EMİRCİ SULTAN - TDV İslâm Ansiklopedisi

EMİRCİ SULTAN

Müellif: AHMET YAŞAR OCAK
EMİRCİ SULTAN
Müellif: AHMET YAŞAR OCAK
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1995
Erişim Tarihi: 24.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/emirci-sultan
AHMET YAŞAR OCAK, "EMİRCİ SULTAN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/emirci-sultan (24.11.2024).
Kopyalama metni

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Arşiv belgelerinde Emirci veya Emirce Sultan, meşhur menkıbesinde Emîr-i Çin Osman diye anılır. Anadolu’da Yesevîliğin tarihi bakımından büyük bir önem taşıyan bu şahsiyetten ilk olarak bahseden M. Fuad Köprülü, Gelibolulu Mustafa Âlî ve Evliya Çelebi’ye dayanarak kısaca bilgi vermiş ve Âlî’deki menkıbenin bir özetini yapmıştır (İlk Mutasavvıflar, s. 38-39, dipnot 48). Köprülü, Anadolu’daki öteki Yesevî şeyhlerinin Bektaşî geleneğine dahil olmasına rağmen Emîr-i Çin Osman’ın bu geleneğin dışında kaldığını söyler. Köprülü, Vilâyetnâme’de geçen Emircem Sultan ile Âlî ve Evliya Çelebi’de Emîr-i Çin Osman diye anılan şahsın aynı kişi olduğunun farkına varmadığı için bu kanaati ileri sürmüştür. Halbuki Vilâyetname’deki metin, Emircem Sultan’ın Emîr-i Çin Osman ile aynı kişi olduğunu açık bir biçimde ortaya koyacak niteliktedir. Hacı Bektâş-ı Velî ile aynı çevreye mensup olan Emirci Sultan’ın önemli bir şahsiyet olduğu bu eserdeki menkıbeden anlaşılmaktadır (Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî, s. 77-78).

Evliya Çelebi ve Âlî, şifahî geleneğe uyarak Emîr-i Çin Osman adıyla andıkları Emirci Sultan’ı doğru olarak Ahmed Yesevî geleneğine bağlarlar. Evliya Çelebi’deki bilginin çok kısa olmasına karşılık (Seyahatnâme, III, 237) Âlî, Bozok sancağındaki görevi sırasında ziyaret ettiği zâviyesinde şeyh hakkında dinlediği uzun bir menkıbeyi nakleder (Künhü’l-ahbâr, V, 58-61). Bu menkıbe Emirci Sultan’ı bir yandan Veysel Karanî soyuna bağladığı gibi, öte yandan Ahmed Yesevî tarafından Çin’de ortaya çıkan bir ejderhayı öldürmekle görevlendirildiğini kaydetmek suretiyle ona Emîr-i Çin lakabının veriliş sebebini de izah eder. Emirci Sultan’ın ne Veysel Karanî soyu ile ne de doğrudan doğruya Ahmed Yesevî ile bir alâkası bulunmadığı muhakkak olmakla beraber bu menkıbe onu hem Üveysîlik geleneğine bağlamakta, hem de bir Yesevî şeyhi olduğuna işaret etmektedir.

Emirci Sultan hakkında bütün bilgiler yakın zamana kadar adı geçen iki kaynaktaki bu rivayetlerden ibaret iken 1972 yılında, halen zâviyesinin ve türbesinin bulunduğu Yozgat yakınlarındaki Osman Paşa Tekkesi köyünde zâviyeye ait zengin bir arşivin bulunduğunun anlaşılmasıyla kendisinin ve zâviyesinin tarihî kimliği önemli ölçüde aydınlığa çıkarılmıştır. Örneğine pek az rastlanan bu zâviye arşivi, Yıldırım Bayezid devrinden (1389-1403) Cumhuriyet’e kadar muhtelif nitelikte 250’den fazla belgeyi ihtiva etmektedir (Bu belgelere dayanan bir monografi için bk. Ocak, s. 129-208). Söz konusu belgelerin bazılarına ve asıl önemlisi, Zilhicce 637 (Temmuz 1240) tarihli, süslü Selçuklu sülüsüyle yazılmış halen mevcut orijinal mezar kitâbesine göre şeyhin asıl adı Şerefüddin İsmâil b. Muhammed olup Emirci Sultan onun lakabıdır. Bu belgelerden ve menkıbelerinden anlaşıldığına göre Emirci Sultan I. İzzeddin Keykâvus, I. Alâeddin Keykubad ve II. Gıyâseddin Keyhusrev devirlerinde, o zamanki adıyla Dânişmendiye vilâyeti içinde bulunan şimdiki Yozgat bölgesinde yaşamış Yesevî tarikatına mensup bir Türkmen şeyhidir. Osman adı ise gerçekte kendisiyle değil, belgeler arasında bulunan 794 (1392) tarihli icâzetnâmeye göre amcasının oğlu Osman Paşa ile ilgilidir. Osman Paşa bir süre zâviyenin mütevelliliğini yürütmüş ve bu sebeple zâviye halk arasında Osman Paşa Tekkesi olarak onun adıyla anılmaya başlanmıştır. Osman adı zaman içinde Emirci lakabıyla birleşmiş ve menkıbe teşekkül ederken Emîr-i Çin Osman şekline dönüşmüş olmalıdır.

794 (1392) tarihli icâzetnâmeden Emirci Sultan’ın büyük bir sûfî ailesinden geldiği anlaşılmaktadır. Babasının, amcası Hızır Paşa’nın, dedesi Şeyh Kumârî’nin ve kardeşleri Hızır Dede ve İlyas Emirci’nin isimleri önünde Emîr unvanı bulunduğuna bakılarak onun bir seyyid ailesine mensup olduğu söylenebilir. Lakabındaki Emirci (Emirce) kelimesinin de seyyidliğiyle ilgisi olmalıdır. Nitekim bazı belgeler, Emirci Sultan Zâviyesi şeyhlerinin Osmanlı Devleti zamanından Cumhuriyet’e kadar Bozok bölgesindeki bütün seyyidlerin kāimmakāmlığı görevini yürüttüklerini göstermektedir.

Gelibolulu Mustafa Âlî, Emirci Sultan’ın 600 (1203-1204) yılında bölgeye geldiğini, sonradan kendi adıyla anılacak olan, o zamanlar gayri müslimlerle meskûn köye yerleşerek zâviyesini kurduğunu söyler (XVI. yüzyıla ait belgelerde “Emirci Sultan karyesi” olarak anılan bu köy Hüseyinâbâd [günümüzde Çorum’un kazası olan Alaca] nahiyesine bağlı iken XIX. yüzyıldan itibaren bazı belgelerde bugün de kullanılmakta olan “Osman Paşa Tekkesi köyü” şekline dönüşmüştür. Günümüzde Osman Paşa Tekkesi nahiyesi adıyla Yozgat iline bağlıdır). Menkıbeye göre Emîr-i Çin Osman (Emirci Sultan) bu köyü şeyhi Ahmed Yesevî’nin tâlimatı üzerine seçmiş ve gösterdiği kerametlerle köy halkını müslüman ederek kendine mürid yapmıştır. Zâviye arşivinde bulunan vakfiyeler, şeyhin kurduğu zâviyeye otuz üç parça köyün vakfedildiğini göstermektedir ki bu vakıflar Cumhuriyet’e kadar sürmüştür. Yine arşivde bulunan muhtelif tahrir örnekleri, bu köylerden çoğunun XIII. yüzyıldaki Moğol istilâsının bakiyesi bazı Moğol oymakları tarafından kışlak olarak kullanılırken XIV. yüzyılda köye dönüştüğünü, bir kısmının da ancak XVI. yüzyıldan sonra bazı Türkmen oymakları tarafından iskân edildiğini göstermektedir.

Anadolu’da Yesevîliğin tarihi bakımından taşıdığı önemin yanı sıra Babaîler isyanı olayında da ayrı bir yeri bulunan Emirci Sultan, isyanın lideri olan Baba İlyas’ın torunu Âşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi’nin kaleme aldığı Menâkıbü’l-kudsiyye adlı menkıbevî aile tarihinde (s. 153) Emirci yahut Emirce Sultan, Vilâyetnâme’de geçtiği şekliyle Emircem Sultan olarak anılmış ve Vefâî şeyhi Baba İlyas’ın ileri gelen halifeleri arasında gösterilmiştir. Böylece gerek XIV. yüzyıl ortalarında yazılmış bu önemli eserin, gerekse Vilâyetnâme’nin ve Âlî’deki menkıbelerin bir arada değerlendirilmesi sonucunda Emirci Sultan’ın, Babaî isyanında yer alan birbirine çok yakın iki tarikat çevresi, yani Yesevîlik ve Vefâîlik ile ilişkisi ortaya konulmaktadır. Emirci Sultan’ın mezar kitâbesindeki Zilhicce 637 (Temmuz 1240) tarihi Babaî isyanının tarihine uymaktadır. Öte yandan Elvan Çelebi, Babaîler’in Emirci Sultan Zâviyesi’nin bulunduğu Ziyaret (Ziyaretpazarı) mevkiinde Selçuklu kuvvetleriyle yaptıkları bir muharebeden bahsetmektedir. Bütün bunlar Emirci Sultan’ın bu muharebede öldürülmüş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Nitekim 794 (1392) tarihli vakfiyede Emirci Sultan’ın amcası Hızır Paşa’dan “eş-şehîd” diye bahsedilmesi de bunu teyit etmektedir.

Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında katkısı bulunan en eski şeyh sülâlelerinden birine ait zâviyelerden olan Emirci Sultan Zâviyesi, bölgenin iskânında önemli bir rol oynamasına rağmen ana yollar üstünde bulunmadığı için pek fazla gelişme imkânına sahip olamamıştır. XIX. yüzyılda Kayseri istikametine giden bazı Avrupalı seyyahlar bu zâviyede konaklamışlardır.

Emirci Sultan Zâviyesi, Bektaşîliğin teşekkülüyle birlikte bu tarikatın Orta Anadolu’daki belli başlı merkezlerinden biri haline gelmiş ve bu kimliğini 1826’da Bektaşîliğin ilgasına kadar korumuştur. Bu tarihten sonra Nakşibendîliğin hâkimiyetine geçen zâviye 1925 yılına kadar varlığını devam ettirmiş, daha sonra da yıkılmıştır. Emirci Sultan’ın türbesi bölge halkı için önemli bir ziyaretgâh olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.


BİBLİYOGRAFYA

Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî: Vilâyet-nâme (nşr. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1958, s. 77-78.

, s. 153.

Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-ahbâr, İstanbul 1277, V, 58-61.

, III, 237.

M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (haz. Orhan F. Köprülü), Ankara 1966, s. 38-39, dipnot 48.

Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî: Vilâyet-nâme (nşr. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1958, s. 77-78.

Ahmet Yaşar Ocak, “Emirci Sultan ve Zâviyesi”, , sy. 9 (1978), s. 129-208.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 11. cildinde, 153-155 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER