https://islamansiklopedisi.org.tr/habir
Sözlükte “bir nesneyi gereğince bilmek için yoklayıp sınamak, bir şeyin iç yüzünden haberdar olmak” anlamına gelen hubr (hibre) masdarından sıfat olup “bilen, bir nesnenin mahiyetine ve iç yüzüne vâkıf olan” demektir. Kelimenin kökünde, bir şeyin asıl yapısını ve iç yüzünü öğrenmek için onu duyu organlarıyla algılayıp denemek ve elde edilen bilgileri akıl süzgecinden geçirip bir sonuca bağlamak mânası bulunduğu gibi haber yoluyla bilgi edinmek mânası da vardır. Şüphe yok ki bu bilgi vasıtalarının hiçbiri Allah için söz konusu değildir. Ancak hadis olarak da rivayet edilen, “Hiçbir zaman haber duyu seviyesinde bilgi sağlayamaz” sözüne göre (bk. Müsned, I, 215, 271), Allah’a nisbet edilen “hubr” kavramında, duyularla algılanmış gibi her şeyin gerçekliğinden ve genellikle insanlara gizli kalan iç yüzünden haberdar olma mânası mevcuttur. Habîr isminin “haberdar eden” (muhbir) anlamına da gelebileceği kaydedilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bir âyette hubr masdarı, kırk dört âyette de habîr ismi Allah’a nisbet edilmiştir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḫbr” md.). Habîr yirmi altı âyette, Allah’ın, insanların yaptıkları her şeyden ve kıyametteki durumlarından haberdar olduğu mânasını ifade etmekte ve daha çok müjdeleyici bir üslûp taşımaktadır. Beş âyette, “yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan” mânasındaki latîf, yine beş âyette “gören” mânasındaki basîr, dört âyette “bütün emirleri ve işleri yerli yerinde olan” anlamındaki hakîm, dört âyette de “hakkıyla bilen” anlamındaki alîm ismiyle birlikte kullanılmıştır. Kelimenin bu kullanılışlarının mânasına zenginlik kattığı, onu pekiştirip açıklığa kavuşturduğu görülmektedir.
Hubr kökünden türemiş çeşitli kelimeler hadislerde de Allah’a nisbet edilmiştir (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ḫbr” md.). Habîr ismi esmâ-i hüsnâ listesine yer veren rivayetlerde geçtiği gibi (İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Tirmizî, “Daʿavât”, 82) başka hadis metinlerinde de yer almaktadır (Müsned, III, 17; VI, 221; Müslim, “Cenâʾiz”, 103).
Kur’an’da ve hadislerde Allah’a nisbet edilen isimler içinde ilim kavramını ifade eden birçok kelime bulunmaktadır. İlim sıfatının İslâm ilâhiyatında büyük bir önem taşıdığı bilinmektedir. Kur’an’da habîr gibi bir mâna taşıyıp Allah’a ilim izâfe eden kavramlardan biri de “haber vermek” anlamındaki tenbie kökünden türemiş yirmi altı kadar fiil sîgasıdır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nbʾe” md.). Ayrıca “hikâye etmek, anlatmak, haber vermek” anlamına gelen kasas kökünden türemiş on dört kadar fiil sîgası ile ahbâr, enbâ’ kelimeleriyle bağlantılı olarak kullanılan vahy kökenli bazı fiiller de (evhâ, nûhî) haber niteliği taşıyan ilâhî ilim kavramlarını ifade etmektedir (bk. a.g.e., “ḳṣṣ”, “vḥy” md.leri). “İlmiyle her şeyi kuşatan, kudret ve iradesiyle her şeye hâkim olan” mânasındaki muhît ismi, doksan dokuz ismi ihtiva eden esmâ-i hüsnâ cetvelinde yer almamakla birlikte habîr ismini destekleyici mahiyette sekiz âyette zât-ı ilâhiyyeyi nitelemekte, beş âyette de fiil sîgasıyla Allah’a nisbet edilmektedir (a.g.e., “ḥvt” md.).
