BALÇIK - TDV İslâm Ansiklopedisi

BALÇIK

Müellif:
BALÇIK
Müellif: MACHIEL KIEL
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2020
Erişim Tarihi: 28.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/balcik
MACHIEL KIEL, "BALÇIK", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/balcik (28.04.2024).
Kopyalama metni

Bir kesimi Romanya’da, bir kesimi Bulgaristan’da bulunan Dobruca bölgesinin Bulgaristan’da kalan kısmında olup bir amfiteatr gibi Dobruca platosunun yamaçlarında yer alır. Karadeniz kıyısındaki kasaba, kuzeyden gelen fırtınalara karşı Kavarna (Kalliakra) Burnu ile korunan sığ bir körfeze sahiptir. Tarih öncesi zamanlardan beri meskûn olan Balçık, Osmanlılar tarafından XVI. yüzyılda yeniden kurulan bir kasaba özelliği taşır.

Balçık’ın bulunduğu yerde onunla alâkalı olabilecek iki eski şehir mevcuttur: Dionysopolis ve Karvuna. Bunlardan ilki, Strabo ve Plinius tarafından kaydedildiği üzere milâttan önce VII. yüzyılda kurulmuş eski bir Yunan kolonisi idi (Krunoe). Milâttan önce III. yüzyıldan itibaren burası Dionysopolis adıyla anıldı. 544’te Dionysopolis, diğer bir yerleşim yeri olan Odessos ile (Varna) birlikte Karadeniz’de meydana gelen ve karadan içeriye giren dalgalar yüzünden büyük ölçüde tahrip oldu. Cedrenos ve Theophanes’in Chronographia’sında anlatıldığına göre bu felâketten dolayı şehir sakinlerinin pek çoğu hayatını kaybetmişti. VI. yüzyılın sonlarında Dionysopolis tarih sahnesinden silindi, Avar-Bulgarlar tarafından yok edildi, ikinci defa iskânı ise geç dönemde oluştu. Karvuna adlı bu şehir Aşağı Tuna’nın Bizans hâkimiyetinde bulunduğu, Karadeniz sahilinin yenilendiği ve bölgenin savunması için çok sayıda kale ve müstahkem şehrin inşa edildiği 971 yılından sonra ortaya çıktı. Grekçe olan Karvuna adı Bulgar Devleti’nin hükümdarı Çar II. İvan Asen’in bir fermanında da geçer (1230). Çar Asen, Dubrovnikli (Ragusa) tüccarlara kendi topraklarında serbest ticaret hakkı tanımıştı. 1304 yılına ait Codex Cumanicus’ta Karvuna diye tanımlanması gereken Balciuk adlı bir yerden bahsedilir. 1311-1572 yılları arasına ait çok sayıda İtalyan, Fransız ve İspanyol deniz haritasında bu sonuncu adla bir liman şehri olarak resmedilir. XVI. yüzyıla ait bir Grek deniz haritasında ise Karvuna şehri Balçık adıyla zikredilir. Karvuna, XIV. yüzyılda Tuna’nın ağzına kadar Karadeniz sahilinin hâkimi olan hıristiyan Türk (Gagauz) Despotu Balik’in (Balika) ikametgâhı idi.

Balçık bütün Dobruca ile birlikte Temmuz 1389’dan sonra Osmanlılar’ın idaresi altına girdi. Ancak hemen ardından bölge, Leh Kralı Vladislav’la Ocak 1390’da yaptığı bir anlaşmada kendini Dobrotic yurdunun despotu ve Silistre’nin lordu diye niteleyen Eflak Voyvodası Koca Mircea tarafından işgal edildi; 1393-1402 yılları arasında yine Osmanlı hâkimiyeti altında kaldı. Ankara Savaşı’ndan sonra Mircea, Dobruca’yı ve Karadeniz sahilindeki kaleleri yeniden ele geçirdi; 1407’de Mûsâ Çelebi’yle anlaştı ve Türkler’le Eflaklılar 1410 yılına kadar Emîr Süleyman’a karşı birlikte savaştılar. Dobruca Mircea’nın ölümüne (1418) kadar onun hâkimiyetindeydi. Ertesi yıl ise I. Mehmed tarafından yeniden Osmanlı topraklarına katıldı.

Çağdaş kaynakların aktardığına göre 1444’te Varna Savaşı sırasında Karvuna, Batı Karadeniz kıyısındaki neredeyse bütün kaleler ve müstahkem şehirlerle birlikte (Castrici, Devine/Marcianopolis, Galata, Kaliakra, Kavarna, Kranea, Mǎgliš ve Petrič) yerle bir edildi ve şehir sakinleri dağıtıldı. Dobruca’nın iç kısımlarındaki bozkırlar, II. Murad ve Fâtih Sultan Mehmed’in hükümdarlığının ilk dönemlerinde Anadolu’dan sürgün gönderilen yörüklerle yeniden iskân edildi. Karvuna Kalesi kalıntıları Balçık’ın güneyindeki bir yükseklikte (Džini Bayır) bulunur. Bugünkü Balçık bir yerleşim merkezi ve bir liman olarak ilk defa 922 (1516) yılına ait Yavuz Sultan Selim dönemi tahririne dayanan 1530’da hazırlanmış bir muhasebe defterinde zikredilir (, nr. 370, s. 408, 422). Burada Balçık, Varna kazasına bağlı, hepsi müslüman olan yirmi hâneli bir yerleşim yeridir. Yirmi hâneden on beşi sürgün yoluyla yerleştirilenlerden oluşuyordu. Kasabada bir iskele de vardı. İskeleden elde edilen vergi geliri padişah haslarına dahildi. Miktarı ise Tuna boyunda ve Karadeniz’deki limanlara kıyasla oldukça düşüktü (senelik 1000 akçe). Bütün bu kayıtlar, Balçık’ın XVI. yüzyılın başlarından itibaren yeniden toparlanmaya başladığını açık şekilde göstermektedir.

XVI. yüzyılın ortalarında Balçık yeniden küçük bir şehir hüviyetine kavuştu. 949 (1542) tarihli Varna kazası tahririnde “nefs-i kasaba-i Balçık” ifadesi geçer (, nr. 215). Sokullu Mehmed Paşa vakıflarının Receb 976 (Ocak 1569) tarihli vakfiyesinde, “ve Rum-ili’nde Balçık nam kasabada bir âlî bezzâzistan bina edip...” cümlesi geçmektedir ki (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 933) bu da bölgenin ticarî öneminin arttığına işaret eder. Bedestenin içinde bir mescid bulunmaktaydı. Sokullu’nun hanımı İsmihan Sultan, Balçık’a bir de hamam yaptırmıştı. Karadeniz sahilindeki Gagauzlar’a ait yerleşim yerlerinde (Galata, Varna, Kestrič, Ekrene ve Kavarna) sadece hıristiyan celepler bulunurken 981 (1573) yılına ait Doğu Bulgaristan celepkeşan defterinde Balçık’ta yalnızca müslüman celepler olduğundan bahsedilir. Silistre sancağına ait 1005 (1597) tarihli tahrirde Balçık kasabası 505 müslüman ve kırk hıristiyan hâneden meydana gelen bir yerleşim olarak zikredilir (, nr. 86).

1662 yılı ilkbaharının başlarında Evliya Çelebi Balçık’ı müreffeh bir kasaba ve canlı bir liman şeklinde tasvir eder. Kasabada iki cami ve üç mescid vardır. Evliya Çelebi özellikle iskeledeki Emin Camii’nden söz eder. Burada medrese veya dârülkurrâ bulunmamakla beraber üç mektep ve tüccarlar için yedi han mevcuttur. Evliya Çelebi aynı zamanda İsmihan Sultan Hamamı’nı anlatır, bedestenden ise bahsetmez. Ayrıca iskelede büyük ambarların ve tepelerde üzüm bağlarının mevcut olduğunu yazar. Balçık XIX. yüzyılın başlarına kadar bir Türk şehri olarak kaldı. XVII. yüzyıla ait (1033/1624 ve 1096/1685) Cizye defterlerinde Balçık kasabasının adının geçmemesi burada hıristiyan nüfusun bulunmadığına işaret eder (Sofya Millî Ktp., F. 20, a.e., 269 ve Sofya T. İzv. 2001).

