bâ Cahdeb (ö. 973/1565), “vücudunda bir miktar kahve olduğu halde ölen bir kimsenin cehenneme gitmeyeceği” görüşünde idi.

Kahve Yemen’de râtıb denilen bir zikir ve âyin şeklinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Esmâ-i hüsnâdan “kavî” ile “kahve” arasında, ses uyumunun yanı sıra her ikisinin ebced hesabıyla sayı değerlerinin 116 olması dolayısıyla yakın bir benzerlik vardır. Kahve içerek 116 defa “yâ kavî” diye zikretmeye râtıb denir. Şeyh Abdullah el-Ayderûs’a göre râtıbdan önce Fâtiha da okunur. Şeyh b. İsmâil Bâ Alevî, râtıb olarak dört Yâsîn’le birlikte Hz. Peygamber’e 100 salavat getirilmesi gerektiğini söyler. Hâlis ve samimi bir niyetle kullanılan kahvenin müridlerde ibadet etme ve zikir yapma hevesini artıracağına inanılıyordu. Çok geçmeden kahve mevlidlerde ve camilerde de aynı maksatla kullanılmaya başlandı. Önceleri kahvenin kuru taneleri çerez gibi yenirken sonraları öğütülerek içilmeye başlandı (bk. KAHVE).


BİBLİYOGRAFYA

Abdülkādir b. Abdullah el-Ayderûsî, en-Nûrü’s-sâfir ʿan aḫbâri’l-ḳarni’l-ʿâşir, Beyrut 1405/1985, s. 77; Dımaşk 1986, s. 449, 452.

, VIII, 39, 62.

, I, 113-114.

, s. 90.

a.mlf., , s. 246.

, II, vr. 303a-319a.

, I, 263.

, I, 311-312.

Leylâ es-Sabbağ, Min Aʿlâmi’l-fikri’l-ʿArabî fi’l-ʿaṣri’l-ʿOs̱mâniyyi’l-evvel: Muḥammed el-Emîn el-Muḥibbî, Dımaşk 1986, s. 392-393, 448-452.

C. van Arendonk, “Kahve”, , VI, 95-98.

Louis Massignon, “Tarikat”, , XII/1, s. 5.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde, 234 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER