DİHLEVÎ, Abdülhak b. Seyfeddin - TDV İslâm Ansiklopedisi

DİHLEVÎ, Abdülhak b. Seyfeddin

عبد الحق بن سيف الدين الدهلوي
DİHLEVÎ, Abdülhak b. Seyfeddin
Müellif: İSMAİL HAKKI ÜNAL
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1994
Erişim Tarihi: 02.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/dihlevi-abdulhak-b-seyfeddin
İSMAİL HAKKI ÜNAL, "DİHLEVÎ, Abdülhak b. Seyfeddin", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/dihlevi-abdulhak-b-seyfeddin (02.11.2024).
Kopyalama metni

958 yılı Muharreminde (Ocak 1551) Delhi’de seçkin bir Türk ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ecdadından Hindistan’a ilk göç eden Âgā Muhammed et-Türk el-Buhârî (ö. 790/1388), Moğol istilâsından dolayı Buhara’yı terkederek buraya yerleşmişti. Bu sebeple Dihlevî Buhârî nisbesiyle de anılır. Hindistan’da hadis ilminin temelini ilk defa o attığı için “muhaddis”, soyunu göstermesi bakımından da “Türk” lakapları onun adının ayrılmaz parçaları haline gelmiştir. Bir diğer lakabı da Hakkı’dır. Babası Şeyh Seyfeddin âlim, zâhid ve edip bir kimse idi. Akaid ve tasavvufa dair bazı kitapları ile şiirleri bulunmaktadır. Dihlevî ilk öğrenimini ondan yaptı. Önce bir yıl içinde Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi, sonra Arapça öğrenimine başladı. Yedi yıl süre ile hocası Muhammed Mukım’den ve Delhi Medresesi’ndeki diğer hocalardan İslâmî ilimler tahsil etti ve yirmi iki yaşında tahsilini tamamladı.

Babasının isteği üzerine onun medresesinde birkaç yıl hocalık yapan Dihlevî, yine babasının arzusuyla Abdülkādir-i Geylânî’nin torunlarından olan Şeyh Mûsâ b. Hâmid el-Hasenî’ye intisap etti (985/1577). Babasının ölümünden sonra (990/1582) devrinin önemli bir eğitim ve öğretim merkezi sayılan Ekber Şah’ın sarayına girdi. Burada gösterdiği başarı sebebiyle imparatorun lutuf ve ihsanına nâil oldu. Zamanının büyük kısmını imparatorun şairi Feyzî-i Hindî ve Ṭabaḳāt-ı Ekberî’nin müellifi Mirza Nizâmeddin Ahmed Herevî ile birlikte geçiriyordu. Bu arada tarihçi ve ilim adamı Molla Abdülkādir el-Bedâûnî ile de irtibat kurdu. Sarayın önde gelenlerinin, dindarlığını ve şöhretini kendi şahsî gayeleri için suistimal ettiklerini anlayınca saraydan ayrıldı ve hacca gitmeye karar verdi. Bu maksatla Delhi’den ayrıldı, fakat gemiyi kaçırdığı için bir yıl Ahmedâbâd’da beklemek zorunda kaldı. Burada kendisini Mirza Nizâmeddin b. Muhammed el-Herevî misafir etti ve onu Hicaz’a bizzat uğurladı (996/1588). Mekke’ye vardığında Kenzü’l-ʿummâl müellifi Ali el-Müttakī’nin talebesi muhaddis Abdülvehhâb b. Veliyyullah el-Müttakī’nin ders halkasına iki yıl devam etti ve bu arada ona Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ’i okudu. Hocasından icâzet aldıktan sonra Hicaz’da bulunan diğer âlimlerden de faydalandı. Mekke’ye yerleşmek ve özellikle hadis ilmindeki hizmetlerine burada devam etmek istiyordu. Ancak hocası Abdülvehhâb onu Hindistan’a dönerek hizmetini kendi vatanında sürdürmeye ikna etti. Dihlevî bunun üzerine 1000 (1591-92) yılında Hindistan’a döndü ve Delhi’de bir medrese kurarak hadis öğretimiyle meşgul olmaya başladı. Diğer medreselerden farklı olarak bütün ilimleri Kur’an ve hadis temeli üzerine dayandıran metodu ve ciddi gayretleriyle Hint yarımadasında hadis ilminin temelini ilk defa onun attığı ve oğlu Nûrulhak ed-Dihlevî ile diğer talebelerinin bu geleneği devam ettirdiği kabul edilir.

O dönemde dinî ve kültürel yönden büyük bir cehalet içinde bulunan Hindistan’da sapık fırkalar, bozuk tasavvuf ekolleri, bid‘at ve hurafe son derece yaygındı. Abdülhak ed-Dihlevî bunlarla mücadeleye başladı. Halk arasında dinî şuurun yayılması ve kabuğuna çekilmiş ulemânın uyarılması hususunda gayret gösterdi. Hükümetin ileri gelen şahsiyetlerini de sünneti ihya etmeye, bid‘atları ortadan kaldırmaya teşvik ederek bu konuda çeşitli kitaplar ve risâleler yazdı, dersler ve konferanslar verdi. Bu maksatla halk üzerinde son derece etkili olan Hâce Muhammed Bâkī-Billâh ve İmâm-ı Rabbânî gibi âlim ve sûfî şahsiyetlerle iş birliği yaptı. Onun tasavvuf konusundaki kanaati şudur: “Tasavvuf fıkha muhtaç, ancak fıkıh tasavvufa muhtaç değildir. Tasavvuf ne kadar yüce ve değerli olursa olsun fıkhın faydası daha kapsamlıdır. Kısacası fıkıh ve şeriatla amel her şeyden önce gelir.”

Abdülhak ed-Dihlevî’nin sapık cereyanlara karşı durmaları için kendilerine mektup yazdığı devlet adamları arasında Moğol veziri Abdürrahim Hân-ı Hânân ve nâib Murtaza Han da bulunmaktaydı. İmparator Ekber Şah’ın vefatından sonra yerine geçen oğlu Cihangir’e verilmek üzere Murtaza Han’a uzun bir mektup yazdı ve bu mektubuna Tenbîhü’l-ġāfilîn bi-fenâʾi’d-dünyâ ve erbâbihâ ve’ġtirâri’l-câhilîn bi-zeḫârifihâ ve esbâbihâ adını verdi. Daha sonra imparatoru on dördüncü cülûs yıl dönümünde ziyaret etti. Cihangir’in Şiî olan karısı Nurcihan’ın kendisine duyduğu nefrete rağmen imparatordan hürmet ve ikram gördü ve ona ayrıca er-Risâletü’n-Nûriyye fî beyâni ḳavâʿidi’s-salṭana ve aḥkâmihâ ve erkânihâ ve esbâbihâ ve âlâtihâ adlı bir risâle sundu.

Abdülhak ed-Dihlevî, hadis ilimlerinde yarım asrı aşan hocalığı, Hanefî fıkhındaki dirayeti, yetiştirdiği binlerce talebesi, telif ettiği birçok eseri yanında Hint yarımadasında gerçek İslâm anlayışını yerleştirmek için sapık cereyanlarla, bâtıl fırkalarla, bid‘at ve hurafelerle mücadele eden bir mürşid ve lider şahsiyetti. Sıddîk Hasan Han onu hadis ilminde bir otorite kabul etmemekle beraber bu ilme yaptığı hizmetleri takdirle yâdetmektedir. İleri gelen talebelerinden biri olan, dindarlığı ve dürüstlüğü ile tanınan oğlu Nûrulhak, Agra kadılığı yanında yazdığı birçok eserle ve özellikle Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’yi Teysîrü’l-ḳārî adıyla ve altı cilt halinde Farsça’ya tercüme etmesiyle şöhret bulmuştur. Dihlevî 23 Rebîülevvel 1052’de (21 Haziran 1642) vefat etti, vasiyeti üzerine Delhi’de Havz-ı Şemsî yakınında yaptırılan türbeye gömüldü.

Eserleri. Abdülhak ed-Dihlevî, Teʾlîfü’l-ḳalbi’l-elîf bi-kitâbeti fihristi’t-tevâlîf adlı risâlesinde eserlerinden otuz kadarını saymakta ve her biri hakkında bilgi vermektedir. Bütün eserlerinin 100’ü bulduğu söylenmektedir. Bunların çoğunun dili yaşadığı bölgede hâkim olan Farsça’dır. Bir kısmını da Arapça olarak kaleme almıştır. Önemli eserleri şunlardır:

A) Hadisle İlgili Olanlar. 1. Lemaʿâtü’t-tenḳīḥ fî şerḥi Mişkâti’l-Meṣâbîḥ. Dihlevî’nin en büyük eseridir. Arapça olarak kaleme aldığı kitabın ilk iki cildi Muhammed Ubeydullah tarafından Lahor’da basılmış (1390/1970), diğer ciltleri daha sonra neşredilmiştir. Müellif hadisleri Hanefî mezhebini ön planda tutarak yorumlamıştır. Eserin hadis usulüne dair mukaddimesi Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ ile birlikte Hindistan’da basıldığı gibi (1312, 1899) Selmân el-Hüseynî en-Nedvî tarafından Muḳaddime fî uṣûli’l-ḥadîs̱ adıyla ayrıca neşredilmiştir (Beyrut 1404/1984). Dihlevî, Mişkâtü’l-Meṣâbîḥ’e daha büyük hacimde Farsça olarak Eşiʿʿatü’l-Lemaʿât fî şerḥi Kitâbi’l-Mişkât adıyla bir şerh daha yazmıştır. Bu eser dört cilt halinde Leknev’de basılmıştır (1277). Mişkât üzerinde Arapça olarak kaleme aldığı Esmâʾü’r-ricâl ve’r-ruvâti’l-meẕkûrîn fî Kitâbi’l-Mişkât (bk. GAL Suppl., I, 621) ve Câmiʿu’l-berekât fî münteḫabi şerḥi’l-Mişkât adlı iki eseri daha vardır.

2. Mâ s̱ebete bi’s-sünne fî eyyâmi’s-sene (Kalküta 1253/1837; Leknev 1307). Eserde muhtelif aylarda yapılması tavsiye edilen ibadet ve davranışlara dair rivayetler tenkit edilmektedir.

3. Ṭarîḳu’l-ifâde (Kalküta 1252/1836). Fîrûzâbâdî’nin Sifrü’s-saʿâde adlı eserine Farsça olarak yazılmış şerhtir. Kitap eṭ-Ṭarîḳu’l-ḳavîm şerḥu’ṣ-ṣırâṭi’l-müstaḳīm adıyla da bilinmektedir.

4. Taḥḳīḳu’l-işâre ilâ taʿmîmi’l-beşâre bi’l-cenne. Aşere-i mübeşşereden başka muhtelif hadislerde cennetle müjdelendikleri belirtilen sahâbîlere dairdir. Dihlevî’nin ayrıca bazı kırk hadis çalışmaları, Risâle fî aḳsâmi’l-ḥadîs̱ adlı bir kitabı ile Hz. Peygamber’e salâtüselâma dair eserleri de vardır.

B) Tasavvufla İlgili Olanlar. 1. Miftâḥu’l-Fütûḥ (Leknev 1298/1881). Abdülkādir-i Geylânî’nin Fütûḥu’l-ġayb adlı eserinin Farsça tercüme ve şerhidir.

