https://islamansiklopedisi.org.tr/el-hasaisul-kubra
Resûl-i Ekrem’in nübüvvetini kanıtlamak amacıyla yazılan eserlere “delâilü’n-nübüvve” adı verildiği gibi “onun diğer insanlardan ayırt edilmesini sağlayan özellikleri” anlamında “hasâisü’n-nübüvve” de denilmiştir. Moğultay b. Kılıç’ın Ḫaṣâʾiṣü’n-nebî (Ḫaṣâʾiṣü’l-Muṣṭafâ), İbn Dihye el-Kelbî’nin Nihâyetü’s-sûl fî ḫaṣâʾiṣi’r-Resûl, İbnü’l-Mülakkın’ın Ġāyetü’s-sûl fî ḫaṣâʾiṣi’r-Resûl, İbn Zekrî el-Fâsî’nin el-Ḫaṣâʾiṣ fî ẕikri’n-nebî, Ca‘fer b. Hasan el-Berzencî’nin el-Ḫaṣâʾiṣü’n-nebeviyye adlı eserleri bunlardan bazılarıdır (Brockelmann, GAL Suppl., III, 901). Abdurrahman b. Ömer el-Bulkīnî, Kemâleddin b. Muhammed eş-Şâmî, Kutbüddin el-Haydırî, İbn Müsdî ve İbn Hacer el-Askalânî gibi âlimlerin de bu türdeki eserlerini benzer adlarla yazdıkları bilinmektedir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 706).
Süyûtî, bu türün en hacimli eseri olan kitabının adını mukaddimede zikretmediği gibi kendisinin yaptığı muhtasarında da belirtmemiş, sadece Hz. Peygamber’in mûcizelerini ve özelliklerini (mu‘cizât ve hasâis) içerdiğini ifade etmiştir. Bu sebeple kitap el-Ḫaṣâʾiṣ ve’l-muʿcizâtü’n-nebeviyye, el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ, el-Ḫaṣâʾiṣü’n-nebeviyyetü’l-kübrâ, Kitâbü’l-Muʿcizât, Kifâyetü’ṭ-ṭâlibi’l-lebîb fî ḫaṣâʾiṣi’l-ḥabîb gibi isimlerle anılmıştır. Eserin girişinde müellif, Resûl-i Ekrem’in nübüvvetini kanıtlayan bütün rivayetleri derlediğini, ancak uydurma olanlarına yer vermediğini, isnad açısından zayıf rivayetleri araştırdığını, topladığı malzemeyi tasnif etmeye çalıştığını, böylece sahasında en doyurucu hale gelen kitabının inkârcılar, bozguncular, bid‘atçılar, mülhidler ve inatçı filozoflara karşı bir reddiye teşkil ettiğini söylemektedir.
Eseri on dört bölüm halinde incelemek mümkündür. Birinci bölümde, Hz. Peygamber’in yaratılıştan itibaren peygamber olmasına kadar geçen belli başlı hadiselere, geçmiş ilâhî kitaplarda adından bahsedilmesine ve doğumundan önce Mekke’de vuku bulan olaylara ilişkin rivayetlere yer verilir. İkinci bölümde, Resûl-i Ekrem’in vücudunda nübüvvetine delâlet eden üstün özelliklere dair rivayetlerle nübüvvetinden önce zuhur eden fevkalâde olaylara dair haberler nakledilir. Bu arada annesi, dedesi ve yakın çevresiyle olan ilişkilerinde nübüvvet özelliklerinin görüldüğüne dair inançlar da anlatılır. Üçüncü bölüm, nübüvvetten itibaren Medine’ye hicrete kadar vuku bulduğu rivayet edilen mûcizeler hakkındadır. Burada ağacın yerinden kopup Hz. Peygamber’in yanına gelmesi, Resûl-i Ekrem’in yerden su fışkırtması, isrâ ve mi‘racın gerçekleşmesi, ayın ikiye ayrılması mûcizeleriyle hicret esnasında görülen mûcizeler anlatılır. Eserin dördüncü bölümünde, Resûlullah’ın hicretiyle Medine’nin içtimaî hayatında meydana gelen fevkalâde iyileşmeler ve savaşlarda vuku bulan mûcizelere, beşinci bölümde Hz. Peygamber’in devlet başkanlarına yazdığı mektupların ilgililere ulaştırılması sırasında gerçekleşen mûcizelerle, çeşitli kabilelerin müslüman olmak için gönderdikleri heyetlerin ve müslüman olan fertlerin şahit olduğu mûcizelere dair rivayetlere, ayrıca Vedâ haccı sırasında müşahede edilen fevkalâde olaylara yer verilir. Altıncı bölüm, Resûl-i Ekrem’in suyu ve çeşitli yemekleri çoğaltmasına, yedinci bölüm deve, koyun, ceylan gibi hayvanlarla konuşmasına, ölüleri diriltip onlara hitap etmesine, hastaları iyileştirip körlerin gözlerini açmasına ve dilsizleri konuşturmasına dair rivayetleri ihtiva eder. Sekizinci bölüm, onun cansız varlıklarla ilgili mûcizelerini nakleden rivayetlere ayrılmıştır. Burada yemeğin ve kum tanelerinin tesbih etmesi, hurma kütüğünün inlemesi, dağın hareket etmesi, asâsının ve parmaklarının parlaması, batan güneşi geri getirmesi vb. olaylar, dokuzuncu bölümde Hz. Peygamber’in rahmet, hastalık, fitneler, dünya, cuma, kıyamet gibi kavramları cisimlere bürünmüş olarak görmesiyle Hızır ve Îsâ peygamberle buluşması anlatılır. Onuncu bölümde Resûl-i Ekrem’in ashabının melekleri ve cinleri görüp onlarla konuştuğunu nakleden rivayetlere yer verilir. Eserin on birinci bölümünde, Peygamber’in gelecekte vuku bulacağını bildirdiği olayların aynen gerçekleştiğini anlatan rivayetler kaydedilir. Burada, fethedilen ülkelerin isimleriyle ashaptan kimlerin nerede öleceği, hangi mezheplerin ortaya çıkacağı, kıyamet alâmetleri, ümmetin başına ne gibi olayların geleceği vb. hususlar konu edilmiştir. On ikinci bölüm, Resûl-i Ekrem’in kabule mazhar olmuş duaları ve onun zamanında ashap tarafından görülen rüyalarla ilgilidir. On üçüncü bölümde geçmiş peygamberlerin faziletleriyle Resûlullah’ın faziletlerinin mukayesesi yapılır; her peygambere verilen mûcizenin bir benzerinin son peygambere de verildiği anlatılır. Burada onun nübüvvetinin hilkatin başlangıcında ortaya çıkması, getirdiği ilâhî kitabın tahrife uğramadan kıyamete kadar devam etmesi, nübüvvetinin evrensel bir nitelik taşıması, kendisine ve ümmetine hem dünyada hem de âhirette çeşitli ayrıcalıklar tanınması gibi konulara temas edilir. Eserin son bölümü Hz. Peygamber’in vefatıyla ilgili mûcizelere dairdir.
Büyük çoğunluğu rivayetlerden oluşan eserde bazan kısa açıklamalara da yer verilmiş, nakillerde Ebû Nuaym el-İsfahânî ile İbn Asâkir’in eserleri önemli birer kaynak teşkil etmiştir. Bunların yanı sıra Kütüb-i Sitte’den de faydalanılmıştır. Ayrıca İbn Ebû Şeybe’nin el-Muṣannef, Zübeyr b. Bekkâr’ın Aḫbâru Medîne, Ebü’l-Kāsım İbn Abdülhakem’in Fütûḥu Mıṣr, İbn Ebü’d-Dünyâ’nın Kitâbü’l-Ḳubûr, İbn Ebû Dâvûd’un Kitâbü’l-Meṣâḥif, Hakîm et-Tirmizî’nin Târîḫu Nîsâbûr ve Nevâdirü’l-uṣûl, İbn Hibbân’ın Kitâbü’ṣ-Ṣaḥâbe, Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eġānî, Taberânî’nin Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, Hattâbî’nin Ġarîbü’l-ḥadîs̱, Hâkim en-Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek, Sülemî’nin Kitâbü’l-Eṭʿime, Beyhakī’nin es-Sünenü’l-kübrâ, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Hatîb el-Bağdâdî’nin Ruvâtü Mâlik, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin Şerḥu’t-Tirmiẕî, Ebû Saîd el-Hargûşî’nin Şerefü’l-Muṣṭafâ, Nevevî’nin Şerḥu’l-Müheẕẕeb, İbn Hacer el-Askalânî’nin Fetḥu’l-bârî, Bedreddin el-Aynî’nin eş-Şevâhidü’l-kübrâ adlı eserleri el-Ḫaṣâʾiṣ’in başlıca kaynaklarını oluşturmuştur. Yer yer yapılan açıklamalar için de Bâkıllânî, Zemahşerî, Tâceddin es-Sübkî gibi âlimlerin eserlerine atıflarda bulunulmuştur.
el-Ḫaṣâʾiṣ’te sahih hadislerin yanında pek çok zayıf ve mevzû rivayet de bulunmaktadır. Süyûtî’nin, eserin girişinde zayıf ve mevzû rivayetlerin ayıklandığını belirtmesine rağmen, el-Leʾâli’l-maṣnûʿa fi’l-eḥâdîs̱i’l-mevżûʿa adlı kitabında bizzat kendisinin mevzû olduğunu söylediği rivayetlerle ilk dönem muhaddislerinin zayıf veya mevzû kabul ettiği rivayetlere yer vermesi şaşılacak bir tutumdur. Eserde, Hz. Peygamber’in ana rahmine düştüğü gece Mekke’deki bütün hayvanların dile gelip nübüvvetini haber verdiği, sünnetli olarak doğduğu, ilk önce nûr-ı Muhammedî’nin yaratıldığı ve bunun alnında parladığı, gölgesinin bulunmadığı, terinin gül koktuğu, idrarının hastalara şifa verdiği, dışkısını toprağın daima örttüğü, ağaçların nübüvvetini ifade ettiği, ölüleri dirilttiği, elinin ve asâsının nur saçtığı, ölülerle konuştuğu, geçmiş peygamberlere verilen bütün mûcizelerin kendisine de verildiği, savaşlarda zafer kazanmak için kendi adının anılmasını telkin ettiği, kâinatın onun hürmetine yaratıldığı, gökten inen bir levha üzerinde bütün peygamberlerle birlikte onun da resminin bulunduğu ve bu levhanın Bizanslılar’ca saklandığı, Hızır ve Îsâ peygamberlerle buluştuğu, dünyanın bir tencere şeklinde olup güneşin onu alt taraftan ısıttığı, batan güneşi battığı anda geri getirdiği, melekût âleminde ve Hindistan’ın bazı yörelerindeki güller üzerinde Hulefâ-yi Râşidîn’in adlarının yazıldığı gibi pek çok mevzû rivayet nakledilmiştir. Bunlardan Resûl-i Ekrem’in şahsıyla ilgili olanlar Kur’an’ın tasvir ettiği “beşer resul” kavramına (meselâ bk. el-İsrâ 17/93-94; el-Kehf 18/110) aykırıdır. Ayrıca eserde yer verilen rivayetlerin bir kısmı Kur’an’ın nüzûl sırasına, tarihî gerçeklere ve kevnî hakikatlere aykırı bilgiler ihtiva etmektedir. Hıristiyanların Hz. Îsâ’yı tanrılaştırmasına benzer bir yaklaşımla Hz. Peygamber’in nübüvvetini kanıtlamaya çalışmanın isabetli olmadığı açıktır. Bunun yanında, “Sizden biriniz beni eşinden ve çocuklarından daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmaz” hadisini, Resûl-i Ekrem’in istemesi halinde ashabın eşlerini boşayıp ona nikâhlamaları gerektiği şeklinde yorumlaması örneğinde olduğu gibi (III, 297, 298) eserde nübüvvet makamına yakışmayan telakkilere de yer verilmiştir.
el-Ḫaṣâʾiṣ üzerinde ihtisar, şerh ve nazma çevirme şeklinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. İlk olarak bizzat müellif eserini Ünmûẕecü’l-lebîb adıyla ihtisar etmiştir (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 161; Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2087). Bu eseri başka bir müellifin kendisine nisbet etmesi üzerine Süyûtî el-Fârıḳ beyne’l-muṣannif ve’s-sârıḳ adlı bir risâle yazarak bu intihal olayını açığa çıkarmıştır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 705-706). Muhammed Abdürraûf el-Münâvî Ünmûẕecü’l-lebîb’e, el-ʿUcletü’s-seniyye ʿale’l-ḫaṣâʾiṣi’n-nebeviyye (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 1118; Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4405) ve Şerḥu’ş-şemâʾili’n-nebeviyye ve’l-ḫaṣâʾiṣi’l-Muṣṭafaviyye (Râgıb Paşa Ktp., nr. 281) adlarıyla biri büyük, diğeri küçük olmak üzere iki şerh yazmıştır. Ünmûẕecü’l-lebîb çeşitli âlimlerce nazma çekilmiş olup Abdülbâkī b. Muhammed el-Menûfî’nin el-Kevkebü’l-münîr bi-ḫaṣâʾiṣi’n-nebiyyi’l-beşîr’i (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 372/2), İbn Allân’ın Fetḥu’l-ḳarîbi’l-mücîb fî naẓmi ḫaṣâʾiṣi’l-ḥabîb’i, Âişe el-Bâûniyye’nin ed-Dürrü’l-ġāʾiṣ fî baḥri’l-muʿcizât ve’l-ḫaṣâʾiṣ’i (Brockelmann, GAL, II, 184; Suppl., II, 181) bunlar arasında sayılabilir.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir yazma nüshası bulunan eser (Damad İbrâhim Paşa, nr. 294) 1319’da Haydarâbâd’da, 1320’de Beyrut’ta basılmıştır. Muhammed Halîl Herrâs, dipnotları eklemek ve ihtiva ettiği rivayetleri isnad ve metin açısından tenkide tâbi tutmak suretiyle eseri üç cilt halinde yayımlamıştır (Kahire 1386-87/1967).
BİBLİYOGRAFYA
Süyûtî, el-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâ (nşr. M. Halîl Herrâs), I-III, Kahire 1386-87/1967.
Halîmî, el-Minhâc, I, 239.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 705-706; II, 1192, 1560.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 538.
Serkîs, Muʿcem, I, 1079.
Brockelmann, GAL, II, 184; Suppl., II, 181; III, 901.
Ahmet Özel, “Bâûniyye”, DİA, V, 213.