Esmâ-i hüsnâyı kendine has bir yöntemle gruplandıran Gazzâlî, habîrle birlikte dört ismin ilim kavramı etrafında halkalandığını kabul etmiştir. Ona göre alîm ismi mutlak mânada ilme delâlet eder. Habîr, ilmin duyularla algılanamayan bâtınî kısmını, şehîd de algı alanına yönelik kısmını ifade eder. Hakîm bilineceklerin en şereflilerine yönelik iken muhsî, ayrıntıları sınırlı bulunan konulan aydınlatan bir isimdir (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 37, 173). Bütün bunlardan başka esmâ-i hüsnâ cetvelinde yer alan, “ilmi ve merhameti her şeyi kuşatan” anlamındaki vâsi‘ ismi de habîr grubu içinde mütalaa edilmelidir.
Habîr Allah’ın zâtî isimleri grubunda yer alır. Ebû Abdullah el-Halîmî ve onun görüşünü aynen aktaran Ebû Bekir el-Beyhakī, söz konusu ismin bağlı bulunduğu ilim sıfatını ulûhiyyetin temel niteliklerinden kabul ettikleri için olmalıdır ki habîri teşbihi nefyeden selbî isimler (veya sıfatlar) grubundan saymışlardır (el-Minhâc, I, 199-200; el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, I, 90). Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ise “haberdar eden” mânasını da göz önünde bulundurarak onu zâtî-sübûtî sıfatlar arasında zikretmiştir (el-Emedü’l-aḳṣâ, vr. 67b-68b).
Naslarda Allah’a nisbet edilen, yüce yaratıcıyı niteleyip tanıtan ve dolayısıyla O’nu mânen insanlara yaklaştıran isim ve sıfatların her biri mümin üzerinde değişik etkiler yapar. Abdülkerîm el-Kuşeyrî’ye göre habîr isminin kul üzerindeki tesiri, bütün davranışlarına vâkıf bulunan Cenâb-ı Hakk’a olanca samimiyetiyle güvenip teslim olmak ve her şeyin O’ndan geleceği şuuruna sahip olmaktır. Öyle ki bu mertebeye erişen kul ihtiyaç ve dileklerini diliyle ifade etmez, sadece kalbinden geçirmekle yetinir (et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr, s. 54). Gazzâlî ise habîr isminin bir yöntem olarak kullanılmasını önerir. Mümin kul bu ismin ışığı altında kendi varlığını, özellikle psikolojik yapısını teşhis etmeli ve içinde barınan hayvanî duygulara karşı cephe alarak onları yenmeli, hile ve tuzaklarından sürekli olarak korunmalıdır. Böyle kullar habîr ismini almaya bile lâyıktır (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 112).
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḫbr” md.
Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, “ḫbr” md.
Kāmus Tercümesi, “ḫbr” md.
Wensinck, el-Muʿcem, “ḫbr” md.
M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḫbr”, “ḥvt”, “ḳṣṣ”, “nbʾe”, “vḥy” md.leri.
Müsned, I, 215, 271; III, 17; VI, 221.
Müslim, “Cenâʾiz”, 103.
İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10.
Tirmizî, “Daʿavât”, 82.
Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1399/1979, s. 45.
Zeccâcî, İştiḳāḳu esmâʾillâh (nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek), Beyrut 1406/1986, s. 127-128.
Ebû Süleyman el-Hattâbî, Şeʾnü’d-duʿâʾ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1994 → Dımaşk, ts. (Dârü’s-sekāfeti’l-Arabiyye), s. 63.
Halîmî, el-Minhâc, I, 199-200.
İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maḳālât, s. 53.
Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 104b.
Beyhakī, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât (İmâdüddin), I, 90.
Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 54.
Gazzâlî, el-Maḳṣadü’l-esnâ (Fazluh), s. 37, 112, 137, 173.
Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aḳṣâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 67b-68b.
Fahreddin er-Râzî, Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 255-256.
Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, II, 236-238.