XVI. yüzyılın başlarında Varna kazasına bağlı olan Balçık yüzyılın sonlarında kaza üçe ayrıldığında müstakil bir kadılık merkezi haline gelmişti. Bu durumunu Tanzimat dönemine kadar korudu. 1828-1829 Rus işgali sırasında ağır şekilde zarar gördü ve 1840 yılına kadar yıkık bir müslüman köyü olarak kaldı. 1841’de Karadeniz limanları serbest dış ticarete açıldıktan sonra yeniden gelişme gösterdi. Limanı sayesinde kuzeyden ve kuzeydoğudan gelen fırtınalardan korunduğu için hububat ticaretini kendine çekti ve olağan üstü bir hızla kalkındı. 1846’da seyyah Hommaire de Hell, Balçık Limanı’ndan senede (ölçümü bilinmeyen) 250.000 yük buğdayın daha çok Marsilya’ya ihraç edildiğini kaydeder. Limanda İngiliz, Avusturya-Macaristan gemileri de büyük miktarda hububat yüklemekteydi. Romanyalı bir seyyahın kaydettiğine göre 1850’de Balçık’ta 10.000 ton kapasiteye sahip 150 adet sağlamca tahıl ambarı ve yeni yapılmakta olan ambarlar da bulunmaktaydı.

Kırım savaşı sırasında (1853-1856) yapılan bir gravürde Balçık’ta beş minare görülmektedir. Aynı yıllarda şehrin 3000 müslüman ve 500 hıristiyan nüfusa sahip olduğu kaydedilmektedir. 1872’de Avusturyalı coğrafyacı Felix Kanitz 800-900 arasında Türk hânesi, 400 Tatar mülteci hânesi, 150 Bulgar hânesi ve elli Yunan hânesi olduğunu yazar; Kanitz ayrıca şehirde dördü minareli, dördü minaresiz sekiz cami yer aldığını belirtir. Tuna vilâyetinin çeşitli salnâmelerinde şehirde on bir cami ile bir medrese, bir hamam, 234 dükkân, iki kilise ve on han bulunduğu kaydedilmiştir. Tuna vilâyetinin 1290 (1873) tarihli salnâmesinde Balçık’ta 1617 müslüman erkek ve 461 hıristiyan erkek nüfus olduğu, toplamda ise % 78’ini müslümanların teşkil ettiği 4200 nüfus zikredilmiştir. Yine bu salnâmeye göre Balçık kazasında altmış dokuzu Türk ismi taşıyan yetmiş bir köy vardı. Kazanın toplam nüfusu 3618’i hıristiyan 10.572 erkek olarak gösterilmiştir. Buna göre nüfusun % 66’sı müslümandır, hânede ise bu oran % 71’dir. Türkçe isim taşımayan iki köy Balçık’ın 18 km. doğusunda Kavarna ve daha kuzeyde Šabla’dır. Kavarna 370 hâneye sahip eski bir yerleşim yeridir ve hemen hemen müslüman-hıristiyan nüfusu birbirine eşittir. Šabla ise daha küçük bir yerleşimdir ve nüfusunun neredeyse tamamı hıristiyandır. Ala Kilise, Kâfir Kuyusu ve Kargalık köyleri ağırlıklı biçimde Türkçe konuşan hıristiyanların (Gagauzlar) yaşadığı yerlerdir.

1878-1913 yılları arasında Balçık Bulgaristan’a dahildi. Bulgaristan’ın II. Balkan Savaşı’nı kaybetmesinin ardından, Bükreş Antlaşması’nda Romanya’nın tarihî haklarına atıfla meşrulaştırılarak (Koca Mircea hükümranlığında yirmi yıl kalması kastediliyor) Balçık ve bütün Güney Dobruca Romanya tarafından işgal edildi. 1920’de O. Tafrali’ye göre Balçık çok karışık bir nüfusa sahipti ve çoğunluğu hıristiyan Gagauzlar oluşturuyordu, onları müslümanlar (Türkler ve Tatarlar), Bulgarlar, Yunanlılar ve Romenler takip ediyordu. Tafrali’nin şehir haritasında üç cami, bir Bulgar ve bir Romen kilisesi, yine iki hıristiyan cemaat için iki lise mektebi görülmektedir. Bir cami tam iskelenin yanındaydı ve muhtemelen Evliya Çelebi’nin bahsettiği Emin Camii idi. Üçüncü cami ise şehrin yüksek kesimlerinde harabe halindeydi. Romanya’nın bir parçası iken Romen Kralı Ferdinand’ın eşi Kraliçe Maria, Balçık’ta “oryantal” üslûpların bir karışımını gösteren, sahte bir minaresi ve sanat değeri yüksek eski hıristiyan ve müslüman mezar taşlarıyla dolu taraçalı bir bahçesi bulunan bir saray yaptırdı. 1940 Craiova Antlaşması’nda Romanya burayı terketti, böylece Bulgar idaresi yeniden başladı. Şehirdeki Yunanlılar sürüldü, çok sayıda müslüman bölgeyi terketti.

Bugün idarî bakımdan Dobrik/Tolbuhin bölgesine bağlı olan ve 2011 verilerine göre 12.000 dolayında nüfusa sahip bulunan Balçık’ta hatırı sayılır bir müslüman-Türk nüfusu mevcuttur. Günümüzde kasaba güzel bahçelerle çevrilmiş villalarıyla ün yapmış bir sayfiye merkezidir. Şehirde sadece 1293’te (1876) (kitâbeye göre) yeniden inşa edilen tek cami vardır. Hazîresinde XVIII ve XIX. yüzyıllara ait mezar taşları vardır. Şehirde aynı zamanda XVIII-XIX. yüzyıllara ait çok sayıda büyük çeşme de korunmaktadır. Bunların en eskisi 1761 yılına ait olan Kavarnalı Keçizâde İsmâil Çeşmesi’dir. 1866’da yaptırılan Arap Alemdar Çeşmesi üzerinde şair Maraşlı Mehmed Mazhar Fevzi tarafından yazılan uzun bir Osmanlı kitâbesi bulunmaktadır. Bu kitâbe ile diğer Osmanlı kitâbeleri Petâr Mijatev (1954 ve 1962) ve A. Zajaczkowski (1963) tarafından yayımlanmıştır. Eskiden Gagauz ve müslümanların birlikte yaşadığı bir köy olan Kavarna’da XVI. yüzyıla ait bir Osmanlı hamamı restore edilip kültür eseri olarak korunmaktadır. Sahil şeridinde yer alan Šabla köyünde ise 1856-1857 yılına ait, üzerinde Sultan Abdülmecid’in tuğrasını taşıyan bir Osmanlı feneri vardır. Balçık şiir ve biyografi eserlerinin yanı sıra, III. Mustafa’nın saltanatının (1757-1774) son altı yılında meydana gelen olayları anlattığı Zübdetü’l-vâkıât adlı bir eser yazmış olan XVIII. yüzyıl Osmanlı âlim ve şairi Hüseyin Râmiz Efendi’nin de memleketidir.


BİBLİYOGRAFYA

F. Kanitz, Donau-Bulgarien und der Balkan, Leipzig 1879, III, 224-225.

K. Kretschmer, Die italienischen Portulane des Mittelalters, Berlin 1909.

O. Tafrali, La cité pontique de Dionysopolis, Kali-Acra, Cavarna, Téké et Ecréné, Paris 1927.

P. Mijatev, “Pametnitsi na Osmanski Epigrafiya”, Dobrudžanske Ekspeditsia pri. B.A.N., Sofia 1954, s. 243-263.

a.mlf., “Epigrafski proučavanja na pametnitsi Arapsko pismo v Bǎlgarija”, Arheologija, sy. 1, Sofia 1962, s. 70.

A. Delatte, Les portulans grecs II: Compléments, Bruxelles 1958, s. 47.

P. Koledarov v.dğr., Balčik i negovata okolnost, Sofia 1966.

A. Kuzev – V. Gjuzelev, Bǎlgarski srednovekovni gradove i kreposti, Varna 1981, s. 278-285.

Rumǎnski pǎtopisi ot XIX vek za bǎlgarskite zemi, Sofia 1982, s. 37-38.

Str. Dimitrov v.dğr., Istoriya na Dobrudža, Sofia 1988, III, 186-189.

K. Škorpil, “Balčik”, Izvestiya na Varnenskoto Arheologičesko Družestvo, V, Varna 1911, s. 47-62.

A. Zajaczkowski, “Materiali do epigrafiki osmańsko-tureckiej z Bulgarii”, , XXVI (1963), s. 16-31.

R. Stoykov, “Selišta i demografski oblik na Severoistočna Bǎlgariya i Južna Dobrudža prez vtorata polovina na XVI v.”, Izvestiya Varnenskoto Arheologičesko Družestvo, XV (1964), s. 111.

A. Kuzev, “Zwei Notizen zur historischen Geographie der Dobrudža”, , sy. 10 (1975), s. 119-136.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2020 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 165-167 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER