FAYSAL b. TÜRKÎ el-BÛ SAÎDÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

FAYSAL b. TÜRKÎ el-BÛ SAÎDÎ

فيصل بن تركي البو سعيدي
Müellif: MUSTAFA L. BİLGE
FAYSAL b. TÜRKÎ el-BÛ SAÎDÎ
Müellif: MUSTAFA L. BİLGE
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1995
Erişim Tarihi: 21.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/faysal-b-turki-el-bu-saidi
MUSTAFA L. BİLGE, "FAYSAL b. TÜRKÎ el-BÛ SAÎDÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/faysal-b-turki-el-bu-saidi (21.11.2024).
Kopyalama metni

1865 yılında Maskat’ta doğdu. Uman’da halen hüküm süren Bû Saîd hânedanından Seyyid Türkî b. Saîd’in oğludur. Üç kardeşin ortancası olan Faysal, 1888’de babası ölünce ağabeyinin aczi üzerine kendisini sultan ilân ettiğinde yirmi üç yaşında ve sevilen bir kişiydi. O dönemde bölgede kuvvetli nüfuzu bulunan Batılı devletlerle ve komşu Arap ülkeleriyle olan münasebetlerini iyi yürütmesine rağmen babası Türkî b. Saîd devrinde başlayan iç huzursuzluğun önüne geçemedi ve zaman zaman isyan derecesine varan hareketlerle karşılaştı. Ülkesinin her kesiminde sultanlığının kabulü ancak 1890 yılında İngiltere’nin kendisini tanıması üzerine mümkün olabildi.

Müsrif bir kişiliğe sahip olan Faysal’ın döneminde Uman’ın deniz hâkimiyeti gerilemiş, Batılı devletlere olan bağımlılığı artmıştır. Dedesi Saîd b. Sultân’ın devletin idare merkezini daha verimli olan Zengibar’a taşıması ile Zengibar Uman’a her yıl belli bir yardım yapmış ve bu yardımlar Faysal döneminde de devam etmiştir. Bundan başka Maskat Limanı’ndan elde edilen gümrük vergileri Uman’ın hurma ziraatı dışındaki önemli bir gelir kaynağını oluşturmuştur. İngilizler Faysal’ı sultan olarak tanımalarının arkasından 19 Mart 1891’de imzalattıkları bir anlaşmaya göre on iki yıl süreyle ülkeye girip çıkacak mallar için İngiltere’nin onayı şartını getirdiler; ayrıca sultanın Uman toprakları üzerinde tasarrufta bulunabilmesini de yine kendileriyle yapılacak istişareye bağladılar. Faysal da babası Türkî b. Saîd gibi iç meseleler karıştıkça İngilizler’den destek aramıştır. Gāfirîler iç kesimlerde imam olarak bilinen Azzân b. Kays’ın ölümü ile bu makamın boş kaldığını düşündüler ve Sultan Faysal’ın imamlığını kabul etmediler. Bu mücadele 1895 isyanı ile güç kazandı ve nihayet 1913 yılında imâmet makamına meşhur Uman tarihçisi Sâlimî’nin yeğeni Sâlim b. Râşid el-Harûsî seçildi; böylece ülkede sultanın yanında bir de imam olmuş oldu. Nitekim Faysal’ın oğlu Teymûr sadece Maskat sultanı olarak bilinmiştir.

Faysal döneminde önceleri kardeş devlet Zengibar ile münasebetler iyi gitti. Faysal sultan olduğunda amcası Halîfe b. Saîd de Zengibar sultanı idi ve hediyeler göndererek kendisini tebrik etmişti. Daha sonra 1890’da Zengibar sultanı olan Halîfe’nin kardeşi Ali b. Saîd 1893’te ölünce tahta yeğeni Hamed b. Süveynî çıktı. Hamed çocukluğunu Uman’da geçirmişti ve 1894 yılındaki zayıf durumundan faydalanarak gayet iyi bildiği bu ülkeyi Zengibar’a bağlamayı planlıyordu. Hamed’in desteklediği Umanlılar’dan Abdullah b. Sâlih, Şeyh Muhsin Ömer ve Hamûd b. Saîd el-Cühafî kendisini ziyarete gidip onun verdiği silâh ve cephane ile geri döndüler ve bir hazırlık döneminden sonra Maskat’ı işgal ettiler. Faysal ailesiyle birlikte önce İngiliz elçiliğine, daha sonra da şehirdeki Celâlî Kalesi’ne sığındı. Civardan katılanlarla birlikte şehirdeki isyancıların sayısı arttı ve Rustak’tan gelen Suûd b. Azzân hareketin gerçek lideri olduğunu açıkladı. Durum giderek Uman’daki Hinnâvîler ve Gāfirîler’in çatışması şekline dönüştü. İsyancılar Uman’ı Zengibar Sultanı Hamed b. Süveynî’ye bağlamak veya Sultan Faysal’ı değiştirerek Azzân b. Kays’ın oğullarından birini Uman sultanı yapmak istiyorlardı. Ancak 8 Mart 1895’te tarafların anlaşması ile durum yatıştı; ardından da isyancıların reisi Sâlih b. Ali’nin öldürülmesi (1896) ve İbrâhim b. Kays’ın ölümüyle (1898) Faysal muhaliflerinden kurtulmuş oldu. Fakat kendisinin imamlık meselesi halledilemeden kaldı.

Faysal 1895-1898 yılları arasında İngiltere’den hafif toplar ve barut ithal ederek Maskat’taki kaleleri ilâve toplarla kuvvetlendirdi. Bu dönemde sultanın gücünün Maskat ve Bâtıne sahil kesiminin dışındaki iç kesimlerde oldukça zayıf kaldığı görülmektedir. İngilizler’in bölgede artan nüfuzuna karşılık Fransızlar da onların yasakladıkları ticaret için isteyen gemilere bayrak ve seyir evrakı vererek taraftar toplamaya gayret ettiler. 1897 yılı itibariyle açık denizlerde çalışan otuz sekiz kadar Uman gemisi Zengibar’daki Fransız konsolosluğundan bayrak ve evrak almış bulunuyordu. İngiltere ise bu dönemde Uman’a yeni projeler için krediler açmış ve bu kredilerin ödeme planını sultana onaylatarak ülkenin gümrük gelirlerine ve Zengibar’dan gelen ödemelere el koymuştur. İngiltere Uman’la olan münasebetlerini doğrudan değil daima Hindistan’daki İngiliz hükümeti kanalıyla sürdürmüş, açılan krediler ve bu kredilerin faiz ve ana paralarının tahsili meselesi Hindistan’daki İngiliz yetkilileri tarafından ele alınmıştır. Bir ara bunu fırsat bilen Hindistan’daki İngiliz idaresi Uman’ı himayesi altına almak istemiş, ancak Fransa bu işe karşı çıkmıştır. Öte yandan Sultan Faysal İngiliz isteklerine yavaş yavaş boyun eğdi ve Uman’da yaşayan İngilizler’le Hintliler’in İngiltere tarafından himaye edilmesine razı oldu.

1903 yılı başlarında, Sultan Faysal muhatabı olan Hindistan hükümetiyle münasebetlerini iyi tutmak gayesiyle büyük oğlu Seyyid Teymûr’u birtakım hediyelerle birlikte Bombay’a gönderdi. Bunun üzerine Hindistan’daki İngiliz kral nâibi Lord Curzon aynı yıl içinde Maskat’ı ziyaret ederek Faysal’a imparatorluğun Grand Cross nişanını taktı. Bu arada Faysal’ın İngiliz Hindistan hükümetine olan borçları 90.000 rupiye varmıştı. Lord Curzon Uman’ın resmen himaye altına alınmasını İngiliz hükümetine teklif ettiyse de uygun görülmedi. Ülkeyi İngilizler’e bağımlı hale getiren bu durumlara ek olarak Sultan Faysal İngiltere hükümetinden buharlı gemiler edinmek, oğlu Teymûr’u evlendirmek gibi sebeplerle yeni krediler aldı. Artık Zengibar’dan gelen gelirlerin her ay düzenli olarak 300 rupilik bir bölümü borçlar ve faizleri karşılığı olarak İngilizler tarafından kesiliyordu. 1905 Ağustosunda borç miktarının 100.000 rupiye varmasına rağmen Faysal ailesinden birkaç kişinin hacca gidebilmesi için 20.000 rupi daha istedi. Bunun üzerine İngiltere Lahey Milletlerarası Adalet Divanı’na başvurarak sultanın hesaplarını incelemeye aldırdı. Çünkü İngiliz Hindistan hükümeti, kredilerin devamı için gümrükler dahil ülkenin bütün gelir kaynaklarını kontrol etmek istiyordu. Sonuçta bir zamanlar açık denizlerde söz sahibi olan Uman tekniğin ilerlemesi, buharlı gemilerin icadı ve 1869’da açılan Süveyş Kanalı’nın yavaş yavaş ticarî etkilerini göstermesi üzerine önemini kaybetmeye başladı. Ağır dış borçlarla faiz ödemeleri için gelirler yetmez oldu. Bütün bunlara bir de iç isyanlar ve kökleri öncelere dayanan imamlık anlaşmazlığı eklenince ülke içte ve dışta zor durumda kaldı. 1913 yılında imamlık meselesi tekrar çatışmalara sebep oldu. İmam Sâlim b. Râşid el-Harûsî Nizve, İzkî ve Smâyil bölgelerini ele geçirerek sultanın kontrolünde bulunan verimli Bâtıne bölgesinin yolunu açmış oldu. Bunun karşısında Faysal, yabancı güçlerle olan münasebetlerini anlaşmalar yolu ile güçlendirerek kendisini Maskat ve çevresinde kuvvetli tutmaya çalıştı. Ancak aynı yıl ekim ayında kanserden öldü ve yerine en büyük oğlu Teymûr geçti. Faysal b. Türkî döneminde basılan paralardan biri İstanbul Arkeoloji müzelerinin Mahrükizâde Cafer Bey koleksiyonunda bulunmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 809-822, 962; VII, 3836-3854.

Abdullah Humeyd es-Sâlimî, Tuḥfetü’l-aʿyân, Kahire 1347, II, 294-300.

, V, 164-165.

Zekî M. Mücâhid, el-Aʿlâmü’ş-Şarḳıyye, Kahire 1949, I, 24.

ʿUmân ve’s-sâḥilü’l-cenûbî li’l-Ḫalîci’l-Fârisî (nşr. Aramco), Kahire 1951, s. 59-82.

Mahmûd Ali ed-Dâvûd, el-Ḫalîcü’l-ʿArabî ve’l-ʿalâḳātü’d-devliyye: 1890-1914, Kahire 1961, s. 107-108.

Cemâl Zekeriyyâ Kāsım, el-Ḫalîcü’l-ʿArabî, Kahire 1966, s. 111, 121, 122, 131.

, I, 294, lv. XXXV, nr. 919.

W. Phillips, Oman History, Beyrut 1971, s. 148-157.

W. D. Peyton, Old Oman, London 1983, s. 9.

Rudolp Said-Ruete, “The Al-Bu-Said Dynasty in Oman and East Africa”, , XVI/4 (1929), s. 417-432.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 266-267 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER