https://islamansiklopedisi.org.tr/cumhur
Arapça bir kelime olan cumhur sözlükte “herhangi bir şeyin en büyük kısmı, bir topluluğun çoğunluğu veya önde gelenleri” anlamına gelir. Kelimenin terim anlamı da sözlük anlamından farklı olmayıp kaynak eserlerde “cumhûrü’l-ulemâ” (âlimlerin çoğunluğu), “cumhûrü’l-müfessirîn” (tefsir âlimlerinin çoğunluğu), “cumhûrü’l-hükemâ” (filozofların çoğunluğu), “cumhûrü’l-fukahâ” (fakihlerin çoğunluğu) şeklinde sıkça rastlanmaktadır. Fıkıh kitaplarında geçen cumhûrü’l-fukahâ veya sadece cumhur ifadesinden genellikle günümüze kadar müslümanlar tarafından benimsenerek gelen Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinden üçü anlaşılır. Diğer bir ifadeyle bir fıkhî eserde dört mezhepten bahsedilirken cumhurun görüşü zikrediliyorsa bundan maksat söz konusu dört mezhepten üçü olup dördüncü mezhep muhalif taraf olarak ismen anılır. Bazı araştırmacıların cumhur terimini belli fakihlere hasreden görüşleri ise isabetli değildir. Meselâ İbn Rüşd hakkında bir inceleme neşreden Abdullah Kennûn’un Bidâyetü’l-müctehid’de İbn Rüşd’ün cumhur tabiriyle İmam Mâlik, Şâfiî ve Ebû Hanîfe’yi kastettiği şeklindeki tesbiti böyledir. Zira söz konusu eserin muhtelif yerlerinde bu ölçünün dışına çıkıldığı ve yukarıda belirtilen kuralın esas alındığı görülmektedir (krş. Bidâyetü’l-müctehid, I, 11, 53, 65, 394, 397). Cumhurun her zaman üç mezhepten ibaret kalmadığı, bunlara herhangi bir konuda aynı görüşü paylaşan müstakil mezhep sahibi müçtehidlerin de eklendiği ve bu durumda terimin kapsamının daha da genişlediği görülür. Bunun yanı sıra aynı mezhepteki âlimler arasında görüş ayrılığı bulunması halinde çoğunluğu ifade için de “cumhurun görüşü” tabiri kullanılır. Bazan da bu çoğunluk “cumhûrü’l-Hanefiyye”, “cumhûrü’l-Mâlikiyye” şeklinde mezheplere izâfetle zikredilir. Cumhur yerine mu‘zam ve ekserûn kelimeleri de kullanılmaktadır.
Bir konuda cumhurun ittifak etmesinin icmâ sayılıp sayılmayacağı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüş, fakihlerin çoğunluğu bu ittifakın icmâ sayılmayacağını söylemişlerdir. İbn Cerîr et-Taberî, Ebû Bekir er-Râzî ve Mu‘tezile’den Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât ise bir iki kişinin karşı çıkmasının icmâın meydana gelmesine engel olmayacağı görüşünü benimsemişlerdir. Cemâleddin İbnü’l-Hâcib ve onu destekleyenler ise cumhurun görüşünün icmâ gibi kati bir delil sayılmamakla birlikte hüccet sayılacağını ifade etmişlerdir. Çünkü bir konuda çoğunluğun ittifak etmesi onların kati veya “râcih” bir delile dayandıklarını göstermektedir. Buna karşılık azınlıkta kalanların râcih bir delile dayandıklarını, çoğunluğun da bu delili gördükleri halde kasten ve ısrarla hatalı tutumlarını devam ettirdiklerini düşünmek uzak bir ihtimaldir. Böyle bir ihtimali öne çıkararak “zâhir”in desteklediği hüccet terkedilmez. Bununla birlikte birtakım görüşlerin cumhura nisbet edilmesi araştırmaya muhtaçtır ve söz konusu araştırmayı yapabilmek için de her mezhebin kendi öz kaynaklarına başvurmak gerekir. Ayrıca cumhur dört büyük mezhebin üçü olarak kabul edildiğinde geride bugün mensupları bulunmayan çok sayıda Sünnî fıkıh mezhebi daha kalmaktadır. Bunları azınlık veya şâz saymak mümkün olmadığı gibi üç mezhebin üzerinde birleştiği hükmün delilini güçlü ve tercihe şayan kabul etmek de her zaman isabetli değildir. Çünkü delile dayalı tercih ictihadlarında azınlığa ait hükümlerin delil bakımından daha güçlü olduğunu gösteren örnekler vardır.
BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “cmhr” md.
İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, I, 11, 53, 65, 394, 397.
İbnü’l-Hâcib, el-Muḫtaṣar, Beyrut 1403/1983, I, 34-35.
Nevevî, el-Mecmûʿ, I, 5.
Teftâzânî, Ḥâşiye, I, 34.
Cürcânî, Ḥâşiye, I, 34-35.
Bihârî, Müsellemü’s̱-s̱übût, Kahire 1324, II, 222.
Hudarî, Uṣûlü’l-fıḳh, Kahire 1389/1969, s. 271.
Abdullah Kennûn, “İbn Rüşdi’l-faḳīh”, ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye, IV, İslâmâbâd 1969, s. 105.