2. Ceẕẕâbü’l-ḳulûb ilâ ṭarîḳı’l-maḥbûb. Tasavvufa intisap eden kişinin yapması gereken şeyleri otuz üç babda özetlediği bir eserdir.

3. Meracü’l-baḥreyn fi’l-cemʿi beyne’ṭ-ṭarîḳayn (Delhi 1265/1848). Şeriatla tarikatın uyum içinde bulunduğunu göstermek üzere Farsça olarak kaleme alınmış bir eserdir.

4. Taḥṣîlü’t-taʿarruf fî maʿrifeti’l-fıḳhi ve’t-taṣavvuf. Müellif bu Arapça eserinde de aynı konuyu işlemiştir.

5. Âdâbü’ṣ-ṣâliḥîn. Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’inden yeme, içme, uyuma, âdâb-ı muâşeret ve benzeri konuları özetlediği Farsça bir eserdir. Dihlevî’nin tasavvufa dair Mektûbât ve Terceme-i Ġunyeti’ṭ-ṭâlibîn adlı eserleri de vardır.

C) Biyografiyle İlgili Olanlar. 1. Medâricü’n-nübüvve ve merâtibü’l-fütüvve (I-II, Delhi 1281/1864). Hz. Peygamber’in hayatına dair Hindistan’da yazılan kitapların en mükemmeli kabul edilen Farsça bir eserdir. Menâhicü’n-nübüvve adıyla Urdu diline de tercüme edilmiştir (Leknev 1277).

2. Maṭlaʿu’l-envâri’l-behiyye fi’l-ḥilyeti’l-celiyyeti’n-nebeviyye. Arapça olan bu eser de Hz. Peygamber’in ahlâkı ve şemâiline dairdir. Kitabın bir nüshası Bengladeş’te el-Cem‘iyyetü’l-Asyeviyye Kütüphanesi’ndedir.

3. el-Envârü’l-celiyye fî aḥvâli’l-meşâyiḫi’ş-Şâẕeliyye. Şâzeliyye tarikatına mensup sekiz büyük âlimin hal tercümesidir.

4. Zâdü’l-müttaḳīn fî sülûki ṭarîḳı’l-yaḳīn. Ali el-Müttakī ile onun talebesi ve kendi hocası Abdülvehhâb b. Veliyyullah ve daha başkalarının biyografilerini ihtiva eden eserin iki yazma nüshası bilinmektedir (bk. bibl.).

5. Zübdetü’l-âs̱âr fî aḫbâri ḳuṭbi’l-aḫyâr (Bombay 1304/1887). Abdülkādir-i Geylânî’nin hal tercümesine dairdir.

6. Aḫbârü’l-aḫyâr fî aḥvâli’l-ebrâr (Delhi 1270/1853, 1309). Kendi biyografisini de ihtiva eden kitap Hintli âlim ve mutasavvıflara dair olup Dihlevî’nin ilk eseridir. Aynı konuda Farsça olarak kaleme aldığı Aḥvâl-i Eʾimme-i İs̱nâ ʿAşer ve Zübdetü’l-esrâr fî menâḳıbi ġavs̱i’l-ebrâr adlı kitapları da vardır.

D) Diğer Eserleri. Dihlevî’nin ayrıca tarih, fıkıh, mantık, nahiv ve diğer ilimlere dair muhtelif çalışmaları olup bunlardan bazıları şunlardır:

1. Ceẕbü’l-ḳulûb ilâ diyâri’l-maḥbûb. Farsça olarak kaleme alınan ve Târîḫ-i Medîne olarak da bilinen eser Hakîm Seyyid Ali İrfan tarafından Urduca’ya tercüme edilmiş ve yayımlanmıştır (Lahor 1988).

2. Fetḥu’l-mennân fî teʾyîdi meẕhebi’n-Nuʿmân. Fıkhî konuları hadislerle açıkladığı bir eserdir (bk. GAL Suppl., II, 603).

3. Tekmîlü’l-îmân ve taḳviyetü’l-îḳān. Akaide dair olan bu Farsça eserinde hilâfet konusunu geniş bir şekilde ele almıştır.

4. et-Târîḫu’l-Ḥaḳḳī. Farsça olarak kaleme alınan eser Hindistan’da İslâmiyet’in yayılışından X. (XVI.) yüzyıla kadar geçen dönemi içine alan bir Hint tarihidir.

5. Ẕikrü’l-mülûk. Bu eserde Gūrîler devrinden Ekber Şah zamanına kadar olan dönemi içine alan bir Hint tarihidir.

6. İrşâdü’l-mekâtîb ve’r-resâʾil ilâ erbâbi’l-kemâl ve’l-feżâʾil. Müellifin çoğu tasavvufa dair altmış yedi risâlesinden meydana gelmiştir.

Dihlevî bunlardan başka, Ali b. Ömer el-Kâtibî’nin mantığa dair Şemsiyye adlı eserini hem şerhetmiş hem de ed-Dürretü’l-behiyye adıyla ihtisar etmiştir. Ayrıca tecvide dair ed-Dürrü’l-ferîd fi’l-ḳırâʾati ve’t-tecvîd (fî beyâni ḳavâʿidi’t-tecvîd) adlı bir çalışması, tefsire dair Taʿlîḳu’l-ḥâvî ʿalâ tefsîri’l-Beyżâvî adlı bir kitabı olduğu kaydedilmektedir. Âdâbü’l-libâs adlı kitabı da önemli eserlerindendir.


BİBLİYOGRAFYA

Abdülhak ed-Dihlevî, Muḳaddime fî uṣûli’l-ḥadîs̱ (nşr. Selmân el-Hüseynî en-Nedvî), Beyrut 1404/1984, nâşirin mukaddimesi, s. 27-30.

, I, 581.

Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-ʿulûm, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), III, 228-229.

a.mlf., el-Ḫıṭṭa fî ẕikri’ṣ-ṣıḥâḥi’s-sitte, Beyrut 1405/1985, s. 146.

, II, 725-728.

, I, 889.

, V, 206-215.

, I, 621; II, 603.

, I, 88, 360, 608; II, 16, 66, 179, 419, 526.

, I, 503.

Muhyiddin el-Elvâî, ed-Daʿvetü’l-İslâmiyye ve teṭavvürühâ fî şibhi’l-ḳārreti’l-Hindiyye, Dımaşk 1406/1986, s. 379, 384, 387, 401, 412, 427, 433.

, s. 85-86, 96-97.

Muhammed Ahmed es-Sıddîkī, “eş-Şeyḫ ʿAbdülḥaḳ el-Muḥaddis̱ ed-Dihlevî”, Seḳāfetü’l-Hind, XII/4, New Delhi 1961, s. 39-44.

Mahmûd Ahmed Gazî, “el-İmâmü’l-muḥaddis̱ ʿAbdülḥaḳ ed-Dihlevî”, , LI/3 (1976), s. 592-611.

M. S. Akhtar, “An Introduction to the Life and Works of Sheikh ʿAbd al-Ḥaqq Muḥaddith Dihlavī”, , sy. 68 (1978), s. 205-214.

Iqtidar Hussain Siddiqui, “Zad al-Muttaqeen wa Saluk-i Tariq al-Yaqin”, Bulletin of the Institute of Islamic Studies, sy. 17-21, Aligarh 1984-88, s. 69-79.

Mohammad Shafi, “ʿAbd al-Ḥaḳḳ b. Sayf al-Dīn”, , I, 60-61.

a.mlf., “ʿAbdülḥaḳ Ḥaḳḳī b. Seyfiddîn”, , XII, 830-832.

N. H. Zaidi, “ʿAbd al-Ḥaqq Dehlawī”, , I, 113-114.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 9. cildinde, 291-293 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER